İsrail ve Amerika'nın hezimeti

img
İsrail ve Amerika'nın hezimeti YDH

"Netanyahu'nun bu tarihi zafer için, bırakın Batı dünyasındaki ve Yahudi kurumlarındaki destekçilerini, İsraillilerin kendisinden bile tek bir tebrik telgrafı aldığını duymadık."




YDH - Rey el-Youm gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdülbari Atvan, ABD ve İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük bir savaşta asıl galibin İran olduğuna dikkat çekiyor. Atvan'a göre Trump ve Netanyahu'nun zafer iddiaları gerçeği yansıtmıyor; bilakis, İsrail yerleşimlerindeki yıkım ve liderlerin hayal kırıklığı içindeki hâlleri asıl yenilginin kanıtı. İran'ın saldırılara dayanması ve İsrail'deki hedefleri vurabilmesi, onun yenilmezliğinin bir zafer olduğunu ve gelecekteki mücadelelerin daha belirleyici olacağını gösteriyor.

12 gün süren ve Amerika'nın hızlı bir ateşkes anlaşmasıyla sona eren ortak ABD-İsrail saldırganlığında kimin galip, kimin mağlup olduğunu anlamak için ABD Başkanı Donald Trump ve Benyamin Netanyahu'nun açıklamalarını dikkatle incelemek, bu açıklamaları yaparkenki yüz ifadelerine bakmak ve Tel Aviv, Hayfa, Aşdod, Aşkelon ve Bi'ir Seba gibi işgal altındaki Filistin şehirlerindeki büyük yıkımın fotoğraflarından yardım almak yeterlidir.

Netanyahu, şüphesiz yer altı sığınağının kapısında çekilmiş on dakikalık bir konuşma yayınladı. Bu konuşmasında İran'a karşı tarihi bir zafer kazandığını, İran'ın asla nükleer silaha sahip olamayacağını ve nükleer programını yıllarca geriye götürdüklerini iddia etti.

Onun yardakçısı Donald Trump ise Fordo, Natanz ve İsfahan'daki üç nükleer tesisi tamamen yok ederek İran-İsrail savaşına son verenin Amerikan saldırısı olduğunu söyledi. Tıpkı 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'yi bombalayarak İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirdiği gibi.

İki adamın da solgun yüzleri, üzerlerindeki belirgin hayal kırıklığı ve beden dilleri tam tersini söylüyordu. Galip gelen taraf kutlama çadırları kurar ve dünyanın dört bir yanından tebrik telgrafları yağmuruna tutulur. Biz ise buna dair hiçbir iz görmedik. Aksine, kafa karışıklığı ve sahte kibirleri durumu ele veriyor.

Savaştan ve evlerinden zarar gördükleri için 50 bin İsrailli yerleşimcinin tazminat talebinde bulunması bunun en büyük kanıtıdır.

Netanyahu'nun bu tarihi zafer için, bırakın Batı dünyasındaki ve Yahudi kurumlarındaki destekçilerini, İsraillilerin kendisinden bile tek bir tebrik telgrafı aldığını duymadık.

Netanyahu, İran'ı teslim olmaya zorlamamışken, oradaki rejimi devirip değiştirmemişken, Dini Lider Ali Hamaney'i öldürememişken, İran'ın hipersonik ve çoklu ayrılabilir savaş başlıklarına sahip füzelerinin Tel Aviv ve Hayfa'ya ulaşmasını engelleyememişken ve Lod (Ben Gurion) Havalimanı'nın kapatılmasıyla dünyadan izole olan yedi milyondan fazla yerleşimciye koruma sağlayamamışken hangi tarihi zaferden bahsediyor?

Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları, savaşı bitirmek, İsrail'i büyük bir hezimetten kurtarmak, milyonlarca yerleşimcinin yurt dışındaki güvenli limanlara kaçışını durdurmak, üslerini ve askerlerini İran füzeleri ile onun vurucu kollarının bombardımanından korumak için bahaneler sunan göstermelik bir oyundu.

En önemlisi de Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasını önlemek ve Batı dünyasını ve ekonomisini yok edecek küresel bir enerji krizinden kaçınmaktı.

Bu, İsrail'in herhangi bir Arap ya da İslam ülkesine karşı altı saatte ya da önceki savaşlar gibi on günde (Ekim 1973 Savaşı) kendi lehine sonuçlandıramadığı tek savaştır.

Savaş on ikinci gününe girer girmez, Hayber ve Fettah füzelerinin kullanılmasının ardından kayıpları azaltmak için mümkün olan en kısa sürede ateşkes talep ederek Amerika'ya koştu.

Başkan Trump'ın, ülkesinin medya organlarında, özellikle de CNN kanalında, İran'ın nükleer tesislerinin yalnızca küçük ve ikincil kayıplar yaşadığını belirten gizli bir Amerikan istihbarat raporunun dolaşıma girmesi üzerine sinirlerini kaybetmesi ve bu kurumlara kaba bir üslupla saldırması her şeyi açıklıyor.

Bu durum, bu savaşta elde edilen nihai tarihi zafere ilişkin yaydığı tüm yalanları gözler önüne seriyor.

İran hâlâ yüzde altmışı aşan bir oranda zenginleştirilmiş 400 kilogram uranyuma, kendi ürettiği ve erkenden kaçırdığı gelişmiş santrifüj cihazlarına ve onlarca nükleer uzmana sahip olduğu sürece, günler içinde nükleer silah üretme noktasına gelebilir.

Biz burada, başta eski Siyonist Dışişleri Bakanı Antony Blinken olmak üzere Amerikalı yetkililerin açıklamalarına dayanıyoruz. Belki de İran parlamentosunun, saldırganlığın suç ortağı olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yapılan tüm işbirliği anlaşmalarını iptal etmesi bir zayıflık ya da teslimiyet değil, bir güç göstergesidir.

Bu, gelecekte daha fazla uranyum zenginleştirme ve belki de bu örgütün casuslarının gözlerinden uzakta nükleer silah üretme yönündeki güçlü niyetleri yansıtmaktadır.

Şüphesiz İran bu savaş nedeniyle büyük maddi kayıplara uğradı. Zira İran, tarihin en büyük devleti olan Amerika ve onun ile NATO tarafından desteklenen, Araplara karşı tüm savaşlarını kazanan (Aksa Tufanı operasyonu, Yemen'in füzeleri ve SİHA'ları, Gazze Şeridi'nin kahraman halkının yaklaşık 620 günden fazla süren direnişi ve metaneti hariç) işgalci İsrail devleti ile karşı karşıyadır. Bu nedenle İran'ın yenilmemiş olması, kesinlikle tarihi bir zaferdir.

Saldırgan İsrail'e karşı Araplar ve Müslümanlar olarak savaşımız, birkaç raunttan oluşmaktadır. Son raundu diğerlerinden ayıran şey, İran'da ve İranlı beyinler tarafından üretilen İslam füzeleri ile ABD yapımı tüm İsrail hava savunma sistemlerinin bu füzeleri durdurmada ve Tel Aviv ile Hayfa'daki gökdelenlere, Weizmann Enstitüsü'ne ve çok sayıda istihbarat ile ordu karargâhına ulaşmasını engellemede başarısız olmasıdır.

Bu durum, verimli ve farklı, güçlü bir başlangıca işaret etmektedir. Gelecek rauntlar daha büyük, daha etkili ve daha kesin sonuçlu olacaktır. Bunu zaman gösterecek.

Çeviri: YDH

 



Makaleler

Güncel