Savaşların kralı, barışın elçisi: Blair’in sicili...

img
Savaşların kralı, barışın elçisi: Blair’in sicili... YDH

"Bu tablo ışığında, hem Batı’da hem Filistin’de pek çok gözlemci, Trump’ın Gazze için açıkladığı 20 maddelik planın da Blair’in Orta Doğu’daki siciline yeni bir başarısızlık eklemekten öteye geçmeyeceğini düşünüyor."




YDH - Tony Blair, barış vaadiyle iktidara gelip Irak işgaliyle anılan bir lider olarak tarihe geçti. Görev sonrası Orta Doğu Dörtlüsü temsilciliğinde de somut başarı elde edemedi; akçeli işlerdeki girişimleri de usulsüzlüklerle anıldı. El-Ahbar gazetesi yazarı Rim Hani'ye göre bugün Gazze’de Trump’ın planındaki rolü, geçmişteki başarısızlıklarının yeni bir halkası. Plan, İsrail’in çıkarlarını gözetirken Filistinlilere anlamlı bir gelecek sunmuyor.

Donald Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan son planının “baş aktörü” olarak yeniden öne çıkan Tony Blair, 1997’de İşçi Partisi lideri olarak iktidara geldiğinde, kendi kuşağının “savaşa gitmeden ya da çocuklarını savaşa göndermeden tüm bir ömür geçirme” imkânına sahip ilk nesil olabileceğini söylemişti.

Ancak iki dönem boyunca başbakanlık koltuğunda kaldığı on yıllık iktidarının sonunda, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiçbir İngiliz başbakanının yapmadığı kadar çok cepheye asker göndermişti.

Time dergisinin aktardığına göre Blair, içeride ve dışarıda en çetin ihtilaflara girmekten çekinmedi; kararları çoğu zaman halk arasında tepki toplasa da bundan geri durmadı.

1998’de İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’a karşı “silah denetimleri” gerekçesiyle dört gün süren hava saldırıları düzenledi. 1999’da İngiltere, NATO’nun Yugoslavya’ya yönelik hava harekâtına katıldı.

2000’de Blair, Sierra Leone’deki iç savaşta hükümete destek için asker gönderdi. 2001’deyse Amerika Birleşik Devletleri’nin 11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan’ı işgaline katıldı.

Blair’in mirasını en çok belirleyen karar ise 2003’te Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu yönündeki asılsız iddialara dayanarak ülkesini Amerika Birleşik Devletleri’nin işgaline ortak etmesiydi.

İngiltere’nin kamu yayıncısı BBC’nin 2017’de yayımladığı değerlendirmeye göre Blair, bu işgale destek sağlamak için tüm siyasi kabiliyetini kullanarak hem parlamentoyu hem de kamuoyunu ikna etmeye çalıştı.

2009’da kamu görevlisi John Chilcot’un başkanlık ettiği soruşturma 2016’da tamamlandığında, Blair’in savaşa girme kararının hiçbir hukuki dayanağı olmadığı sonucuna varıldı.

Bunun üzerine Blair hakkında açılan savaş suçu davası, 2017’de İngiltere Yüksek Mahkemesi tarafından düşürüldü. Irak savaşı, Blair’in siyasi itibarını ağır biçimde zedeledi ve 2007’deki istifasına giden yolu hızlandırdı.

Görevden ayrılmasının ardından Blair, Orta Doğu Dörtlüsü’nün özel temsilciliğini üstlendi. Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Rusya’nın oluşturduğu Dörtlü, Filistin’de kurumsal yapıların ve ekonomik düzenin güçlendirilmesini hedefliyordu.

Fakat Blair’in bu görevi, Filistinliler için anlamlı bir ilerleme getirmedi. İsrail’in yasa dışı yerleşimlerini ve yerleşimci şiddetini durduramadı, Filistin devletinin kurulması yönünde de sonuç alıcı adımlar atamadı.

Aynı dönemde kurduğu danışmanlık şirketi Tony Blair Associates ve danışmanlık yaptığı JPMorgan bankası, çıkar çatışması eleştirilerini artırdı.

İngiliz gazeteci Jonathan Cook, Blair’in bu dönemde en çok öne çıkarmayı sevdiği başarının, 2009’da Batı Şeria’da ikinci bir Filistinli cep telefonu operatörü olan Wataniya Mobile’ın kurulmasını sağlamak olduğunu yazdı.

Ancak bu anlaşma, JPMorgan’ın kredi verdiği şirketin çıkarlarına hizmet etmişti. Dahası, İsrail söz konusu frekansları yalnızca, Filistinlilerin Birleşmiş Milletler’e Gazze’deki İsrail savaş suçlarıyla ilgili kanıt sunma girişimlerinden vazgeçmesi karşılığında vermeyi kabul etmişti.

Bu tablo ışığında, hem Batı’da hem Filistin’de pek çok gözlemci, Trump’ın Gazze için açıkladığı 20 maddelik planın da Blair’in Orta Doğu’daki siciline yeni bir başarısızlık eklemekten öteye geçmeyeceğini düşünüyor.

Wall Street Journal gazetesi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun iki yıl süren yıkıcı savaşın ardından kendi siyasi geleceğini güvence altına alacak koşullarda anlaşmayı kabul ettiğini, planın uygulanması için asıl sorumluluğun Arap ülkelerine yüklendiğini yazdı. Bu da Hamas ikna edilemezse İsrail’in uluslararası baskıdan görece korunarak savaşı sürdürmesine imkân tanıyor.

Guardian gazetesi ise planın, İsrail’in Gazze’den çekilmesini Hamas’ın silahsızlandırılmasına bağladığını, bu nedenle de İsrail lehine kurgulandığını belirtti. Gazze’nin büyük ölçüde harap edilmesi nedeniyle “yavaş çekilme” İsrail açısından neredeyse hiçbir maliyet doğurmayacak.

Dahası, ne bir Filistin devletinin kurulmasına dair taahhüt içeriyor ne de Filistinlilerin sahadaki hayatlarında gerçek bir değişim vaat ediyor.

Netanyahu ve Trump, Arap ülkeleri Hamas’ı ikna edemezse İsrail ordusunun Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğiyle yeniden harekete geçeceğini de açıkça dile getirdi.

Geçmişte ateşkes anlaşmalarında İsrail’in verdiği sözleri tutmaması da dikkate alındığında, planın kalıcı bir barış getirmesi ihtimali son derece düşük görünüyor.

Çeviri: YDH