YDH- İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesi yazarı Daniel Laufer, İsrail’in Kudüs’te Yahudi yerleşim merkezi inşa etmesiyle başlayan bunalımı bir İsrailli gözüyle analiz ediyor.
YDH- İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesi yazarı Daniel Laufer, İsrail’in Kudüs’te Yahudi yerleşim merkezi inşa etmesiyle başlayan bunalımı bir İsrailli gözüyle analiz ediyor.
Uluslar arası toplumun ve Arap dünyasının bir fiili durum rejimi olan İsrail’in uluslar arası konvansiyonları hiçe sayarak işgal ettiği topraklarda Yahudi yerleşkeleri kurmasını normal bir şeymiş gibi kabul etmesine rağmen Kudüs konusunda güya tepki gösterir bir pozisyon alması, aslında haklı olarak Daniel Laufer’i şaşırtıyor.
Daniel Laufer, “Krizin Anatomisi” başlıklı yazısında unları söylüyor:
Son dönemde çıkan başlıklara bakıldığında İsrail yönetiminin Ramat Shlomo’da 1.600 yeni yerleşim birimi inşa etmesi ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyaretine karşı küçümser bir tavır olarak değerlendirildi ki bunun çok eksik bir yorum olduğunu söyleyebiliriz.
Bu türden güvenilmez ve şişirme yorumların Ortadoğu’dan sadır olması şaşırtılacak şey değil; ancak ilginç olan bu türden uzlaşıyı engelleyen ve iki taraflı barışı tıkayan haberlerin, İsrailli eleştirmenler tarafından büyük ilgiyle karşılanması.
Şu ana kadar hiçbir İsrailli yetkiliye Yeşil Hat ötesinde inşa edilen Kudüs’ün kenar mahallelerinin geleceği hakkında bir şey sorulmadı.
Aynı zamanda Yeşil Hat ötesinde inşa edileceği duyurulan yeni yerleşim birimleri hiç acayip de karşılanmıyor. Bunun nedeni (Yani Kudüs dışındaki yerleşim birimlerinin sorgulanmaması ve Kudüs’te yerleşim birimi kurulunca kriz çıkması) ise İsrail’in Kudüs şehrinin herhangi bir bölgesindeki varlığının kabul edilmiyor olması.
İsrail’in Benyamin Netanyahu yönetimi tarafından ilan edilen Batı Şeria’daki yeni yerleşim birimi yapımı planlaması açık olarak Kudüs’ün doğu kısmını içermiyordu.
Uygulanan bu planlar sadece uluslar arası krize yol açmakla kalmıyor; aynı zamanda ABD-İsrail ilişkilerinin seyrinde de olumsuz bir havanın ortaya çıkmasına neden oluyor.
Ancak mesele sadece bundan ibaret değildir, diplomatik krizden öte, köşe yazarlarının satır satır kullandığı keskin cümlelerin işi, içinden çıkılmaz hale getirmesidir.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ziyareti öncesi Filistinliler, ABD tarafından İsrail ile yeniden görüşme sürecini başlatmaları konusunda teşvik edildi.
Filistinliler görüşmeler için Kudüs’te inşa edilen yerleşim birimlerinin durdurulmasını istiyorlardı, Amerika da bu noktada onlara garanti verdi; ancak İsrail yine de bazı noktalarda yerleşim birimleri kurmaya devam etti.
Şimdi birden Ramat Şalomo, barış görüşmelerinin önündeki tek engel gibi gösteriliyor. İyi de değişen ne?
Medya, kolay bir hedeftir ve karşılıklı yapılan yorumlar kartopu etkisiyle ilerler. Öne sürülen bilgilerde abartı olduğunu kabul etsek de olaylar zincirinin gelişmesinde medyanın küçük de olsa bir etkisinin olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Karar vericilerin bu noktada göreve çağrılmaları gereklidir. Nitekim İsrail karar vericileri köklü bir siyasi kültüre sahiptir; buna rağmen siyasetlerinde şiddeti de benimsemektedirler.
Nitekim bu siyasi tavır uluslar arası camiada ciddi sorunlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Aynı şekilde Mahmud Ahmedinejad da benzer bir siyasi tavır sergilemekte ve bunun sürekliliğini devam ettirmektedir.
Ancak bu grupların Ortadoğu topraklarında istikrar ve huzurun olması yönündeki isteklerini de göz ardı etmemek gerekir.
Filistinlilerin beyanı çatışmanın çözüme erdirilmesi için yeterli değildir. BM Genel Kurulu’nun aldığı “Siyonizm ırkçılıktır” kararı da dahil olmak üzere son on yıldır uluslar arası forumlarda olağanüstü kararların alınması devam edilmektedir. Ancak bu yaklaşımlar Ortadoğu’da barışı çözmek için yeterli değildir.
http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3863297,00.html
Çeviri: Gökan KAVAK