Amerikalı diplomat Robert Stephen Ford, ABD'nin SDG (Suriye Demokratik Güçleri) yerine HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) ile işbirliği yapmasının bölgesel güvenliği güçlendirebileceğini ve ABD'nin kaynaklarını azaltabileceğini belirtiyor; ABD'nin SDG'yi rahat bırakıp, Suriye'nin demokratik yapılarıyla entegrasyonunu teşvik etmesi gerektiğini vurguluyor.

YDH- 2011-2014 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye Büyükelçisi olarak görev yapan Amerikalı diplomat Robert Stephen Ford, Amerikan dış politika dergisi Foreign Affairs’te yazdığı ‘’Amerika Suriye'ye en iyi yardımı çekilerek yapabilir’’ başlıklı makalede, ABD'nin SDG yerine yeni hükümetle işbirliği yaparak Suriye’den çekilmesi gerektiğini savunuyor.
Robert Stephen Ford, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün lideri Colani’yi ‘pragmatik’ olarak tanımlıyor ancak HTŞ'nin sertlik yanlısı kanadının kontrol edilemezse, yeni rejimin ömrünün kısa olabileceğini öngörüyor.
Amerikalı diplomat, HTŞ ile doğrudan ya da dolaylı olarak daha fazla işbirliği yapılmasının bölgesel güvenliği güçlendirebileceğini, Suriye'nin doğusunda devam eden çatışmaların sona ermesine yardımcı olabileceğini ve ABD'nin bu ülkeye daha az kaynak ayırmasını sağlayabileceğini öne sürüyor.
Ford’a göre, yeni HTŞ rejiminin ABD ile nasıl bir ilişki kuracağı belirleyici olacak:
‘’Suriye'nin karşı karşıya olduğu belirsizlikler arasında ABD'nin ülkedeki müdahalesinin geleceği de yer alıyor.’’
ABD’nin Suriye’deki bir başka belirsizliği de SDG. Ford’a göre, ABD'nin, Suriye’nin son meşru Cumhurbaşkanı Beşşar Esed sonrası dönemde bu desteği devam ettirip ettirmeyeceği belirsiz, işte nedenleri:
SDG, IŞİD’in tamamen yok edilmesini sağlayamadı, örgüt hâlâ Suriye'de faaliyet gösteriyor.
SDG’nin Arap topluluklarıyla sorun yaşaması, yerel desteği kaybetmesine neden oluyor.
Türkiye ile olan çatışması, ABD’nin SDG’yi korumak için askeri varlığını sürdürmesini gerektiriyor.
ABD, SDG’yi korumak için Suriye’de daha fazla kaynak harcamak zorunda kalıyor.
‘SDG kesinlikle yanlış araçtır’
Amerikalı diplomat Robert Stephen Ford, SDG’nin bölgedeki bazı uygulamalarının, özellikle Arap nüfusa yönelik baskıcı politikalarının, halk arasında hoşnutsuzluk yaratmış olabileceğin öne sürerek, SDG'nin yerel Arap halkına karşı insan hakları ihlalleri yaptığına dair ciddi suçlamalar olduğunu iddia ediyor ve bunun sonucunda SDG'nin eylemlerinin yerel halkın bir kısmını IŞİD'in kucağına ittiğini kaydediyor.
Esed sonrası dönemde ‘’daha agresif bir Kürt politikası izlemesi muhtemel olan Türkiye’nin’’ baskıları arttıkça SDG’nin ABD’ye bağımlılığının arttığını belirten Ford, ''SDG’nin ABD desteği olmadan ayakta kalması zor görünüyor.'' diye yazıyor.
Ortadoğu'daki diğer deneyimlerini anımsatan bir şekilde ABD’nin Suriye’ye giriş amacı ile mevcut politikaları arasında büyük bir fark oluştuğunu vurgulayan Ford şu kritik çizgiyi yazısında öne çıkarıyor:
‘’Amerika'nın amacı hiçbir zaman Suriye'nin doğusunda, daha önce adı sanı duyulmamış bir Kürt milis tarafından yönetilen yeni kurulmuş bir Suriyeli Kürt bölgesini savunmak için kuvvet konuşlandırmak olmadı.’’
En nihayetinde Ford, SDG’nin hem yerel halkla hem de Türkiye ile yaşadığı sorunların, ABD’nin stratejik hedeflerini nasıl karmaşık hale getirdiğini ortaya koyuyor:
‘’Suriye'nin doğusundaki Arap topluluklarının kalpleri ve zihinleri için verilen savaşta -ki IŞİD hala bu topluluklardan adam devşirmektedir- SDG kesinlikle yanlış bir araçtır.’’
Ford’a göre, ABD'nin SDG'yi desteklemeye devam etmesi, Suriye'nin doğusunda istikrar sağlamak yerine, daha fazla çatışmayı körükleyebilir.
HTŞ’nin makyözü ABD, Nusra’yı IŞİD’e karşı potansiyel güç görüyor
Ford, ABD'nin IŞİD'le mücadele için sadece Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bel bağlamak yerine Şam'da yeni kurulan hükümetle işbirliği yapma potansiyelini tartıştığı makalesinde, ABD'nin Suriye rejimine liderlik eden HTŞ milislerini terörist bir grup olarak gördüğü göz önüne alındığında bu önerinin alışılmadık görünebileceğini belirtiyor ve ekliyor:
‘’ABD, terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen daha önce PKK'ye bağlı YPG ile işbirliği yapmıştı. Belki de en önemlisi, Colani’nin doğu ve kuzeydoğu Suriye'de IŞİD'in eleman devşirdiği Arap toplulukları arasında daha kolay destek bulabilecek olması. Trump yönetiminin HTŞ liderliğindeki hükümet ile IŞİD'e karşı gelecekteki çabaları görüşmek üzere bir kanal açması gerekiyor.’’
Bu noktada, Ford’un 2012 sonbaharında Nusra Cephesi'nin yabancı bir terör örgütü olarak tanımlanması için ABD'nin çabalarına öncülük ettiğini vurgulamak önemlidir.
Ford, IŞİD'le bağlantılı yaklaşık 40 bin kişinin halen SDG gözetiminde tutulduğu el-Hol ve Roj kamplarının geleceğinin ABD-HTŞ görüşmelerinde birincil başlık olması gerektiğini vurguluyor:
‘’Şam hükümetinin Suriye'de istikrarı sağlamasına ve IŞİD'le başarılı bir şekilde mücadele etmesine yardımcı olmak için Washington'un Suriye'ye yönelik yaptırımları hafifletmesi gerekecek. El-Hol'deki mücadelenin boyutu Şara'nın daha önce üstesinden geldiği zorlukların çok ötesinde.’’
HTŞ liderliğindeki milislerin bölgesel anlamda yüksek bir desteğe sahip olmasına da değinen Ford, ABD'nin HTŞ uğruna SDG'yi terk etme ihtimalinin SDG'nin geleceğini sorgulattığını vurguluyor; HTŞ'nin IŞİD'in belirli topluluklar arasındaki cazibesini azaltma ve nihayetinde örgütü kontrol etme konusunda SDG'den daha etkili olabileceğini savunuyor.
ABD'nin ileriye dönük stratejisi ve Kürtlere mesajı
HTŞ'nin Suriye'de kapsayıcı bir demokrasi kurulması konusunda ne kadar istekli olduğunun belirsizliğini koruduğunu kaydeden Ford, Suriyeli Kürtlerin güvenliğinin ve refahının yalnızca yabancı güçlere değil, Suriye rejimine bağlı olduğunu vurguluyor.
ABD'nin Suriye'nin içişlerine müdahalesine karşı bir duruş sergileyen Amerikalı diplomat, Suriye halkının kendi geleceğini belirleme hakkını vurgulayarak anayasaların güçlendirilmesinin, seçimlerin meşruiyeti ve sürdürülebilirliği için gerekli olduğunu ifade ediyor.
ABD’nin Afganistan ve Irak deneyimlerine işaret eden Ford, bu deneyimlerin siyasi kültürün daha derin sorunlarını çözmenin ne kadar zor olduğunu gösterdiğini belirterek Suriye’de de aynı hataların yapılmaması gerektiğini vurguluyor.
Ford, SDG ile HTŞ rejiminin entegrasyonunu teşvik etmenin Suriye'nin barışa giden yolunu kolaylaştıracağına dair bir öneri sunuyor:
"Washington'un SDG'ye mesajı basit olmalı: Esed rejiminin düşmesi, SDG'nin kontrol ettiği bölgelerde gelecekteki güvenlik ve idari düzenlemeler konusunda zor uzlaşmalar yapmasının zamanının geldiği anlamına geliyor. ABD, Suriyeli Kürtler ya da başka herhangi bir grup için bir kota ya da özel bir hükümet pozisyonu için baskı yapmamalıdır. ABD SDG'yi rahat bırakmaya ve yeni Suriye'nin yapılarına katılmaya teşvik etmeye istekli olmalıdır."
Son olarak Ford, ABD'nin bölgedeki güç dengesini etkilemeden, Suriye’nin kendi kaderini tayin etmesine fırsat tanıması gerektiğini tavsiye ederek, ‘’Suriye'nin geleceğinin, sadece silahlı mücadeleyle değil, uzun vadeli siyasi ve toplumsal çözümlerle şekilleneceğini" iddia ediyor.