'İran'ın kendi kendine yeterlilik doktrini, füze sanayisini zirveye taşıdı'

img
'İran'ın kendi kendine yeterlilik doktrini, füze sanayisini zirveye taşıdı' YDH

Lübnan merkezli el-Hanadık portalında yayımlanan analize göre, İran'ın füze programı, İran-Irak Savaşı esnasında sıfırdan başlayarak günümüzde hipersonik teknolojiye ulaşan stratejik bir güce dönüştü. Analizde, bu gelişimin temelinde "kendi kendine yeterlilik" doktrini, yerli imkânlara olan inanç ve dışa bağımlılığı reddeden siyasi iradenin yattığı vurgulandı.




YDH - Lübnan merkezli el-Hanadık portalında yayımlanan analize göre, İran bugün füze sanayii alanında en gelişmiş bölgesel güçlerden biri.

Bu gelişimin bir gecede olmadığı, aksine zorlu savaş koşullarında ve neredeyse imkânsız şartlar altında sıfırdan başlayan uzun sürecin ürünü olduğu belirtildi.

Analizde, İran-Irak Savaşı (1980-1988) esnasında sivil bölgeleri hedef alan Batı ve Körfez destekli Saddam Hüseyin rejimine karşı İran'ın tutarlı füze savunma altyapısının bulunmadığı, ancak bu süreçte milli savunma projesinin temellerinin atıldığı ve bugün bölgenin askeri ve siyasi dengelerinde etkin stratejik unsur hâline geldiği kaydedildi.

"İhtiyaç, icadın anasıdır"

İran-Irak Savaşı'nın patlak vermesi ve İran şehirlerine yönelik sistematik bombardımanlarla birlikte, Saddam'ın saldırganlığını dizginleyecek caydırıcı araca acil ihtiyaç duyulduğu ifade edildi.

Analizde, "Bu savunma eksikliği ortamında Devrim Muhafızları, ilkel imkânlar ve basit teçhizatlar kullanarak hem mukabele hem de savunma görevlerini üstlenen yeni aktör olarak ortaya çıktı," denildi.

İran'ın savaşta kullandığı ilk füzelerden birinin, fırlatma sürecini yönetmek üzere gelen Libyalı askeri heyetle birlikte ulaşan Libya füzesi olduğu aktarıldı.

Ancak İranlıların, kullanılan sistemin isabetli olmadığını ve Libya tarafının kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini fark etmeleri üzerine, tecrübe eksikliğine ve teknolojinin karmaşıklığına rağmen yabancı denetimini reddederek füzeleri kendilerinin fırlatmaya karar verdiği belirtildi.

İlk denemenin başarısız olduğu, ancak teslim olmak yerine dışa bağımlı kalmama ve yerli parçalarla kendi modellerini geliştirme yönünde stratejik karar alındığı vurgulandı.

İran füzelerinin babası: Hasan Tahrani Mukaddem

Analizde, "İran'ın füze projesinden, İran çevrelerinde 'İran füzelerinin babası' olarak tanınan Tuğgeneral Hasan Tahrani Mukaddem'den bahsetmeden geçilemez," değerlendirmesine yer verildi.

Tahrani Mukaddem'in, devrimin ilk günlerinden itibaren egemenliği korumak ve tehditleri caydırmak için bağımsız füze kabiliyetinin önemini kavradığı ifade edildi.

Yıkıcı savaştan çıkmış ve teknolojik olarak tecrit edilmiş İran'da, Tahrani Mukaddem'in sıfırdan başlayarak genç mühendis ekiplerine liderlik ettiği, yeraltı füze şehirleri inşa ettiği ve daha sonra karmaşık sistemlere dönüşen kısa menzilli füzelerin ilk prototiplerini geliştirdiği anımsatıldı.

İdeolojik temel: Kendi kendine yeterlilik doktrini

Milli füze programı geliştirme kararının, askeri boyutu kadar siyasi ve fikrî boyutlar da taşıdığına dikkat çekildi.

Bu kararın, devrim sonrası İmam Humeyni'nin söylemleriyle şekillenen, bağımlılığı reddeden ve yerli akla yatırım yapılması gerektiğini savunan felsefeden kaynaklandığı belirtildi.

İmam Humeyni'nin halefi Ali Hamenei'nin de bu yaklaşımı pekiştirdiği, sanayi ve askeri projeleri şahsen takip ederek "kendi kendine yeterlilik" fikrinde ısrar ettiği ve Devrim Muhafızlarını sürekli gelişime teşvik ettiği vurgulandı.

Ali Hamenei'nin, ülkenin nükleer programı başta olmak üzere bilimsel programlarının artık genç mühendislerin ve üreticilerin zihinlerinde yer ettiğini, bu nedenle düşmanın iddia ettiği gibi tamamen hedef alınıp yok edilmesinin başarısız olduğunu sık sık dile getirdiği hatırlatıldı.

Kısa menzilden balistik füzelere stratejik adımlar

Bunun yanı sıra makalede, savaşın sona ermesiyle İran'ın füze projesinin durmadığı, bilakis savaş tecrübelerinin yeni caydırıcılık doktrini oluşturmak için temel olarak kullanıldığı ifade edildi.

İran'ın önce Scud füzelerini modifiye ederek işe başladığı, ardından 1300 kilometre menzilli Şehab-3 gibi kendi versiyonlarını ürettiği aktarıldı.

Daha sonra Kadr, Siccil, Hürremşehr ve İmad gibi İsrail'in derinliklerindeki hedefleri vurma kabiliyetine sahip füzelerin geliştirildiği belirtildi.

Son yıllarda ortaya çıkarılan yeraltı füze şehirlerinin, içerdiği depolar, hareketli platformlar ve otomatik fırlatma sistemleriyle hem hasımları hem de müttefikleri şaşırttığı ve İran'ın caydırıcı altyapısını dış yardım almadan inşa ettiğini gösterdiği kaydedildi.

Hipersonik füzelerle stratejik sıçrama

İran'ın, Haziran 2023'te "Fettah" adıyla ilk hipersonik füzesini geliştirdiğini duyurarak Rusya, Çin ve ABD gibi ülkelerin bulunduğu dar bir küresel kulübe girdiği vurgulandı.

Hızı ses hızının beş katını aşan bu füzelerin, Demir Kubbe, Patriot ve Arrow gibi hava savunma sistemlerinden kaçma ve manevra kabiliyetiyle öne çıktığı belirtildi.

Makalede, Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri tarafından tanıtılan Fettah-1 füzesinin, yüksek hız, isabet oranı ve atmosfer içi-dışı uçuş kabiliyetini birleştirerek durdurulmasını neredeyse imkânsız hâle getirdiği ifade edildi.

Daha sonra Fettah-2 adlı daha gelişmiş versiyonun bu gelişmeyi takip ettiği ve bunun İran'ın caydırıcılık kabiliyetlerinde niteliksel bir dönüşüm olduğu değerlendirildi.

Analizde, "Daha da önemlisi, İran'ın bu füzeleri taklit yoluyla değil, yerli tasarımlar ve gelişmiş kompozit malzemelerle ürettiği vurgulandı," denildi.

Caydırıcılık, denge ve kafa karışıklığı

Bugün İran'ın füze varlığını kanıtlamaya ihtiyacı kalmadığı, Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından ABD'nin Ayn el-Esed üssüne yapılan misilleme veya Gerçek Vaat operasyonuyla Şam'daki konsolosluk saldırısına verilen yanıt gibi sınırlı karşılıkların bile, düşman taraflara İran'a karşı askeri maceranın kontrol edilemez çatışmaya dönüşebileceğini gösterdiği belirtildi.

Analizde şu ifadelere yer verildi:

"İsrail'in İran'a karşı başlattığı ve 12 gün süren savaş, güçlü devlete, devasa füze cephaneliğine ve farklı savaş hesaplarına sahip İran'a karşı fiili savaşa girilemeyeceğini kanıtladı. Bu nedenle ABD, İsrail'in maruz kaldığı ağır hasar ve büyük yıkım göz önüne alındığında, bu savaşı durdurmak için yoğun çaba sarf etti."

Ayrıca, İran füzelerinin Lübnan'dan Yemen ve Gazze'ye kadar direniş eksenindeki müttefiklere ihraç edilerek bölgedeki direniş hareketlerinin gücünün temelini oluşturduğu ve İsrail için caydırıcılık teşkil ettiği kaydedildi.

Bağımsızlığın ve egemenliğin ölçütü

Analizin sonunda, İran'ın füze sanayiinde ulaştığı seviyenin sadece teknik üstünlük değil, aynı zamanda boyun eğmeyi reddeden siyasi ve egemen iradenin ifadesi olduğu sonucuna varıldı.

Bu dönüşümün, Batı şemsiyelerinden uzak, kendi milli güvenliğini bağımsız yöntemle şekillendiren bölgesel gücün yükselişinin göstergesi olduğu belirtildi.

Analizde, "Bu proje, işgalci rejim liderlerinin de itiraf ettiği gibi, İsrail için gerçek bir varoluşsal tehdit hâline gelmiştir. Liderler, İran'la gelecekteki herhangi bir çatışmayı, dayanma veya manevra kabiliyetlerini aşan yapısal tehdit olarak görmektedir," denildi.