Suudi Arabistan-Suriye ilişkilerindeki çöküş

img
Suudi Arabistan-Suriye ilişkilerindeki çöküş YDH

Abdulbari Atvan, Annapolis zirvesi sürecinde yakınlaşan Suudi Arabistan ve Suriye’nin son günlerde yaşadıkları gergin ilişkileri ele aldı:




YDH-Al Quds Al Arabi gazetesi genel yayın yönetmeni Abdulbari Atvan, Annapolis zirvesi sürecinde yakınlaşan Suudi Arabistan ve Suriye’nin son günlerde yaşadıkları gergin ilişkileri ele aldı:   Suriye devlet başkan yardımcısı Faruk Şara, hem yerel hem uluslararası yarı resmi Suudi Arabistan basını tarafından güçlü bir şekilde hedef alındı. Zira Suriye Kalkınmacı Cephe Partileri toplantısında Irak’ın bölünmesi meselesinden bahsederken şunları söyledi:   “Suudi Arabistan’ın da içinde bulunduğu Körfez Ülkeleri bölünmeye karşılar. Çünkü bu bölgenin bölünmesi anlamına gelir. Bu durumda da iktidardaki Suudi ailesinin nüfuzundaki petrol bölgesi elinden çıkar.”   Suudi Arabistanlı yöneticileri rahatsız eden şey Sayın Şara’nın hassas konuların başında gelen bir meseleye temas etmesi ve “Suudi ailesinin hakim olduğu bölgeler” ifadesiyle Şii azınlığın yaşadığı petrol zengini El İhsa bölgesine işaret etmesiydi. Nitekim bu bölgede yaşayan Şiilerin ülke nüfus oranına nispeti ve sayıları tam olarak da kestirilememektedir.   Suudi Arabistan’daki hakim aile, kimsenin iç işlerine karışmasını istemiyor. Böylesi bir müdahaleyi kırmızı çizgi olarak değerlendiriyor. Bu büyük bir Arap ülkesi olsa da durum değişmiyor.   Nitekim bunu Irak örneğinde gördük. Riyad yönetimi, Bağdat’taki yönetimin devrilmesinde Amerika’ya yardımcı oldu. Lübnan’da da Sayın Saad Hariri liderliğindeki 14 Martçı grubun tarafını tuttu; İsrail’in Lübnan’a saldırısının sorumluluğunu ise Hizbullah’a yükledi.   Burada ilginç olan Suudi Arabistan’daki hakim zümrenin Sayın Şara’nın açıklamalarına olan tepkisi değildir. Ki bu tepkilerin en hafifi diplomatik liyakatsizlik ve siyasi kabiliyetten yoksunluk suçlamalarıydı. Tüm bunlar yeni şeyler değil!   Esas sorulması gereken soru Suriye-Suudi Arabistan ilişkilerinin sürpriz bir şekilde neden birden bire gerildiği. Oysa bu ilişkiler son dönemde biraz olsun rahatlamıştı. Özellikle de Suudi Arabistan, Suriye’nin Annapolis konferansına davet edilmesini kolaylaştırmıştı. Riyad yönetimi, işgal altındaki Golan tepelerinin de konferans programına alınması noktasında Ameirkan yönetimine baskı yapmıştı.   Öncelikle Suriye’li yetkililerin Suudi Arabistan gibi büyük Arap ülkelerini kışkırtacak türden açıklamalarda bulunmak gibi bir adeti olmadığını vurgulamak gerekiyor. Böyle bir şeyin olabilmesi için ilk planda alınmış bir karar gerekiyor. Böylesi bir kararın da en tepeden onaylanacak nitelikte olacağı biliniyor.   Sayın Şara, Suriye’li gazetecilere yaptığı bir diğer konuşmada Suudi Arabistan’ın bölgedeki rolünün sekteye uğradığını söylemişti. Bu sözleri üzerine de Suudi basının sert tepkisini çekmişti. Sonunda işin sırrı ortaya çıktı ve Suudi Arabistan ile Suriye’nin Lübnan sahasında ciddi bir anlaşmazlık içerisinde bulunduğu anlaşıldı.   Şu durumda da Suriye ile Suudi Arabistan’ın Lübnan’da tekrar anlaşmazlığa düştüğü düşünülebilir. Bu da Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini çıkmaza sokabilir. Oysa taraflar Lübnan genelkurmay başkanı Mişel Süleyman’ın görev süresi dolan Emil Lahud’un yerine geçmesi konusunda uzlaşmıştı.   Söz konusu anlaşmaya göre Lübnan meclisinin bu sabah cumhurbaşkanını seçmek üzere toplanması gerekiyordu. Ancak bu toplantının yapılacağı çok şüpheli. Zira Lübnan ordusu operasyonlar komutanı general Fransua El Hac’ın öldürülmesi öldürülmesi kartları tekrar karıştırdı.   Suudi Arabistan güdümlü 14 Martçı grup Suriye’yi yine uzlaşmayı ve cumhurbaşkanının seçilmesini sekteye uğratmakla suçladı. Şam yönetimi ise bu suçlamayı reddediyor. İşte bu sırada Meclis Başkanı Nebih Birri, arabuluculuk rolünü terk etti. Hariri ile karşılıklı suçlama turları başladı.   Ulusal Özürgürlük Partisi lideri Mişel Süleyman, şu anda muhalefeti temsil etmeyle görevlendirilmiş durumda... Tüm bunlar hem Suriye’nin hem de Lübnan muhalefetinin tavrında bir değişiklik olduğunu gösteriyor.   Bu durum muhalefetin taleplerindeki aşırı artışta da göze çarpıyor. Muhalefet olası cumhurbaşkanı Mişe Süleyman’dan, seçimlerin tamamlanma şartı olarak Başbakanın, genelkurmay başkanının, bakanlık paylarının ve güvenlik güçleri komutanının belirlenmesini istiyor. Tüm bu teknik şartları ise bağımsız birinin kabul etme imkanı tabi ki yok.   Kesin olan şu ki Suudi Arabistan ile Suriye’nin ilişkilerinin çöküşünün hem Lübnan hem Irak hem de bölgesel ittifaklara yansımaları olacaktır. Suudi Arabistan ailesinin direktifi olmaksızın Suudi basının düzenli hedef alma girişimini başlatması mümkün değildir. Nitekim genelde medya saldırıları siyasi saldırıların ve ötekinin iç işlerine karışmanın öncesinde gelir. Bu doğrultuda Suudi Arabistan önde gelen yazarlarının dilinden Suriye muhalefetini destekleme ve Şam yönetimini değiştirme tehditlerini savurdu bile.   Buna karşılık Suriye’nin elinde de oynayabileceği birçok kart var. Suriye, bu şekilde eski müttefiki Suudi Arabistan’ı rahatsız edebilir. Bu noktada Suudi Arabistan içerisindeki ve dışındaki muhalifleri destekleyebilir. Yahut o da basın sahasına iner ve saldırıya geçer. Nitekim eski bir Iraklı muhalifin Şam’da bir uydu kanalı kuracağı söylentileri dolaşıyor. Bu televizyonun da El Cezire’nin bıraktığı yerden yani Suudi Arabistan yönetimini şiddetli bir şekilde eleştirmeye başlayacağından bahsediliyor.   Suudi Arabistan-Suriye uzlaşmasının balayı dönemi gerçekten de kısa sürdü. Annapolis konferansının başarısızlıkla sonuçlanmasıyla bu uzlaşma da sona erdi. Bu sırada herkes dilediğini elde etmiş oldu. Suriye, yönetimin onurunu kurtacak şekilde Annapolis’e gitti. Şekli de olsa Golan tepeleri sorununu konferans gündemine soktu ve kendisini yalnızlıktan kurtardı. Bu noktada Suudi Arabistan da önemli bir rol oynadı.   Suudi Arabistan ise konferansa kendi katılımını kabul ettirecek kadar yoğun bir Arap katılımı sağladı. Böylece Suriye’yi yalnız bırakıp da konferans aleyhine kışkırtma, muhalifleri toplama, konferansa ve özellikle de Suudi Arabistan’a karşı muhalifleri örgütleme imkanı bırakmadı.   Annapolis öncesi hakim olan kutuplaşma ve kamplaşma yeniden bölgeye döndü. Bu durum İran’a özellikle de nükleer santrallerine dönük saldırı ihtimallerini tekrar güçlendirdi. Amerikan kategorizesine göre Suriye şer ekseninde yer alıyor. Suudi Arabistan ise Amerikan güdümlü ılımlı eksenin başını çekiyor.   17.12.07



Makaleler

Güncel