YDH- İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, Tahran’da düzenlenen Filistin’e destek konulu uluslar arası konferansta bir konuşma yaptı, Ayetullah Hamenei’nin Filistin meselesiyle ilgili son derece önemli analizler içeren konuşmasının tam metnini yayımlıyoruz.
YDH- İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamenei, Tahran’da düzenlenen Filistin’e destek konulu uluslar arası konferansta bir konuşma yaptı, Ayetullah Hamenei’nin Filistin meselesiyle ilgili son derece önemli analizler içeren konuşmasının tam metnini yayımlıyoruz.
Bismillahirrahmanırrahim
Filistin’i savunmak için gerçekleşen 4. oturuma katılmak üzere İran İslam cumhuriyetine gelen siz muhterem ulema, düşünür, politikacı ve mücahitlere hoş geldiniz diyorum.
Hicri kameri 1427 yılının rebiulevvel ayının 15 - 17 günleri arasında Tahran’da düzenlenen önceki oturum ile bu gün düzenlenen oturum arasında geçen zaman süresince Filistin sorununda geleceğin ufkunu daha aydınlatan ve bizlerin İslam dünyasının bu esas sorunu hakkındaki görevlerimize daha da netlik getiren önemli ve belirleyici olaylar vuku buldu.
Söz konusu önemli olaylardan biri, 2006 yılında İsrail’in Lübnan’ın 33 günlük savaşında İslami direniş karşısında şaşkınlığa sebep olan askeri ve siyasi hezimeti ve bir başkası ise Gazze’de Filistin milleti ve yasal hükümetine karşı dayattığı 22 günlük savaşta zilletle dolu yenilgisidir.
Şimdi, yıllardır ordusu, silahları ve Amerika’nın askeri ve siyasi desteği ile korkunç ve yenilmez bir görünüm sergileyen gasıp rejim, iki kez silah ve teçhizattan daha çok Allah’a ve halkına güvenerek savaşan direniş güçleri karşısında hezimete uğradı ve tüm askeri tatbikatlara, hazırlıklara, istihbarat örgütlerine, Amerika ve bazı Batılı devletlerin sonsuz desteğine ve İslam dünyasının münafıklarının işbirlikçiliğine rağmen İslami uyanışın güçlü dalgalarına karşı dağılmış, çöküşün keskin sürecine girdiğini göstermiştir.
Öte yandan siyonist canilerin tarihi Gazze olayında işlediği cinayetler, sivil halkı geniş çaplı katliam etmek, savunmasız evleri yıkmak, henüz emzirilen bebeklerin göğüslerini delmek, okulları ve camileri bombalamak, fosfor bombalarını ve diğer bazı yasak silahları kullanmak, yaklaşık iki yıl süren ve halkın temel ihtiyaçları olan gıda, ilaç, yakıt ve zaruri ihtiyaçların yolunu kesmek ve yine bir çok cinayet, yapay siyonist rejim elebaşlarının vahşilik ve cinayet huylarının Filistin faciasının başladığı ilk yıllara göre hiç değişmediğini ve Deyr Yasin, Sabra ve Şatilla facialarını yaratan vahşi ve acımasız huyun bu gün yine aynı şekilde çağın tağutlarının zihninde ve karanlık gönüllerinde hakim olduğunu gösterdi.
Tabi bu gün ilerleyen teknolojiden yararlanmak suretiyle cinayet çemberleri daha da geniş ve facia boyutu daha da büyüktür.
Gerek siyonist rejimin yenilmezlik kuruntusu ile ‘gerçekçilik’ sloganı atan ve gasıplara karşı uzlaşma ve teslim eli uzatanların, gerek kendi batıl düşünceleri ile siyonist politikacıların ikinci ve üçüncü kuşağını, birinci kuşağın işlediği cinayetlerden aklayanlar ve onlarla sağlıklı bir şekilde bir ortamda yaşama umudunu kendi gönüllerinde yaşatanların şimdi bu hatalarını anlamış olmaları gerekir.
Birinci olarak, müslüman ümmetin uyanış dalgası ve İslami direniş fidanının gelişmesi ile birlikte o sahte heybet çöktü ve gasıp rejimin zayıflığının ve acizliğinin işaretleri ortaya çıktı.
İkincisi; bu rejimin elebaşlarında saldırganlık ve cinayetten utanmazlık ruhu ilk yıllarda olanın aynısıdır ve ne zaman yapabilirlerse veya yapabileceklerini düşünecek olurlarsa, hiç bir cinayetten çekinmeyeceklerdir.
Bu gün Filistin işgalinin üzerinden 60 yıl geçiyor. Bu sürede tüm maddi güç araçları gasıpların hizmetine sunuldu. Bunlar para, silah ve teknolojiden; siyasi ve diplomatik çabalara ve muazzam medya ve iletişim imparatorluk ağına kadar uzandı.
Bu geniş çaplı şeytani çabalara karşın gasıplar ve onların destekçileri siyonist rejimin meşruiyetini çözümleyemedikleri gibi bu mesele zaman sürecinde daha da karmaşık bir hale geldi.
Filistin’in gasp edilmesi için gündeme getirilen holokost hakkında bir soru sorma veya araştırma yapılmasına dahi Batılı ve siyonist medya ve siyonizme destek veren devletlerin tahammülsüzlüğü, bu sarsılma ve muğlaklığın işaretlerinden biri sayılır. Şimdi siyonist rejimin durumu dünya kamuoyu nezdinde ezeli karanlık tarihinden daha da kötüdür ve ortaya çıkış sebebini sorgulamak daha ciddi hale gelmiştir.
Asya’nın doğusundan Latin Amerika’ya kadar şimdiye kadar eşine ender rastlanan bu rejime karşı itirazlar ve bu uğursuz şecerenin ortaya çıktığı İngiltere ve Avrupa dahil, dünyanın 120 ülkesinde düzenlenen kitlesel protestolar ve Gazze’deki İslami direnişi ve Lübnan’da 33 günlük savaştaki İslami direnişi desteklemeleri, siyonizme karşı küresel bir direnişin oluştuğunu göstermektedir ki bu da son 60 yılda asla bu kadar ciddi ve geniş çaplı olmamıştır. Bu yüzden Lübnan ve Filistin İslami direnişinin dünya vicdanını uyandırdığı söylenebilir.
Bu büyük bir derstir, hem zorbalık ve baskı ile sahte ve yapay bir devlet ve milleti yaratmak ve zamanla inkar edilemez bir gerçeğe dönüştürmek ve İslam dünyasında böylesine zalimce bir dayatmayı normalleştirmek isteyen İslam ümmeti düşmanları için, hem de İslam ümmeti ve özellikle uyanık vicdanlara sahip cesur gençler için, ki gasp edilen hakların iadesi için verilen mücadelenin asla yerde kalmayacağını ve bunun Allah’ın bir vaadi olduğunu bilsinler.
Filistin meselesinde bazı yetkililerin kafasında oluşan büyük yanlış, İsrail adında bir devletin 60 yıllık bir gerçek olduğu ve onunla uzlaşmak gerektiğidir. Benim anlamadığım konu, neden bu kesimlerin gözlerinin önünde duran başka gerçeklerden ders almadıklarıdır.
Balkanlar, Kafkasya ve güney Asya ülkeleri 80 yıllık kimliksizlik ve eski Soviyetler Birliği’nin bir parçası olmanın ardından bir kez daha esas kimliklerine kavuşmadılar mı? Neden İslam dünyasının bir parçası olan Filistin, bir kez daha İslami ve Arap kimliğine kavuşmasın? Ve neden Arap gençlerin en akıllı ve en direnişçi gençleri olan Filistinli gençler iradelerini bu zalimce gerçeğe karşı zafere ulaştırmasın?
Bir başka büyük yanlış, Filistin milletinin tek kurtuluş yolunun müzakere olduğunu söylemektir. Mütareke kiminle? Zorbalıktan başka hiç bir ilke tanımayan zorba ve sapkın gasıp rejimle mi? Kendilerini bu oyun ve kandırmaca ile teselli etmeye çalışanların eline ne geçti ki?
Siyonistlerden Özerk Yönetim adına şu elde ettikleri, aşağılayıcı ve hakaret edici mahiyeti bir yana, evvela gasıp rejimin hemen hemen tüm Filistin üzerinde mülkiyet hakkını itiraf etmekle elde edildi.
İkincisi, siyonistler aynı yarım yamalak ve görece hükümeti de boş bahanelerle birçok yerde ayaklar altına alarak ezdiler.
Yaser Arafat’ın Ramallah’taki karargahında kuşatma altına alınması ve türlü yöntemlerle aşağılanması ve zillete düşürülmesi, unutulacak bir olay değildir.
Üçüncüsü, ister Arafat döneminde ve özellikle ondan sonra özerk teşkilat yetkilileri ile görevleri Filistinli mücahitleri takip etmek ve tutuklamak ve onları istihbarat ve polisiye kuşatması altına almak olan kendi karakollarının şefleri gibi davrandılar ve böylece Filistinli gruplar arasında nifak tohumu ektiler ve onları bir birine düşürdüler.
Ve dördüncüsü, o kadarcık zayıf kazanım da sadece mücahitlerin cihadı ve teslimiyet nedir bilmeyen cesur Filistinli erkek ve kadınların direnişi ile elde edildi.
Eğer intifadalar gerçekleşmeseydi, Filistin’in geleneksel liderlerinin siyonistlere karşı ard arda düşüşü yüzünden bu kadarını da asla onlara vermezdi.
Yoksa bu kanser tümörünün oluşmasında ve desteklenmesinde en büyük günahı işleyen Amerika ve İngiltere ile mi (müzakere edilecek)? Bunlar arabulucu olmaktan ziyade bu kavganın tarafıdırlar.
Amerika yönetimi hiç bir zaman siyonist rejime ve hatta son Gazze olaylarından önceki açık cinayetlerine verdiği kayıtsız şartsız desteği kesmedi.
Hatta Bush yönetiminin politikalarında değişim sloganı ile iş başına gelen Amerika’nın yeni başkanı, İsrail’in güvenliğine yönelik kayıtsız şartsız yükümlüğünden, yani devlet terörü, zulüm ve zorbalığa destek, 22 gün boyunca yüzlerce Filistinli çocuk ve kadın ve erkeğin katliamını savunmaktan dem vurmakta. Bu, Bush döneminin yanlış yolundan başka bir şey değildir, ne eksik ve ne de fazla.
Birleşmiş Milletlere bağlı kurumlarla müzakere etmek de bir başka kısır döngüdür. BM belki de Filistin gibi az sayıda örnekte ifşa edici ve rezil rüsva edeci bir sınavla karşı karşıya kalmıştır.
Güvenlik Konseyi bir gün Filistin’in acımasız terörist örgütlerce işgal edilmesini hemen resmiyete tanıdı ve bu tarihi zulmün ortaya çıkışı ve devam etmesinde temel rolü ifa eti ve daha sonra onlarca yıl sürekli bu rejimin soykırımlarına, savaş suçları ve diğer türlü suçlarına karşı razıymışçasına sustu ve hatta genel kurul, siyonizmin ırkçılık olduğuna dair karar verdiğinde bu karara eşlik etmediği gibi pratikte bu karardan 180 derece uzak durdu.
Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan dünyanın zorba devletleri bu uluslar arası kurumdan bir araç olarak yararlanıyorlar. Sonuçta bu konsey dünyada güvenlik işine yardım etmediği gibi, nerede insan hakları, demokrasi ve benzeri kavramlar, onların aşırı istek ve sultalarını haklı göstermek için lazımsa hemen yardıma koştu ve onların gayri meşru işlerini hile ve yalan maskesi ile kapattı.
Filistin’in kurtuluşu BM veya sultacı güçler ve doğal olarak gaspçı rejimden dilenmekle olmaz. Kurtuluşun yolu sadece direnmektir, Filistinlilerin vahdeti ile cihadi hareketin sonsuz kaynağı olan tevhid kelimesi ile olur.
Bu direnişin temelleri bir yandan Filistin’in içinde ve dışında yer alan Filistinli mücahit gruplar ve mümin ve direnişçi Filistin milletidir ve öte yandan başta din alimleri ve aydınlar ve siyasi seçkin şahsiyetler ve akademisyenler olmak üzere dünya genelindeki müslüman devletler ve milletlerdir.
Bu iki temel sağlam bir şekilde yerine oturduğu takdirde, kuşkusuz bu gün uyanık vicdanlar ve istikbar ve siyonizm medya imparatorluğunun büyüleyen propagandalarının etkisi altında kalmayan gönüller ve düşünceler, dünyanın her yerinde mazlumun ve hakkı hakkedenin yardımına koşacak ve istikbarı, düşünce ve duygu ve amel fırtınasına boğacaktır.
Bu hakikatin örneğini son günlerde Gazze’nin şanlı direnişinde gördük. Uluslararası bir hizmet kurumunun Batılı başkanının kameralar karşısında ağlaması, insan hakları kurumlarında çalışanların acıyı paylaştıklarını yansıtan açıklamaları, Avrupa başkentlerinde ve Amerika kentlerinde halkın büyük ve samimi protestoları, bir kaç Latin Amerika devleti başkanlarının cesur eylemleri, hepsi ve hepsi gayrimüslim dünyanın da hala şer ve fesat yaratan güçlerin, ki bunların Kur’ani adı şeytandır, elinde tam olarak tutsak edilmediğini ve hala hakikatin kendini göstermesi için meydanın açık olduğunu göstermektedir.
Evet, Filistin halkı ve mücahitlerinin direnişi ve sabrı ve İslam ülkelerinin onlara çok yönlü destek ve yardımları Filistin’in gasp edilmesinin şeytanı tılsımını kırmayı başaracaktır. İslam ümmetinin muazzam enerjisi hassas ve acil bir konum arz eden Filistin sorunu başta olmak üzere İslam dünyasının sorunlarını çözecektir.
Şimdi dünya genelinde siz müslüman kardeşlerime ve yine her ülkeden veya milletten uyanık vicdan sahibi olanlara söyleyeceğim konu, gayret edin ve siyonist canilerin dokunulmazlık tılsımını kırın. Gaspçı rejimin Gazze faciasının ortaya çıkmasında rol ifa eden siyasi ve askeri elebaşlarını yargılayın ve adalet ve aklın hükmettiği cezaya çarptırın.
Bu, atılacak ilk adımdır. Gaspçı rejimin siyasi ve askeri elebaşları yargılanmalıdır. Eğer cani cezalandırılırsa, cinayet işlemek için hedef ve cünunu olanlar için durum zorlaşacaktır. Büyük cinayetlerin faillerini serbest bırakmak, kendi başında diğer cinayetlerin işlenmesi için etken ve teşvik unsuru olur.
Eğer İslam ümmeti Lübnan’da 33 günlük savaş ve o korkunç facianın ardından, faciaya sebep olan siyonistlerin cezalandırılmasını ciddi bir şekilde talep etseydi, eğer bu haklı talep Afganistan’da düğün konvoyunu kana bulamak ve Black Water’in Irak’ta işlediği cinayetler ve Amerikalı askerlerin Ebu Gureyb’te ve diğer yerlerde rezil rüsva olmalarının ardından gündeme gelseydi, bu gün Gazze Kerbela’sına şahit olmazdık.
O olaylarda biz müslüman devletler ve milletler akıl ve adaletin hükmettiği gibi görevimizi yerine getirmedik ve sonuç, bu gün şahit olduğumuz durumdur.
Esef verici olan durum, bazı devletlerin ve politikacıların beşeri ahlak ve vicdani yargı konularına yabancı olmalarıdır. Onlar için 22 günde Gazze’de 1350 insanın katliama tabi tutulması ve 5500 silahsız insanın ve çocuğun yaralanması hiç bir hassasiyet yaratmamaktadır. Katiller ve suçlular cezalandırılmadığı gibi, mükafatlandırılmaktadır.
Onlar için zalim rejimin güvenliği, her halükarda savunulması gereken kutsal bir durum sayılır ve mazlum taraf, ister halkın kahir oyları ile iktidara gelen yönetim, ister bu yönetimi iktidara taşıyan halk, suçlu ve mahkumdur.
İşte budur ahlak ve vicdan ve faziletle ilgisi olmayan ve bu nesnelerle bir araya gelemeyen siyaset anlayışının verdiği karar. Bu devletler kamuoyunun kendilerine karşı derin nefretini görünce, açık delili görmeden yine politika yapmaya yönelirler ve bu kısır döngü hala devam etmektedir.
İslam dünyasındaki aziz kardeşlerim, bu tecrübelerden ders almalıyız. Bu gün büyük ümmetimiz İslami uyanış sayesinde muazzam bir güce sahiptir. İslam ülkelerinin birçok sorunlarının çözüm anahtarı, bu muazzam toplumun çabaları ve bütünlüğünün elindedir.
Filistin meselesi, İslam dünyasının en acil meselesidir. Bazen Filistin bir Arap meselesidir, şeklinde sözler sarf edilir.
Bu sözün anlamı nedir? Eğer maksat Arapların daha güçlü akrabalık bağı duygusu taşıyor ve daha fazla hizmet ve mücadele etmek istiyor anlamında ise, bu güzel bir sözdür ve biz bunu tebrik ediyoruz.
Ancak eğer bu sözün anlamı, bazı Arap ülkelerin liderlerinin Filistin halkının ‘Ey müslümanlar’ nidasına en ufak bir ilgiyi göstermeden Gazze faciası gibi önemli bir meselede gasıp ve zalim düşmanla işbirliği yapmaları ve göreve çağrı sesi onları rahat bırakmayanlara ‘neden Gazze’ye yardım ediyorsunuz’ şeklinde bağırmaları ise, o zaman hiç bir cesur ve vicdanlı müslüman ve Arap bu sözü kabul etmez ve bu sözü söyleyeni serzeniş ve kınamaktan da geri kalmaz.
Bu, kendi babasına dayak atan Ehzem’in mantığıdır ki eğer birileri çıkıp da müdahale ederse başına bağırır ve ardından oğlu da büyükbabasına dayak atardı ve bu olay Arapça’da bir atasözüdür.
Filistin halkına çok yönlü yardım etmek ve onlara tam destek vermek, tüm müslümanlara farz-ı kifai’dir. İran İslam cumhuriyetini ve diğer bazı müslüman ülkelerini Filistin’e yardım için eleştirenler, kendileri bu yardım ve desteği versinler ki bu İslami görev başkalarının üzerinden alınmış olsun ve eğer bunun için gereken gayret ve güç ve cesaretleri yoksa, eleştirmek ve sabote etmek yerine başkalarının sorumluluk ve cesur davranışına karşı kadirşinas olsunlar.
Oturuma katılan değerli misafirler, sizler Filistin meselesinde kanaat önderi ve düşünürsünüz. Bu günkü tarihi görevimiz, geçmişin güçsüz sözleri ve tezlerini tekrarlamak değil, Filistin’i siyonist rejimin zulmü altından kurtaracak çözüm yolları sunmaktır.
Bizim önerimiz tüm dünya kamuoyunun ortak mantığı olabilecek demokrasiye tamamen uygun bir çözüm yoludur. Bu öneri, Filistin topraklarında hak sahibi olan tüm herkesin ister müslüman ister hristiyan ve ister yahudi, bir referandumda kendi rejimlerinin yapısını seçmeleri ve yıllarca mülteci durumunda olan tüm Filistinlilerin de bu referanduma katılmasıdır.
Batı dünyası bu çözüm yolunu kabul etmemenin, sürekli dem vurdukları demokrasiye bağlı olmamalarının işareti olduğunu bilmelidir ve bu, onları ifşa eden bir başka sınav olacaktır.
Onların bir önceki sınavı da Filistin’deydi ki Batı Yakası ve Gazze şeridinde yapılan seçimler ve sonucunda Hamas yönetiminin iktidar olmasıydı ki kabul etmek istemediler. Demokrasiyi ancak sonuçları onlara uygun olan yere kadar kabul edenler savaş yanlısı ve maceracıdır ve eğer barıştan dem vuruyorlarsa, yalan ve kandırmacadan başka bir şey değildir.
Bu gün Gazze’nin imarı, Filistin meselesinin en acil meselelerinden biridir. Filistinlilerin kahir oyu ile seçilen ve direnişlerinin hamaseti ve siyonist rejimi hezimete uğratması Filistin’in son yüz yıllık tarihinin en parlak noktası olan Hamas yönetimi, imar çalışmaları ile ilgili tüm faaliyetlerin odağında olması gerekir.
Mısırlı kardeşlerin yardım yollarını açmaları ve müslüman ülkelerin ve milletlerin bu önemli görevlerini yerine getirmelerine izin vermeleri uygun olur.
Son olarak kendi kanları ile Filistin’in Gazze şeridini İslam ve Arap dünyasının izzetine dönüştüren 22 günlük savaşın şehitlerini saygı ile anıyor ve onlara Allah’tan mağfiret ve rahmet niyaz ediyorum.
Ayrıca tüm Filistinli, Lübnanlı, Iraklı ve Afganistanlı şehitleri ve tüm İslam şehitleri ve rahmetli imamın – ks - mutahhar ruhunun selamlıyorum.
Yüce Allah’tan İslam ve müslümanların izzetini ve müslüman milletlerin bir birine daha da yakınlaşmasını ve İslam dünyasının artan uyanışını niyaz ediyorum.
Vesselamunaleyküm ve rahmetullahi ve berekatu
Çeviri:
REZA MALEKİSANİ
ARİF KARADAĞ