MAGA'nın iç savaşı: İsrail lobisine meydan okumaya kim cesaret edebilir?

img
MAGA'nın iç savaşı: İsrail lobisine meydan okumaya kim cesaret edebilir? YDH

"Trump, İsrail lobisine o kadar minnettar ve ondan o kadar korkuyor olabilir ki hayatının en büyük hatasını yapıp İran'a karşı savaşa daha da derinlemesine girebilir."




YDH - Steve Bannon ve Tucker Carlson gibi önde gelen MAGA (Yeniden Büyük Amerika camiası) figürleri, ABD'nin İsrail'in çıkarları doğrultusunda İran'la savaşa girmesine karşı çıkarak "Önce Amerika" politikasının İsrail'i desteklemekle çeliştiğini savunuyor. Bu durum, Donald Trump'ın "ebedi savaşları" bitirme vaadiyle kendisine oy veren MAGA tabanı içinde derin bir bölünmeye yol açıyor. Tarihçi ve uluslararası politika uzmanı Tarik Cyril Amar, Russia Today (RT) kanalının internet sitesinde kaleme aldığı köşe yazısında, bu sağcı eleştirinin, ABD'deki sol muhalefetle birleşerek uzun vadede İsrail lobisinin Washington üzerindeki etkisini zayıflatabileceğini ve bunun karanlık tabloda küçük bir umut ışığı olduğunu belirtiyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın bir zamanlar müttefiki, baş stratejisti ve kankası olan inatçı, dizginlenemez ve çok zeki bir sağ/aşırı sağ kamu entelektüeli Steve Bannon, yeniden gündemde. Hem de bu kez ABD'deki elit kariyerlerin iniş çıkışlarından çok daha fazlasını ifade eden şekilde.

Çünkü bu kez uğruna mücadele ettiği mesele, ABD'nin, İsrail ve onun Amerika'daki güçlü lobisinin hizmetinde Orta Doğu'da bir başka yıkıcı savaşa girmesine karşı direniş olması.

Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Bannon, İsrail'in apartheid, soykırım ve saldırı savaşları nedeniyle fiili -her ne kadar hâlâ çok sınırlı olsa da- bir duruş sergilemiyor.

Hristiyan inancını sıkça sergileyen biri olarak aslında bunu yapması gerekirdi (Bir nevi Roma Katoliği'nden diğerine, Steve: Rabbimiz İsa Mesih çocuk katillerini gerçekten sevmezdi ve eminim ki iç çamaşırı-kamuflaj karışımı kıyafetler giyip makineli tüfeklerle dolaşan travestileri de oldukça itici bulurdu).

Ancak Bannon burada ilkeli ahlaki itirazlar öne sürseydi, muhtemelen hiçbir zaman kurtulamayacağı derinlere kök salmış sinizm ve üstünlükçülük zihinsel alışkanlıklarına sahip çok muhafazakar bir Amerikalı olan Steve Bannon olmazdı. Nitekim kendisi de "büyük bir destekçisi" ve "İsrail'in savunucusu" olmaya devam ettiğini vurgulamıştı.

Yine de Trump'ın ve onu çevreleyen İsrail nüfuz ajanlarının bakış açısından Bannon'un saldırı hattı, Amerikan siyasi kültürü göz önüne alındığında, samimi bir ahlaki duruştan siyasi olarak daha tehlikeli.

Zira Bannon, Amerikan ulusal çıkarını İsrail'in peşinden gitmenin karşısında konumlandırıyor. İsrail'in "Önce İsrail" politikası izlediğini ilan eden Bannon –emin olabilirsiniz ki tıpkı Berlin'in 1933-1945 arasındaki "Önce Almanya" mottosu kadar egoistçe– bariz olanı dile getirme cesaretini gösterdi: İsrail'in çıkarları ABD'nin çıkarlarıyla aynı değil ve bu nedenle, gerçek bir "Önce Amerika" politikası İsrail'e itaat etmemeli.

Dolayısıyla, İran'a karşı savaştan uzak durulmalı. Veya daha doğrusu, bu savaştan çıkılmalı. Özellikle de Bannon'un pek de mantıksız olmayan bir şekilde iddia ettiği gibi, devam eden Ukrayna savaşı, Gazze soykırımı (ki kendisi bunu bu şekilde adlandırmaktan kaçınıyor) ve şimdi de İsrail'in İran'a yönelik saldırısıyla III. Dünya Savaşı'na doğru sürüklenmekten ziyade halihazırda savaşın ilk aşamalarında olduğumuz için.

Ve kabul edelim ki Bannon'un destekleyeceği bir III. Dünya Savaşı olsaydı, bu Çin'i hedef alan savaş olurdu. Bu da onun, ABD'nin Orta Doğu'daki (ve Avrupa'daki) angajmanını artırması değil, azaltması gerektiğine inanmasının bir başka nedeni: böylece daha iyi bir şekilde "Asya'ya yönelebilir".

Bannon'a Çin (ben katılmıyorum) ve III. Dünya Savaşı konusunda katılsanız da veya "sadece" üçüncü bir küresel yangının eşiğinde olduğumuza inansanız da, Bannon'un, Washington'un kendi ulusal çıkarları adına nihayet İsrail'e itaat etmeyi bırakması gerektiği konusundaki tespiti elbette doğrudur.

ABD iç siyaseti açısından Bannon'un bu çıkışı, kendisinin de iddia ettiği ve Financial Times'ın da kabul ettiği gibi, Trump'ın iç siyasette vazgeçilmez olan MAGA [Yeniden Büyük Amerika, ç.n.] tabanı içinde ölümcül derecede tehlikeli bir bölünmeye işaret ediyor.

Bannon'a göre, "ebedi savaşları" bitirme, kitlesel sınır dışı etme ve küresel ticareti ABD ve özellikle de imalat sektörünün yararına yeniden şekillendirme gibi, kendisinin gördüğü şekliyle tüm Trump ajandası, eğer savaşlar gerçekten sona ermezse tehlikeye girecektir.

MAGA içinde demlenen bu kusursuz fırtınanın tetikleyicisi, Trump ve ekibinin İran'a yönelik saldırı konusunda yarattığı tam bir karmaşadır: Beceriksizce verdikleri karışık mesajlara –aslında çelişkili yalan ve övünmelere– rağmen, İsrail'in İran'a karşı başlattığı sebepsiz saldırı savaşının ancak devasa Amerikan desteği sayesinde yürütülebileceği aşikar.

Başlangıçtaki inandırıcılıktan uzak inkarlara rağmen, Trump şimdiye kadar 9 milyonluk Tahran şehrine yönelik tuhaf ve suç teşkil eden bir tehdit savuracak kadar ileri gitti.

Özünde bu, daha başlamadan önce bile her zaman bir ABD-İsrail ortak saldırısıydı ve İsrail'in her zaman daha fazlasını istemesi bu gerçeği değiştirmez. Nitekim İsrailli kaynaklara oldukça kolay erişimi olan bir yayın kuruluşu olan Axios'un haberine göre İsrail, İran'ın Fordo'daki kilit nükleer tesislerine saldırıda ABD'nin açık yardımını da talep ediyor.

Bu arada, bir nükleer tesise kasten saldırmanın olabilecek en büyük suç olduğunu da unutmayalım.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) eski başkanı Muhammed el-Baradey'in geçtiğimiz günlerde Alman Dışişleri Bakanı Johann Wadephul'a kamuoyu önünde ders vermek zorunda kaldığı gibi, bu durum Cenevre Sözleşmelerinin açık bir ihlali. Wadephul de, efsanevi derecede beceriksiz selefi Annalena Baerbock gibi, işinin temel gereklerinden bariz biçimde bihaber.

Fakat Bannon'un müdahalesinin de gösterdiği gibi, ABD'nin İran'a yönelik saldırıda oynadığı kilit rol, Amerika içinde ve özellikle de şimdi MAGA olarak bilinen hareket içinde dikkate değer yansımalara neden oldu.

Başlangıçta bu kısaltma, Ronald Reagan'ın 1980'de kullandığı bir öncü slogandan esinlenen ve "Yeniden Büyük Amerika" anlamına gelen son derece Trump'ın 2016'daki başarılı kampanya sloganıydı.

Fakat bir hareket olarak MAGA'nın çok daha uzun bir geçmişi vardır. Etkileri ve öncüleri arasında örneğin yerlicilik, izolasyonizm, orijinal "Önce Amerika" hareketi ve daha yakın tarihli "Çay Partisi" hareketi bulunuyor.

İşte bu yüzden MAGA'nın, sıkça varsayıldığı gibi Trumpçılık ile örtüştüğü ancak onunla aynı olmadığını anlamak önemli. Gerçekte MAGA, Trump'ın büyük başarıyla yararlandığı daha eski ve güçlü bir geleneğin parçası. Ancak "Trumpçılık" teriminin yanıltıcı bir şekilde ima edebileceği gibi, onu her zaman kontrol edebileceğinin garantisi yok.

Örneğin, günümüz Trumpçılık 2.0'ı içinden geçen belki de en büyük bölünmeyi ele alalım: Daha iyi bir terim olmadığı için sıradan Amerikalıları hedeflemeye devam eden sağcı popülist bir yönelim ile en zenginlerin yapay zeka tabanlı bir yönetimini açıkça kurma fantezileriyle meşgul olan tekno-elitist kanat arasındaki bölünme.

Durumun hâlâ değişken olduğu bariz. Daha dün, eski "kanka" Elon Musk'ın temsil ettiği müstakbel teknoloji lordları, Steve Bannon tipi popülist halk savunucularını yenmiş gibi görünmüyor muydu? Ve şimdi, "çocuk-adam" Musk oyun dışı kalırken (belki de sonsuza dek değil) eski kurt Bannon yeniden manşetlerde.

"Savaş sisi" –bunu ya sıradan bilgi güvenilmezliği ya da kasıtlı İsrail ve Batı dezenformasyonu için bir şifre olarak okuyun– ve "istenmeyen sonuçlar" konusunda uyarıda bulunan Bannon, açıkça şunları söyledi: ABD, "Avrasya kara parçasında, özellikle de Orta Doğu'da bir başka büyük savaşa sürüklenmemeli."

Yine de, Amerika'nın İsrail'e hava savunması sağlayarak zaten "aktif bir savaşçı" olduğunu ekledi.

Bannon için, en azından mevcut söyleminde, bunların hiçbiri yeni değil. Yakın zamanda suçladığı gibi, Amerikan birliklerinin Irak'ta ve dolayısıyla tehlikede olmasının temel nedeni, hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar dahil olmak üzere ABD hükümetinin ve medyasının on yıllardır "bize, yani Amerikan halkına yalan söylemiş olmasıdır."

Bannon'un vurguladığı üzere, bu sadece beceriksizlik veya hatalar değil, "neoconların apaçık yalanları" ve "propagandası" olmuştur.

Bu elbette, ABD ve Batılı suç ortaklarının 2003'te Irak'a karşı başlattıkları sebepsiz saldırı savaşını, var olmayan Irak kitle imha silahları hakkında dünyayı kasıtlı olarak aldatmaya çalışarak Gleiwitz vakası düzeyinde bir aldatmaca ile başlattıkları gerçeğine bir gönderme. Ve Bannon'a göre, bu durum 2008 mali kriziyle birlikte, "bu hareketi", yani şimdi MAGA olarak bildiğimiz şeyi tetikleyen asli günahtı.

Bannon'un tarihi, gerçekler söz konusu olduğunda biraz hatalı olabilir. Çağdaş Amerikan sağ popülizminin kökleri bir izolasyonizm geleneğini içerse de, Irak Savaşı'na karşı bir isyanla kesinlikle aynı değildir; o savaş ne kadar çılgınca ve suç dolu olursa olsun.

Fakat burada önemli olan doğruluk ve kesinlik değil. Bunun yerine asıl önemli olan, Bannon'un tarihi nasıl yeniden yazmaya çalıştığıdır; yani neoconların "ebedi savaşlarına", özellikle de Orta Doğu'daki (İsrail adına olduğu şeffaf bir şekilde anlaşılan) savaşlara karşı çıkmayı sadece MAGA'nın temel bir değeri olarak değil, aynı zamanda köken hikayesinin kilit bir unsuru olarak iddia etmesi.

İsrail'in İran'a saldırısına gelince, Bannon'un tavrı sertti. Saldırıyı başlatırken İsrail'in "tek başına hareket ettiği" yönündeki aptalca bahaneyi retorik olarak kullanan Bannon –ki kendisi bunun saçmalık olduğunu bilecek kadar zeki ve gerçekçidir– İsrail'i tam da bunu yapmaya devam etmeye çağırdı.

Ancak alaya alarak belirttiği üzere, "tek başına hareket etme altı saat sürdü" ve İsrail, Amerikalıları bir başka devasa savaşın içine daha da derinlemesine çekmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Önemli hususlardan biri de Bannon'un yalnız olmamasıdır. Kendi de belirttiği gibi, muhafazakar medyanın ağır toplarından Tucker Carlson da aynı noktaya değindi. Aslında Carlson daha da açıktı.

16 milyondan fazla takipçisi olan X hesabını kullanarak ABD siyasetindeki temel ayrımın "pervasızca şiddeti teşvik edenler ile onu önlemeye çalışanlar; savaş çığırtkanları ile barış yanlıları arasında" olduğunu iddia eden Carlson, "savaş çığırtkanlarının" isimlerini saymaya başladı.

Bunlar arasında "bugün Donald Trump'ı arayıp İran'la bir savaşta hava saldırıları ve diğer doğrudan ABD askeri müdahalesini talep eden herkes" vardı, örneğin "Sean Hannity, Mark Levin, Rupert Murdoch, Ike Perlmutter ve Miriam Adelson."

Carlson, "bir noktada hepsi bunun hesabını vermek zorunda kalacak, ama isimlerini şimdiden bilmelisiniz," diye ekledi. Ve ne isimler ama: Beş isimden üçünün, yani yüzde 60'ının –Levin, Perlmutter ve Adelson– çoğu Amerikalının bileceği veya tahmin edeceği gibi Yahudi olması. Azınlıkta kalan Murdoch ve Hannity ise değil.

Ancak beşinin de hepsi sadık Siyonistler. Hannity, Jerusalem Post tarafından "10 İsrail Yanlısı Hristiyan"dan biri, yani bir Hristiyan Siyonist olarak tanınmıştı. Ve bu, İsrail'in devam eden Filistin soykırımının üzerinden tam bir yıl geçmişken, Ekim 2024'teydi.

Etkili ve aşırı sağcı bir medya kişiliği olan Mark Levin, 2018'de "İsrail Devleti'ne ve Yahudi halkına olan sarsılmaz desteği" nedeniyle "Siyon Dostları Müzesi 'Savunucu Ödülü'nü" almıştı.

Devasa siyasi etkiye sahip Batılı yayın oligarkı Murdoch, 2009'da Jerusalem Post'ta yayınlanan ve dağınık –ama onu kim düzeltebilir ki?– bir makalesinde sık sık Yahudi olarak yanlış tanımlanmaktan çok gurur duyduğunu itiraf etmiş ve "hür dünyanın" –eski kafalıların "kurallara dayalı değerler Batısı" deme şekli– İsrail'i sonuna kadar desteklemesi gerektiğini açıklamıştı.

Wikipedia'ya göre, Ike Perlmutter "İsrailli-Amerikalı bir milyarder iş adamı ve finansör" –ironik bir şekilde Manda Filistini'nde doğmuş olsa da– ve "çeşitli, bazen alışılmışın dışında iş anlaşmaları yoluyla bir dizi şirkette etkili bir yatırımcı" oldu. Ayrıca Marvel Entertainment'ı da yönetiyordu.

Evet, o Marvel, şimdi Disney tarafından satın alınan ve belki de günümüz ABD propagandasının tek en etkili aracı olan süper kahraman hikayeleri şirketi.

Ve multi-milyarder Miriam Adelson, elbette sadece "kumarhane kralı" ve baş Siyonist Sheldon Adelson'un dul eşi değil, aynı zamanda kendi başına da fanatik bir Siyonist.

Her iki Adelson da Donald Trump'ın en cömert destekçileri arasında yer aldı. 2016 başkanlık kampanyası sırasında zaten onun "en büyük bağışçıları" arasındaydılar. Kaybettiği 2020'de ise 75 milyon dolar gibi devasa bir rakamla tek en büyük bireysel katkıyı yaptılar.

2024'te Miriam Adelson, 106 milyon dolarla çıtayı daha da yükseltti. Sadece Elon Musk (276 milyon dolar) ve zengin mirasçı Timothy Mellon (150 milyon dolar) ondan daha fazla bağış yaptı.

Ve bir de etkili MAGA ikonu ve Kongre Üyesi Marjorie Taylor Greene var. X'te uzun bir gönderi paylaşarak, ABD'nin yurt dışındaki savaşlara daha fazla dahil olmasına karşı sert bir eleştiri salvosu ateşledi:

"36 trilyon dolardan fazla borcumuz var ve dağ gibi kendi sorunlarımız var. Biz başkalarının gözündeki çöpü görürken kendi gözümüzdeki merteği görmüyoruz. Eğer hep birlikte çalışır, barış ve refah ararsak, ilgili her ülke ve tüm dünya mutlu, başarılı ve zengin olabilir."

Sıkça anıldığı adıyla MTG, "antisemitizm" ve hatta izolasyonizm suçlamalarını önceden ve haklı olarak reddetti: "Bu pozisyonu almak antisemitik DEĞİLDİR. Rasyonel, aklı başında ve tüm insanlara karşı sevgidir. Herkes için bu barış ve refah pozisyonunu almak izolasyonizm değildir, bu HARİKA ticaret anlaşmalarına ve TÜM İNSANLARA yardım eden HARİKA ekonomilere yol açar."

Trump ve İsrail açısından en kötüsü, 4,8 milyon takipçisine ve gönderisini geleneksel medyada okuyacak diğer pek çok kişiye, Trump'ın savaşları bitirme ve başlatmama yönündeki kendi kampanya vaadini fiilen hatırlatması oldu, zira artık savaş olmaması "2024'te pek çok Amerikalının oy verdiği şeydi."

Açıkça görülüyor ki, MAGA'nın etkili temsilcileri arasında, sadece Washington'un, İsrail'in kendi dış politikası üzerindeki sapkın ve kendine zarar veren hakimiyetine izin vermesine açıkça meydan okumaya istekli olanlar değil, aynı zamanda İsrail'in ABD'deki lobisinin –Yahudi olsun ya da olmasın– Amerikalılar için devasa bir maliyetle başka bir ülkeyi önceliklendirdiği gerçeğini açıkça dile getirmeye başlayanlar da var.

Ne yazık ki, bu sağcı "Önce İsrail" eleştirisinin galip gelemeyeceğinden korkmak için nedenler var. Trump, İsrail lobisine o kadar minnettar ve ondan o kadar korkuyor olabilir ki hayatının en büyük hatasını yapıp İran'a karşı savaşa daha da derinlemesine girebilir.

Ama o zaman soru şu: Sonra ne olacak? Amerika'da İsrail'e karşı cesur bir sol kanat muhalefeti var –tamamen açık olmak gerekirse: benim gibi insanlar– ve ayrıca İsrail'in genel olarak Amerikan toplumu üzerindeki etkisinin, özellikle de gençler arasında nihayet zayıfladığına dair açık anket kanıtları var.

Şimdi buna sağcı, MAGA tabanlı bir muhalefeti ve Orta Doğu'da Amerika'nın kendi iç cephesinde geri tepen bir başka büyük ABD fiyaskosunu ekleyin.

İsrail bir kez daha dileğine kavuşabilir, ancak çok da uzun olmayan bir vadede ne dilediğine çok dikkat etmesi gerekir. Ve bu, haberler ne kadar kasvetli olsa da, son derece karanlık bir ufukta ufacık bir umut zerresidir.

Çeviri: YDH