"Bir anlığına hayal edin: Eğer biri medyaya Trump’ın bir Rus oligarktan devasa mali destek aldığını ve karşılığında o kişiye büyük jeopolitik imtiyazlar tanıdığını kanıtlayan belgeler sızdırmış olsaydı, bu Amerikan siyasi tarihinin en büyük skandalı olurdu."

YDH - Donald Trump, yaptığı konuşmalarda İsrail ve Amerika çifte vatandaşlığına sahip milyarder Miriam Adelson ve ölen eşi Sheldon Adelson’un baskısıyla İsrail yanlısı politikalar yürüttüğünü açıkça itiraf etti. Adelson çiftinin Trump’a yüz milyonlarca dolar bağış yaptığı, buna karşılık Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığı ve Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini kabul ettiği biliniyor. Gazeteci ve yazar Caitlin Johnstone, blog sayfasında kaleme aldığı makalede, söz konusu açıklamaların Trump’ın dış müdahale altında karar aldığını ortaya koymasına rağmen Batı medyasında neredeyse hiç tartışılmadığına dikkat çekiyor. Johnstone, bunun ABD ve İsrail’in dahil olduğu oligarşik bir güç yapısının doğal sonucu olduğunu vurguluyor.
ABD Başkanı’nın, dünyanın en zengin İsraillisi tarafından satın alındığını ve kontrol edildiğini defalarca açıkça itiraf etmiş olmasına rağmen, bu durumun ana akım medyada neredeyse hiç yankı bulmaması gerçekten tuhaf.
Özellikle de siyasi rakiplerinin, ilk görev döneminde yabancı bir hükümet tarafından etkisi altına alındığı iddiasına nasıl takılıp kaldıkları düşünülürse...
Başkan Trump, pazartesi günü İsrail Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, İsrail yanlısı politikaları İsrail ve Amerika çifte vatandaşlığına sahip milyarder Miriam Adelson ve ölen eşi Sheldon Adelson’un isteğiyle hayata geçirdiğini bir kez daha açıkça itiraf etti.
Üstelik bu kez, Adelson’un İsrail’i ABD’nin önünde tuttuğuna inandığını da söyledi.
İşte Trump’ın konuşmasından alınan tam bölüm:
“Başkan olarak, yıkıcı İran nükleer anlaşmasını sonlandırdım ve nihayetinde, B2 bombardıman uçakları denen şeylerle İran’ın nükleer programına da son verdim. Bu, hızlı, isabetli ve askeri açıdan mükemmel bir operasyondu. Milyarlarca dolarlık bir harcama yapılmasına izin verdim; bu paralar İsrail’in savunmasına gitti, biliyorsunuz. Yıllarca birçok Amerikan başkanının yerine getirmediği sözlerden sonra -siz de biliyorsunuz, sürekli söz verirlerdi- ben bunu oraya gidince anladım. O başkanlara çok baskı yapılmıştı. Aynı baskı bana da yapıldı, ama ben boyun eğmedim. On yıllar boyunca her başkan ‘Yapacağız’ dedi. Fark şu ki ben sözümü tuttum, İsrail’in başkentini resmen tanıdım ve ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdım.
Öyle değil mi Miriam? Şuna bakın, Miriam orada oturuyor. Ayağa kalk, Miriam. Miriam ve Sheldon (Adelson) sık sık ofisime gelir, beni ararlardı. Sanırım Beyaz Saray’a herkesten çok onlar gelmişti. Şuna bakın, orada ne kadar masum oturuyor; bankada 60 milyar doları var, 60 milyar. Ve İsrail’i seviyor, hem de çok. Hatta bana ‘Daha fazla’ demişti, öyle değil mi? İsrail’i gerçekten çok seviyor. Eşi çok atak bir adamdı, ama ben onu severdim. Çok agresif ama bana da çok destek verirdi. Bir gün aradı, ‘Yanına gelebilir miyim?’ dedi. Ben de ‘Sheldon, ben Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyım, öyle olmaz’ dedim. Yine de gelirdi. Golan Tepeleri meselesi dâhil, birçok konuda çok etkili oldular. O konu, belki de tarihte yapılan en büyük işlerden biridir. Miriam, ayağa kalk lütfen. Gerçekten, bu ülkeyi seviyor. Bu ülkeyi seviyor. Kendisi ve eşi olağanüstü insanlardı. Onu çok özlüyoruz. Ama aslında ona bir kez sordum, şimdi bu sözümle başını belaya sokacağım ama olsun. Dedim ki, ‘Miriam, İsrail’i ne kadar sevdiğini biliyorum. Peki hangisini daha çok seviyorsun? Amerika’yı mı, İsrail’i mi?’ Cevap vermeyi reddetti. Bu da muhtemelen İsrail anlamına gelir. Şunu söylemeliyim, biz seni seviyoruz. Burada olduğun için teşekkür ederim canım. Gerçekten büyük bir onur. Harika bir kadın, gerçekten harika bir kadın.”
Sheldon Adelson’ın, 2016’dan 2021’deki ölümüne kadar Trump’a ve Cumhuriyetçilere 424 milyon dolardan fazla bağış yaptığı bildiriliyor. Eşi Miriam Adelson ise eşinin mirasını sürdürerek Trump’ın 2024 başkanlık faaliyetine 100 milyon dolar daha aktardı.
Trump, 2024 seçim faaliyetleri sırasında da Adelson ailesinin parasının etkisi altında olduğunu açıkça itiraf etmişti. İşte o sözlerinin dökümü:
“Söz verdiğim gibi, İsrail’in ebedi başkentini tanıdım ve Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’te açtım. Kudüs artık başkent oldu. Ayrıca Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini de tanıdım.
Miriam ve Sheldon Beyaz Saray’a neredeyse herkes kadar sık gelirdi, belki de herkesten fazla. Hep İsrail için bir şey isterlerdi. Ben onlara bir şey verdikçe, hemen bir başkasını isterlerdi. ‘Bana birkaç hafta verin, olur mu?’ derdim. Ama Golan Tepeleri’ni onlara verdim, bunu istememişlerdi bile.
Biliyor musunuz, 72 yıldır Golan Tepeleri meselesini çözmeye çalışıyorlardı, değil mi? Sheldon bile o kadar cesur davranmamıştı. Ama ben dedim ki, ‘Ne olacaksa olsun.’ David Friedman’a, ‘Bana Golan Tepeleri hakkında beş dakikada bir özet ver’ dedim. O da anlattı. Ben de ‘Yapalım’ dedim. Yaklaşık 15 dakikada hallettik, öyle değil mi?”
Trump’ın ilk görev döneminde İsrail lehine attığı en tartışmalı iki adım, İsrail’in Golan Tepeleri’ni yasa dışı biçimde ilhakını meşrulaştırması ve ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasıydı. Fakat bunlar, Gazze’deki soykırıma verdiği destek ve İran ile Yemen’e yönelik hava saldırılarıyla gölgede kaldı.
Trump burada, milyarder Siyonist bağışçılarının, bağışlarının sağladığı erişimi kullanarak kendisini İsrail lehine radikal adımlar atmaya zorladıklarını açıkça itiraf ediyor.
Bir anlığına hayal edin: Eğer biri medyaya Trump’ın bir Rus oligarktan devasa mali destek aldığını ve karşılığında o kişiye büyük jeopolitik imtiyazlar tanıdığını kanıtlayan belgeler sızdırmış olsaydı, bu Amerikan siyasi tarihinin en büyük skandalı olurdu. Fakat iş İsrailli bir oligark olunca, Trump bunu açıkça ve defalarca itiraf edebiliyor; kimse de buna aldırmıyor.
Trump’ın ilk döneminde, siyasi rakipleri yıllarca Vladimir Putin tarafından kontrol edildiği yönünde asılsız bir komplo teorisini gündemde tuttu. Oysa Trump o dönemin tamamında Rusya’ya karşı Soğuk Savaş tarzı düşmanlığı artırmış, ABD savaş makinesinin yönelimlerine bakıldığında bile bu iddianın temelsiz olduğu açıkça görülebilirdi. Yine de bu yalan anlatı üzerinden nice siyasi yorumcu kariyer yaptı.
Şimdi ise Trump, kendisine milyonlarca dolar bağış yapan bir İsrailli oligarkın istekleri doğrultusunda hareket ettiğini bizzat kabul ediyor. Aynı anda İsrail’in toplu katliamlarını kolaylaştırmak için bu ülkeye silah yığıyor ve onun adına savaş eylemleri yürütüyor. Ama bu durum, Batı’nın ana akım siyasetinde ve medyasında neredeyse hiç yankı bulmuyor.
Bunun nedeni, Batılı siyaset ve medyanın aslında ABD ile İsrail’in dâhil olduğu gayri resmi bir oligarşik imparatorlukta yaşadığımızın farkında olması. Bunu hiçbir zaman açıkça dile getirmiyorlar ama Batı dünyasındaki tüm üst düzey siyasetçiler, yorumcular ve aktörler; dünyanın dört bir yanına yayılmış, zenginler ve imparatorluk yöneticilerinden oluşan gevşek bir güç ittifakına hizmet ettiklerini gayet iyi biliyorlar. İsrail gibi devletlerin bu yapının bir parçası olduğunu, Rusya, Çin ve İran gibi devletlerinse bunun dışında kaldığını da biliyorlar. Bu nedenle, imparatorluğun üyesi olan ülkelerin yolsuzluklarını ve ihlallerini meşrulaştırırken; imparatorluk şemsiyesi altına girmeyi reddeden ülkelere karşı yürütülen saldırıları ve yıkıcı politikaları destekliyorlar.
Daha önce de söyledim, yine söylüyorum: Donald Trump hakkında hoşuma giden tek şey, sakınılmadan söylenmemesi gerekeni pat diye söyleme huyu. Öncekiler kadar yozlaşmış ve güdümlü olmasına rağmen, o yozlaşmanın işleyişini, kendisinden önceki “daha kibar” başkanların asla göstermeyeceği kadar açık biçimde gözler önüne seriyor.
Çeviri: YDH