Türkiye İran–İsrail çatışmasını nasıl görüyor?

img
Türkiye İran–İsrail çatışmasını nasıl görüyor? YDH

İran çalışmaları uzmanına göre, Türkiye, İran–İsrail çatışmasında diplomasiye ağırlık vererek kritik bir arabulucu rol üstlendi; Ankara’nın telefon diplomasisiyle şekillenen girişimleri ateşkese doğrudan katkı sunarken, bölgesel riskler ve nükleer gerilimler Türkiye’nin güvenlik kaygılarını derinleştirmeye devam ediyor.




YDH- Modern İran tarihi ve siyaseti üzerine odaklanan Serhan Afacan, siyasi analizler yayımlanan Politics Today’de kaleme aldığı yazısında, Tahran’ın İsrail saldırganlığına karşı başlattığı yaşadığı 12 günlük savaşın bölgesel dengelere nasıl yansıyabileceğini, nükleer program tartışmalarını ve Türkiye’nin bu süreçte üstlenebileceği diplomatik rolü ele aldı. 

Çatışmanın yalnızca İran–İsrail rekabetine indirgenemeyeceği, bölgesel istikrar için daha geniş uluslararası iş birliğine ihtiyaç duyulduğu mesajı veren Afacan, İran’ın olası askeri nükleerleşmesinin Ortadoğu güvenliğini doğrudan tehdit edeceğini iddia ediyor. 

Afacan'a göre, Türkiye, on iki gün süren çatışmayı en dikkatle izleyen ülkelerden biri oldu. 

13 Haziran’ın erken saatlerinden itibaren Ankara, hem Tel Aviv’in hem de Tahran’ın politikalarının –Washington’ın tutumuyla birleşerek– daha geniş çaplı bir istikrarsızlığı tetikleme riski taşıdığı yönünde uyarılarda bulundu. 

Afacan’a göre, çatışmanın başladığı 13 Haziran’da Dışişleri’nde yapılan üst düzey toplantı Türkiye’nin kararlılığını ortaya koydu; Hakan Fidan, Yaşar Güler, Metin Gürak ve İbrahim Kalın’ın katıldığı görüşmede savaşın tek alternatifi olarak diplomasi öne çıktı.

Afacan’a göre Ankara bu ilkeyi hızla pratiğe dökerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump ve İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’la ikişer kez görüşmesini de içeren yoğun bir telefon diplomasisi yürüttü. Afacan’a göre bu çabalar, Türkiye’nin arabulucu rolünü pekiştirirken 24 Haziran’da ateşkesin sağlanmasına doğrudan katkı sundu.

Türkiye'nin diplomasiye bağlılığını vurguladığını ve gerilimi düşürme çabalarında aktif bir kolaylaştırıcı rol üstlenerek çatışmanın son bulmasına katkı sunduğunu iddia eden Afacan'a göre, Türkiye’nin pozisyonu, İsrail’e yönelik uzun süredir dile getirdiği eleştirilerle de şekillendi.

 

Türkiye nerede duruyor?

''İlk bakışta İran–İsrail çatışması Türkiye’nin güvenlik mimarisinin dışında gibi görünse de coğrafi yakınlık Ankara’yı doğrudan etkileyecek riskler doğuruyor'' diyen Afacan, söz konusu riskleri İsrail’in sınırsız saldırganlığı, nükleer tehlike, Netanyahu’nun siyasi hesapları, bölgesel yayılma riski, göç baskısı ve terörle mücadelede gerileme olarak sıralıyor.

Afacan’a göre ateşkes bu riskleri ortadan kaldırmadı; İran’ın UAEA ile iş birliğini askıya alması Türkiye’nin nükleer kaygılarını derinleştirirken, İsrail’in olası ikinci saldırısı ve Azerbaycan üzerinden ortaya çıkan yeni gerilim ihtimalleri de Ankara’yı alarma geçiriyor.

Ankara, tüm bu tabloya rağmen Ortadoğu güvenliğinin yalnızca İran–İsrail rekabetine indirgenemeyeceğini vurgulayan Afacan, bölgesel–küresel diplomatik girişimlerin hızlandırılmasını bölge istikrarı için vazgeçilmez görüyor.

Afacan’a göre, İsrail’in İran’a ikinci bir saldırı düzenleme ihtimali hâlâ masada ve bu ihtimal sınırlı görünse de ABD–İran arasında geçici bir uzlaşı sağlanmadıkça tamamen göz ardı edilemez.

Afacan, Ankara’nın böyle bir senaryoyu felaket olarak gördüğünü ve tarafları masaya dönmeye çağırdığını belirtiyor. Ancak Afacan, Türk yetkililerin Trump yönetimi altında ABD–İran geriliminin derinleştiğini ve anlamlı bir diplomasinin uzun süreli tıkanma riski taşıdığını kabul ettiğini öne sürüyor.

Bölgesel müdahale ihtimali de Ankara’yı kaygılandırıyor. İran’ın defalarca komşularının İsrail operasyonlarındaki rolüne işaret ettiğini hatırlatan Afacan, son olarak Tahran’ın Azerbaycan’ı İsrail’e ait uçak ve İHA’ların hava sahasını kullanmasına izin vermekle suçladığını aktarıyor.

Afacan, Tahran’daki sertlik yanlılarının Bakü’nün “cezalandırılmasını” dahi talep etmesini Ankara açısından alarm verici bulduğunu vurguluyor.

Ona göre, bu durum Güney Kafkasya’da Bakü, Erivan ve Ankara arasında normalleşme adımlarının ve Trump Koridoru sürecinin tehdit altına girmesi anlamına geliyor.

Afacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Haziran’daki Meclis konuşmasında bu tabloya dikkat çekerek “Bölgemizde barış, istikrar ve huzur dışında hiçbir arzumuz yok” sözleriyle Ankara’nın tutumunu ortaya koyduğunu hatırlatıyor.

Afacan’a göre çıkarılacak ders net: İsrail’in tırmanmaya hazır tutumu tüm bölgeyi ateşe sürükleyebilir, İran’ın şeffaf olmayan nükleer yaklaşımı ise ciddi soru işaretleri yaratıyor.



Makaleler

Güncel