El-Cezire’nin, Prof., Ahmet, Dav" /> El-Cezire’nin, Prof., Ahmet, Dav" /> El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav" /> El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav" /> El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav" /> El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav"> El-Cezire’nin, Prof., Ahmet, Dav">

El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav

El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav"> img
El-Cezire’nin Prof. Ahmet Dav YDH

YDH-El Cezire televizyonunda Gassan b. Cedv tarafından hazırlanıp sunulan “Açık Oturum” programına konuk olarak katılan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Irak’a komşu ülkeler toplantısına ve Türkiye’nin Kuzey Irak konusunda yaşadığı bunalıma ilişkin görüşlerini aktardı.




YDH-El Cezire televizyonunda Gassan b. Cedv tarafından hazırlanıp sunulan “Açık Oturum” programına konuk olarak katılan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Irak’a komşu ülkeler toplantısına ve Türkiye’nin Kuzey Irak konusunda yaşadığı bunalıma ilişkin görüşlerini aktardı.

 

Değerli İzleyiciler, hepinizi selamlıyorum. Açıkçası, hiç lafı uzatmadan Arap kamuoyunun çoğunluğu hatta seçkinleri birçok konferansa olumsuz yaklaşıyor.

 

Bu Arap kamuoyuna göre konferanslarda sloganlar atılıyor; olumlu mesajlar veriliyor; ikili görüşmeler düzenleniyor. Ama sonuçta tüm bunlar kağıt üzerinde kalıyor; en azından pratiğe dökülemiyor. Tabi biz genel kanıdan bahsediyoruz.

 

İstanbul’da düzenlenen Irak’a komşu ülkeler konferansının her anlamda önemli olduğunu söyleyebiliriz.

 

Bu konferans bölgesel boyutları geçip uluslararası bir niteliğe sahipti. Belki de İstanbul’da konferanslar için bir sekretarya oluşturabilir. Burada Irak’tan, bir eksen oluşturan Arap ülkelerinden, İran’dan, Türkiye’den, ABD’den, İngiltere’den, D8 ülkelerinden ve AB’den bahsediyoruz. Ama bu konferansın bir diğer önemi de Irak ile Türkiye arasında PKK nedeniyle krizin arttığı bir döneme denk gelmesidir.

 

Ayrıca Lübnan dosyası da bu konferansta görüşülecek. Tüm bu görüşmelerin bölgede ABD-İran gerilimin tüm bölgesel gelişmeleri etkilediği bir döneme gelmesi de dikkat çekicidir.

 

Bu noktalar burada görüştüğümüz Iraklı, Türk ve diğer yetkililerle konuştuğumuz ana hususlardı.

 

Tüm bu görüşmelerin özetini bu açık oturumda sunacağız. Dün akşamki görüşmem Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üst düzey danışmanı Dr. Ahmed Davutoğlu’ylaydı.

 

Açıkça söylüyorum; bu adam Türk siyaseti arenasında çok önemli bir isim. O bir gölge adam. O sadece bu konferansın değil Türk Dış politikasının gerçek planlayıcısı.

 

Son yıllarda bu açıkça belli oluyordu. Nitekim önümüzdeki yıllarda da bu daha da belirginleşecek.

 

Yine bu konferansta söz sahibi olan Irak tarafından Sayın Hoşyar Zebari ile de görüştüm.

 

Tabi bölgesel uluslararası bir konferanstan söz ediyorsak Amerikan tarafını da göz ardı etmek olmazdı.

 

Bunun için Amerikan tarafından ABD dış politikasının bu bölgesinden sorumlu diplomatı Michael Pletti ile görüştük.

 

Öte yandan İngiltere hükümeti sözcüsü John Welks’le de görüştük. İlk önce bu konferansın amaçları konusunda Ahmed Davutoğlu ile konuşacağız. Kürt-Türkiye ilişkilerine, Irak-Türkiye ilişkilerine nasıl baktığını; bölge geleceğini nasıl gördüğünü, İran-ABD geriliminin muhtemel yükselmesine nasıl baktığını konuşacağız!

 

Dr. Ahmed Davutoğlu! Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük danışmanı. Bu konferansın planlayıcılarından biri olarak biliniyorsunuz. Türkiye’nin bu konferanstan amacı neydi? Bu konferansın felsefesi neydi? Özellikle bu hassas dönemde!

 

Davutoğlu: Bildiğiniz gibi bu konferansın hazırlığı 2003 Ocak ayında başladı. Irak konusunda bölge ülkelerinin bir tavrı ve bilincini oluşturmak amaçlı böylesi bir konferans fikri Türkiye’ye aitti. Savaş kapıdaydı ve bölgede farklı konularda ortak bir düşünce yoktu. Amaç savaşı engellemek; engellenemezse bile krizin bu bölgedeki diğer yerlere yayılmasını engellemekti.

 

Maalesef savaş engellenemedi; ama savaştan sonra aynı toplantılar Irak’ın da katılımıyla devam etti. Öncelikli amaç Iraklılara yeniden yapılanma konusunda yardım etmekti. İkinci amaç siyasi süreci görüşmekti. Üçüncü amaç Irak’ta istikrarın sağlanması, Irak’ın toprak bütünlüğü ve geleceğinin korunmasıydı. Irak halkına yardım edilmesi yönünde uluslararası bir konsensüsün yaratılmasıydı.

 

2003 yılından bugüne dek bu konferanslar ve toplantılar devam etti. Bu yılın başında bu konferansın genişletilmesi yönünde bir inisiyatif başlatıldı. Daha büyük bir uluslararası konsensüs amaçlanıyordu.

 

Türkiye’nin başlattığı bu inisiyatif çerçevesinde ilk toplantı Şarm Eş Şeyh’te gerçekleşti. D8 ülkeleri, vb. ülkeler, BM ve Arap Birliği bir araya gelen diğer aktörlerdi. Amaç Irak’taki siyasi süreci, ulusal uzlaşıyı desteklemekti. Tüm aktörler bir masada toplanıyor; bölgeyi ilgilendiren önemli konularda görüşüyordu. Ortak zemin ve çerçeve yaratıp bu krizin yaygınlaşması engellenmeye çalışılıyordu.

 

Ancak Irak’ta gerilim yüksek. Bölgesel anlamda mezhepsel gerilim var. Bölgenin tamamı tehlike altında. Bu tehlike bir bölgeden diğerine sıçrıyor. Ortak bir sorumluluğun oluşması gerekiyor. Biz İstanbul konferansının bölgesel dönüşümün tarihi ve uluslararası bir dönüm noktasını olmasını istiyoruz. Irak’ın imarını ve geçen dört yıl içerisinde sıkıntı çeken Iraklılara yardım etmek istiyoruz.

 

Bu toplantıda gruplar ve katılımcılar arası görüşmeler devam edecek. Bu toplantıda Irak’ın toprak bütünlüğü, Irak’ın yeniden yapılandırılması, ekonomik kalkınması ve kendi yeteneklerini kullanabilmesi için Iraklılara yardım gibi esas ilkeler güçlendirilecek. Şarm Eş Şeyh’te başlayan pratik enstrümanların belirlenmesi konusu devam edecek. Oluşturulmuş komisyonlar raporlarını ve pratik önerileri sunacak.

 

El-Cezire: Bu konferansı düzenlediğiniz şu sıralarda güvenlik meseleleri de konuşuluyor. Türklerle Kürtler arasında ciddi bir kriz var. Siz Irak Kürdistanı’nın bir parçasını –Sayın Barzani de bunlar arasında- bu sorunun ardında olmakla suçluyorsunuz. Irak’taki Kürtlerle sorun yaşadığınız bir dönemde bu konferansın düzenlenmesi meselesini nasıl uzlaştırabiliyorsunuz?

 

Davutoğlu: Öncelikle kavramlarımızı açıklamamız gerekir. Uygun kavramlar kullanmalıyız. Bu Türk-Kürt sorunu değil! Türkiye-Irak sorunu da değil! Böyle değil! Çünkü biz daima Irak’ı destekledik. Irak bizim en iyi komşularımızdan biri. Dış politikamız da tüm komşularla iyi ilişkiler geliştirmek üzerine kurulu. Hatta birçok ülkeyle ilişkilerimiz gelişti.

 

Bu bir Türk-Kürt sorunu da değil! Burada Kürt vatandaşlar yaşıyor. Geçtiğimiz 20 yıl içerisinde özellikle de Körfez savaşı sonrası Türkiye, Irak’taki ekonomiyi destekledi. Irak rejimi Saddam yönetimi sırasında Kürtlere karşı giriştiği operasyonlar Türkiye tarafından kabul görmedi. Eğer Kürtlerle, Kürt akrabalarımızla bir sorun yaşıyorsak Türkiye’den şüphe duyulmamalı.

 

Türkiye’nin sorunu bir halkla değil! Ortada bir terör sorunu var. Bu eylemleri PKK başlattı. Biz PKK’yı Kürt halkının temsilcisi olarak görmüyoruz. Bilakis PKK’yı terör örgütü olarak görüyoruz. Türkiye’deki genel seçimlerde, hükümet Kürt halkının oyunun çoğunluğunu aldı. Türkiye’deki Kürtler bizim vatandaşlarımızdır ve onları PKK temsil etmemektedir. Kürtler, PKK’nın kendilerini değil terörü temsil ettiğini düşünüyor.

 

Biz bunun Türk-Kürt sorunu olduğunu düşünmüyoruz; bu bir terör sorunu. Irak son dört beş yıldır terörden çok çekti. Türkiye de! Eğer Bağdat’taki terör eylemlerine karşıysak aynı şekilde Kuzey Irak’ta da böyle olmalı.

 

Arap, Kürt, Türkmen Iraklı komşularımızdan beklediğimiz terörle mücadele etmeleridir. Sorun sadece sınırdan bir kez sızma değildir. Son zamanlarda Kuzey Irak’tan birçok sızma oldu. Teröristlerin Kuzey Irak’ta kampları var.

 

Evet, Irak-Türkiye sınırına saygı duyuyoruz. Irak’ın bütün kalmasını istiyoruz. Ancak kendi sınırlarımıza da saygı duyulmasını istiyoruz. Evet, Türk devleti olarak kendi vatandaşlarımızı korumak istiyoruz.

 

El-Cezire: Ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan direkt olarak Sayın Mesud Barzani’yi suçladı, kınadı. PKK’yı kolladığını söyledi. Böylece kriz artık Türk-Kürt sorunu oldu.

 

Davutoğlu: Yeniden bunun Kürt-Türk sorunu olmadığını söylüyorum. Barzani dört yıl önce Ankara’ya geldi. Aramızda sorun yok. Sürekli toplantılar oluyor. Talabani, cumhurbaşkanlığına aday olunca bunu onayladık. Irak’taki Kürt liderlerle sorunumuz yok. Talabani ve Irak hükümeti Bakanı Hoşyar Zebari ile sürekli toplantılarımız oldu. Sayın Barzani ile de aynı anlayış söz konusu; ama konuyu farklı adlandırıyoruz.

 

Talabani bize Irak Cumhurbaşkanı, Hoşyar Zebari ise Irak Dışişleri Bakanı. Bunlar resmi makamlar ve bizim muhatabız. Bu görüşmelerde yanlış anlama yok. Birçok görüşme ve bağlantı var. Kimse Barzani’nin Türkiye ile 90’lı yıllarda güçlü dayanışması olduğunu unutamaz. Nitekim Türk pasaportu taşıyordu.

 

Biz bu diyalogun devam etmesini diliyoruz. Teröre karşı açık bir tavır bekliyoruz. Bir devletle anlaşma yapılır; terörle değil! Eğer teröre karşı açık tavır görürsek Türk tarafının konuşmaması için hiçbir tereddüt kalmaz.

 

El-Cezire: Dr. Davutoğlu, Sizin öneminiz sadece başdanışman olmanız değil burada Türkiye’de strateji uzmanı olmanız. Bu merkezi bir soru olacak. Şu anda bölge nereye doğru gidiyor. İran-ABD savaşının çıkması noktasında önemli korkular var!

 

Davutoğlu: Bizim bölge konusunda bakışımız oldukça net. Bazen Türkiye’de 2015 yılı için Ortadoğu’nun geleceğini konuşuyoruz. Bu aydınlar ve geleceği görenler arasındaki bir tartışma. Bölgenin nasıl olmasını istiyoruz? Bir kriz mi olacak yoksa ilerleme imkanı var mı? Bizim bölge geleceği için dört ilkemiz var.

 

Bir, herkesin güvenliği, bölge güvenliğidir. Bu sadece devletler değil bireyler bazında da olmalı. Devletin, herkesin güvenliği konusunda bir anlayış geliştirmesi gerekiyor. Ortadoğu uzun yıllardır belli ilkeleri vardı. Neden krizler dönemine giriliyor. Güvenlik herkesin hakkı.

 

Diğer ilke siyasi diyalog. Bölgede birçok kriz var. Ama çözüm siyasi diyalogla olmalı. Diyalog için ortak akıl oluşturulmalı. Bu sorunun bölge dışından değil içerisinde çözümü için öncelikli bir inisiyatif. Maalesef siyasi diyalog yok. AB’de her yıl defalarca buluşuyorlar. Maalesef bizim bölgemizde siyasi karar mekanizmaları birbirileriyle görüşmüyorlar. Siyasi diyalog gerçekten önemli.

 

Üçüncüsü ekonomik bağımsızlık. Eğer ekonomilerimiz bağımsız olursa, gelişirse krizin oluşacağı boşluk doğmaz. Bölge ülkeleriyle ekonomik anlaşmalar imzalanmalı. Suriye’yle anlaşma önemli bir örnek.

 

Son ilke ise Ortadoğu toplumları arasında kültürel, uygar bir ortak yaşam. Burada toplumlar çok kültürlü yaşıyor. Çok farklı kültürleri bir arada görmek istersen Berlin’e Paris’e gitmezsin; Kahire’ye, Bağdat’a gidersin. Bu bizim geçmişimizde ve olaylara yaklaşımımızda var. Ama maalesef Irak’ta yaşanan temizlik operasyonuna benziyor. Sünni-Şii, Türkmen-Arap... Kerkük’te, Basra’da bunu görüyoruz. Eğer Bağdat’taki Şiileri yahut Basra’daki Şiileri görmezden gelirsek yahut Kerkük’teki Kürtleri görmezden gelirsek bu Irak’ta geçmişten beri var olan müsamahakar çok kültürlülüğü öldürür. Bizim bölgemizde gerçekten iyi bir gelecek var. Yeraltı zenginlikleri, insan gücü. Siyasi gelenekler ve insan kaynakları var. Doğru bir yönetim ve güçlü bir ekonomi yaratmak istiyoruz. Bu bizim geleceğe bakışımız ve elimizden geldiği kadar bu bakışı güçlendireceğiz.

 

El-Cezire: Bölgede bir İran-ABD savaşının çıkmasından korkuyor musunuz?

 

Davutoğlu: Geçen yıl bu nükleer sorunun çözümü için çalıştık. ABD, AB, BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya’yla güçlü bağlantılarımız vardı. Biz yeryüzünde nükleer tehlikenin varlığına karşıyız; özellikle de bölgemizde. Nükleer güç barışçıl amaçlı olmalı. Bu yöndeki herhangi bir sorun da barışçıl olarak çözülmeli. Türkiye olarak diplomatik çözümden yanayız. Bu sorunun sadece diplomatik ve siyasi diyalogla çözülmesi için çabalarımızı sürdüreceğiz.

 

El-Cezire: Bu röportaj için Ahmed Davutoğlu’na teşekkür ediyoruz.

 

Çeviri: Yakındoğu Haber