Amerika çıldırdı!

img
Amerika çıldırdı! YDH

"Trump'ın bakış açısı, Netanyahu'nun 'güçle elde edilemeyen, daha fazla güçle elde edilebilir' ilkesiyle örtüşüyor ve Trump'ın ekibi bunu 'barış güç yoluyla sağlanır' şeklinde yeniden formüle etti."




YDH - ABD'nin Orta Doğu politikası, Trump yönetimi altında daha agresif bir hal alıyor. El-Ahbar gazetesinin yazı işleri tarafından kaleme alınan değerlendirmeye göre, İsrail'in Filistin'e yönelik tutumu, Yemen'deki savaş ve Lübnan'a yönelik baskılar, ABD'nin bölgedeki sorunları çözmek yerine güç kullanarak sonuç almaya çalıştığını gösteriyor. Fakat Trump yönetiminin bu politikaları, bölgedeki müttefikler arasında da gerginliklere neden olabilir.

Görünüşe göre ABD'nin yeni yönetiminin aklı başında hareket etme kabiliyeti kalmamış.

Donald Trump ve ekibinin çılgınlığı sadece ABD içindeki ve dışındaki iktisadi ve mali önlemlerle sınırlı değil; Trump'ın dünyada güç kullanma anlayışı, onu "savaşları durduran adam" olarak lanse ettiği önceki iddialarından tamamen uzaklaştıran seçimlere yöneltiyor.

Eski Başkan Joe Biden yönetimine yönelik eleştirilerinin, dünyanın sorunlarına karışma tutumuyla ilgili olmadığı, daha ziyade bu çatışmaların nasıl yönetildiğiyle ilgili olduğu açıkça görülüyor.

Bölgede, ateşin tüm ülkeleri sardığı bir ortamda, Trump yönetimi Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşını değerlendirdi ve İsrail'in büyük başarılar elde ettiği ve ABD'nin bu başarıların siyasi sonuçlarını alması gerektiği sonucuna vardı.

Trump'ın bakış açısı, Benyamin Netanyahu'nun "güçle elde edilemeyen, daha fazla güçle elde edilebilir" ilkesiyle örtüşüyor ve Trump'ın ekibi bunu "barış güç yoluyla sağlanır" şeklinde yeniden formüle etti.

Bu mantığa göre, Trump yönetimi işleri kendi başına ele almaya karar verdi.

Yemen'e karşı doğrudan ve geniş çaplı bir saldırıya karışmanın, Sanaa'yı sadece İsrail ile olan çatışmadan değil, aynı zamanda Arap Yarımadası'nın güneyinde herhangi bir siyasi gerçeklik dayatmaktan ve Ensarullah'ın politikalarının Arap ve Afrika Nil havzası ülkeleri üzerindeki etkisini sınırlamaktan alıkoymanın bir yolu olduğunu düşündü.

Yemen savaşının sona erdiğinin ilan edilmesinde çıkarı olduğunu bilen Trump, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail'i kullanarak Suudi Arabistan'a yeniden şantaj yapmaya karar verdi ve ABD'nin Ensarullah'a karşı saldırılarla doğrudan destek sağlaması koşuluyla, güneydeki gruplar aracılığıyla doğrudan savaşa geri dönmeye zorladı.

Aynı durum Filistin'de de geçerli. Trump yönetimi, Mısırlı ve Katarlı arabuluculara ihtiyaç duymadan, Hamas ile doğrudan müzakereler yürüterek dosyayı yönetmeye karar verdi.

Hatta bu iki ülkeyi biraz geri çekilmeye zorladı ve Hamas'ın İsrail'in değil, ABD'nin girişimini reddetmesi gerekçesiyle İsrail'in Gazze'de savaşa geri dönmesine zemin hazırladı.

Trump, İsrail'in yeniden savaş başlatmasına izin vermekle kalmıyor, aynı zamanda ihtiyaç duyduğu para ve silahı da sağlıyor.

Lübnan'da ise ABD yönetimi, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamlarına getirdiği ekibine, İsrail'i güneyden çekilmeye zorlayarak ve mali yardımların önünü açarak yardım etmek yerine, İsrail'in Lübnan'ın işgal altındaki topraklarından çekilmeye, esirleri serbest bırakmaya ve sınır köylerinin yeniden inşasına izin vermeye hazır olduğu, karşılığında bir güvenlik-siyasi anlaşma istediği yönündeki İsrail tezini benimsedi.

ABD, güneydeki ateşkes denetleme komitesinin çalışmalarını felç etti, Fransa'nın arabuluculuğuna izin vermedi, uluslararası güçlerin çalışmalarını engelledi ve ordunun güneyde konuşlanmasını genişletmek için mali ve lojistik destek sağlamadı.

Şimdi de Lübnan'ı açıkça, derhal doğrudan siyasi müzakereler istediği, aksi takdirde Lübnan'ın sorumluluğu üstlenmesi gerektiği konusunda tehdit ediyor.

ABD'nin artık ateşkesin garantörü olmadığı ve İsrail'in devam eden saldırıları sürdürmesine ve yoğunlaştırmasına izin vereceği imasında bulunuyor ve Lübnan'a bu projeye dahil olmadığı takdirde Arapların veya Batılıların herhangi bir mali desteği alamayacağını bildiriyor.

Elbette, Lübnan'da ABD baskısını önceden haklı çıkaracak, direnişi 1701 sayılı kararı uygulamamakla suçlayacak veya "Doğrudan müzakerelerin nesi yanlış" başlığı altında yeni bir tartışma başlatacak simalar çıkacaktır.

Bunlar, Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nin gözetiminde, Suudilerin ve Emirliklerin finansmanıyla çalışan ve içeride Lübnan'ın ABD yönetimine meydan okumaması gerektiğini söyleyen bir atmosfer yaratmayı amaçlayan bir korodan başka bir şey değil.

Bunun ülkeyi bilinmeyene sürükleyip sürüklemeyeceği onları ilgilendirmiyor ve geçmişten ders alanları yok.

Bu kez, tutum sadece düşmana boyun eğmeyi reddedenlere bağlı değil, aynı zamanda böyle bir projeyi geçirmede ortak olanlara da bağlı.

Sorumluluk doğrudan Jozef Aun ve Nevaf Selam'ın üzerinde... Göreceğiz!

Çeviri: YDH