Tedmur saldırısı, Washington'un politikasını ortada bıraktı

img
Tedmur saldırısı, Washington'un politikasını ortada bıraktı YDH

"Trump’ın 'çok öfkeli ve rahatsız' olduğunu belirttiği son saldırı, yönetimi devralan hiziplerin 'altyapısının' hâlâ faal ve güçlü olduğunu gösterdi."




YDH - Tedmur’de ABD’li subayları hedef alan ve bir Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) mensubu tarafından gerçekleştirilen saldırı, Washington’ın Suriye’deki yeni müttefiki HTŞ'ye dair güvenlik zafiyetlerini ve IŞİD sızmalarını gözler önüne serdi. El-Ahbar gazetesi yazarı Amir Ali'nin değerlendirmesine göre söz konusu olay, ABD’nin yeni rejimle kurmaya çalıştığı ittifakı sarsarken, yaptırımların kaldırılması sürecini riske attı ve Suriye Demokratik Güçleri'nin hâlâ en güvenilir ortak olduğu gerçeğini pekiştirdi.

Tedmur’de ABD’li subaylar ile Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimine mensuplarının katıldığı toplantıya, aşırılıkçı bir şahsın düzenlediği saldırı, Amerika Birleşik Devletleri için uzak bir ihtimal değildi.

Ancak saldırının zamanlaması ve uygulanış biçimi, Washington’ın Uluslararası IŞİD'le Mücadele Koalisyonuna katılmalarının ardından bu otoritelerle örmeye çalıştığı yeni askeri ittifak zincirinde büyük bir kriz olduğunu açığa çıkardı.

Üç Amerikalının (iki asker ve bir tercüman) hayatını kaybettiği ve diğerlerinin yaralandığı saldırı "dış kaynaklı" değildi; yani fail Tarık Sattuf el-Hamad, eylemini gerçekleştirmek için dışarıdan bir mevziden gelmemişti.

Rejimin İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba’nın teyit ettiği üzere fail, rejim güçlerinin bir mensubu olarak saldırıyı içeriden gerçekleştirmişti.

El-Baba, Bakanlığın el-Hamad’ı "aşırılıkçı davranışları" nedeniyle ihraç etme aşamasında olduğunu savundu ve bu prosedürdeki gecikmeyi kendi ifadesiyle "resmi tatil varlığına" bağladı.

Oysa İçişleri Sözcüsünün saldırının hemen ardından yaptığı açıklama, HTŞ'nin iktidarı devraldığından beri izlediği tutumla taban tabana zıttı.

Zira rejim, başta Süveyda ve Sahil katliamları olmak üzere, Savunma ve İçişleri bakanlıklarına bağlı unsurların sivillere yönelik cinayetlere karıştığı pek çok dosyada, genellikle günlerce hatta aylarca süren soruşturmalar başlatır, ardından da "eksik veya taraflı" olarak nitelenen sonuçlar duyururdu.

El-Baba’nın açıklamaları, rejimin bu saldırının yarattığı krizi kontrol altına alma yönündeki aceleci çabasını da gözler önüne seriyor.

Özellikle de bu olay, Sezar yaptırımlarının kaldırılmasına yönelik kararın Temsilciler Meclisi’nden geçtiği, Senato onayı ve Başkan Donald Trump’ın imzasının beklendiği bir dönemde gerçekleşti.

IŞİD’in Suriye’deki kolluk kuvvetlerine sızdığının kanıtlanmasıyla bu saldırı, yaptırımların kaldırılmasını "frenleyebilir"; bu da pratikte ABD’nin, savaştığını iddia ettiği örgüte dolaylı destek verdiği anlamına geliyor.

Olayın ikinci işareti ise ABD’nin açıklamasında gizliydi. Saldırının gerçekleştiği bölgenin HTŞ "otoritesinin dışında" olduğunu belirten açıklama, birçok kartı yeniden kardı. Bu durum, bölgelerin hizipler arasında paylaşıldığı bir ortamda, sahadaki fiili kontrol haritasına dair geniş çaplı soru işaretleri doğuruyor.

Burada, (ülkenin güneyindeki Tenef üssünde ABD tarafından eğitilen Arap hiziplerinden oluşan) Özgür Suriye Ordusu'nun, Tedmur dahil olmak üzere Badiye bölgesini kontrol ettiğini ve Suriyeli yetkililerin mükerrer açıklamalarına göre kendini feshederek Savunma Bakanlığı bünyesine katıldığını hatırlatmakta fayda var.

Böylece Washington’ın, yeni müttefiki Ebu Muhammed el-Colani'yi (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) zor durumdan kurtarma çabası, bu müttefikin sahadaki fiili hakimiyetinin boyutuna dair gerçek sorunların kapısını sonuna kadar araladı.

Gerek kuvvetlerinin nüfuzu gerekse unsurlarını kontrol etme kapasitesi tartışmalı hale geldi. S

avunma ve İçişleri bakanlıkları kadrolarının büyük bir kısmının hiziplerden (kimisi aşırılıkçı, kimisi Suriyeli olmayan) geldiği ve HTŞ'nin daha önce "el-Kaide"nin bir kolu olduğu göz önüne alındığında, bu soru daha da yakıcı bir hal alıyor.

Saldırının üçüncü ve en belirgin sonucu ise Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili. ABD güçlerinin Geçiş Otoriteleriyle ilişkilerinde aldığı büyük tedbirlere (işbirliğini, personeli güvenlik taramasından geçmiş ve Özgür Suriye Ordusunun da dahil olduğu "terörle mücadele" birimiyle sınırlı tutmak gibi) rağmen, bu saldırı SDG’nin Washington için hâlâ en "güvenilir" ortak olduğu görüşünü pekiştirdi.

Bu durum, HTŞ'nin koalisyona katılmasının ardından ABD’nin SDG’yi terk edeceği yönündeki son söylentilerin aksine, durumun yeniden değerlendirilmesini ve Washington’ın politikasında olası değişiklikleri zorunlu kılıyor.

Sahada ise ABD, Tedmur'de aydınlatma fişeklerinin kullanıldığı ve çok sayıda şüphelinin gözaltına alındığı gövde gösterisi niteliğinde bir operasyon düzenledi; ardından kentin "IŞİD’den temizlendiğini" ilan etti.

Oysa saldırganın gerçekten örgüte mensup olduğunun kanıtlanması durumunda, bu, örgütün Tedmur'e sızmadığı veya saldırı için bir hücre göndermediği, aksine Suriye güvenlik yapısına derinlemesine nüfuz ettiği anlamına geliyor.

Colani'nin iktidara gelmeden önce eski fikirlerine sırt çevirdiği ve Türk desteğiyle yönetime giden yolu açtığı biliniyor. Bu, on yıllardır Rusya-Çin-İran ittifakının parçası olan Suriye’de "uzun vadeli bir konumlanma fırsatı" gören Washington’ın kapılarını ona açmasını sağladı.

Fakat ABD’nin bugün "terörle" mücadelede ortak kabul ettiği hiziplerin üzerine inşa edildiği aşırılıkçı temeller düşünüldüğünde, sadece bu fikir değişikliği yeterli görünmüyor.

Bu bağlamda, Trump’ın "çok öfkeli ve rahatsız" olduğunu belirttiği son saldırı, yönetimi devralan hiziplerin "altyapısının" hâlâ faal ve güçlü olduğunu gösterdi. Tıpkı daha önce Washington’ın görmezden geldiği yerel şiddet olaylarının, savaşıldığı iddia edilen "terörün" yeni müttefikin saflarına ne denli sızdığını ve kök saldığını gösterdiği gibi...

Çeviri: YDH