ABD'li akademisyenler: Müttefikler nükleer silaha sahip olmalı

img
ABD'li akademisyenler: Müttefikler nükleer silaha sahip olmalı YDH

Foreign Affairs dergisinde yayımlanan makalede, Washington'un en yakın müttefiklerinden Kanada, Almanya ve Japonya'nın nükleer silah edinmeye teşvik edilmesi gerektiği savunuldu. Yazarlara göre bu "seçici yayılma", küresel düzeni istikrarsızlaştırmak yerine güçlendirecek ve ABD'nin askeri yükünü hafifletecek.




YDH - ABD'nin en köklü düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) yayın organı olan Foreign Affairs dergisinde, Washington'un en yakın müttefiklerinin nükleer silahlanmasını teşvik etmesi gerektiğini savunan bir makale yayımlandı.

Oklahoma Üniversitesi'nden akademisyenler Moritz S. Graefrath ve Mark A. Raymond tarafından kaleme alınan yazıda, bu adımın küresel düzeni zayıflatmayacağı, bilakis güçlendireceği öne sürüldü.

Makalede, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı taktik nükleer silah kullanma tehdidi, ABD Başkanı Donald Trump'ın nükleer denemelere yönelik belirsiz tutumu ve ABD ile Rusya'nın nükleer cephaneliklerini sınırlayan Yeni START Antlaşması'nın süresinin dolmak üzere olduğu hatırlatıldı.

Bu gelişmelerin nükleer silahların yıkıcı potansiyelini yeniden gündeme getirdiği belirtildi.

Yazıda, ABD liderlerinin nükleer silahların yayılmasının ülkenin stratejik çıkarlarına zarar vereceğine ve kırılgan küresel düzeni daha da istikrarsızlaştıracağına inandığı ifade edildi.

Washington'un bu yayılmayı önleme taahhüdünü yinelediği ve İran'daki nükleer tesislere yönelik haziran ayındaki saldırıların, bombayı elde etmeye çalışan ülkeleri engellemek için güç kullanacağını gösterdiği kaydedildi.

'Seçici yayılma küresel düzeni güçlendirir'

Onlarca yıldır nükleer silahların yayılmasını önleme üzerine kurulu bir düzen inşa eden ABD'nin bu katı tutumunu yeniden gözden geçirmesi gerektiği savunulan makalede, "ABD'nin nükleer silahların yayılmasına karşı katı bağlılığını yeniden gözden geçirmesi ve Kanada, Almanya ve Japonya gibi bir grup müttefikini nükleer güç olmaya teşvik etmesi iyi olacaktır" ifadelerine yer verildi.

Yazarlara göre bu "seçici nükleer yayılma", söz konusu ortakların bölgesel savunmada daha büyük roller üstlenmelerini sağlayacak ve ABD'ye olan askeri bağımlılıklarını azaltacak. Bu müttefikler için ise nükleer silah edinmek, Çin ve Rusya gibi bölgesel düşmanların tehditlerine ve geleneksel ittifaklarına daha az bağlı bir ABD'ye karşı en güvenilir korumayı sağlayacak.

Makalede, daha fazla nükleer gücün olduğu bir dünya fikrinin endişe yaratabileceği ancak bu yayılma seçici olarak takip edildiğinde kaygıların yersiz olduğu vurgulandı.

Yazıda, "Kanada, Almanya ve Japonya, rasyonel politika yapımı ve iç istikrar konusunda kanıtlanmış bir geçmişe sahiptir. Bu durum, hem nükleer kazaları hem de kontrolsüz bir gerilim sarmalını olasılık dışı kılacaktır" denildi.

ABD ve müttefikler için 'kazan-kazan' senaryosu

Seçici yayılmanın küresel istikrarsızlık dönemi başlatmak yerine, İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenin korunmasına yardımcı olacağı belirtilen makalede, bu üç ülkenin nükleer silah edinmesinin, küresel askeri kabiliyetleri kurallara dayalı sisteme bağlı bir devletler koalisyonu lehine yeniden dengeleyeceği ifade edildi.

Üst düzey ABD'li yetkililerin, kıta savunması yükünün Avrupalı müttefiklere devredilmesi ve ABD'ye olan askeri bağımlılıklarının azaltılması gerekliliğini defalarca vurguladığı hatırlatıldı.

'Almanya'nın nükleer gücü Avrupa'yı kendi kendine yeterli kılacak'

Makalede, Almanya'nın nükleer gücünün olmamasının, Avrupa'nın kendi güvenliğini sağlama yeteneğinin önündeki en büyük engel olduğu savunuldu. Yazıda, "Almanya'yı kendi nükleer silahlarını geliştirmeye teşvik etmek, nihayetinde ABD'nin çekilmesini sağlayacak türden kendi kendine yeterli bir Avrupa yaratacaktır" değerlendirmesi yapıldı.

Alman liderlerin ve kamuoyunun ABD'ye askeri bağımlılığın ülkeyi Washington'un keyfi kararlarına karşı savunmasız bıraktığını fark ettiği belirtildi.

Şansölye Friedrich Merz'in, ABD'den "bağımsızlığa ulaşma" zamanının geldiğini duyurduğu ve yeniden silahlanmanın en büyük savunucularından biri olduğu kaydedildi.

Bununla birlikte, Almanya'nın konvansiyonel kabiliyetlerini artırmanın uzun zaman alacağı ve Berlin'in gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 5'i olarak belirlenen savunma harcaması hedefine nasıl ulaşacağına dair net bir vizyonunun olmadığı ifade edildi.

'Japonya'nın nükleer silahlanması Çin'i dengeleyecek'

Yazıda, Japonya'nın nükleer silahlanmasının, ABD'nin Doğu Asya'daki temel hedefi olan Çin'in güçlü yerel ittifaklarla dengelenmesine büyük katkı sağlayacağı öne sürüldü.

Nükleer silahlara sahip bir Japonya'nın, kendisini daha iyi savunmanın ötesinde, Doğu Asya için ABD'nin sağlayabileceğinden daha inandırıcı ve anlık bir genişletilmiş caydırıcılık sunacağı belirtildi.

Makalede, "Çin, Washington'un Doğu Asya'daki gelişmeler üzerine bir nükleer savaş riskini göze alma istekliliğinden şüphe duyabilir, ancak Japonya'nın yakınlığı ve bölgesel istikrardaki doğrudan payı, taahhütlerini çok daha inandırıcı kılar" denildi.

'Kanada'nın nükleer caydırıcılığı ABD'nin güvenliğini artıracak'

Kuzey Amerika'da ise Kanada'nın nükleer silahlanmasının ABD'nin iç güvenliğini artıracağı savunuldu. Kanada'nın Rusya veya Çin'den toprak bütünlüğüne yönelik acil bir tehditle karşı karşıya olmamasına rağmen, her iki ülkeyle ilişkilerinin son on yılda önemli ölçüde kötüleştiği vurgulandı.

Kanada'nın nükleer bir caydırıcılığa sahip olmasının, ABD'nin kıta komşusunu savunmak zorunda kalma ihtimalini azaltacağı ve böylece Amerikan kabiliyetlerini serbest bırakacağı ifade edildi. Mart ayında Kanada Başbakanı Mark Carney'nin, ülkesinin ABD ile "eski ilişkisinin sona erdiği" yönündeki sözleri hatırlatıldı.

'Yayılma karşıtı endişeler yersiz'

Makalede, nükleer silahların yayılmasına karşı çıkanların dile getirdiği tipik endişelerin, ABD müttefikleri tarafından gerçekleştirilecek seçici bir yayılma için geçerli olmadığı belirtildi.

Kanada, Almanya veya Japonya'nın nükleer silahlarının haydut devletlerin veya terör örgütlerinin eline geçmesinden korkmak için hiçbir neden olmadığı, üç ülkenin de sorumluluk ve istikrar timsali olduğu vurgulandı.

Birkaç devletin nükleer kabiliyet peşinde koşması durumunda diğerlerinin de aynı şeyi yapacağı yönündeki endişenin de ikna edici olmadığı savunuldu.

Yazıda, "Kanada'nın nükleer silahlanmasının, örneğin Meksika'yı kendi bombasını yapmaya teşvik etmesi olası değildir. Alman yayılmasına karşı koymak için en büyük teşvike sahip olacak Avrupa devletleri olan Birleşik Krallık ve Fransa'nın zaten kendi nükleer güçleri var" ifadeleri kullanıldı.

Seçici yayılmayı uygulamanın kolay ve risksiz olmayacağı kabul edilen makalede, Kanada, Almanya ve Japonya'nın nükleer bomba geliştirmemeyi kabul ettikleri Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'ndan (NPT) çekilmeleri gerekeceği belirtildi.

Bu sürecin dikkatli yönetilmesi gerektiği ve ABD'nin diplomatik desteğinin bu noktada değerli olacağı vurgulandı.

Ayrıca, bu üç ülkenin, en azından Amerikan nükleer şemsiyesi altında kaldıkları sürece, "ilk kullanan olmama" politikasını benimsemeyi düşünmeleri gerektiği tavsiye edildi.

Makale, "Eğer yayılanlar müttefik, istikrarlı hükümetler ve uluslararası toplumun sorumlu üyeleriyse, o zaman daha fazla nükleer silah gerçekten de daha iyi olabilir" sözleriyle son buldu.

İlgili Haberler


Makaleler

Güncel