Alastair Crooke’a göre Trump yönetimi, barış ve ateşkes söylemlerinin ardına gizlenmiş hesaplı tahakkümle hem içeride hem dışarıda hegemonya kurmayı hedefliyor; çatışmalar, yalnızca siyasi kontrol değil, aynı zamanda kapitalist kâr ve finans çevrimleri için yeni alanlar yaratıyor.

YDH- Eski İngiliz istihbaratçı Alastair Crooke, kaleme aldığı analizde, İsrail’in Doha’daki Hamas heyetine düzenlediği saldırının sıradan bir operasyon değil, Katar’ın uzun süredir sahip olduğu ayrıcalıklı statüyü sonlandıran ve ABD-İsrail ekseninin “sürpriz saldırı” stratejisinin yeni halkasını oluşturan bir hamle olduğunu belirtti.
Crooke’a göre bu gelişme, yalnızca bölgesel dengeleri sarsmakla kalmayıp bir dönemin kapandığını ve yeni bir jeopolitik gerçekliğin başladığını gösteriyor.
İngiliz istihbaraçı Katar’ın uzun yıllar boyunca izlediği çift yönlü ve pragmatik dış politika stratejisini işaret ediyor:
''Katar yıllardır kazançlı bir oyun oynuyordu: Suriye’de el-Nusra’dan radikal grupları İran’a karşı koz olarak desteklerken, aynı zamanda ABD üslerine ev sahipliği yaptı ve Washington’la stratejik ortaklığını sürdürdü. Doha, kendini arabulucu olarak konumlandırdı; cihatçıların karşısına otururken Mossad’a da kolaylaştırıcı rolü oynadı.''
Bu çok yönlü siyasetin, Katar’a Orta Doğu ve Afganistan’daki krizlerin “ebedi yararlanıcısı” unvanını kazandırdığını belirten Crooke, ''Katarlılar doğalgaz kârlarını sessizce toplarken vazgeçilmez arabulucu rolünü pekiştirdi.'' diyor.
“Güvenli bölge” diye bir şey kalmadı
Doha saldırısı, aslında önceden görülmesi gereken bir işaretti. Hizbullah liderlerinin “ABD barış girişimini” görüşmek için toplandığı sırada yapılan ani saldırı, ABD-İsrail modelinin ilk örneğiydi.
Aynı taktik, 13 Haziran’daki İranlı liderlere suikastta da tekrarlandı. Bu esnada ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin Orta Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff’un ekibiyle nükleer anlaşma görüşmelerinin başlamasını teşvik ediyordu.
Crooke'a göre, Witkoff’un “Gazze önerisi”, Hamas liderlerini Doha’ya çekmek için bir yem haline getirilirken İsrail harekete geçti. Witkoff’un planı baştan itibaren saçma ya da kasıtlı bir oyun gibi görünüyordu çünkü İsrail, Katar’ın rolünü sona erdirmeye zaten karar vermişti.
Crooke İsrail’in artık “hukuku ve tarafsız alanı tanımayan, hedef odaklı bir güç projeksiyonu” yürüttüğünü açıklıyor:
''İsrail mantığı basit ve acımasız: Sahip olduğu ABD üsleri ya da Katar’ın gazının küresel ekonomideki önemi fark etmiyor. Tahran’da Haniye’ye yönelik saldırı, Suriye ve Lübnan’a yönelik operasyonlar, Katar’daki suikast… Hepsi aynı zincirin halkaları. Netanyahu ve arkasındaki İsrail çoğunluğu, Orta Doğu’da tarafsız alan, uluslararası hukuk ya da Viyana Sözleşmeleri diye bir şey olmadığını adım adım kanıtlıyor.''
Crooke'a göre, İsrail’in soykırımına verilen destek, Ukrayna’da siyasi çözüm için ciddi çabanın gösterilmemesi, “barış” vaatleri altında savaşın tırmandırılması… Bunların hepsi Trump’ın yaklaşımının özünü oluşturuyor: içeride ve dışarıda tırmandırıcı bir hegemonya kurmak.
Crooke, tırmanma-kapital ilişkisini açıklıyor
“Amerika’yı yeniden büyük yapma” söylemi, uzun vadede hesaplı saldırganlığa, gümrük duvarlarına ve askeri güce dayanıyor.
Trump, hem içeride hem dışarıda hakimiyet kurmanın zorunlu olduğuna inanıyor. Bunu da barış ve ateşkes vaatlerinin arkasına gizlenmiş hesaplı bir tahakkümle gerçekleştirmeyi planlıyor.
Tırmanan çatışmaların, hegemonya üretmenin yanı sıra kapitalist finans çevrimleri için yeni kâr havzaları yarattığını kaydeden Crooke yazısını şu ifadelerle sürdürüyor:
''Onun zihninde tırmanma, savaşların devasa Amerikan kâr projelerine dönüştürülmesiyle iç içe. Gazze’yi kârlı bir yatırım alanına çevirmek fikri, savaş ile para arasındaki bağı açıkça gösteriyor. Aynı şey, kara para aklama merkezi haline gelen Ukrayna için de geçerli. ABD’nin savaşlara “bir daha dönmeyeceğine” inanmak safdillik olur. “Tırmanma merdiveni” hiçbir zaman ortadan kalkmaz; savaş alanındaki varlık, başka biçimlerde (Ukrayna örneğinde olduğu gibi) yeniden devreye sokulur.''
İsrail ve ABD’nin İran’a ve Katar’a yönelik ortak saldırılarının aynı ideolojik kaynaktan beslendiğini savunan Crooke, Trump’ın çevresinde, “İsrail’in önceliği”ni kutsayan ve Rusya’ya karşı tarihsel nefret taşıyan dini çevrelerin etkisi ağır bastığını hatırlatıyor.
Bu İsrail merkezli politikanın, Trump’ın halk tabanını böldüğünün de altını çizen Crooke yazısını sonlandırıyor:
''Trump, “küresel barış elçisi” rolünden giderek uzaklaşırken yeni bir jeopolitik dalga şekilleniyor. Stratejik boşlukta pek çok grup kendi ajandasını dayatmaya çalışıyor. Trump ise büyük ihtimalle en çok hayranlık duyduğu İsrail taktiklerine sarılacak. Daha da önemlisi, Amerika’nın yumuşak gücüne ve diplomatik güvenilirliğine kalıcı zarar verdi. Yine de Trump, bu çizgiyi terk edemiyor; çünkü bu, kendi siyasi intiharı anlamına gelir.''