Çin ve İsrail'in birbirlerine neden ihtiyacı var?

img
Çin ve İsrail'in birbirlerine neden ihtiyacı var? YDH

Çin’in İsrail Büyükelçisi Xiao Junzheng, Çin-İsrail'in ekonomik iş birliğinin tarihsel kökenlerini, mevcut zorluklarını ve geleceğe dair potansiyelini ele aldı. Junzheng'in temel tavsiyesi, tarafların kısa vadeli beklentilerden çok uzun vadeli stratejik kazanımlara ve nitelikli projelere odaklanmaları gerektiği yönünde.




YDH- Tabnak tarafından aktarılan makaleye göre, Singapur Ulusal Üniversitesi Orta Doğu Enstitüsü, Çin ile İsrail arasındaki ekonomik ilişkileri ele alan kapsamlı bir tavsiye yayımladı. 20 Ağustos 2025’te Çin’in İsrail Büyükelçisi Xiao Junzheng, İsrail'in önde gelen ekonomi gazetelerinden Calcalist’te “Çin’in yükselişi, Çin-İsrail işbirliğinde yeni bir dönemin habercisi olabilir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. 

Çin’in Ortadoğu ile ticaret hacmi 2022’de yaklaşık 430 milyar dolara ulaştı. Bu hacmin büyük bölümünü petrol zengini Arap ülkeleri oluştururken, İsrail ile ticaret 20 milyar dolarda kaldı. Pekin için İsrail, küçük pazarına rağmen değerli bir teknoloji merkezi olmaya devam ediyor. Ancak geniş altyapı ve enerji fırsatları sunan Arap ülkeleriyle kıyaslandığında, İsrail’in stratejik ağırlığı sınırlı görünüyor.

Junzheng’e göre “İsrail Ar-Ge + Çin üretimi + küresel pazarlar” modeli, özellikle yapay zekâ, biyoteknoloji, sağlık ve temiz enerji gibi alanlarda hâlâ büyük bir potansiyel barındırıyor.

Ancak bu iyimser tablo, ilişkilerin giderek belirsizleştiği bir dönemde gündeme geliyor. 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırıları ve ardından başlayan Gazze savaşı, siyasi dengeleri sarstı. Pekin’in İsrail’e yönelik saldırıları kınamaktan kaçınan temkinli tutumu ve Filistinlilere daha yakın durduğu algısı, ikili ilişkilerde soğukluk yarattı.

İsrail kamuoyu Çin konusunda daha kuşkulu hale gelirken, Washington’un baskısı da Pekin’in İsrail’in kritik altyapı ve ileri sanayi sektörlerindeki varlığını sınırladı. Öte yandan Çin, Körfez ülkeleri ve İran ile bağlarını güçlendirerek bölgedeki ağırlık merkezini kaydırdı.

Bütün bu gelişmelerin ortasında temel bir soru öne çıkıyor: Çin-İsrail ekonomik işbirliği, iki taraf için hâlâ stratejik önem taşıyor mu? Eğer öyleyse, bundan sonra hangi biçimde ilerleyebilir?

 

Tarihsel temeller: Çin-İsrail işbirliğini benzersiz kılan nedir?

1992’de diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana Çin ve İsrail, ekonomik açıdan doğal tamamlayıcılar olarak görülüyor. Çin, geniş pazarları, güçlü üretim kapasitesi ve sermaye imkânlarıyla öne çıkarken; İsrail, gelişmiş inovasyon ekosistemi ve Ar-Ge kapasitesiyle bu yapıyı tamamlıyor.

Bu ortaklık her iki taraf için de verimli oldu. Çinli şirketler, tarımsal su tasarrufu, tıbbi cihazlar ve yarı iletken tasarımı gibi alanlarda İsrail’in uzmanlığından yararlanırken; İsrailli firmalar, fikirlerini ticarileştirmek için Çin’in ölçeğine ve sermayesine güvenebildi.

Zamanla bu sinerji, İsrail’in icat ve prototiplemede; Çin’in ise seri üretim ve küresel genişlemede öne çıktığı benzersiz bir “fikirden ürüne zincir” yarattı.

Bu tamamlayıcılığı somutlaştırmak için iki ülke, kurumsal platformlar ve amiral gemisi projeler geliştirdi. 2015’te faaliyete geçen Çin-İsrail Changzhou İnovasyon Parkı, İsrailli yüksek teknoloji şirketlerinin Ar-Ge faaliyetlerini Çin’in sanayi desteğiyle buluşturarak ülkedeki büyüme merkezi haline geldi.

Son on yılda park, yaklaşık 300 İsrail ve Milletler Topluluğu şirketini kendine çekti. 60’a yakın ortak teknoloji projesine ev sahipliği yaptı ve Çin-İsrail bilimsel işbirliğinin “ana penceresi” olarak anılmaya başladı.

Pandemiye ve bölgesel gerilimlere rağmen ivme kaybolmadı. Mayıs 2025’te Tel Aviv’de düzenlenen özel bir yaşam bilimleri etkinliği, enerji yönetim sistemleri ve karbonat teknolojisi dâhil altı yeni İsrail projesinin parka taşınması için anlaşmalara zemin hazırladı. Bu gelişme, parkın özellikle sağlık inovasyonları alanındaki rolünü pekiştirdi.

Aynı bölgede faaliyet gösteren Guangzhou-İsrail Changzhou Teknoloji İnovasyon Enstitüsü de 2025’teki açılış töreninde 10 proje, beş girişim ve üç sanayi-akademi işbirliği anlaşmasıyla dikkat çekti. Bu adımlar, platformun ticarileştirme ve yetenek geliştirme kapasitesinin güçlendiğini gösterdi.

Ortaklığın yıllar içinde ortaya koyduğu somut sonuçlar, ikili ticarete de yansıdı. 1992’de yalnızca 50 milyon dolar olan ticaret hacmi, 2020’de yaklaşık 15 milyar dolara, 2022’de ise 24-25 milyar dolar seviyesine ulaştı. Böylece Çin, İsrail’in Asya’daki en büyük; küresel ölçekte ise en büyük üç ticaret ortağından biri haline geldi.

Bu ticaretin önemli kısmını teknoloji ve bilgi yoğun ürünler oluşturdu. Çoğu, öncü projeler ve yatırım anlaşmalarıyla desteklenen bu alanlarda Çinli şirketler yalnızca İsrail’in teknoloji sahnesine girmekle kalmadı, altyapı yatırımlarında da etkili oldu.

Hayfa ve Aşdod’da liman terminalleri inşa edip işleten Çinli firmalar, Tel Aviv’in hafif raylı sistemine de katkı sağladı. 2019 itibarıyla ChemChina’nın Adama’yı 1,4 milyar dolara satın alması, Bright Food’un Tenova’yı devralması gibi işlemlerle birlikte toplamda 9 milyar doları aşan 449 yatırım ve satın alma gerçekleşti. Buna İsrailli girişimlere yönelik geniş ölçekli risk sermayesi yatırımları da eklendi.

Sonuç olarak, Çin-İsrail ortaklığı yalnızca ekonomik rakamlara değil, inovasyonun küresel değer zincirine de derin bir şekilde işlenmiş durumda.

 

Zorluklar ve şüpheler: Ortaklığın önemini azaltan faktörler

Ancak, Çin-İsrail ekonomik ilişkilerinin geçmişteki önemini sürdürebilme yeteneği konusunda şüphe uyandıran ve bir zamanlar canlı olan etkileşimlerde sürtüşmelere yol açan bazı faktörler ortaya çıktı.

Jeopolitik olumsuzluklar: İsrail’in en yakın müttefiki olan ABD, Çin’in İsrail ekonomisinin kritik sektörlerindeki etkisine giderek daha fazla kuşkuyla yaklaşıyor.

Washington ile Pekin arasındaki stratejik rekabet kızıştıkça, ABD, Çin’in stratejik altyapı ve ileri teknolojilere erişimini sınırlandırması için Tel Aviv’e yoğun baskı yapıyor. Bu baskılar, son yıllarda somut sonuçlar da doğurdu.

Mayıs 2020’de İsrail hükümeti, Hong Kong merkezli CK Hutchison’ın teklifini reddederek 1,5 milyar dolarlık bir tuzdan arındırma tesisi sözleşmesini yerli bir şirkete verdi. Karar, ABD’nin kaygılarına boyun eğildiği şeklinde yorumlandı.

Bununla birlikte, Washington’un yarı iletkenler, yapay zekâ ve diğer çift kullanımlı teknolojilere yönelik ihracat kontrolleri, İsrail’i de aynı politikaya uymaya zorladı. Bu nedenle, İsrail’in Çin’e yaptığı yarı iletken ihracatı 2018’de yaklaşık 2 milyar dolar seviyesindeyken, 2023’te neredeyse sıfıra geriledi.

İsrail'in diplomatik dengesi ve iç şüpheler: İsrail, Çin ile ilişkilerinde giderek daha temkinli ve kararsız bir çizgi izliyor. Liderler, Çin pazarındaki fırsatları tamamen göz ardı etmiyor; ancak Washington’ı karşılarına almamak için etkileşim seviyelerini dikkatle sınırlamak zorunda kalıyorlar. Özellikle 5G telekomünikasyon gibi kritik alanlarda, Çinli şirketler sürecin dışında bırakıldı ve bu durum, Amerikan endişelerine doğrudan uyum olarak yorumlandı.

Kamuoyunda ise Çin’e bakış hızla değişti. Pekin’in İsrail-Hamas savaşı sırasında izlediği tutum—ateşkes çağrıları yapması, Hamas’ı açıkça kınamaması ve Filistinlilerin acılarına odaklanması—İsrail’de büyük hayal kırıklığı yarattı. 2024’e gelindiğinde yapılan anketler, halkın çoğunluğunun Çin’i artık “dostça olmayan” ya da doğrudan “düşman” olarak gördüğünü ortaya koydu; bu da geçmişteki olumlu imajdan keskin bir kopuş anlamına geliyordu.

Yine de sahadaki tablo daha karmaşık. Savaşa rağmen çok sayıda Çinli inşaat işçisi İsrail’de kalmayı sürdürdü; hatta 2025’te yeni işçi grupları projelere katılmak üzere geldi. Öte yandan, tüketim ürünlerinden elektrikli araçlara kadar Çin mallarının düzenli akışı, savaşın tetiklediği enflasyon baskısını hafifletti. Bu durum, siyasette Çin’e dair sertleşen söylemlere rağmen, ekonomik ilişkilerin bütünüyle koparılmadığını gösteriyor.

Çin'in Orta Doğu'daki değişen öncelikleri: Çin, bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini önemli ölçüde genişletti; Körfez ülkeleriyle büyük enerji ve altyapı anlaşmaları imzaladı, İran'la stratejik bir anlaşma başlattı ve Suudi Arabistan ile İran arasında uzlaşmaya arabuluculuk yaptı. 

Çin'in Orta Doğu ile ticareti 2022 yılında yaklaşık 430 milyar dolara ulaştı; bu rakamın büyük kısmı petrol zengini ülkelerle gerçekleşti ve İsrail ile olan 20 milyar dolarlık ticaretini çok aştı. Pekin açısından İsrail değerli bir teknoloji merkezi olmaya devam ediyor, ancak küçük pazar büyüklüğü, Arap dünyasındaki geniş altyapı ve enerji fırsatlarının yanında stratejik ağırlığını azaltıyor.

Tüm zorluklara rağmen, Çin-İsrail ekonomik iş birliğinin her iki ülke için de önemli ve stratejik açıdan değerli olmaya devam ettiğine inanmak için güçlü nedenler mevcut. Bu iş birliğinin temel itici güçleri ortadan kalkmadı; hatta küresel gelişmeler, bazı yönlerini eskisinden daha da önemli hale getirdi.

 

Küresel inovasyon ağında bir düğüm

Teknolojik dönüşümün eşi benzeri görülmemiş bir hızla ilerlediği çağımızda, Çin ve İsrail birlikte küresel inovasyon ağında kritik bir düğüm noktası oluşturuyor. Bu karşılıklı etkileşim, hiçbir tarafın başka yerde kolayca ikame edemeyeceği bir işlev görüyor.

İsrail açısından Çin’le iş birliği, fikir aşamasındaki yeniliklerin küresel ölçekte etkiye dönüşmesini sağlayacak kaynaklara ve ölçeğe erişim anlamına geliyor. Çin içinse İsrail, kalkınma sürecinde karşılaştığı darboğazları aşmasına yardımcı olabilecek ileri fikirler ve özel teknolojiler sunuyor.

Batı’nın yarı iletkenler ve askeri teknolojilerde uyguladığı kısıtlamalar Pekin’in elini zorlarken, İsrailli şirketler tam da bu alanlarda—özel çipler, radarlar, insansız hava araçları, siber güvenlik ve tıbbi ekipmanlarda—derin bir uzmanlık sağlıyor. Bu, Çin’in artan öz yeterlilik arayışıyla örtüşüyor.

Bu koşullar altında “İsrail Ar-Ge + Çin üretimi + küresel pazarlar” formülü cazibesini koruyor. Tarafların başka yerde kolayca kopyalayamayacağı güçlü bir sinerji yaratmaya devam ediyor.

 

Çin'in Batı'ya açılan penceresi, İsrail'in Doğu'ya açılan köprüsü

Çin ile İsrail arasındaki ekonomik bağlar, Çin ile Batı merkezli inovasyon ekosistemi arasında değerli bir köprü işlevi görüyor. İsrail, coğrafi olarak Asya’da yer alsa da Batı pazarları ve standartlarıyla derinlemesine bütünleşmiş durumda.

Çinli şirketler İsrailli girişimlere yatırım yaptıklarında, dolaylı olarak Batı bağlantılı inovasyon ağlarına da adım atıyor. ABD veya AB tarafından kısıtlamalarla karşılaşan Çin için İsrail, ileri düzey iş birliğine giden daha kolay bir yol sunuyor.

İsrail açısından bakıldığında ise Çin’in geniş ve rekabetçi pazarında başarı kazanmak, şirketlerin yetkinliklerini kanıtlaması ve bu deneyimi diğer gelişmekte olan pazarlara taşımaları için önemli bir fırsat yaratıyor. Bunun en somut örneği, otomotiv görüş teknolojileri geliştiren İsrailli Foresight Autonomous Holdings. Şirket, 2022’de Çin-İsrail Changzhou İnovasyon Parkı kapsamında Jiangsu eyaletinde tamamen kendisine ait bir yan kuruluş kurdu.

Foresight, yerel mühendislik yeteneklerini bünyesine katarak, devlet teşviklerinden yararlanarak ve destekleyici bir inovasyon merkezi işleterek Çin’deki varlığını güçlendiriyor. Ayrıca yerli otomobil üreticileri ve tedarikçileriyle doğrudan iş birliği yapıyor.

Çin açısından da İsrail gibi küçük ama gelişmiş bir pazara girmek, şirketlere uluslararası markalar karşısında rekabet güçlerini test etme, zorlu koşullarda ürünlerini geliştirme ve gelişmiş ekonomilere giriş için değerli deneyimler kazanma imkânı sağlıyor.

Otomotiv sektörü bu eğilimin en çarpıcı örneği. Çinli üreticiler, 2024’ün ilk yarısında İsrail’deki yeni elektrikli araç satışlarının %68’inden fazlasını gerçekleştirdi. BYD’nin Atto 3 modeli ise pazarda en çok satan araç oldu.

Bu başarı yalnızca Çinli şirketlere küresel genişleme yolunda stratejik geri bildirimler kazandırmakla kalmıyor. Aynı zamanda İsrailli tüketicilere temiz ulaşım hedeflerini destekleyen yenilikçi ve uygun fiyatlı ürünlere erişim imkânı sunuyor.

 

Orta Doğu'da çeşitli etkileşimlerin bir ayağı

İsrail için Çin ile güçlü ekonomik bağlar sürdürmek, Batı ile güvenlik bağlarının ötesinde uluslararası ilişkilerini çeşitlendirme stratejisinin bir parçasıdır. Çin için de İsrail ile etkileşim, Arap ülkeleriyle petrol ve altyapı anlaşmalarının ötesine geçen, Orta Doğu'daki varlığına hayati bir boyut katmaktadır. 

Çin, İsrail aracılığıyla bölgenin inovasyon ve ileri teknoloji sahnesiyle bağlantı kurarken, portföyünü dengeliyor ve kendisini bir teknoloji köprüsü olarak konumlandırıyor.

Sağlık, çevre ve kentsel gelişim gibi hayati önem taşıyan sivil alanlarda Çin-İsrail iş birliği kendini kanıtlamıştır. COVID-19 salgını sırasında iki taraf tıbbi ekipman ve teknik bilgi alışverişinde bulunmuştur. 

Su ve temiz enerji alanlarındaki ortak projeler, İsrail'in yeniliklerini Çin şehirlerine taşıdı ve sürdürülebilirliği artırdı. Bu "az temaslı, yüksek değerli" alanlar politik olarak marjinal olsa da somut faydalar sağlıyor.

İsrail, Çin'in kalkınmasına katkıda bulunan dünya lideri yenilikler sunmaya devam ederken, Çin de İsrail'in küresel nüfuzunu artıran ölçek ve kaynakları sağlıyor. İki ülke arasındaki ekonomik ortaklık, yalnızca ikili düzeyde değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma ve teknolojik ilerleme gibi daha geniş kapsamlı zorlukların ele alınmasında da büyük önem taşıyor.

İsrail açısından bakıldığında, son dönemdeki gerginliklere rağmen Çin ile iş birliği, çeşitlendirme, yatırım çekme ve dinamik Asya pazarlarına erişim fırsatları sunuyor. Çin açısından ise İsrail, değerli bir ileri teknoloji kaynağı ve Pekin'in küresel stratejisini destekleyen Orta Doğu'da önemli bir oyuncu olmaya devam ediyor. Buradaki anahtar nokta, beklentileri yeniden belirlemek: nicelikten ziyade niteliğe, kısa vadeli heyecanlardan ziyade uzun vadeli kazanımlara odaklanmak.

Çin ve İsrail, gerçek sinerji alanlarına odaklanarak ve riskleri akıllıca yöneterek, ekonomik iş birliklerinin yalnızca güncel kalmasını değil, aynı zamanda daha olgun ve dayanıklı bir ortaklığa dönüşmesini de sağlayabilirler. 

Giderek iki kutuplu hale gelen bir dünyada, Çin ve İsrail arasındaki ekonomik bağlar, pragmatik iş birliğinin -dikkatle beslendiğinde- sürdürülebilir ve karşılıklı olarak faydalı olabileceğini göstermektedir. Bu iş birliğinin önemi azalmamış olup, her iki ülke de günümüz dünyasının zorluklarına yanıt vermeye kararlı olduğu sürece, canlılığını ve iyiliğini korumaktadır.

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel