Middle East Eye (MEE), Trump ve Netanyahu’nun açıkladığı “barış planının” Filistinliler için zararlı olduğunu ve planın asimetrik yapısı ile dış denetimlerinin “emperyal taktikleri” hatırlattığını bildirdi.

YDH- ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun açıkladığı 20 maddelik “barış planı”, Trump tarafından Ortadoğu’da “ebedi barışa” yönelik önemli bir adım olarak nitelendirildi.
Katar sermayeli Middle East Eye (MEE) tarafından yayımlanan bir makalede, bazı Arap liderleri ve İngiltere’deki Filistin Misyonu planı memnuniyetle karşılasa da planın Filistinliler açısından temel olarak “zararlı” olduğu değerlendirildi.
Analizde, önerilen planın derin bir asimetri içerdiği, hakların koşullara bağlı olduğu ve dış denetimlerin dayatıldığı, bunun da gerçek bir kendi kaderini tayin yolundan ziyade “sömürgeci mantığın devamı” niteliğinde olduğu kaydedildi.
Plan, Trump tarafından bir “ültimatom” şeklinde sunuldu ve tanıtımı, Trump ve Netanyahu’nun katıldığı ortak basın toplantısında yapıldı; toplantıya herhangi bir Filistinli temsilci davet edilmedi. MEE, bu yaklaşımın 1917’de Balfour Deklarasyonu ve 1947’de BM’nin Filistin’i paylaşma kararı sırasında uygulanan “emperyal taktikleri” hatırlattığını aktardı.
Analize göre, planın doğası itibarıyla asimetrik ve Hamas’ı, şartları kabul etmeye veya İsrail’in “işi bitirme” tehdidiyle karşı karşıya kalmaya zorlayıcı nitelikte. Plan, Hamas’ın silahlarını teslim etmesini talep ederken, esasen tüm Filistinlilerin kendi güvenliklerini İsrail’e devretmesini zorunlu kılıyor. Ayrıca, Hamas ve diğer grupların Gazze yönetiminde rol almasının engellenmesi, Filistinlilerin siyasi teslimiyet ve silahsızlandırılmasını öngörüyor.
“Sömürgeci bir yaklaşım” olarak değerlendirilen plan, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının sistematik şekilde zayıflatılmasını öngörüyor; plan, koşullu devlet statüsü ve sürekli dış denetim mekanizmalarıyla Filistin devletinin kurulacağına dair herhangi bir garanti sunmuyor. MEE, planın sınırları ve siyasi liderleri seçme bağımsızlığı gibi temel unsurlar konusunda belirsizlik taşıdığını, Hamas’ın dışlanmasının ve Filistin Yönetimi’nin İsrail’in vekili olarak hareket etmesinin öngörüldüğünü aktardı.
Planın uygulanması, büyük ölçüde İsrail tarafının “takdirine” bırakılmış durumda. Netanyahu, Filistin yönetiminin kriterlerini belirleme yetkisine sahip kılınarak, devlet statüsüne yönelik ilerlemeyi sınırsız şekilde engelleyebilir.
Ayrıca, savaş sonrası yönetim yapısının, yerel demokratik seçimleri uluslararası denetimle değiştirecek şekilde oluşturulması, planın “klasik bir sömürgeci sistem” özelliği taşıdığını gösteriyor.
Ara dönemde Gazze, “teknokratik, apolitik geçici Filistin komitesi” tarafından yönetilecek ve bu komite, “Trump başkanlığındaki” yeni uluslararası geçiş organı “Barış Kurulu” tarafından denetlenecek. Kurulda eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de yer alması öngörülüyor. Her iki isim de Gazze’den “ekonomik çıkar” sağlama planlarını saklamadılar; Trump, Gazze Rivierası inşa etmeyi amaçlarken, Blair’in çıkar çatışmaları bulunduğu kaydedidli.
Plan, İsrail’in Gazze’yi işgal etmeyeceğini veya ilhak etmeyeceğini belirtse de İsrail’in “uzun vadeli güvenlik yetkilerini” elinde tutmasını öngörüyor. Askeri çekilme aşamalı olacak ve Filistin gruplarının silahsızlandırılmasıyla bağlantılı. İsrail ordusu, Gazze’de “yeniden ortaya çıkabilecek terör tehditlerinden bölge güvenli hale gelene kadar” güvenlik varlığını sürdürecek. Netanyahu da plan kapsamında İsrail güçlerinin Gazze’den ayrılmayacağını açıkladı.
Plan, temel Filistin taleplerini, özellikle Batı Şeria’daki durumu ele almıyor. Yerleşim saldırıları, Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlaller ve İsrail’in yerleşim ve kontrol noktalarıyla Batı Şeria’yı parçalama politikaları göz ardı ediliyor.
Ayrıca Netanyahu, Filistin Yönetimi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’ndaki hukuki girişimlerini durdurmasını talep ediyor. Bu durum, Filistinlilerin İsrail’in savaş suçları ve soykırım iddialarıyla ilgili uluslararası adalet hakkından vazgeçmesini gerektiriyor.
MEE, Trump’ın Gazze barış planının “ebedi barış” sağlamaktan uzak olduğunu, planın Filistin siyasi yapılarının silahsızlandırılmasını, ABD liderliğinde Batılı yönetim altında reform yapmasını ve tarihi adaletsizlikler karşısında haklarını teslim etmesini öngördüğünü aktardı. Planın, yerel siyasi iradeyi dış denetimle değiştirmesi, kendi kaderini tayin hakkını belirsiz ve koşullu hale getirmesi nedeniyle, Filistin ulusal hedefleri açısından ciddi bir tehdit oluşturduğu ve sömürgeci mantığın modern bir devamı niteliğinde olduğu kaydedildi.