Birileri hala Amerika'nın garantilerinden mi bahsediyor?

img
Birileri hala Amerika'nın garantilerinden mi bahsediyor? YDH

"Lübnan'da dünkü saldırının bizi çok yakından ilgilendiren yönünü okumak iyi oldu. Bir avuç cani deliyle herhangi bir uzlaşma aramanın veya düşünmenin imkânı yok. Direnişçiler, yaptıklarını sessizce, kimseye danışma gereği duymadan ve tabii ki ne yaptıklarını kimseyle konuşmadan sürdürmeli."




YDH - El-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin, Doha'daki saldırının ardından ABD ve müttefiklerinin, İsrail'in güç kullanımını meşrulaştıran "güçle elde edilemeyen, daha fazla güçle elde edilir" anlayışına işaret ediyor. El-Emin, Filistin, Lübnan, Suriye ve Yemen'de devam eden şiddet ve yıkıma dikkat çekerken, direnişten başka bir seçenek olmadığını vurguluyor.

Elbette dünkü Katar saldırısı karşısında ABD'nin tutumunu merak edenler olacaktır. ABD ile müttefik olan Körfez ülkelerinin tepkisini soranlar da çıkacaktır. Bu ittifakın mensupları hep bir ağızdan, Amerikan-İsrail kaderine karşı elden bir şey gelmeyeceğini söyleyecektir. Düşmanın herkesin bilincine yerleştirmek istediği de tam olarak bu sonuçtur: Güçle elde edilemeyen, daha fazla güçle elde edilir!

Amerikalılar, geç saatlere kadar büyük elbiselerinde açılan yırtığı onarmaya çalışıyordu. Ancak Washington'daki azımsanmayacak sayıda yabancı muhabir, güvenlik, askeri ve siyasi liderlerden, ABD'nin durumdan haberdar olduğunu ve Merkez Komutanlığının (komutanı birkaç gün önce bizi ziyaret etmiş ve iktidar sahipleri tarafından ağırlanmıştı) olan bitenin tüm ayrıntılarını bildiğini açıkça duymuştu.

İsrail'in kendilerine saldırının yerini bildirmediğini söyleyenler çıksa bile. Zira bazıları, İsrail'in Amerika'ya Hamas liderliğine suikast düzenleme niyetini bildirdiğini ancak operasyonun nerede gerçekleşeceğini söylemediği yönünde ifadeler işitmişti.

Bu, zırvanın daniskası. Merkez Komutanlığı subaylarından olup Lübnan'ı defalarca ziyaret etmiş bir Amerikalı generalin, İsrail hava kuvvetlerinin hareketlerinin ister keşif ister muharebe görevi olsun, Merkez Komutanlığı ile tam koordinasyon içinde olması gerektiğini anlattığı sözlerini hatırlamak yeterli.

Donald Trump'ın, yaşananların etkisini hafifletmek için ne yapacağını bir kenara bırakalım. Özellikle de operasyon, Doha'daki Hamas liderlerine suikast düzenleme hedefine ulaşmada başarısız olmuşken.

Gerçi Komutan Halil el-Hayya'nın ailesinin şehitler listesine yeni isimler ekledi. Belki de Amerika'nın bölgedeki tüm müttefiklerinin sarılacağı pek çok laf ortaya atılacak ve olan bitenin hata olduğu, aşılması gerektiği, haydi işe devam edelim denecektir.

Peki bunlar hangi işten bahsediyor?

Filistin'de katliam sürüyor. Lübnan, Suriye ve Yemen'de hiçbir kısıtlama olmaksızın topyekûn bir saldırganlık devam ediyor.

İran'da, İsrail'le yeni bir çatışma turuna karşı teyakkuz hali var. Irak'ta ise, tıpkı bizdeki gibi, Amerika'nın müttefikleri olan "silah tekelciliği çetesi" yoldaşlarının yönettiği bir çılgınlık partisi yaşanıyor.

Bu gibilerin sorunu, düşmanın stratejisine tam bir bilinçle hizmet etmeleri değil. Asıl sorun, ne İsrail'in ne de Amerika'nın ülkelerimizin yönetimine dair herhangi bir tasavvurunda, başkalarından önce kendilerine yer olmadığını kabul etmek istememeleri.

Zira İsrail'in Filistin, Suriye ve Lübnan'da yaptığı tek bir şey var: Elinin ulaştığı her yerde yaşamın tüm unsurlarını yok etmek!

Filistin halkının, ne olup bittiğini kendilerine anlatacak birine ihtiyacı yok. Onlar şu an, yaşananlardan herhangi bir Arabı sorumlu tutacak durumda değiller ve Katar'da olanlar karşısında son derece mahcup bir haldeler.

Hayatlarını koruyacak hiçbir güvenlik güvencesinin olmadığını biliyorlar. Hatta dahası, Filistin dışındaki direniş güçleri liderliği, en az bir buçuk yıldır bulundukları, hareket ettikleri ve konakladıkları her yerde tam bir teyakkuz halinde yaşıyor.

Türkiye, Mısır ve Katar'da dolaşırken üyelerini soranlar, etraflarını saran güvenlik alarmının ne denli güçlü olduğunu fark edecektir.

Zira ev sahibi ülkelerin güvenlik teşkilatları, İsrail'e güven olmayacağını ve dün Doha'da olduğu gibi ister güvenlik operasyonlarıyla ister askeri operasyonlarla bu kişileri öldürmeye çalışacağını çok iyi biliyor.

Peki ya biz? Özellikle de Amerikan-Suudi-İsrail projesine angaje olmuş ekibin, direnişi vurma ve silahını elinden alma planında ısrar ettiği Lübnan'da durum ne?

Planları son hükümet toplantısında sekteye uğramış olsa da, özellikle bizdeki direnişçiler başta olmak üzere herkes bunun sadece bir ara durak olduğunu ve bu ekibin en yakın zamanda aynı fikri ortaya atmak için yeni bir platform bulacağını biliyor.

Eğer devletteki başka bir yetkili değil de Lübnan ordusu komutanlığı, hükümet kararlarının uygulamaya konması halinde Lübnan'ın başına gelecek felaketin boyutunu tam olarak idrak etmeseydi, ülke bugün kör bir şiddete sahne olurdu.

Ancak düşman, kulaklarımıza bir kez daha fısıldayıp bize yeni bir sahne sunduğuna göre, "güçle elde edilemeyen, daha fazla güçle elde edilir" anlatısını pekiştirmeyi hedeflediğine göre, bu düşmanın her türden elçilik civcivleri olan müttefiklerinin, Amerika'nın güvenceleri, uluslararası toplumun gücü, Birleşmiş Milletler kurumu ve benzeri ifadeleri kullanmayı bırakması gerekiyor.

Zira dün Doha'da yaşananlar, bu slogan ve başlıklardan geriye ne kaldıysa hepsini tek kalemde sildi.

Eğer Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail'in müttefiki olan ekip, direnişle, direnişin halkıyla ve silahıyla mücadele yolunda ilerlemek istiyorsa, güvencelerden ve vaatlerden bahsederken kendine yalan söylemek zorunda değil. İnsanları, İsrail gibi bir düşman karşısında silahın hiçbir faydası olmadığına ikna etmek için çabalamalı.

Zira Amerika ve İsrail'in taleplerini kabul etmenin Lübnan'ı kurtuluşa götüreceği zemininde tekrarlanan her yaklaşım, ahmakça bir yaklaşımdır, nokta.

Bu yaklaşımın sahipleri, Suriye'deki Ahmed eş-Şara hükümetinin başına gelenlere bakmalı. Adam, saldırıların durması ve işgalin genişlemesinin sona ermesi karşılığında İsrail'in Suriye'deki güvenlik ve askeri ihtiyaçlarını karşılamaya her türlü hazırlığı gösterdi.

Buna rağmen, ne zaman siyasi veya güvenlik tavizi verse, cevabı gece gündüz devam eden ve sadece Suriye ordusunun eski silahlarından geriye kalanları değil, Colani'nin Türkiye ve başkaları aracılığıyla elde etmeye çalıştıklarını da vuran açık hava saldırıları şeklinde geliyor.

Colani ve yoldaşlarının Amerikalılardan duyduğu tek cevap, İsrail'e güvenlikleri için tehlike oluşturmadıklarını kanıtlamak adına daha fazla çaba göstermeleri gerektiği.

Elçi Tom Barrack'in yaptığı da tam olarak bu. Kendisi, İsrail'in bölgedeki ve bizzat Amerika'da geniş kabul gören stratejisi hakkında artık inandığı şeyleri dile getirmeye cesaret edemiyor.

Lübnan'da dünkü saldırının bizi çok yakından ilgilendiren yönünü okumak iyi oldu. Bir avuç cani deliyle herhangi bir uzlaşma aramanın veya düşünmenin imkânı yok. Direnişçiler, yaptıklarını sessizce, kimseye danışma gereği duymadan ve tabii ki ne yaptıklarını kimseyle konuşmadan sürdürmeli.

Çünkü hesaplaşma saati gözle görülür şekilde yaklaşıyor. O zaman geldiğinde, ne güvencelerden ne kırmızı çizgilerden ne de tavanlardan bahsedilebilir... Burada yalnızca güç vardır, yalnızca ve yalnızca büyük güç!

Çeviri: YDH