• 01/01/70 - 02:00
  • Yazar: Admin
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan protesto gösterilerinde gözaltına alınan Muhsin Ruhulemini’nin Evin Cezaevi’nde işkence sonucu öldüğü açıklandı.




    YDH- İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan protesto gösterilerinde gözaltına alınan Muhsin Ruhulemini’nin Evin Cezaevi’nde işkence sonucu öldüğü açıklandı.

     

    Seçim sonuçlarına yönelik protesto gösterileri sırasında 9 Temmuz’da sivil giysili bazı kişiler tarafından gözaltına alınan Tahran Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümü öğrencisi Muhsin Ruhulemini’nin Evin Cezaevi’nde işkence sonucu öldürüldüğü açıklandı.

     

    Cumhurbaşkanlığı adaylarından Muhsin Rızai’ye yakınlığıyla bilinen Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Sekreteri Abdulhuseyin Ruhulemini’nin oğlu olan Muhsin Ruhulemini’nin cenazesinin tutuklandıktan birkaç hafta sonra ailesine teslim edildiği bildirildi.

     

    Tahran Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden olan ve Ahmedinejad hükümeti döneminde Pasteur Enstitüsü Başkanlığı görevini de yürüten Abdulhuseyin Ruhulemini, tutuklanmasından sonra cenazesi teslim edilinceye kadar tüm çabalarına rağmen oğlu konusunda herhangi bir bilgi alamadığını belirtti.

     

    Seçimler sırasında Muhsin Rızai’nin seçim danışmanlığını yapan Abdulhuseyin Ruhulemini, oğlunun sivil giysili bazı kişiler tarafından tutuklandıktan sonra bir grup tutukluyla birlikte önce Tahran Emniyet Müdürlüğü’ne oradan da Evin Cezaevine nakledildiğini belirtti.

     

    Oğluyla ilgili bilgi almak için emniyete, devrim muhafızlarına, istihbarat bakanlığına ve yargıya yaptığı başvurulardan hiçbir sonuç alamadığını belirten Abdulhuseyin Ruhulemini, daha sonra ortaya çıkan bir aracının 4 milyon tümen karşılığında kendisini oğluyla görüştürmeyi vaat ettiğini ifade etti ve gelişmeleri şöyle anlattı:

     

    “Peygamberin biset günü münasebetiyle Rehber’in ülke yöneticilerine hitaben bir konuşma yaptığı İmam Humeyni Hüseyniye’sinde görüştüğüm İstihbarat Bakanı’na durumu anlattım ve söz konusu aracı ile ilgili araştırma yapılmasını istedim. Daha fazla bilgiye ihtiyaç duyabileceklerini düşünerek telefon numaramı da istihbarat bakanına verdim. İstihbarat bakanından bir haber çıkmadı, ancak iki gün sonra büromu telefonla arayan birisi, ‘siz yeşil pasaport sahibi üst düzey yetkililerdensiniz; çocuğunuzun durumuyla niye ilgilenmiyorsunuz?’ dedi. Ben de iki haftadır bunun için çalıştığımı ancak herhangi bir sonuç alamadığımı söyledim. O bana taziye dileklerinde bulununca ben blöf yaptığını ve beni korkutmak istediğini düşündüm. Fakat bana oğlumu bulabileceğim yerin adresini verdi. Gittiğim yer adli tıptı, orada oğlumun tutuklandıktan sonra aşırı şekilde dövüldüğü ve yaralandığı ortaya çıktı. Cenazesini gördüm, oğlumun ağzı kırılmıştı. Oğlum dürüst bir çocuktu, asla yalan söylemezdi. Ona sordukları her şeye doğru cevap verdiğinden eminim. Muhtemelen onlar oğlumun dürüstülüğne tahammül edememiş ve onu döverek öldürmüşler.

     

    Öldükten sonra onu kimliği belirsiz kişi, olarak Tecriş Şuheda Hastanesine ve sabah da morga kaldırmışlar. Onlar, oğlumun ölümünden bir hafta sonra beni haberdar ettiler. Cenazeyi teslim alırken de benden kimseden şikayetçi olmayacağım konusunda taahhüt aldılar. Annesinin ölüm haberini aldığı zaman söylediği tek söz ‘Benim Muhsin’im gitti, şimdi halkın Muhsinlerini düşünün’ oldu.”

     

    Aynı zamanda İsargeran-ı İnkılab-ı İslami adlı kurumun yöneticilerinden de olan Dr. Abdulhuseyin Ruhulemini, açıklamasında şunları söyledi. “Besic’i öyle bir noktaya getirdiler ki hizbullahi gençleri tutukluyorlar ve ailelerine cenazelerini teslim ederken cenaze töreni sırasında herhangi bir şey olmaması için taahhüt alıyorlar. Bu rejim basit bir cenaze töreninden korkacakları kadar zayıfladı mı?”