SAAF-“Arap Dünyasında Demokrasi ve seçim sorunu”: “Arap dünyasının doğusundan batısına birçok seçimler yapılıyor ancak bu seçimler...
SAAF-“İran mı yoksa devrim muhafızları mı bir devlet”: İran hakkında çıkan BM kararlarına bakıldığında devletten çok devrim muhafızlarına vurgu yapılıyor. Devrim muhafızları İran İslam devrimi sonrası düzenli ordu subaylarına güvenmeyen rejimin bir alternatif arayışıydı. Muhafızlar İran içerisinde çok güçlü imkânlara sahip. Devrim muhafızları kendilerin bir İslam ordusu olduklarına inanıyorlar ve hedeflerinden birisi de devrimi yaymak. (Mısırlı yazar Abdulazim Mahmud Hanefi, Şark Al Avsat)
“İngiliz esirler hakkında söylenenler”: İran’daki devrim sonrası İran İngiltere ilişkileri sürekli bir gerilime sahne oldu. 1979’da yaşanan devrimle birlikte büyükelçiliğini çeken İngiltere 1988 yılında büyükelçiliğini yeniden açtı. Ayetullah Humeyni’nin Salman Rüşdü hakkındaki fetva sonrası İngiltere büyükelçiliğini çekti; 1990 yılında ise temsilcilik düzeyinde tekrar ilişkiler kurmaya çalıştı. Hatemi yönetiminin başa gelmesiyle birlikte 1998 yılında İran’a büyükelçi gönderildi. Ancak 2002 yılında atanan İngiliz büyükelçisini istemeyince tekrar bir kriz yaşandı.
Yorumcular İran’ın iki esiri neden kaçırdığına ilişkin iki görüş öne sürüyor. Bunlardan birincisi İran’ın bir güç gösterisi yaptığı; halkına moral gücü sağladığı diğeri ise Irak’ta kaçırılan diplomatlarına karşılık bir intikam girişiminde bulunduğu. Bu ihtimallerden ilki diğerinden daha fazla kabul görüyor. (İranlı yazar Cemile Kadifar, Şark Al-Avsat)
“Arap Dünyasında Demokrasi ve seçim sorunu”: “Arap dünyasının doğusundan batısına birçok seçimler yapılıyor ancak bu seçimler folklorik bir nitelikte… Birinci sorun Arap ülkelerinin yapısından kaynaklanıyor. Bu yönetimler ya askeri yahut kabilesel bir arka plana sahipler. İkinci sorun Arap dünyasında yeterli siyasi bilincin oluşmaması... Üçüncü sorun Arap dünyasındaki aşiret ve kabile yapısının siyasi hayata toplumsal katılımı engellemesi. Dördüncü sorun ise Arap dünyasına yoğun bir dış baskı ve müdahalenin varlığı…” (Macid Kiyali, Al-Hayat)
“Özgürlük hareketinden alternatif kültür üretimine Hizbullah Direnişi”: “Hizbullah örgütünün önceliği teorik yapılanmasının varlığını oluşturmadan şekillendirmesi. Bu da onu salt İsrail karşıtlığı üzerine kurulu bir örgüt olmaktan çıkarıyor. Öncelikli olarak içeride Şiilerle dışarıda ise İran’la çalışan grup önce Suriye’yle çatıştı; ancak Suriye ve İran’ın oluşturduğu ortak stratejiye göre Hizbullah, Suriye’nin Güney Lübnan’daki İran’ın ise Lübnan’daki varlığını sağlayacaktı. Hizbullah, devleti önemsemiyor; zira devleti Batı destekli siyasi bir elitin yapılanmış hali olarak görüyor. Ancak İsrail çekilmesi sonrası Hizbullah direniş ve devlet stratejisini birleştiren bir pratik üretti.” (Beha Ebu Kerum, Al-Hayat)
“Suudi Arabistan, Mısır’ın etkinliği arka plana mı itti?”: “Kimileri Suudi Arabistan’ın Riyad zirvesinde Mısır’ın rolünü arka plana ittiğinden bahsetmeye başladı. Oysa zirvedeki birçok kararın öncülüğünü Mısır’ın yaptığı harfiyen belirtilmişti. Dolayısıyla bu söylemleri dile getirenlerin iki dost ülke olan Mısır ve Suudi Arabistan’ın arasını açmak istediği açıktır. Şu kadarı gerçektir ki Arap dünyasındaki gelişimler Arap sorunlarının tek başına sorumlu olabilecek bir ülkeye imkan tanımazken birçok güç merkezlerini de gündeme taşıdı. Bu durum aslında Arap Dünyası’nın kendi varlığı tehdit eden tehlikelere karşı genel bir bilinç düzeyine ulaştığını gösteriyor. Yaşanan gelişmeler hiçbir Arap ülkesinin tek başına bu tehditlere karşı duramayacağını gösteriyor. Nitekim sadece bir eğitim sorunu bile Arap ülkelerinin ne de problemlerle karşı karşıya kaldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Zaten son Arap zirvesinde yeni olan şey de tehlikelerin algılanması noktasındaki ortak kanaatti. Suudi Arabistan’ın esas söylemi, Arap meselelerine ilgisizliğin bu meseleleri dış müdahaleye açtığı yönündeydi. Mısır da bu konuda Suudi Arabistan’la aynı kanaatte. İşte bu ortak kanaat körfez ülkelerinin ortak tavır almasını sağlayabilir. Şu halde Arap dünyasında yeni bir ruhun doğduğunu söylememiz mümkündür.” (Mükerrem Muhammed Ahmed, Al-Ahram)
“Arap barış projesini değiştirme çabaları ve yeni strateji hesapları”: “İsrail ve ABD, Arap barış projesinde değişiklikler yapılması noktasında fiili olarak İsrail’in taleplerini yumuşatılmış bir biçimde sundu. Ancak özellikle Mısır ve Suriye’nin itirazları sonrası ABD tarafları hiçbir değişiklik teklif etmediğini söyledi. Araplar şu anda sadece projenin değiştirilmemesinden değil aynı zamanda projenin etkinleştirilmesinden de sorumlu. İran’a dönük bazı çekinceler olsa da Müslüman bir ülke olması ve bölgesel güç olması dikkate alınarak güvenlik konusunda İran’la işbirliğine gidilebilir. İsrail ise ne Batı Şeria ve Gazze’yi sınırlarına ekleyerek Yahudi devleti kimliğini tehlikeye atabilir. Birçok nedenden dolayı barış İsrail için stratejik bir çıkar.”(Hani Reslan, Al-Ahram)
“Bolton’un Suudi Arabistan’a sert çıkışı”: “ABD’nin eski BM Büyükelçisi John Bolton, Al-Hurra televizyonu ile gerçekleştirdiği mülakatta Kral Abdullah’ın sözlerini geri alması gerektiğini; Suudi Arabistan’ı da ABD’nin koruduğunu söyledi. Amerikan kongresi finansıyla yayın yapan kanala yapılan açıklamalar tehdit mesajları içeriyordu. Yeni Muhafazakarların şahinlerinden birisi olan Bolton’un sözleri gerçekten de her türlü diplomatik nezaketi aştı. Oysa Kral Abdullah yanlış konuşmamış belki de geç konuşmuştu. (Kuds’ul Arabi)