Bugün Suriye’yi anlamak isteyenler için, ülkedeki iki farklı “Şaraa” tiplemesini karşılaştırmak faydalı olabilir. Biri, birçok güç unsurunun yanı sıra çok fazla baskı ve adaletsizliğin olduğu bir tarihi temsil ediyor. Diğeri ise bu ülkenin ve çevresinin geriye kalanlarını tehdit eden ergenlik dönemini temsil ediyor.

YDH- Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün lideri Colani'nin Batı projelerine teslimiyetin ötesine geçmediği ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılayacak gerçek çözümler sunmadığına dikkat çeken Lübnan gazetesi el-Ahbar'ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim el-Emin, Suriye'nin yeni ve muğlak figürü üzerinden Suriye’nin bugünkü politik ve ideolojik karmaşasını analiz etmeye çalışıyor. Colani'nin her dönüşümde zulme başvurduğunu ve bunun bedelini kadrolarını, liderlerini ve destekçilerini kaybederek ödediğini belirten el-Emin, onun kişisel vizyonunun toplumsal gerçekliklerden kopuk olabileceğinin ve bu durumun uzun vadede Suriye için tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinin de altını çiziyor.
Henüz kimse Suriye’deki Heyet Tahrir eş-Şam örgütünün lideri Colani'ye doğrudan ulaşabilmiş değil; bu da onunla ilgili kesin değerlendirmeler yapmayı ya da gelecekteki adımlarını öngörmeyi güçleştiriyor. Özellikle İdlib ve çevresinin kontrolünü ele geçirmesinin ardından Colani'nin hikâyesini yakından takip eden ve eski rejime karşı duran araştırmacıların çalışmalarına bakıldığında, ortak bir kanaat öne çıkıyor: Colani, çevresindekileri her zaman herkesten önce şaşırtmayı başaran biri. Bu bağlamda akla gelen en kritik soru şu: Onun dönüşüm süreci ne zaman başladı?
Bu araştırmacılar arasında, eski rejim karşıtı Suriyeli internet sitelerinde birçok makaleye imza atmış muhalif yazar Hüsam el-Cezmati de yer alıyor. El-Arabiya televizyon kanalında Jad Ghosn ile yaptığı röportajda Cezmati, Colani'nin 2005 yılında Irak’ta tutuklanmasından bu yana küresel cihatçılığı terk ettiğine inandığını ifade ediyor. Değişikliklerden memnun görünmeyen ve Suriye'ye dönmeyen araştırmacı, aynı zamanda Colani'nin insanları kandırma konusunda son derece yetkin olduğunu vurguluyor. Gerçekleri manipüle etme becerisi sayesinde iktidarını sürekli koruyabildiğini belirtiyor. Görünürde sık sık taviz veriyor gibi dursa da aslında yalnızca çevresinde ve kendi saflarında biriken yüklerden ustalıkla kurtulmayı başardığını söylüyor.
Ayrıca, arabuluculuk alanında uzmanlaşmış İnsani Diyalog ekibinden Batılı bir araştırmacı olan Patrick Haenni de Colani üzerine çalışan isimler arasındadır. Haenni, Colani’nin İdlib’de bulunduğu dönemden bu yana onunla kişisel bir dostluk geliştirmiş ve bu ilişkisini Colani’nin Şam’daki Halk Sarayı’na taşınmasının ardından da sürdürmüştür. Haenni’ye göre Colani, siyasi faaliyetlerine başladığı ilk günden itibaren el-Kaide’nin tüm fikirlerini benimsemiş ancak aynı zamanda her zaman yeni bir İslami aktivizm modeli ortaya koyma çabasında olmuştur.
Haenni, Colani’yi “ne istediğini açıkça bilen bir figür” olarak tanımlıyor. Colani’nin derin ideolojik dönüşümler geçiren hareketini başarıyla yönettiğini; bu süreçte çatışmalara rağmen hareketin varlığını ve sürekliliğini koruduğunu ifade ediyor. Colani’nin, Suriye’nin karmaşık siyasal ortamında uyum sağlama yeteneği ile kritik kararlar alma kapasitesine sahip, stratejik ve pragmatik bir lider olduğunu da vurguluyor.
Cezmati ile Haenni arasındaki temel fark, değerlendirme perspektiflerinden kaynaklanıyor: Cezmati, Suriye içinden gelen bir gözlemci olarak konuşurken, Haenni Colani’yi dışarıdan bir bakış açısıyla analiz etmektedir. Bu farklılık, özellikle dönüşüm süreci koronavirüsün evrimsel doğasına benzetilen bir örgütün liderinin stratejik hesaplamaları açısından önemli bir ayrımı temsil ediyor.
Colani’nin mevcut durumda önceden belirlenmiş, kapsamlı bir vizyona sahip olduğunu düşünenler, Suriye'nin toplumsal ve siyasi doğasını yeterince kavrayamamışlar belli ki.
Colani’nin gerçeklere uyum sağlama konusunda önemli başarılar elde ettiği ve örgütünün entelektüel, siyasi ve yapısal alanlarda kayda değer değişiklikler yaptığı doğru. Ancak, her değişim sürecinde uyguladığı sert yöntemler nedeniyle ağır bedeller ödedi; zira liderler, kadrolar ve hatta gruplar ya ortadan kalkmış ya da kaçınılmaz olarak kontrol mekanizması daha merkezi bir yapıya büründü. Bugüne dek, Colani yönetici elit ile karar alıcıları birbirinden ayıran bir işleyiş modeli sürdürmüştü.
Başka bir ifadeyle, çoğunluğunu Suriyeli olmayan cihatçıların oluşturduğu bir liderler grubu tarafından desteklenmekte; bu grup, kamuoyunda tanınan liderler ve kadrolar tarafından temsil edilen resmi yönetimin faaliyetlerinde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak bu durum, Colani’nin istediği herhangi bir dönüşümün önünde engel teşkil etmiyor.
Colani, Suriye sahnesinde fiilen en etkili figür olsa da başka hiç kimsenin aynı niteliklere veya fikirlere sahip olmadığı düşüncesi, savaşın uykusundan uyanmakta olan bir ülke için ürkütücü bir ihtimal haline gelmektedir.
Suriye’de Şaraa ailesinden bir başka önemli isim olan Faruk el-Şara, eski Başkan Yardımcısı, eski Dışişleri Bakanı ve Baas Partisi’nin üst düzey liderlerinden biri. Faruk el-Şara, ülkenin en zor siyasi, güvenlik ve ekonomik dönemlerinde görev yapmış deneyimli bir diplomat ve siyasetçi. 2011'de krizin patlak vermesinden sonra eski rejimin iç muhalifleriyle başa çıkma yaklaşımının en önde gelen muhaliflerinden biriydi.
Suriye ve Lübnan’da Şaraa ailesinin iki önemli üyesi arasında olası bağlantılar tartışılırken, bu tartışmanın birinin diğerinin rolünü üstlenmesi ile ilgili olmadığı anlaşılmalıdır. Aksine, aralarındaki belirgin farklar nedeniyle bu karşılaştırma anlamlıdır. Zira bu farklılıklar, Suriye’deki derin siyasi bölünmeleri yansıtıyor.
Faruk el-Şaraa, daha kapsamlı siyasi deneyime sahip olup, belirli bir siyasi mirası temsil etmektedir. Dahası, Suriye’nin geleceği adına en uygun seçeneklerin belirlenmesi konusunda sorumluluk üstlenmiştir. Bununla birlikte, ülkeyi bugünkü krize sürükleyen savaşlara doğrudan dahil olmamıştır. Eski rejimin bir parçası olmakla birlikte, yukarıdan gelen kararları sorgusuz sualsiz kabul eden bir yetkili değildir. Bu özellik, onu uzun yıllar boyunca kilit mevkilere gelmiş diğer yöneticilerden ayıran temel bir unsurdur.
Faruk el-Şaraa, Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan bir kitapta kişisel anılarının ikinci bölümünü yayınladı. Önceki dönemi, özellikle Suriye-İsrail müzakerelerini kapsayan ilk bölüm yayınlanmıştı.
İkinci bölüm ise, 2011 yılında patlak veren krizin öncesi ve sonrasına dair kapsamlı ve zengin bilgiler sunmaktadır. Bu bilgiler, olayları genel anlatının içine tam olarak yerleştirmek mümkün olmasa da büyük krizin temelinde yatan birçok sebebin arka planını ortaya koymaktadır.
Şaraa, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed ile birlikte tasarlanan reform projesinin başarısızlığını açıklarken, iç faktörleri göz ardı etmemiş ve aynı zamanda Suriye’yi zayıflatmak ve boyun eğdirmek isteyen dış müdahalelere karşı duyarsız kalmamıştır. Ancak Ebu Mudar (Faruk el-Şaraa), Suriye’yi coğrafi açıdan izole bir ülke olarak görmüyordu, aksine ülkenin tarihsel ve güncel bağlamda bölgedeki oynadığı önemli rolün farkındaydı. Daha da önemlisi, ABD’nin ve beraberindeki İsrail ile bölgesel ve küresel vekillerinin, Suriye devletine ve mevcut hükümete karşı yürüttüğü düşmanlığın doğasını teorik değil, pratik ve derinlemesine anlıyordu.
Son 13 yılda Suriye'de neler olduğunu gözden geçirmek isteyen herkes, Faruk el-Şaraa’nın anılarını incelemekten kesinlikle faydalanacaktır. Bu inceleme, özellikle Suriye ile ilgili en önemli soruların sadece Suriyelilerin yorgunluğundan değil, daha çok Colani gibi şahsiyetler tarafından bir deney laboratuvarına dönüştürülemeyecek bir toplumun gerçek ihtiyaçlarından kaynaklandığından, Halk Sarayı'nda iktidarda olan Colani’nin bugün izlediği yolu değerlendirmek için özellikle yararlıdır. Mesele, Colani’nin İslamcılığı, Selefiliği veya cihatçılığı değil, toplumun gerçek, somut ihtiyaçlarından çok kendi yararına olan düşünsel-kavramsal “kurtuluş fikrine” hizmet etmesidir.
Baas rejiminin 60 yılı boyunca ya da 13 yıllık iç savaş sürecinde Suriyeliler arasında büyük ayrışmalar yaşanmış olsa da bu durum tüm Suriyelilerin ya da çoğunluğun kurtuluş yolunu bölgemizdeki Batı projesine teslim olmakta buldukları anlamına gelmemektedir.
Faruk el-Şaraa, Batı’nın Irak, Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırı planlarının titizlikle yürütülmesini ve Filistin meselesine yaklaşımını detaylı bir şekilde ortaya koyduğunda, sorunun özüne dair daha derin bir anlayışa ulaşılabilmektedir.
Bu durumda amaç, bugünlerde Şam’da dolaşan bazı kişilerin savunduğu gibi “kinle hareket etmek” değil, Amerikan projesini kabul etmek, yani bölgemizde Siyonist projenin devamını sağlamak ve Arap Yarımadası’ndaki emirlik ve krallıklarda var olan yönetim biçimlerini dayatmak değildir. Böyle bir yaklaşım yenilgi anlamına gelmektedir.
Suriyeliler çok geçmeden, ülkeleri içinde ve dışında yerinden edilmiş, mağdur durumda olan bireyler olmaktan çıkarak; gerçeklerle örtüşmeyen hayallerin peşinde koşmak yerine, açlık ve susuzluk gibi temel sorunlarla mücadele eden ve özelleştirme politikaları nedeniyle evlerini, okullarını ve hastanelerini sağlayamayan geniş kitlelere dönüşeceklerini fark edeceklerdir.
Bugün Suriye’yi anlamak isteyenler için, ülkedeki iki farklı “Şaraa” tiplemesini karşılaştırmak faydalı olabilir. Biri, birçok güç unsurunun yanı sıra çok fazla baskı ve adaletsizliğin olduğu bir tarihi temsil ediyor. Diğeri ise bu ülkenin ve çevresinin geriye kalanlarını tehdit eden ergenlik dönemini temsil ediyor.
Çeviri: YDH