''Mevcut strateji, örgütün artık doğrudan toprak kontrolünden çok, hükümet içindeki etkili gruplara sızmaya odaklandığını düşündürüyor.''
YDH- El-Diyar gazetesinden Abdülmünim Ali İssa, IŞİD'in stratejik ve taktiksel dönüşümünü tartıştığı yazısında, örgütün hem askeri sahadaki durumu hem de siyasi ve güvenlik yapıları içindeki nüfuz mücadelelerini inceliyor.
Beşar Esed hükümetinin çöküşü, “İslam Devleti” örgütü için iki ucu keskin bir kılıç gibiydi. Bir yandan, askeri ve güvenlik yapılarının dağılmasıyla ortaya çıkan kaos, örgüte yeni umutlar ve projeler geliştirme fırsatı sundu. Öte yandan, varlığını meşrulaştıran fikri temelleri ve yeni liderlerle oluşturduğu “ortak yaklaşım” gibi unsurlar ciddi biçimde sarsıldı.
Bu durum, örgütü iki farklı yola sevk etti: Birincisi, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelerde silahlı ayaklanma; ikincisi ise, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün kontrolündeki alanlarda çatışmalardan kaçınarak “sokak savaşı - şehir terörizmi” yöntemine yönelmekti.
Yaklaşık on aylık süreçte örgüt, Fırat’ın doğusundaki bölgelerde belli ilerlemeler kaydetti. Ancak rejim kontrolündeki alanlarda önemli bir yol alamadı. 22 Haziran’da Duyla mahallesindeki Mar İlyas Kilisesi'ne düzenlenen bombalı saldırı hariç, HTŞ'nin güvenlik güçleri onlarca saldırıyı başarıyla engelledi.
Bu başarı, güvenlik birimlerinin örgütün ağlarına ne denli nüfuz edebildiğinin güçlü bir göstergesiydi. Ayrıca, iki taraf arasında geçmişte yaşanan bazı yakınlaşmaların bu başarıda etkisi olduğu düşünülebilir.
Suriye hükümetinin, IŞİD ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katılması, örgütü hükümet güçleriyle çatışmalardan kaçınma stratejisinden vazgeçmeye zorladı. Her ne kadar koalisyon güçleriyle önceki operasyonlarda rejim güçleri beraber hareket etmiş olsa da, örgüt bu resmi katılımı “savaş ilanı” olarak algıladı. Bu durum, örgütün sözcüsü olan el-Naba gazetesinin 11 Aralık 2024 tarihli 525. sayısındaki başyazıda açıkça yansıtıldı.
Yazıda “Olan şey kurtuluş değil, Şeriat’tan kurtuluştur” ifadesi yer aldı. Söz konusu başyazı, son haftalarda yaşanan saldırıların habercisi niteliğindeydi.
Bunlar arasında; Palmira’da iki Amerikalı asker ve bir sivil tercümanın öldürülmesi, ertesi gün Palmira yakınlarında güvenlik devriyesine düzenlenen saldırı sonucu dört örgüt mensubunun hayatını kaybetmesi ile Halep kırsalındaki Zarba bölgesinde gümrük polislerine yapılan saldırı bulunuyordu.
İdlib ve çevresindeki kırsal alanlarda da son dönemde dikkat çekici gelişmeler yaşandı. Birçok mahalle ve kasabada aşırılıkçı sloganlar içeren, örgütün yeniden güçleneceğine dair tehditler barındıran broşürler dağıtıldı. Yerel kaynaklar, bu broşürlerin geçici hükümet politikalarını eleştirdiğini, meşruiyetini sorguladığını ve örgütün yeniden sahneye çıkacağının işareti olduğunu aktardı.
Broşürlerin herhangi bir silahlı hareketle bağlantılı olmaması, eski “uyuyan hücre” korkularını yeniden canlandırdı. Ayrıca Perşembe günü Halep-Hama yolu, IŞİD’e mensup olduğu şüphelenilen silahlı kişiler tarafından geçici süreyle bloke edildi. Yerel kaynaklar, bu kişilerin yol üzerine örgütün bayrağını astığını, ancak güvenlik güçleriyle çatışmadan ayrıldıklarını belirtti.
Örgütün bu dönemdeki yoğunlaşması ve baskısı, Suriye hükümetinin askeri birimleri içinde “sadakat temelli” bölünme olasılığına ilişkin yeni politika ve stratejilerin göstergesi olabilir. Bu bölünme mutlaka açık firarlarla değil; “güvenlik gevşekliği”, “göz yumma”, “örgüte sempati”, “hassas bilgilerin sızdırılması” ve hatta “işbirliği” gibi biçimlerde tezahür edebilir.
Mevcut strateji, örgütün artık doğrudan toprak kontrolünden çok, hükümet içindeki etkili gruplara sızmaya odaklandığını düşündürüyor.
Günümüzde örgütün aldığı önlemler, kırılgan bir siyasi geçiş dönemine yatırım yapan ve bu dönemde yıkıcı bir aktör olmayı hedefleyen yeni bir “mutant”ın varlığını ortaya koyuyor.
Kendisini tek “cihatçı referans” olarak kabul ettirerek otoritenin temelini sarsmaya çalışan bu yapı, araçlarını üç ana eksen üzerine kurmuştur: Öncelikle HTŞ'nin sözde 'savunma ve içişleri bakanlıkları'ndaki birimlerin birliğini zayıflatmak; ardından bu birimlerin bazı üyelerini kendine çekerek mevcut bölünmeleri derinleştirmek; ve en önemlisi, terörle mücadelede yerel ortak olarak otoriteye olan Amerikan güvenini engellemektir.
Çeviri: YDH