Suudilerin Yemen'deki hesapları yeniden canlandı

img
Suudilerin Yemen'deki hesapları yeniden canlandı YDH

"Suudi siyasi makamlarından bu konuda hâlâ resmi bir açıklama gelmese de, Suudi medyası ve Riyad tarafından finanse edilen yayınlar, Yemen’deki savaşı adil bir biçimde bitirecek herhangi bir çözüm arayışına direnen tutumu açık biçimde yansıtıyor."




YDH - Riyad’ın sahadaki ve siyasi gerçekliği inkâr eden yaklaşımı, Yemen krizini ağırlaştırabilecek yanlış hesapları yeniden devreye sokuyor. Suudi Arabistan’ın Ensarullah ile uzlaşmaya direnen tutumu, Yemen’deki müttefiklerine de yansıyor ve bu çevreler böyle bir anlaşmayı "ulusal suç" ve "teslimiyet" olarak niteliyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Lokman Abdullah'ın değerlendirmesine göre "meşruiyet" cephesi, Suudi baskısıyla kapsamlı bir çözüme zorlanmaktan kaygı duyuyor.

Suudi Arabistan, Yemen’e karşı yürüttüğü savaşın sonuçlarını toparlama konusunda acele etmiyor. Bu tutum, 2022’den beri uzatılan ateşkes kapsamındaki insani ve ekonomik taahhütlerini yerine getirmekteki isteksizliğine de yansıyor.

Ateşkes, Yemen’in Gazze’ye destek amacıyla yürütülen savaşta aktif rol almasının ardından kademe kademe aşındı. Riyad ile Sanaa arasında bu iki dosyaya ilişkin görüşmelerin ağır ilerlemesi ya da kritik noktalara takılması yeni bir durum değil; önceki dönemlerde de inişli çıkışlı süreçler yaşandı ve çoğu zaman gerçek anlamda ilerleme, ancak Riyad’ın Yemen’den gelen tehdidin ciddiyetine ikna olmasıyla mümkün oldu.

Suudi siyasi makamlarından bu konuda hâlâ resmi bir açıklama gelmese de, Suudi medyası ve Riyad tarafından finanse edilen yayınlar, Yemen’deki savaşı adil bir biçimde bitirecek herhangi bir çözüm arayışına direnen tutumu açık biçimde yansıtıyor.

Üstelik bu yayınlar, ABD ve İsrail saldırılarının hareket içinde yarattığını iddia ettikleri liderlik boşlukları, saflarda yaşanan karışıklık ve cepheler arası koordinasyon sorunlarını öne çıkararak, Riyad’ın "Ensarullah’ın zayıfladığı" yönündeki iddialı beklentisini de besliyor.

Aynı çerçevede, Aden ve el-Muha’daki yerel vekillerin son haftalarda Sanaa’ya gönderildiği öne sürülen İran ve Çin menşeli silah sevkiyatlarının yakalandığına dair yayımladıkları resmi açıklamalara, paylaşılan fotoğraf ve videolara rağmen, Suudi medyası daha çok İran’ın bölgesel rolünün gerilediği ve bunun Sanaa üzerindeki etkisinin azaldığı yönündeki anlatıyı dolaşıma sokuyor.

Bu bağlamda, Tahran ile Sanaa arasında mali ve askeri desteğin azaldığını, eğitimin ve tecrübe paylaşımının durduğunu iddia eden propaganda içerikleri yayımlanıyor; amaç, Yemen başkentini dünyanın geri kalanından, hatta "dostları" olarak nitelenen İranlı, Iraklı ve Lübnanlı aktörlerden bile kopuk, izole bir şehir gibi göstermek.

Ayrıca Suudi Arabistan, Sanaa’nın ekonomik rotasının doğuya, özellikle Çin’e yöneldiği gerçeğini de göz ardı ediyor.

Yemen’in ithalat ve ihtiyaçlarıyla ilgili son Birleşmiş Milletler raporu bu yönelime açıkça işaret etmişti.

Riyad ise bu tabloyu görmezden gelip, Yemen tarafının zaten stratejik değer atfetmediği yan unsurları öne çıkararak, "uluslararası toplumun" Ensarullah’a yeni yaptırımlar uyguladıkça başkentin yükünü artırdığı ve uluslararası izolasyonunu derinleştirdiği yönündeki söylemi işliyor.

Öte yandan, Yemen’e karşı yürütülen savaşın gerçek sonuçları Suudi Arabistan’ın Ensarullah’la doğrudan ve müstakil bir müzakere başlığı olarak ele alınmıyor. Bu meseleler çoğunlukla bölgesel ittifaklara, Kızıldeniz’deki krizlere ve İran’la ilişkilere bağlanıyor.

Riyad, bir yandan "Yemen'de meşruiyetin" tek temsilciliğinde ısrar ederken, diğer yandan Sanaa hükümetinin "dünya tarafından tanınmadığını" öne çıkararak müzakere alanını daraltıyor. Böylece savaşın yarattığı yükün çözümü, doğrudan taraflar arasında ele alınması gereken bir dosya olmaktan uzaklaştırılıyor.

Riyad’ın, sahadaki ve siyasetteki tabloyu doğru okumayı engelleyen inkâr politikasına geri döndüğü görülüyor. Bu tutum, krizin süresini uzatabilecek ve siyasi ile insani maliyetlerini ağırlaştırabilecek yanlış hesaplara kapı açabilir.

Aynı körlük, Yemen’deki müttefiklerine de sirayet etmiş durumda. Bu çevrelerde, Sanaa ile Riyad arasında yapılabilecek herhangi bir anlaşmayı reddeden geniş bir tepki dalgası öne çıkıyor. Bu tepkilere göre, Ensarullah ile yapılacak her türlü siyasi uzlaşma "ulusal ve siyasi bir suç" niteliği taşıyor; hiçbir gerekçeyle savunulamaz ya da meşrulaştırılamaz.

"Yol haritası" adıyla gündeme gelen planın da hareketin "aklanması", "siyasi olarak yeniden meşrulaştırılması" ve silah zoruyla kurduğu fiili düzenin resmileştirilmesinden başka bir anlam taşımadığı iddia ediliyor.

Suudi Arabistan ile Yemen arasında yakınlaşmayı eleştiren siyasi aktörler ve kişilikler, olası bir anlaşmayı bütünüyle "teslimiyet antlaşması" olarak nitelendiriyor.

Bu çevrelere göre böyle bir anlaşma, "meşru devlet kurumlarını devre dışı bırakıyor, buna karşın Husilere kontrolü bırakmama, silahı teslim etmeme ya da gerçek bir uluslararası denetime tabi olma konusunda hiçbir bağlayıcı yükümlülük getirmiyor".

Yemenli muhalif analistlere göre, bu çıkışlar "meşruiyet" cephesinin içindeki gerçek bir açmazı da görünür kılıyor. Suudi Arabistan’ın "Ensarullah’ı yenme" beklentisini yeniden canlandırmasına rağmen bu cephe, müzakerelerin kendisine özgü çıkarları hiçe sayan bölgesel baskılara (özellikle Suudi baskısına) dönüşebileceğinden endişe ediyor.

Aktivistlerin ve medya isimlerinin açıklamalarında, Riyad’ın "savaşı ne pahasına olursa olsun kapatmak istediği" görüşü öne çıkıyor; buna Ensarullah’ın kuzeydeki otoritesinin fiilen tanınması, güneyde kalan devlet kurumlarının ise daha da dağılması pahasına olsa bile.

Bu çevrelere göre böyle bir anlaşma, "uzun bir istikrarsızlık döneminin temelini atar ve farklı yüzlerle, farklı isimlerle yeni çatışmalara kapı açar".

Çeviri: YDH



Makaleler

Güncel