İttihad Araştırma Merkezi: ABD ve İsrail'in gizli Lübnan mutabakatı, güç mantığını hukuka dayatıyor

img
İttihad Araştırma Merkezi: ABD ve İsrail'in gizli Lübnan mutabakatı, güç mantığını hukuka dayatıyor YDH

İttihad Araştırma ve Geliştirme Merkezi, ABD ile İsrail arasında yapıldığı belirtilen gizli bir "yan anlaşmanın" uluslararası hukuku ihlal ettiğini ortaya koydu. Merkezin analizine göre, Lübnan'la varılan resmi ateşkesi geçersiz kılan bu ikili mutabakat, egemenlik ilkelerini göz ardı ederek güç mantığını meşruiyetin önüne koyuyor.




YDH - 27 Ekim 2024'te varılan ateşkes anlaşması öncesindeki müzakerelerde İsrail, Lübnan topraklarında "hareket serbestisi hakkı" tanınmasını şart koşmuştu.

Lübnan bu talebi reddetmiş ve Lübnan hükümetinin onayladığı resmi anlaşmada bu yönde bir ifade yer almamıştı.

Ancak Amerikan ve İsrail basınında Washington ile Tel Aviv arasında "ikili bir yan anlaşma" yapıldığına dair haberler yayımlanmaya başladı.

Bu anlaşmayla ABD yönetiminin, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'ya Lübnan'ı hedef alması için siyasi bir kalkan sağladığı belirtiliyor.

Anlaşma resmi olarak duyurulmasa da İsrail'in Lübnan'da neredeyse her gün düzenlediği hava saldırıları ve suikastlara "arabulucu ABD'den" herhangi bir yorum gelmemesi, sahadaki gerçekliğin bu iddiaları doğruladığını gösteriyor.

Anlaşmada neler var?

Bu ikili anlaşmanın yarattığı hukuki ve diplomatik tartışmalar üzerine İttihad Araştırma ve Geliştirme Merkezi, hazırladığı bir makalede konuya ilişkin hukuki ve siyasi bir yaklaşım sundu.

Hukuki açıdan, makalede "Uluslararası hukuka göre, düşmanca eylemlerin durdurulmasını veya güvenlik düzenlemelerini içeren anlaşmaların taraflar, metin ve uygulama mekanizmaları açısından netlik gerektirdiği" belirtildi.

Bu bağlamda, Lübnan ile yapılan anlaşmanın bu unsurları ABD-İsrail anlaşmasından daha fazla içerdiğine dikkat çekildi.

Ayrıca makalede, "İsrail'e daha geniş askeri operasyon 'hakkı' tanıyan yan muhtıra, BM Şartı'nın 7. Bölümü'nde yer alan, gücün yalnızca meşru müdafaa amacıyla kullanılması ilkesine bağlılığı konusunda soru işaretleri doğuruyor" ifadelerine yer verildi.

ABD'nin İsrail'e verdiği garantinin, Washington'ın bu taahhütte fiili bir taraf mı yoksa sadece bir arabulucu mu olduğu ve yasal olarak ne gibi yükümlülükler üstlendiği sorusunu gündeme getirdiği de vurgulandı.

Buna karşılık resmi anlaşmanın, "BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararına ve Lübnan'ın güneyde silah dağıtımını önleme taahhüdüne bağlı olması, ona uluslararası hukuki niteliğini güçlendiren bir BM boyutu kazandırıyor."

Stratejik ittifakın yansıması

Siyasi olarak ise ikili anlaşmanın, ABD'nin garantör rolünü üstlendiği ve İsrail'in Gazze savaşını kendi şartlarıyla bitirmek için siyasi ve güvenlik "kalkanı" elde ettiği stratejik ittifakı yansıttığı değerlendirildi.

Makalede, ateşkes anlaşmasının "İsrail'in kuzey sınırlarını yönetme, istikrara kavuşturma, Hizbullah'ın rolünü azaltma ve belki de Lübnan devletinin bölgedeki nüfuzunu artırma girişimi olduğu" belirtilerek, bunun İsrail ve ABD lehine bölgesel güç dengelerinde bir değişiklik anlamına geldiği ifade edildi.

Merkez, hem resmi hem de ikili anlaşmalarda "İsrail'in askeri operasyon 'hakkını' saklı tuttuğunu, bunun da anlaşmaları kalıcı bir barış veya nihai bir çözümden çok geçici veya 'çerçeve' anlaşmalar haline getirdiğini" kaydetti.

Netanyahu'nun ABD-İsrail anlaşmasını uzun süren bir savaştan çıkış yolu ve hedefleri için bir Amerikan kalkanı olarak gördüğü de eklendi.

Araştırma merkezi, ikili anlaşmanın "geleneksel bir uluslararası antlaşmadan çok bir güvenlik/stratejik ittifakı yansıttığı ve bunun da hukuki meşruiyeti, tarafların yükümlülükleri ve uygulama garantileri hakkında önemli sorular doğurduğu" sonucuna vardı.

Resmi anlaşmanın ise "düşmanca eylemlerin durdurulması, güvenlik amaçlı konuşlandırma ve uluslararası denetim mekanizmalarıyla bağlantı kurmaya daha fazla odaklandığı, bu durumun onu ABD-İsrail çerçevesine kıyasla geleneksel bir 'sakinleştirme antlaşması' modeline daha yakın kıldığı" belirtildi.

Makalede tarafların motivasyonları da şöyle sıralandı: ABD'nin savaş maliyetlerini azaltmak, İsrail ile ittifakını sağlamlaştırmak ve İran'a baskı yapmak; İsrail'in sınırlarını güvence altına almak ve Gazze'deki savaşı kendi güvenlik şartlarıyla çözmek; Lübnan'ın ise güneyi yeniden imar etme, Hizbullah'ı kontrol altına alma ve uluslararası yardım sağlama ihtiyacı.

'Uluslararası meşruiyetten tehlikeli bir sapma'

İttihad Araştırma ve Geliştirme Merkezi, sonuç olarak ikili anlaşmanın "devletlerin egemenliği ve eşit güvenlik hakkı gibi temel ilkeleri aşarak uluslararası meşruiyetten tehlikeli bir sapma teşkil ettiğini" vurguladı. Ateşkes anlaşmasının ise BM'nin yasal çerçevesine bağlı kaldığı belirtildi.

Merkezin analizinde, "İkili anlayışın gizli bir yol olarak seçilmesi, hukuk yerine güç mantığını yeniden dayatıyor" denildi.

Siyasi açıdan bu durumun, Avrupa'nın rolünün gerilediğini ve İsrail'in güvenlik meselesinde Amerikan vesayetinin yükseldiğini yansıttığı ifade edildi.

Bu tespitte, "Lübnan'ın güneyinde faaliyet gösteren UNIFIL misyonundaki önemli ve tehlikeli Fransız rolüne rağmen bu durumun yaşandığı" belirtilerek, UNIFIL'in "fiilen ve hukuken mutlak hareket serbestisine ve Nakura'dan Şebaa'ya kadar güneydeki tüm köy ve vadilerde dolaşmak için açık bir yetkiye sahip güçlü bir tabur olduğu" kaydedildi.

Araştırma merkezi, ikili anlaşmanın "egemen bir devlet olarak Lübnan'a yönelik muamelede çifte standartları ortaya koyduğunu" belirtti.

Makale, "İlan edilen ateşkes anlaşması ile ABD-İsrail yan anlaşması arasındaki karşılaştırma, uluslararası meşruiyet mantığı ile siyasi hegemonya mantığı arasında bir çatışmayı gözler önüne seriyor. Bu durum, Lübnan'da istikrarın geleceğini bu iki çelişkili mantık arasındaki güç dengesine bağlı kılıyor" tespitiyle son buldu.

İlgili Haberler


Makaleler

Güncel