Yemen el-Kaidesi'nin eski liderlerinden Riyad el-Asiri, örgütün çöküş sürecini içeriden bir bakışla anlatıyor. Asiri'ye göre çöküşün temel nedenleri, Mukalla'nın kaybı gibi askeri yenilgilerden çok, örgütün güvenlik biriminin mutlak gücüyle körüklenen iç bölünmeler ve halk desteğini kazanamaması gibi yapısal sorunlar.

YDH - Arap Yarımadası el-Kaidesi'nin (Yemen el-Kaidesi) eski liderlerinden Riyad el-Asiri, Güney Yemen meselelerini ele alan South24 sitesine verdiği mülakatta, bir zamanlar ülkedeki silahlı yapılanmaların baş aktörlerinden olan örgütün serüvenini içeriden bir bakışla aktarıyor.
Islamic World News adlı haber analiz sitesi, Yemen vatandaşı olan Asiri'nin 2021'de el-Kaide'den ayrıldığını ve şu anda Sanaa'da yaşadığını aktardı.
Asiri, ayrılma kararını, el-Kaide liderliğinin tavsiyeleri kabul etmek yerine iyilik isteyenleri bastırmaya ve dalkavukları yakınlaştırmaya yöneldiğini fark ettiğinde aldığını söylüyor.
Mukalla'nın düşüşü: Çöküşün başlangıcı
Asiri, el-Kaide'nin sahadaki varlığının azalmasının, Nisan 2016'da Hadramut'un merkezi Mukalla şehrini kaybetmesine dayandığını vurguluyor. O dönemde Arap koalisyonu destekli Nuhbe el-Hadramiyye güçleri, bir yılın ardından şehri el-Kaide'nin kontrolünden geri almıştı. Bu bir yıllık hâkimiyet, limanlar ve petrol piyasaları aracılığıyla örgüte büyük mali kaynaklar sağlamıştı ancak yoğun hava destekli bir operasyonla hızla kaybedildi.
Asiri sözlerine şöyle devam ediyor: "El-Kaide'nin gerçek faaliyeti Mukalla'dan çekildikten sonra giderek azaldı ve yalnızca önce Husilerle, ardından da IŞİD'le çatıştığı Kayfa gibi bölgelerle sınırlı kaldı." Ancak Husilerin Beyda'da ilerlemesi ve el-Kaide'nin bölgedeki mevzilerinin düşmesiyle unsurların çoğu güneye giderek Birleşik Arap Emirlikleri'ne bağlı güçlere karşı savaş başlattı.
Asiri'ye göre, "Koalisyonun baskısı ve vekil güçlerinin askeri operasyonları neticesinde el-Kaide, faaliyetlerini perde arkasında sürdürmek zorunda kaldı."
Sessiz bölünmeler ve güvenlik krizi
Asiri, el-Kaide ile ilk anlaşmazlığını, "tanıtım faaliyetleri" sorumlusu olduğu Taiz'de yaşadı. "Büyük usulsüzlükler gördüm ve liderliğe rapor ettim ama görmezden gelindi. Zamanla sorunun liderliğin kendisinde olduğunu anladım," diye anlatıyor.
Asiri, "Bazı kişiler örgütten ayrılıp sessiz kalmayı tercih etti; bu, krizin derinliğini gösteriyordu," diye ekliyor.
Asiri, art arda gelen casusluk suçlamalarının bu bölünmeleri körüklediği görüşünde. Bunun en net örneği, Ebu Meryem el-Ezdi'nin infaz edilmesi olayıydı.
Bu olay, bir grup üyenin güvenlik biriminin denetlenmesini ve tarafsız bir şeriat mahkemesi kurulmasını talep etmesine yol açtı. Ancak liderlik, olumlu yanıt vermek yerine medya üzerinden karalama kampanyası yürüterek bu kişileri cemaatten çıkmakla suçladı.
Asiri, el-Kaide'nin güvenlik birimini "şer'i yargının ötesinde mutlak bir güç" olarak tanımlıyor ve şunları söylüyor:
"Kararlar, genellikle güvenlik görevlilerinin meşru ve bazen de gayrimeşru yöntemlerle aldığı itiraflara dayanarak veriliyor."
Yayımlanan itiraf kasetleri hakkında ise, "Bu itirafların çoğu doğal değil. Gözaltına alınanların birçoğu fiziki ve psikolojik baskı gördü ve yayımlananlar gerçeğin tamamını yansıtmıyor," diyor.
Ona göre, casusluk şebekelerinin ortaya çıkarıldığına dair raporların sürekli tekrarlanması, liderliğin propagandasının aksine, gerçek bir sızma olmasa bile el-Kaide içinde bir manipülasyon ve dolaylı yönlendirmenin varlığına işaret ediyor.
Asiri ayrıca üst düzey liderler arasında büyük anlaşmazlıklar olduğu yönündeki söylentileri de reddetti:
"Hayır, Batarfi ile Saad Atıf ya da Batarfi ile Kasım er-Rimi arasındaki anlaşmazlıklar hakkında söylenenler çoğunlukla abartı veya dedikoduydu. Bu anlaşmazlıklar gerçek ve temel nitelikte değildi."
Asiri, asıl krizin liderlik mücadelesi değil, güvenlik biriminin işleyişi ve örgüt yapısındaki bölünme süreci olduğunu belirtiyor.
Siham eş-Şark Operasyonu: Yeni bir dönüm noktası
El-Kaide, Beyda ve Kayfa'daki yenilginin ardından Abyan ve Şebve gibi güney vilayetlerine sıkıştı. Asiri, örgütün bu bölgelerdeki faaliyetlerinin "plansız ve dağınık" olduğunu düşünüyor:
"Aşiretlerin desteğini kazanıp halk tabanı oluşturmak yerine, kontrol noktalarında yerel halk hedef alındı. Bu da örgütün yalnızlığını pekiştirdi."
Asiri, güney güçlerinin koalisyon desteğiyle el-Kaide'nin Abyan ve Şebve'deki mevzilerine karşı başlattığı ve halen devam eden Siham el-Şark (Ağustos 2022'de başladı) operasyonuna değiniyor: "Bu operasyonla el-Kaide'nin birçok geleneksel üssü ve dağlık bölgesi boşaltıldı."
Asiri'ye göre, bu operasyonun etkisi kesin bir sonuçtan çok bir yıpratma harbi niteliğindeydi:
"Siham el-Şark'ın göreceli ve geçici bir etkisi oldu, ancak çöküşün asıl nedeni iç hatalar ve aşiretlerin desteğini kazanamamaktı."
Asiri, askeri operasyonların el-Kaide'nin insan gücünü ve lojistik kapasitesini azalttığını kabul ediyor, ancak aynı zamanda güney güçlerinin kaynaklarını da merkezi olmayan ve dağınık bir düşmanla mücadeleye bağladığını ifade ediyor.
Islah Partisi ile ilişki
Asiri, el-Kaide'nin Islah Partisi ile ilişkisi hakkında şunları söyledi:
"Islah'ın Marib, Abyan ve Şebve'ye hâkim olduğu yıllarda çatışma yaşanmaması tesadüf değildi. Ortak düşman Husilerdi. Bazen bazı Islah liderleri, bilinçli olarak el-Kaide ile bir tür zımni anlayış içindeydi; ancak Islah çıkarcı bir partidir ve hedefine ulaştıktan sonra karşı tarafa sırtını döner."
Ona göre el-Kaide, çatışmadan kaçınmak için Islah'ın nüfuz alanlarında doğrudan varlık göstermekten kasıtlı olarak kaçındı.
Dış operasyonların durması
Asiri'nin ifadesindeki en önemli noktalardan biri, Yemen el-Kaidesi'nin yaklaşık on yıldır hiçbir dış operasyon düzenlemediğini kabul etmesi. Bu durumu, örgüt içindeki düzenin kaybolmasına ve kaosun hâkim olmasına bağlıyor; bu da örgütün iç ve dış kapasitesini yok etmiş.
Örgütün geleceği hakkında ise şunları kaydediyor: "Bu grup, yalnızca kenarda hareket eden küçük bir yapı olarak kalacak. Zaferleri geçicidir ve hızla kaybedilir. El-Kaide geçmişte defalarca fırsat yakaladı ancak hepsini yanlış kararlar ve düzensiz planlamayla heba etti."