"Colani ve yoldaşları anlayacak ki, birçok başkentte önüne serilen 'kırmızı halı', ne kadar uzarsa uzasın kısadır ve hiçbir zaman tüm Suriye halkına, oğulları ve kızları, bileşenleri ve unsurları arasında ayrım yapmaksızın dayanmanın yerini tutmayacaktır."

YDH - Kudüs Siyasi Araştırmalar Merkezi Direktörü Arib er-Rantavi'ye göre, Suriye'deki Colani rejimi ülkeyi birleştirmekte başarısız olurken iç ve dış desteğini hızla kaybediyor. Kuzeyde Kürtler ve güneyde İsrail'in teşvik ettiği gruplar, ülkenin bütünlüğünü tehdit ederek federalizm veya bölünme yönünde baskı kuruyor. Er-Rantavi, ABD'nin sessizliği ve Fransa'nın aktif müdahaleleriyle derinleşen bu krizde, yeni rejimin balayının sona erdiğini ve halka dayanarak kararlı adımlar atmazsa Suriye'nin parçalanmasına seyirci kalacağı uyarısında bulunuyor.
Azınlıkların Şam'daki yeni rejime dil uzatma "cüreti", iki hususa tanıklık ve delalet ediyor: Birincisi, yeni yönetimin Suriyeliler için "birleştirici" olamaması ve onları temsil edememesi. İkincisi ise Arap ve uluslararası desteğin yeni yönetimden çekilmeye başlaması.
Bu durum ya rejimin performansından duyulan sıkıntıdan ve Suriye'ye tarihin bu istisnai anında liderlik etme kabiliyetinden umut kesilmesinden ya da İsrail'in "açık", Batı'nın ise "örtülü" gündemleriyle ilişkili sebeplerden kaynaklanıyor.
Bu gündemler, Suriye'yi ve komşu ülkelerin haritalarını yeniden çizmek amacıyla ülkeyi tüketme ve parçalama yolunda ilerlemeyi içeriyor. Veyahut tüm bu sebeplerin bir araya gelmesinden ileri geliyor.
Kuzeydoğuda Haseke, ayrılıkçıları ve İsrail'den güç almayı destekleyenleri bir araya getiren bir konferansa sahne oldu. Yeni rejimin en sert muhalifleri ve hasımları, Colani'ye, ekibine ve yönetim organına son derece acımasız bir mesaj göndermek için tek çatı altında toplandı: Suriye bir daha merkezi bir devlet olmayacak.
"Ademimerkeziyetçilik" ya da daha doğrusu mezheplerin ve halkların "federalizmi", Suriye'nin geleceğinin başlığı ve yazılıp onaylanma fırsatı bulunduğunda kalıcı Suriye anayasasının içeriği olacak.
Suriye'nin güneybatısında ise durum giderek kötüleşiyor. Hikmet el-Haceri bölgedeki Dürziler üzerindeki kontrolünü pekiştiriyor. Mezhebin şeyhlerinden olan el-Hannavi ve el-Cerbu gibi rakipleri ise nüfuzlarını ve konumlarını kaybediyor, hatta utanmazca (neredeyse yalvarırcasına) doğrudan İsrail müdahalesi talep eden Haceri'ye ses katıyorlar.
Suriye Dürzilerini Filistin Dürzilerine katma çağrıları yaparken, İsrail bayrakları ve İsrail askeri üniformalı gençler (Filistin Dürzilerinden) Süveyda'nın sokaklarında ve meydanlarında gövde gösterisi yapıyor.
Kimi zaman perde arkasından, kimi zaman da önünden hareket eden İsrail, en büyük projesi olan "Büyük İsrail" ile uyumlu şekilde "Azınlıklar İttifakı"nı yaratmaya girişiyor.
Netanyahu, birkaç gün önce İsrailli bir gazeteciyle yaptığı söyleşide bu projeyi açıklamış ve bu "tarihi-ruhani" görevi yerine getirmek üzere seçilmesinde "ilahi takdirin" rolünü vurgulamıştı.
"Büyük İsrail", artık sanıldığı gibi nehirden denize tarihsel Filistin ile sınırlı kalmıyor; Suriye, Lübnan ve Mısır'ın bazı kısımlarını ve Ürdün'ün tamamını da kapsıyor.
Tüm bunlar, hem masa altından hem de üstünden suç ortağı ve işbirlikçi olan Amerika'nın şüpheli sessizliği ortamında yaşanıyor. Aynı zamanda yaptırım silahını yeniden devreye sokma tehdidi belirirken, Trump'ın Colani'ye yönelik "heyecanı" da azalmış durumda.
Trump, ağız sulandıran "trilyonlarca doların" etkisiyle Colani'yi "güçlü ve zeki bir genç" olarak tanımlamış ve Suriye'deki geçiş dönemine liderlik etme görevini kolaylaştırma sözü vermişti.
Fransa ise, bir dizi eski sömürgeci devlet adına "Azınlıklar İttifakı" projesinde "mızrak ucu" rolünü üstleniyor.
Haseke Konferansı hattına girmesi ve Paris'te bir Kürt-Suriye diyaloğuna ev sahipliği yapmayı teklif etmesi, HTŞ'yi ve onun arkasındaki Ankara'yı tedirgin ediyor. Ankara, Suriye içinde ve üzerinde Fransa ile bir nüfuz yarışına girmiş durumda ve görünüşe göre Amerika'nın "yeşil ışığından" bağımsız hareket etmeyen "Fransız kanalını" sekteye uğratmak için elinden geleni yapıyor.
İşte bu Amerikan-Fransız buluşması, Haseke Konferansı'nın mevcut haliyle toplanmasını ve ortaya çıkan sonuçları mümkün kıldı. Yine bu buluşma, "çevre" unsurlarına "merkeze" dil uzatma ve projesinin kalbinde ona meydan okuma cüretini verdi.
Araplar, Colani ve yeni rejimine yönelik ilk aylardaki heyecanlarını yitirmiş durumdalar ve bu şaşırtıcı değil. Arap devletleri ve bölgesel sistemleri ne "stratejik sabırları" ne de "soluklarının uzunluğuyla" bilinir.
Genellikle lafta kalan hareketlilikleri, çoğunlukla hızla şişip uçuşan, sonra da sönüp boşa giden "köpükler" ve "fevri çıkışlar" şeklini alır.
Süveyda'daki hızla tırmanan olayların, Suriye, Arap ülkeleri ve Amerika tarafından desteklenen "Amman sürecini" geride bıraktığı çok açık.
Güney Suriye'de çatışma kurallarını, güç denklemlerini ve haritalarını "İsrail" dayatıyor. Araplar ise siyasi ve diplomatik hamlelerini desteklemek için ellerindeki güç kartlarını kullanmaktan hâlâ çekiniyor.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ise toprak, egemenlik ve ülkenin birliğinin adım adım kemirilmesi karşısında kurtarılabilecek olanı kurtarmak için "kaplumbağa" hızıyla hareket ediyor.
Suriye sahnesinde bugün art arda izlediğimiz bu manzaraya benzer bir tabloyu daha önce, Esed'in (oğul) yönetiminin son yıllarında görmüştük. O günlerde Biden yönetimi altında Washington, Arapların Beşşar Esed'e yönelik yakınlaşma çabalarına müsamaha göstermeye hazır görünüyordu.
Ürdün'ün gayriresmî belgesiyle ortaya çıkan "adım adım" yaklaşımına bir şans tanıyordu. Faysal el-Mikdad'ın katılımıyla Araplardan müteşekkil bir temas komitesi kurulmuş, başkentler arasında art arda toplantılar yapılmış ve Esed serbest bırakılmıştı.
Esed, önemli Körfez başkentlerini ziyaret etmiş ve Arap zirvelerine katılmıştı. Ancak ne Araplar Esed'i hızla ileri adım atması için yeterince sıkıştırdı ne de Esed, "Arapların ve Arap Birliği'nin Suriye'ye dönüşüne" ve kendisi için savaşan, hatta çoğu zaman onun yerine savaşan güçlü müttefiklerinin varlığına güvenerek sığındığı "konfor alanını" terk etmeye karar verdi.
Colani, umarız Araplarla ve uluslararası toplumla yaşadığı balayının bir sonu olduğunu "iş işten geçtikten sonra" anlamaz.
Ve yalnızca İsrail'e yönelik "iyi niyet mesajları" göndermek, onu kurtarmayacak. Özellikle de İsrail bu mesajları Colani ve arkadaşlarının bir "erdem gösterisi" olarak değil, İsrail'in küstahlığına ve ihlallerine verilmesi gereken doğal bir karşılık olarak gördüğünü düşünürsek. Bu mesajlarda onların bir lütfu yok, aksine bunları sunmaya mecburlar.
Colani ve yoldaşları anlayacak ki, birçok başkentte önüne serilen "kırmızı halı", ne kadar uzarsa uzasın kısadır ve hiçbir zaman tüm Suriye halkına, oğulları ve kızları, bileşenleri ve unsurları arasında ayrım yapmaksızın dayanmanın yerini tutmayacaktır.
Şu ana kadar, 8 Aralık'taki ani zaferin sarhoşluğu "ekibin" başını döndürüyor ve "Halk Sarayındaki" lüks halıların altında akan onca suyu görmelerini engelliyor gibi duruyor.
Colani-Şeybani rejimi, eski rejimle ittifak kuran herkesin kıyamete kadar mutlak düşman olmadığını çok yavaş bir şekilde idrak edecek.
Fırat'ın doğusunda ve Suriye'nin güneyindeki rolü ve "devriyeleri" için Moskova'ya sığınmaya gitti ve Moskova ile HTŞ'yi tarihsel olarak birleştiren kopuk ilişkileri ve bağları yeniden kurma sözü verdi.
Fakat bunu ancak böyle bir adımın Tel Aviv tarafından desteklendiğini ve Washington'ın da itiraz etmediğini anladıktan sonra yaptı. Bu durum, devrik Esed hükümetinin diğer büyük müttefiki İran için geçerli değil. Laricani'nin (sivil) uçağının Suriye hava sahasında uçmasına izin verilmesine bile tahammül edemediler.
Oysa kendi gözleriyle İsrail savaş uçaklarının gece gündüz Suriye semalarını boydan boya kat ettiğini, sarayına metrelerce mesafedeki hedeflere en ağır bombaları attığını ve Şam'ın kalbindeki Genelkurmay Başkanlığı binasını saniyeler içinde bir enkaz yığınına çevirdiğini görüyor.
Suriye iyi durumda değil. Ülkenin toparlanması, egemenliğini, coğrafi ve demografik bütünlüğünü yeniden kazanması bir yana, iyileşme ve yeniden imar için önündeki yol hâlâ uzun, meşakkatli ve acı verici.
En önemlisi de "mutlu sonların" hâlâ meçhul olması. Rejimin tutum, duruş ve uygulamalarına gelince, şu soruyu akla getiriyor: Yeni rejimin önceliği bu mu? Yoksa "genişletilmiş bir İdlib emirliği" fikriyle yaşamaya ve uzlaşmaya hazır mı? Suriye'nin tamamını "iğne deliğinden" mi görüyor? Ve belki de "bilinçaltında", Tom Barrack'ın projesiyle uyum içinde hareket etme, bölge haritalarını kan hatları, yani mezheplerin, dinlerin ve halkların hatları üzerinden yeniden çizme fikri mi dolaşıyor?
Bu, Sykes-Picot hatlarını ve haritalarını ve onların Doğu'da ve Bereketli Hilal'de ortaya çıkardığı, tüm kırılganlıklarına ve "haksızlıklarına" rağmen bir zorunluluk gibi görünen, ulus devletleri hiçe sayan bir tablo olurdu.
Çeviri: YDH