YDH- Arap başkentleri Gazze konusunda duyarsızlığı da aşıp, İsrail’i örtülü bir şekilde desteklemeye varan tutumlarını örtbas edip karşı atak başlatmak için Gazze sorununa acil müdahale çağrısı yapan İran’ı Filistin meselesini istismar etmekle suçluyorlar.
YDH- Lübnan'da yayımlanan es-Sefir gazetesi, Arap ülkelerinin Filistin konusunda İran'a yönelttiği suçlamaların arka planına ilişkin bir yazı yayımladı. Yazıda şu ifadelere yer verildi:
Arap başkentleri Gazze konusunda duyarsızlığı da aşıp, İsrail’i örtülü bir şekilde desteklemeye varan tutumlarını örtbas edip karşı atak başlatmak için Gazze sorununa acil müdahale çağrısı yapan İran’ı Filistin meselesini istismar etmekle suçluyorlar.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın Gazze’de yaşanan insani faciaya dikkat çekmek için kitlesel gösteri düzenlenmesi çağrısında bulunması Arap rejimleriyle Tahran arasındaki gerilimi Lübnan’a taşımış gözüküyor.
Corc Alem, Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesinde kaleme aldığı aşağıdaki makalesinde, Arap ve Batı başkentleri tarafından desteklenen 14 Martçı grupların Gazze sorununa acil müdahale çağrısı yapan Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’a yönelik suçlamalarını ve Hizbullah Dış İlişkiler Yetkilisi Navaf Musevi’nin bu suçlamalara verdiği cevabı aktarıyor.
Hizbullah: Susmak, suça ortak olmaktır
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Gazze üzerinde şiddeti artırılan ambargonun İsrail'de yapılacak olan seçimlerde birilerinin çıkarlarına hizmet ettiğini söylerken, 14 Martçılar da Nasrallah'ın cuma günü Gazze ambargosunun kırılması için halk gösterileri yapılması yönündeki çağrısını Lübnan'daki parlamento seçimlerinde Hizbullah'ın çıkarlarına hizmet edecek bir adım olarak niteliyorlar.
Bu gurubun görüşüne göre bu meseleyi müzayedeye çıkarmaya gerek yok; çünkü bir ret veya eleştiri söz konusu değil. Zira Filistin meselesi muhalefetten hükümete bütün Lübnanlılar için kutsal bir meseledir. Gazze'nin İsrail tarafından maruz bırakıldığı zulüm; Lübnanlıların, Arapların ve Müslümanların çoğu tarafından kabullenilemez olarak görülmektedir.
Bu türden bir protesto gösterisine ne hükümet ne de yönetimdeki siyasi guruplar hayır demez ya da bunu açıkça söyleyemez; çünkü bazı kesimler tarafından hıyanet ile suçlanma ihtimalinin ortaya çıkmasından kaçınır. Öte yandan Seyyid Hasan Nasrullah'ın dediği gibi susmak da mevcut durumu kabullenmek anlamına gelmez. Bu söylem Lübnan'ı ulusal, siyasi ve insani şiarları kullanarak yeni bir duruma sokmak olacaktır.
Hükümet yanlısı kaynaklara göre Seyyid Hasan Nasrallah'ın bu çağrısı o kadar da masum bir çağrı değil. Parlamento seçimleri öncesinde birçok soru işareti ve kaygıyı doğuruyor. Bu çerçevede devletin sokak protestoları konusunda tutumunun ne olduğu sorusu sorulabilir. Acaba devletin resmi mümessilleri ve devlet organları bu sokak protestoları hakkında ne düşünüyorlar?
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Ulusal Birlik Hükümeti Seyyid'in konuşmalarını küçük televizyon ekranından izleyen ve haber alan Lübnanlılar gibi bu duruma şaşırdılar mı?
Bazıları daha da ileri giderek şöyle soruyor: Acaba kaset başa mı sarıyor? Hizbullah kendi stratejisi gereği karar alıyor da tıpkı 2006 Temmuzu’nda olduğu gibi Lübnan'ı savaşa bile götürecek bir tutum takındığı dönemlere geri mi dönüyor.
Ya da Seyyid, yeni Cumhurbaşkanının sağlamlığını veya kendisiyle arasındaki uyumu mu test ediyor? Tıpkı eski Başkan Emil Lahud döneminde verilen savaş kararı hukuki müesseselerin sağlamlığının test edilmesi anlamına da geldiği gibi.
Bakanlar içerisinde bu konuya farklı yaklaşımlar var. Filistinlerinin kurtuluşu için çaba sarf etmek ulusal ve insani bir sorumluluktur. Bunda bir sorun olmamakla birlikte bu hassasiyet Filistinlilerin kendi içindeki çatışmasını ortadan kaldırmaz. Ayrıca Filistinlilerin maruz kaldığı kötü durumun en önemli nedeninin Filistin yönetimi ile Hamas arasındaki çatışmadan kaynaklandığını dillendirmeye de mani değildir.
Hatta bu kavganın tarafları Lübnan'daki mülteci kamplarını kaynayan bir kazana çevirmiştir. O kadar ki bazı mülteci kamplarında güvenlik sağlanamaz duruma gelmiştir. Bazıları, emniyetin olmadığı kapalı mekânlara dönüşmüştür. Terör yuvalarına, Filistinlerin birbiri ile hesaplaştığı alanlara dönüşmüştür.
Bu nedenle bu protestolar sadece Gazze'deki kötü duruma insani bir tepki sınırları içinde kalmalıdır. Zira yapılacak gösteriler bu manevi bağlamın dışına çıkacak olursa bununla birlikte bütün siyasi hesaplar da meydanlara taşınacaktır.
Bazı Arap diplomatlar Hizbullah, Arap ülkelerinin İsrail ablukasını kırmak için gemilerle yapılan yardımın, İsrail ile ilişkilerin dolaylı olarak geliştirilmesi olarak yorumlandığı bir gidişat içerisinde kendine bir yer edinmeye çalışıyor şeklinde yorumlarda bulunuyor.
Ancak Hizbullah'ın uluslararası ilişkiler sorumlusu Navaf Musevi bütün bu yorumları asılsız ve mantıksız buluyor. Çünkü Seyyid Hasan Nasrallah'ın bu hitabının ambargonun kırılması yönündeki gelişmelerin uzun süre izlenilmesinin ardından geldiğini, ambargonun hala devam ettiğini, bu ambargoya susmanın artık ona iştirak etmek olacağının ortaya çıktığını söylüyor ve uluslararası kurumların da açıkladığı gibi “suçun sürekliliği bir savaş suçudur” diyor.
Kimse oradaki o sıkışık durumu görmüyor ve durumun Taif anlaşması çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği söyleniyor. Ancak yapılan bütün bu yorumlar alttan alta yürütülen ve bu gün vatandaşlık edimini mümkün kılan gizli görüşmelerin deşifre edilmesi ihtimalinden kaynaklanan korkunun ürünüdür.
Navaf Musevi soruyor, acaba süren bu vesayet ziyaretleri ve Amerikan vesayetinin devam etmesi Lübnan'a ne fayda verecektir? Acaba Amerikan mandası haline gelmek Lübnan hükümetinin aldığı bir karar mı? Ya da uzak ülkelere ziyarette bulunmak Lübnan'ın çıkarlarına mı hizmet ediyor?
http://www.assafir.com/Article.aspx?EditionId=1117&ChannelId=25575&ArticleId=1622&Author=جورج%20علم