Suudi Arabistan ve İngiltere’nin öncülüğünde başlatılan sahil güvenlik planı, resmî söylemde kaçakçılık ve ticaret yollarının korunmasını hedeflese de, esasen Ensarullah’ın deniz operasyonlarını sınırlamayı amaçlıyor.

YDH- Suudi Arabistan ve İngiltere, yakın zamanda istifa eden Yemen hükümetinin sahil güvenlik güçlerini güçlendirmek amacıyla uluslararası fonlarla desteklenen ortak bir plan başlattı.
Planın temel amacı, Sanaa hükümetinin deniz hatlarını zayıflatmak ve Yemen silahlı kuvvetlerinin Aden Körfezi ile Kızıldeniz’de İsrail gemilerine yönelik operasyonlarını engellemek.
15 Eylül’de Riyad’da Suudi Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Çin, Japonya, Avrupa Birliği, Körfez ülkeleri ve Yemen hükümeti dahil 35’ten fazla ülkenin temsilcisi katıldı.
Bu buluşmada, Suudi Arabistan’ın Yemen Büyükelçisi Muhammed el-Caber ve İngiltere’nin Aden Büyükelçisi Abdo Şerif, “Yemen’in Deniz Güvenliğinde Ortaklık” başlıklı güvenlik planını açıkladı.
Resmî söylemde kaçakçılıkla mücadele, korsanlık ve küresel ticaret yollarının güvenliği öne çıkarılsa da, bu başlıkların asıl hedefi Ensarullah’ın İran’dan aldığı sevkiyatları durdurmak ve İsrail gemilerine karşı yürüttüğü operasyonları engellemek.
Plan, istifa eden hükümetin sahil güvenlik güçlerini 10 yıl içinde uluslararası yardımlarla mali ve askeri açıdan güçlendirmeyi öngörüyor.
Bu çerçevede, Suudi Arabistan sürecin öncülüğünü üstlenerek 4 milyon dolarlık mali yardım, bir eğitim paketi ve askeri teçhizat desteği sağladı. Ancak, Yemen’in mevcut koşulları ve bu güçlerin sınırlı kapasitesi dikkate alındığında, planın kısa vadede ciddi bir sonuç üretmesi beklenmiyor.
Suudi Arabistan ve İngiltere’nin öncülük ettiği bu girişim, uluslararası toplumun geniş katılımıyla tanıtılsa da, uzmanlara göre esasen sembolik bir hamle niteliğinde. Yabancı ülkelerin, dramatik açıklamalara rağmen, etkisi sınırlı bu projeye uzun vadeli kaynak aktarması ihtimali zayıf görünüyor.
Yemen sahil güvenliğinin güçlendirilmesi, Aden Körfezi ve Kızıldeniz’de seyir kontrolünü artırabilir, hatta Sanaa hükümetinin donanma unsurlarıyla çatışma ihtimali yaratabilir. Ancak bu güçlerin Yemen ordusunun füze ve İHA kapasitesine karşı koyacak hiçbir imkânı bulunmuyor. Dolayısıyla “küresel ticaret yolunun güvenliği” söylemi, daha çok yabancı ülkeleri finansmana ikna etmek için kullanılan bir slogan niteliği taşıyor.
Özellikle Hudeyde limanına yapılan ticari sevkiyatlar açısından, sahil güvenlik güçlerinin güçlendirilmesi ciddi bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Silahlı botlar ve keşif sistemleriyle donatılacak bu birlikler, Yemen’in güneybatı kıyılarından Hudeyde’ye giden ikmal hatlarını kesebilir ve gemileri engelleyebilir. Bu durum, Ensarullah’ın uyguladığı deniz ablukasının ekonomik baskısını artırabilir ve bölgesel dengeleri sarsabilir.
Buna karşılık, direniş ekseninin Yemen ordusunun deniz kapasitesini geliştirmesi, güneybatı kıyılarının Tarık Salih gibi unsurların kontrolünden çıkarılması ve Sana’ya hava ikmalinin yeniden tesis edilmesi olası önlemler arasında görülüyor.
Filistin’deki savaşın son iki yılda Batı Asya’ya yayılmasıyla birlikte Aden Körfezi ve Kızıldeniz, Yemen’in İsrail, İngiliz ve Amerikan bağlantılı ticari ve askeri gemilere karşı yürüttüğü operasyonların merkezi haline geldi.
Yemen güçleri, Filistin direnişine destek amacıyla balistik füze, seyir füzesi, insansız hava aracı ve intihar saldırıları dahil olmak üzere 218’den fazla deniz operasyonu gerçekleştirdi.
Bu saldırılar sonucunda bir gemi ele geçirildi, dört gemi batırıldı ve Kızıldeniz üzerinden İsrail limanlarına yapılan sevkiyat büyük ölçüde durdu. Özellikle Eilat Limanı aylık yaklaşık dört milyon dolar zarara uğradı.
Bugün yabancı gemiler, Yemen saldırılarından kaçınmak için yüklerini işgal altındaki limanlara taşıyabilmek adına Afrika ve Akdeniz üzerinden daha uzun rotalara yönelmek zorunda kalıyor.