Yemen'den Colani'ye İsrail eleştirisi

img
Yemen'den Colani'ye İsrail eleştirisi YDH

Ensarullah Hareketi Siyasi Büro Üyesi Muhammed el-Buhayti, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam lideri Colani'yi, Amerika'nın yönettiği operasyonlar ve İsrail ile gizli ilişkileri nedeniyle sert bir şekilde eleştirdiği açıklamasında, Colani'nin Gazze'yi yüzüstü bırakmasını ve İsrail'le çatışmaktan kaçınmasını teşvik eden İslamcı grupları şaşkınlıkla kınadığını belirtti.




YDH- Ensarullah Hareketi Siyasi Büro Üyesi Muhammed el-Buhayti, Suriye'deki faaliyet gösteren Heyet Tahrir eş-Şam örgütünün lideri Colani rejiminin mevcut tutumlarının arka planına işaret ederek eleştiriler yöneltti.

El-Buhayti ayrıca, yıllar yıllar içinde kamuoyuna yansıyan bu gelişmelerin ötesinde, gizli düzeyde çok daha büyük iş birliklerinin bulunduğuna dikkat çekti.

Yemenli yetkilinin eleştirisinde şu ifadeler yer aldı:

‘’Colani rejiminin utanç verici tutumlarına şaşırmadık çünkü onun Amerika’nın yönettiği operasyon odası aracılığıyla NATO devriminin bir ürünü olduğunu biliyoruz. Bu gerçek, müftüsü Yusuf Karadavi’nin Amerika’ya verdiği destekten dolayı teşekkür etmesi, daha fazlasını istemesi ve devrimcilerin iktidara gelmeleri halinde İsrail’e zarar vermeyeceklerine dair verdiği güvenceyle ortaya konulmuştur. Aynı şekilde, İsrail'in Nusra Cephesi yaralılarını tedavi etmesi ve [İsrail Başbakanı Benyamin] Netanyahu’nun onları hastanede ziyaret etmesiyle; birçok liderlerinin İsrail’e karşı bir düşmanlık taşımadıklarını ve onunla ilişki kurmaya hazır olduklarını açıkça belirtmeleriyle bu durum netleşmiştir. Bunlar kamuya açık şekilde gösterilenlerdir, gizlenenler ise daha da büyüktür.’’

İslamcı grupların liderlerinin Colani’ye verdiği destekten duyduğu şaşkınlığı dile getiren Ensarullah üyesi, söz konusu grupların, Colani'nin Gazze'yi yüzüstü bırakmasını ve İsrail'le çatışmaktan kaçınmasını adeta teşvik ettiklerini belirtti:

‘’Bizi asıl şaşırtan şey ise, İslamcı grupların önde gelenlerinin Colani’ye Gazze’yi yüzüstü bırakması ve İsrail ile herhangi bir çatışmadan kaçınması için yarışa girmesidir – hatta İsrail’in Suriye topraklarına girmesine rağmen. Bu kişiler, sürekli olarak Sisi, Kral Abdullah, bin Selman ve bin Zayed’i Gazze’yi yüzüstü bıraktıkları gerekçesiyle hainlikle suçlayanlardır. Daha da tehlikelisi, Colani grubunu Alevilere ve Şiilere karşı intikam almaya teşvik etmeleri ve soykırım suçlarını sessizce işlemeleri durumunda meşru görmeleridir.’’

Suçun başka bir suçla meşrulaştırılamayacağını vurgulayan Muhammed el-Buhayti, İslamcı grupların ellerine fırsat geçtiğinde vahşet görüntülerini paylaşmaktan çekinmediklerini ifade etti.

Suçun başka bir suçla meşrulaştırılamayacağını vurgulayan Muhammed el-Buhayti, İslamcı grupların ellerine fırsat geçtiğinde vahşet görüntülerini paylaşmaktan çekinmediklerini ifade ederek bu tür suçlara yönelik savunmalarının "o suçlar geçmişte kaldı" demekten ibaret olduğunu aktardı:

‘’Arap rejimlerinin en baskıcı olanları bile, rakiplerinin aşağılandığı ve işkence edildiği görüntüleri yayınlama konusunda bu kadar ileri gitmemiştir. Ancak İslamcı gruplar, ellerine geçtiklerinde bunları yapmaktan çekinmiyorlar. Yıllar boyunca İslamcı grupların aktivistleri, şeker ve kalp hastalığı gibi kronik rahatsızlıkları olan tutukluların cezaevlerinde çektikleri acılardan yakınırken; bugün rakiplerinin kemikleri kırılmış, kafatasları parçalanmış, cesetleri yerlerde sürüklenen görüntülerini yayımlamaktan utanmamaktadırlar. Suç, başka bir suçla gerekçelendirilemez. Fakat onlar, mevcut tüm suçlarını Esed hükümetinin geçmişteki suçlarıyla haklı göstermeye çalışıyorlar. Onlara, "Siz daha korkunçlarını yaptınız: bıçakla boğaz kestiniz, hamile kadınların karınlarını yardınız, rakiplerin kalplerini ve ciğerlerini yemekle övündünüz, kadınları esir aldınız ve cesetlerine cinsel tacizde bulundunuz" dediğinizde, verdikleri yanıt sadece şu oluyor: “O suçlar geçmişte işlendi, şimdi değil.”

Suriye'deki bazı aktörlerin İsrail karşısında boyun eğdiğini, Yemen’de Aden hükümetinin ise doğrudan İsrail safında savaştığını söyleyen el-Buhayti, Mısır, Ürdün ve BAE’nin İsrail’le diplomatik ilişkilerini sert şekilde kınarken, Erdoğan yönetiminin İsrail’le yürüttüğü diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkileri savunduklarını belirtti:

‘’Mısır, Ürdün ve BAE’nin İsrail ile diplomatik ilişkilerini şiddetle kınarken; Erdoğan’ın İsrail’le sadece diplomatik değil, ekonomik ve askeri ilişkilerini de hararetle savunuyorlar. Ancak iktidara geldiklerinde, ya İsrail’le normalleşiyorlar – Mısır, Sudan, Fas ve Tunus’ta olduğu gibi – ya da Suriye’deki gibi ona boyun eğiyorlar, ya da Yemen’de olduğu gibi (Aden hükümeti) onun safında savaşıyorlar, ya da Somali’de olduğu gibi ülkelerini Amerika’nın üs kurmasına açmayı teklif ediyorlar. Sorun, yalnızca birçok gerçeği saptırma ve çarpıtma becerilerinde değil, aynı zamanda tarihi tahrif etmelerinde de yatıyor.’’

Resmi anlatıya itiraz eden el-Buhayti, Hama olaylarının "tek taraflı bir rejim zulmü" gibi anlatıldığını, ancak aslında öncesinde Müslüman Kardeşler’in provokatif eylemleri bulunduğunu söyleyerek tarihsel arka planı hatırlattı; batı medyasını ve uluslararası kamuoyunu eleştirerek alternatif bir suçlama yöneltti:

‘’1982’deki Hama katliamının, Suriye rejimine karşı Müslüman Kardeşler’in askeri kanadı olan Taliatü’l-Mukatele tarafından başlatılan başarısız bir askeri ayaklanma olduğu gerçeği göz ardı ediliyor. Bu ayaklanmadan önce, Baas liderlerine ve ordu subaylarına yönelik birçok suikast vardı. Bunlar arasında Hafız Esed’e yönelik başarısız bir suikast girişimi ve 250 kişinin hayatını kaybettiği 1979’daki Topçu Okulu Katliamı da bulunuyor – bunlar Ebu Musab es-Suri’nin "Suriye'de Cihadi Devrim" adlı kitabında itiraf edilmiştir. Aynı şekilde, Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığı yalanını da dünyaya inandırmayı başardılar. Oysa kimyasal silahlar, başlangıçta Türkiye’nin desteğiyle Nusra Cephesi tarafından Halep’teki Han el-Asel’de, ardından da Doğu Guta’da kendi halklarına karşı kullanıldı – bu da Amerika’ya doğrudan askeri müdahale için bahane sunmak içindi.’’

Suriye'de Alevilere yönelik işlenen son soykırım suçlarına değinen el-Buhayti, Vahhabi ve Müslüman Kardeşler etkisi altındaki İslami grupların, ilişkilerinde dini değerleri ikinci plana atabildiklerini gözlemledi:

‘’Tüm bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Vahhabilik ve Müslüman Kardeşler etkisi altındaki İslami gruplar, başkalarıyla ilişkilerinde dini değerleri tamamen göz ardı edebiliyorlar – eğer yaptıkları ihlalleri halktan gizleyebiliyorlarsa. Bu da onların insanlara değil, Allah’a karşı hiçbir sorumluluk hissetmediklerini açıkça ortaya koyuyor. Suriye’deki Alevilere karşı son zamanlarda işlenen soykırım suçlarını İslamcı grupların hiçbir önde gelen ismi kınamadı. Aksine, bu suçların medya olmadan, kamerasız ve sessizce işlenmesi yönünde tavsiyelerde bulundular. İnsanların gözetimini dikkate alıyorlar, özellikle Batılı ülkeler ve kuruluşları memnun etmeye çalışıyorlar. Fakat Allah’ın gözetimini umursamıyorlar, sanki O sadece dillerindeymiş gibi.  (“Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Fetih Suresi-11)’’