"Anlaşılan o ki İsrail ve küresel ekonomideki Yahudi varlığı, her iki ülke için de küresel sistemde bir denge noktası olarak görülen ve onları Amerika ile Batı'nın zulmünden bir nebze olsun koruyabilecek 'kıymetli bir mücevher' niteliği taşıyor."

YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Hüseyin İbrahim, kaleme aldığı son makalede, Rusya ve Çin'in Batı karşıtı söylemlerine rağmen, Gazze krizinde ve genel olarak Arap-İsrail ihtilafında güvenilir müttefikler olmadığını vurguluyor. Yazara göre, her iki gücün de Gazze'deki insani krize sessiz kalmasının ardında, İsrail'in küresel nüfuzundan faydalanma ve ABD ile doğrudan çatışmaktan kaçınma gibi çıkarcı nedenler yatıyor.
Düşman başbakanı Benyamin Netanyahu, yakın tarihli açıklamalarından birinde, İsrail'in özellikle Batı'da Gazze Şeridi'ndeki soykırım harekatı nedeniyle karşılaştığı faaliyetlere ve düşmanın dünya önündeki rezaletini derinleştiren açlık silahını kullanmasına atıfla, "İnsanlar eninde sonunda kazananın peşinden gider," dedi.
Bu ifade, kendisiyle bir hafta önce Kanada asıllı Amerikalı ve 2,18 milyon abonesiyle sosyal medya dünyasında mütevazı bir rakama sahip olan Nelk Boys adlı YouTube kanalının yaptığı mülakattan alınmıştır.
Ancak mülakatı bulmak, Çin, Arapça kanalının sosyal medya platformlarında yer alan bir alıntıya dayanarak yapılan aramalarda yapay zekâ platformu ChatGPT'nin dahi başarısız olmasının ardından detaylı bir araştırma gerektirdi.
İsrail medyasında Arapça ve İngilizce dillerinde dahi yer almayan bu demeci gün yüzüne çıkaran Çin, Arapça kanalının, Çin'in çıkarlarını veya Çin ile Araplar arasındaki ortak çıkarları desteklemek amacıyla Araplara hitap ettiğini belirtmek gerekir.
Bu durum, Çin ve Rusya gibi büyük güçlerin genel olarak Arap-İsrail ihtilafına, özelde ise Gazze Şeridi'nde açlık silahının kullanıldığı soykırım savaşına yönelik tutumları üzerine bir tartışma başlatıyor.
Zira Çin ile Amerika veya Rusya ile Amerika arasındaki doğal çıkar çatışmasının yansımalarına bel bağlayan pek çok insanlar düştüğü yaygın bir hata var. Bu insanlar, büyük güçlerin Arap ülkeleriyle olan çıkarlarını gözettiğini, ancak bunu yalnızca İsrail ile düşmanlık istemeyen ve başta petrol olmak üzere muazzam imkânlara sahip olanlarla sınırlı tuttuğunu gözardı ediyorlar.
Fakat tüm bunlara rağmen, Çin ve Rusya gibi ülkelerin dış politikalarında veya medyasında, Washington'un fiilen sorumlu olduğu Gazze'deki kıtlığı, siyasi bir istismar aracı olarak dahi olsa kınayan seslerin neden duyulmadığı sorusu meşruiyetini koruyor.
Bu durum muhtemelen tesadüf değil; zira her iki ülke de İsrail'in küresel düzeydeki devletler ve şirketler nezdindeki nüfuzundan faydalanıyor ve sınırlarından coğrafi olarak uzak meselelerde baskıcı bir kamuoyuna sahip oldukları da söylenemez.
Rusya ve Çin, ABD ve diğer Batılı ülkelerin aksine sömürgeci güçler gibi davranmasalar da, bu durumlarına ahlaki bir paye vermeden önce asıl sorulması gereken, böyle bir yükün altına girme kabiliyetine sahip olup olmadıklarıdır.
Şayet imkânları olsaydı, bu iki ülke bu görevi üstlenmekten imtina eder miydi?
Rusya ve Çin, küresel ağırlıkları ve Güvenlik Konseyi'ndeki daimi üyelikleri sayesinde Gazze meselesini dünyanın günlük gündemi hâline getirebilir, Amerika'yı köşeye sıkıştırabilir ve belki de onu İsrail üzerinde kıtlığı durdurması için gerçek bir baskı kurmaya itebilir ya da en azından, kendilerini insan hakları ihlalleriyle suçlayan Amerika'yı ifşa edebilirdi.
Bundan daha iyi bir fırsat olabilir miydi? Ancak anlaşılan o ki İsrail ve küresel ekonomideki Yahudi varlığı, her iki ülke için de küresel sistemde bir denge noktası olarak görülen ve onları Amerika ile Batı'nın zulmünden bir nebze olsun koruyabilecek "kıymetli bir mücevher" niteliği taşıyor.
Bu vaziyet, iki ülkenin büyük güç olma ehliyetlerini de sorgulatıyor; zira ihtilafları nihayete erdiren savaşlar değil.
Bu bağlamda, her iki ülkenin askeri gücü de onlara yalnızca varlıklarını ve bekalarını güvence altına alan bir sigorta poliçesinden ibaret bir fayda sağlıyor.
Dünyada müttefikleri olması gerekenlere destek vermekten kaçınan bu iki aktör, buna karşılık gelecekte Amerika ve Batı'ya alternatif veya paralel bir çekim merkezi oluşturabileceğine dair üzerine bahis oynanacak, yaşayabilir bir alternatif de sunmuş değiller.
Dolayısıyla, Batı hegemonyasının pençesinden kurtulmayı arzulayan herkesin, ister askeri ister gayri askeri ihtilaflar yoluyla özgürleşme arayışlarında kendi kabiliyetlerini hesaplarken, Rusya, Çin ve Batı sömürgeciliğine karşı duran diğer güçlere abartılı şekilde bel bağlama tutumunu gözden geçirmesi gerekiyor.
Askeri ve sivil teknolojilerle sağladıkları imkânlar nedeniyle Rusya ve Çin'den vazgeçmek mümkün olmasa bile, onlarla olan ilişki veya işbirliği, Batı sömürgeciliğinden bağımsız karar alma arzusundaki ülkeler için daha adil biçimler almalı. Zira dost olması beklenen devletler arasındaki ilişkilerde dahi şantaj süreçleri işliyor.
Örnek olarak, Batı'nın boğucu yaptırımlarına maruz kalan ve Çin'in dünya fiyatlarının oldukça altında bir bedelle büyük kısmını satın aldığı İran petrolünü ele alalım.
Burada İran'ın, en azından bu fiyat farkına denk gelecek şekilde, Çin'den Amerika'ya karşı yardım görme hakkı doğuyor.
İran petrolü meselesi, İsrail-Amerika'nın İran'a karşı yürüttüğü son savaşı akıllara getiriyor. O savaşta Batı'nın, İsrail'e savaş uçakları ve hava savunması alanında büyük bir üstünlük sağladığı açıkça görülmüştü.
Hem Çin hem de Rusya, Tahran'ın savaşın neticelerini temelden değiştirmesini sağlayacak kabiliyetlere sahip olmalarına rağmen, sırf Washington ve Tel Aviv'i gücendiremeyecekleri için bunları İran'a satmaktan imtina ettiler.
Ayrıca, Rusya'nın, Suriye'de İran'a karşı gerçekleştirilen ve İsrail ile Türkiye'nin Amerika ve Batı ile işbirliği içinde yürüttüğü darbedeki belirleyici katkısını da göz ardı etmek mümkün değil.
Bu darbe, İran'ın bu ülkeden bütünüyle çıkarılmasıyla sonuçlanmış, Hizbullah'ın kuşatılmasına ve Lübnan'da darbe almasına zemin hazırladı.
Arap dünyasında sıkça yapıldığı gibi, kurtuluş hareketlerine destek beklentisiyle Çin ve Rusya'yı bu kadar yüzeysel bir şekilde bir araya getirmek doğru olmayabilir. Zira uluslararası ilişkilerde ve iç içe geçmiş çıkarların ortasında işler bundan çok daha karmaşıktır.
Eğer bir araya getirilebilselerdi, her şeyden önce Amerika ve Batı'dan müteşekkil ortak düşmana karşı birleşirlerdi.
Fakat gerçek şu ki, kendilerine düşmanlık eden ve rekabeti veya yüzleşmeyi düşünmelerini dahi engellemek için sınırlarına yaklaşan Batı'ya ihtiyaç duyuyorlar.
Çeviri: YDH