"Colani'nin önerdiği 'Suriyeliler ile İsraillilerin birlikte yaşaması' fikri, İsrail’in hiçbir Arap rejiminden elde edemediği bir toplumsal normalleşmeyi vaat ediyor. Bu da İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermenin ötesinde, doğrudan halk düzeyinde bir kabullenişi ima ediyor."

YDH - HTŞ lideri Colani, New York’taki BM Genel Kurulunda İsrail ile güvenlik anlaşması konusunu gündeme getirse de, çelişkili açıklamaları net bir vizyon ortaya koymadı. Anlaşmayı 1974 Mutabakatına benzetse de hem koşullar hem içerik açısından benzerlik bulunmuyor. Golan meselesini gündem dışı bırakması ve İsrail’in dayatmalarına karşı sessiz kalması dikkat çekti. El-Ahbar gazetesi yazarı Firas eş-Şufi'nin değerlendirmesine göre ABD’nin baskısına rağmen anlaşmanın yakın zamanda imzalanması ihtimali düşük görünüyor.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa), New York’taki BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada İsrail ile ilişkilere dair fazla bir şey söylemedi. CBS televizyonundan Concordia Platformuna, ABD’deki Suriyeli toplulukla buluşmasına kadar Colani, konuşmasını önceden farklı kanallarda yaptığı açıklamalarla gölgeledi.
Katar’daki “resmî sponsorun” desteğiyle finanse edilen bu ziyaret, kamuoyu nezdinde bir halkla ilişkiler ve “aklama” hamlesi niteliği taşıdı.
Colani'nin ABD’deki iki günlük temaslarında dile getirdiği görüşler hem birbirleriyle çelişti hem de son on ayda sergilediği tutumlarla taban tabana zıttı. New York’taki söylemlerinin sergilediği bu sürreal tablo, Suriye’deki manzarayı gölgeledi.
Fakat asıl dikkat çekici olan, ülkesini parçalanmış ve 11 bin kişinin yaşamını yitirdiği mezhep temelli intikam katliamlarıyla geride bırakmış olan Colani'nin, aynı platformda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile birlikte adalet ve güvenlik üzerine konuşuyor olmasıydı. Bu durum, giderek etkisini yitiren BM açısından büyük bir başarısızlık görüntüsü sundu.
Güneyde İsrail’in günlük ihlalleri sürerken Colani, İsrail ile “yakında imzalanacak” güvenlik anlaşmasına dair net bir tablo ortaya koyamadı.
Özellikle eski CIA Direktörü ve ABD ordusunun 101. Hava İndirme Tümeni komutanı General David Petraeus ile yaptığı mülakatta, anlaşmanın 1974’te Suriye ile İsrail arasında imzalanan mutabakata benzediğini söyledi.
Colani, önceki Arap-İsrail anlaşmalarının iyi olmadığını, ihlal edildiğini öne sürdü; buna rağmen İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak farklı bir anlaşmaya hazır olduğunu ve Suriyeliler ile İsrailliler arasında “birlikte yaşam” gerektiğini savundu.
Bu sözlerini, Suudi Arabistan’ın el-Arabiya kanalına verdiği demeçte de tekrarladı.
Buna rağmen Colani, anlaşmanın “neredeyse hazır” olduğunu belirtse de İsrail’in gerçek niyetine dair şüphelerini dile getirdi: “İsrail güvenlik garantisi mi istiyor, yoksa genişleme projesi mi peşinde?”
Oysa kısa süre önce aynı Colani, İsrail’in Suriye’yi bölmeyi hedeflediğini, İran’la birlikte ülkedeki kaosu körüklediğini söylemişti.
Dolayısıyla, kendisi bu temel soruya net yanıt veremezken, İsrail’le müzakereye nasıl ilerleyebileceği ciddi bir muamma olarak kaldı. Görünüşe göre onun asıl önceliği, anlaşmanın Suriye’nin egemenlik kaybı ya da siyasi sonuçlarıyla değil, kendisine sağlayacağı pazarlık imkânıyla ilgili.
Colani'nin sözünü ettiği anlaşma, 1974 Mutabakatıyla hiçbir şekilde benzerlik taşımıyor. 1973 Ekim Savaşı sonrasında imzalanan o anlaşma, Suriye’nin 80 gün süren yıpratma harekâtıyla elde ettiği askeri baskının sonucu doğmuştu.
Ayrıca, anlaşma BM güçlerinin kontrol ettiği silahsızlandırılmış bölgeler ve ağır silahların konuşlanmadığı hatlarla ilgili açık hükümler içeriyordu. En önemlisi, 1974 Mutabakatı Suriye’nin işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki haklarını, BM kararlarına ve özellikle 242 sayılı karara dayandırmıştı.
Oysa Colani, gerek kamuya açık konuşmalarında gerekse devlet kadrosunun ve yakın çevresinin söylemlerinde Golan’dan tamamen söz etmiyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun “Güney Suriye’nin silahsızlandırılması ve Dürzilerin korunması” gerektiğini açıklamasına da yanıt vermedi. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise Hermon Dağı’nda “dağ muharebe birlikleriyle” çekilen bir fotoğraf yayımlayarak İsrail’in bu stratejik noktadan çekilmeyeceğini ilan etti.
Colani'nin Mısır ile İsrail arasındaki Camp David Anlaşmasını eleştirmesi de gerçeklerle örtüşmüyor. Zira İsrail bu anlaşmayı ihlal etmedi, aksine 1989’da Taba’dan çekilmek zorunda kaldı. Buna karşın Mısır ordusu, yaklaşık on yıl önce Sina Yarımadasına asker kaydırarak anlaşmayı ihlal etti.
Üstelik İsrail ile barış anlaşması yapılmış olmasına rağmen, Mısırlılar yıllar boyunca farklı dönemlerde normalleşmeye karşı çıktı; bu tavır, Hüsnü Mübarek, Abdulfettah es-Sisi ve Muhammed Mursi dönemlerinde de görüldü.
Colani'nin önerdiği “Suriyeliler ile İsraillilerin birlikte yaşaması” fikri, İsrail’in hiçbir Arap rejiminden elde edemediği bir toplumsal normalleşmeyi vaat ediyor. Bu da İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermenin ötesinde, doğrudan halk düzeyinde bir kabullenişi ima ediyor.
Yine de, ABD ve Colani'nin New York’ta hedeflediği anlaşmanın birkaç hafta içinde imzalanması ihtimali, İsrail’in şu anki güç sarhoşluğu ve Suriye karşısındaki üstünlük algısı nedeniyle pek gerçekçi görünmüyor.
Çeviri: YDH