İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Cezayir kökenli Yahudi General David Zinni’yi Şin Bet’in başına ataması İsrail’in artık "durması düşünülmeyen bir savaş" mantığıyla yönetildiğinin kanıtı.

YDH- Filistin araştırmacısı Muhammed Ceradat, el-Meyadin'de yer bulan analizinde, İsrail istihbaratı ile Arapça dil yeterliliği arasındaki karmaşık ilişkiyi açıklayarak, kültürel anlayışın ulusal güvenlik stratejilerindeki kritik rolünün altını çiziyor. General David Zinni'nin Şin Bet'in başına atanmasının bu temel yaklaşımdan uzaklaşıldığını öne süen Ceradat, bu atamanın İsrail'in güvenlik çerçevesine zarar verebileceğini; süregelen çatışmaların ortasında Arap dünyasıyla ''sonsuza dek sürecek bir savaşı'' temsil ettiğini savunuyor.
İsrail istihbarat servisleri, İsrail devletinin kuruluşundan önce, hayatın farklı alanlarına yayılan beş boyutlu bir örümcek ağı şeklinde örgütlendi. Bu yapının temel zihniyeti, "Araplaşma" stratejisiydi.
İsrail devleti resmen kurulmadan önce, Arap köylerinde faaliyet gösteren aktivistler, Arap toplumlarına sızmak için çalıştılar. Arapça'yı ana dilleri gibi konuşan, Arap geleneklerini benimseyen ve İslam kültürüne derinlemesine hâkim olan bu ajanlar, İsrail'in kurucusu David Ben-Gurion'un övünç kaynağı oldu.
Ben-Gurion, "İsrail'de Arapçı istihbaratçıların eğitmediği bir akademisyen veya politikacı yok gibidir" diyerek bu sistemin başarısını vurguladı. Bu sayede İsrail kurumları, Arap yaşamının her detayını çözmüş bir "profesörler ordusu" ve "beyinler cephaneliği" yarattı.
Ben-Gurion, Yahudi oryantalistleri güvenlik, endüstri ve sosyal misyonlara dahil ederek, sadece dini aidiyetle yetinmeyip sol ideolojik meşruiyet arayışına girdi. Bu, araştırmacı akademisyenlerle saha komutanları arasında yazılı olmayan bir ittifak doğurdu.
Nitekim Nakba arifesinde İsrail Genelkurmay Başkanı olan Yigal Yadin bir arkeologdu. İsrail'in ilk Dışişleri Bakanı Moshe Sharett ise çocuklarıyla birlikte iki yıl bir Arap köyünde yaşayarak Arap toplumunu yakından tanıma çabasına girişti.
Arapça, İsrail oryantalizminin kalbinde yer alır. Bir Arap halkını işgal eden ve tüm Arap dünyasıyla açık savaş halinde olan bir devlet için bu dil, güvenlik ve istihbaratın temel taşıdır. İsrailli araştırmacı Jonathan Mandel’in ortaya çıkardığı üzere, Givat Haviva ve Ulpan Akiva gibi Arapça öğreten merkezler, İsrail istihbaratı ve işgal ordusuyla yakın işbirliği içindedir. Bu kurumlar, Arapça eğitimini doğrudan istihbari amaçlarla finanse etmektedir. Kudüs ve Hayfa’daki uzmanlaşmış merkezler, geçen yüzyıldan beri Arapçayı askeri bağlamda öğretmektedir.
İç istihbarat servisi Şin Bet’in çalışanlarının çoğu, Arapçaya ana dilleri gibi hâkim olduklarını, hatta Kur'an ve İslam'ı bazı şeyhlerden daha iyi anladıklarını iddia eder. Özellikle işkence odalarında bu dil bilgisi kritik bir rol oynar. Şin Bet ajanının Arapça bilmemesi düşünülemez.
Geçen yıl Lübnan'ın güneyindeki Şima köyü yakınlarında Golani birlikleriyle birlikte operasyona katılan yaşlı oryantalist ve arkeolog Ziv Erlik’in, Hizbullah saldırısında öldürülmesi İsrail kamuoyunda şok etkisi yarattı. Erlich’in resmi izin olmadan askerlere eşlik etmesi, İsrail’de istihbarat-askeriyye iç içeliğinin bir göstergesiydi.
Netanyahu’nun, Cezayir kökenli Yahudi General David Zinni’yi Şin Bet’in başına ataması büyük tepki çekti. Bu öfke, sadece atamanın hukuki skandal (Başsavcı’nın Şin Bet şefinin görevden alınmasını "yasa dışı" ilan etmesi) nedeniyle değil, aynı zamanda Zinni’nin istihbarat geçmişinin olmaması ve Arapça bilmemesi yüzünden patladı.
Zinni, İsrail ordusunda aktif görevdeyken doğrudan Genelkurmay Başkanı’na bağlıydı. Ordunun siyasi erkle iletişimi ise sadece Genelkurmay Ofisi üzerinden yürütülür. Netanyahu yanlısı sağcı Kanal 14 bile bu atamayı eleştirdi çünkü Zinni’nin Arap dünyasını anlamak için gereken en temel yetenekten yoksun olması, İsrail’in güvenlik paradigmasıyla çelişiyordu.
Zinni, Arapları "Tanrı’nın seçilmiş halkına hizmet etmekle yükümlü köleler" olarak gören dini bir mite inanıyor. Kayınpederi Rabbi Kaştiyel, Araplarda "genetik kusur" olduğunu açıkça iddia etmişti. Daha da vahimi, Zinni’ye göre Araplar sürekli Yahudileri öldürmeyi planlıyor ve onlarla olan savaşlar birer ebedi savaş hükmünde.
Gazze’deki çatışmalarda, İsrailli esirlerin hayatı pahasına olsa bile bu savaşın sürmesi gerektiğini savunuyor. Esir aileleri de Netanyahu’nun Zinni’yi bu yüzden seçtiğini düşünüyor.
Netanyahu’nun bu hamlesi, İsrail’in liberal ve demokratik değerlerinin aşınmasından endişe duyan düşünürler ve araştırmacılar arasında büyük tepkiye yol açtı. Bazıları, İsrail yargısının Netanyahu’yu tutuklayarak bu değerleri koruması çağrısında bulundu.
Netanyahu, böyle bir senaryodan korktuğu için hamlelerini öne çekiyor olabilir. Zinni gibi 11 çocuk sahibi, Tevrat eğitimli fanatik bir generalin İsrail’in en tehlikeli kurumunun başına geçmesi, rejimin dönüşümünün bir göstergesi.
Özellikle de düşmanlaştırılan Arap zihniyetini anlamaya dair en ufak bir çabası olmayan birinin bu göreve gelmesi, İsrail’in artık "durması düşünülmeyen bir savaş" mantığıyla yönetildiğinin kanıtı.
Çeviri: YDH