• 01/01/70 - 02:00
  • Yazar: Admin
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İran’ın cumhurbaşkanı adaylarından Mir Hüseyin Musevi, savaş gazileriyle buluşmasında yaptığı konuşmada ülkesinde din adına ortaya konan keyfi uygulamaların dine zarar verdiğini söyledi.




    YDH- İran’ın cumhurbaşkanı adaylarından Mir Hüseyin Musevi, savaş gazileriyle buluşmasında yaptığı konuşmada ülkesinde din adına ortaya konan keyfi uygulamaların dine zarar verdiğini söyledi.

     

    Mir Hüseyin Musevi'nin, savaş gazilerine hitaben “Sizler, değerlere sahip kişilersiniz, ülkenin sorunlarının çözümü için yüreği yanan insanlarsınız ne mevki ve makam peşindesiniz ne de mevcut durumu kişisel çıkarlarınız için kullanmak istiyorsunuz. Bu yüzden sizin sözleriniz ve görüşleriniz önemlidir. Devrimci köklere sahipsiniz, İslam Devriminin müjdelediği manevi ve nurani atmosferi özlüyorsunuz ve bu havayı oluşturmanın arzusundasınız” diye başladığı konuşmasının önemli gördüğümüz bölümlerini yayımlıyoruz.

     

    Devrim, halkın inançlarına önem vermek ve açık bir atmosfer oluşturmak için yapıldı

    Bugünkü İran’ın en önemli sorunu bu nurani havaya yönelen tehdittir. Bunun sebebi de son derece açıktır. Eğer bizim nizamımız gerekli işlevselliğe sahip olsaydı şu önemli meselenin farkında olurdu: Devrim halkın inançlarına önem vermek ve açık bir atmosfer yaratmak için yapıldı. Halkın büyük bir çoğunluğu –şu an toplumda bazıları şu ya da bu yönde çeşitli düşüncelere sahipse de- devrimin maslahatları ve ulusal çıkarlar yönünde hareket etmektedir.  Kutsal savunma döneminde de bu havayı bulabilmek mümkündü. Ülkenin en uzak köşesinden Tahran’a kadar herkes cepheye koşuyordu ve herkes hangi yönde hareket ettiğini biliyordu.

     

    Zaman geçtikçe halkla olan irtibatımızı kaybettik

    Maalesef biz zaman geçtikçe bu halkla olan irtibatımızı kaybettik. Her şeyi halktan daha iyi bildiğimizi ve biz ne söylersek halkın da buna itaat etmesi gerektiğini düşünmeye başladık. Ortak akıldan yararlanmadık. Bazılarında çıkarlar ve yolsuzluklar üzerine kurulu konumlar, makamlar ve güç yapıları ortaya çıkmaya başladı. Bu da halka yönelimimizin azalmasına sebep oldu. Maalesef bu konuda zayıf kaldık. İslam’ın yalnızca kabuğunu koruduk.

     

    Keşke bu değişimler İslam adına yapılmasaydı, o zaman bu kadar zarar görmezdik. Çünkü bugün yapılan her şey her beceriksizlik ve her sorun İslam’a mal edildi. Sürekli olarak İslam’dan söz ettik, sürekli olarak ayetlerden ve hadislerden dem vurduk.

     

    Üniversitelerde kendisi veya arkadaşları dayak yemiş olan gençleri görüyorsunuz. İslam adına insanlar tutuklanıyor. İslam adına partilerin faaliyetleri yasaklanıyor. İslam adına basın organları kapatılıyor. Ülke sanayisi çöküşün eşiğinde, işçilerin ve işverenlerin durumunu tarife gerek yok. Bütün bunlar İslam adına gerçekleşiyor.

     

    Gençler bizden yüz çeviriyorsa sorunu kendimizde aramalıyız. Öncelikle şu noktayı açıklığa kavuşturmalıyız sorun bizim sorunumuz, bunun İslam’la bir alakası yok. İslam yolsuzluk dini midir veya sanayiyi ortadan mı kaldırmak istiyor? Biz, kafirlerin hakimiyetine yol vermeyin derken yabancılarla ticaret yapmayı reddedelim veya yabancı ülkelerle ilişki kurmayalım demiyoruz. Ama niçin bu iş yanlış ve yerli ürünlerin yok edilmesi pahasına yapılıyor? Yabancı mallarına ülke kapılarını sonuna kadar açmak İslam’ın neresinde var? Tam tersine bu İslami öğretilerle çelişir.

     

    Halk kardeştir, vurma ve öldürme sahneleri, zindanlardan gelen haberler, ve gazetelerin kapatılması, halkı etkiliyor. Ben şu ya da bu gazeteyi söz konusu etmiyorum.  Fakat onlar ne yaptılar ki makaslandılar ve kapatıldılar?

     

    Partileri kapatmak yerine onlarla dürüstçe rekabet edin

    Kapatılan Katılım ve İslam Devrimi Mücahitleri partilerinin iyi olmadığını söylüyorlar; o zaman siz onlarla dürüstçe rekabet edecek ve onlara karşı durabilecek iyi partiler kurun. Siz eğer bunu başarırsanız onlar kendiliğinden yok olacaktır.

     

    Siyasi rekabet siyasi parti kurma özgürlüğünün yer aldığı anayasada açıkça bellidir ve bu bizim yararımızadır. Elbette bu, tüm partilerin iyi olduğu anlamına gelmez; ülkede kurulan bir partinin kötü bir parti olması da mümkündür. Fakat bunu yok etmenin yolu, halkın en iyisini seçtiği siyasi rekabet sürecidir. Bu da maalesef İslam adına yapılmaktadır. Bu yüzden bu uygulamalara karşı olanlar, İmam’ın yoluna ve İslam Devrimi’nin değerlerine bağlı olanlar çeşitli şekillerde bu İslam’ın bizim tanıdığımız İslam olmadığını göstermelidir.

     

    İslam kimseyi vurmuyor, kimseyi tutuklamıyor, kimseye iftira atmıyor, zaten zindanda olan kişilere sınırlama getirmiyor. İslam, güçlü bir ulusal ekonomiyi savunuyor, ülkenin bağımsızlığını savunuyor. Sözlerimizle ve eylemlerimizle bu İslam’ın bizim istiklalimizin savunucusu olduğunu ve istiklalin zerre kadar kaybedilmesine razı olmadığını göstermeliyiz.    

     

    Bize siz nizamın gemisinden indiniz diyorlar. İslam’ın gemisinden de inmedik ya! Biz, bir Müslüman olarak gençlerimizin meyus olmayacağı işler yapalım istiyoruz. En azından diyebilelim ki bizim tanıdığımız İslam bu değildir! Bizim tanıdığımız İslam rahmet sahibidir, şefkat sahibidir, herkesi kucaklar, insanların karşısına mantık ve delille çıkar.

     

    İstiklal İran halkının köklü bir değeridir

    Bizim gerçekten gençlerimizi ve halkımızı kurtarmak için İslam’ı iyi bir şekilde tanıtmaya ihtiyacımız var. Aksi takdirde Allah korusun din karşıtlığının yayılmasına tanık olmamamız için hiçbir sebep yok. Yeşil hareket, yüzde yüz bağımsız bir harekettir. Fakat muhalifler Yeşil Harekete yakışıksız şeyler isnat ediyorlar. Onu saltanat yanlılarına, münafıklara, ABD’ye ve İsrail’e bağlı gösteriyorlar. Halbuki onların kendisi, bizim dış politikamıza daha çok zarar veren kurnazlıklarla dünya güçlerinin elebaşlarına mektuplar yazıyorlar. Bir taraftan küfrediyorlar, öte taraftan Çin’in Rusya’nın vs. dikkatini çekmeye çalışıyorlar. Daha sonra da kalkıp bizi yabancılarla irtibatlı olmakla suçluyorlar.

     

    Sistem gelip gazeteleri, konuşmacıları, heyetleri, partileri susturunca ve biz, kendimizi ifade edebileceğimiz  tek bir kanal bile bulamayınca ülkede yabancıların sesi yükselmeye başlıyor. Bir taraftan hükümet, diğer taraftan onlar… Sonuçta makasın bu iki ağzı arasında kalıp yok olan Yeşil Hareket’in ana gövdesinde var olan bu asil inançlar oluyor. Biz bu hareket için önemli olanın Devrim’in bir araya getirilmesi gereken 30 yıllık iyi tecrübeleri olduğuna inanıyoruz.

     

    Bugün Devrim Muhafızlarına ait bir yayın organında “Mücadeleci Din Alimleri Topluluğu”nun (Mecme-yi Ruhaniyun-ı Mubariz) faaliyet izninin iptal edilmesi gerektiğini yazdığını gördüm. Onların düşüncesi işte bu! Bütün kuruluşları ortadan kaldırmak istiyorlar. Emin olunmalıdır ki ondan sonra da diğer kuruluşların ve grupların hesabını görecekler. Bu durumda şebekeler ve heyetler olağanüstü bir önem kazanıyor. Kendine dikkat etmek, ailesine dikkat etmek, mahallesine, toplumuna çevrede olan her şeye dikkat etmek büyük bir önem kazanıyor. Bizim bu halde kılıç çekmek gibi bir talebimiz yok. Savaş haliyle meydana çıkmak istemiyoruz. Bizim, bütün bunlardan çok daha güçlü bir kudretimiz var o da iman ve bilinçtir. Bu ikisinin takviye edilmesi gerekir. İmam’ın gösterdiği müşfik ve gerek dünya çapında gerekse yerel çaptaki her türlü soruna cevap verici olan bir dine iman. Öte yandan da halkın temel hakları konusundaki bilinç. Halk, kendisinin de hakları olduğunu ve bu hakların zayi edildiğini bilmelidir.

     

    Sistem halk adına karar vermemelidir

    Sistem halk adına karar vermemelidir. Uzaktan baktığımızda bu işin kötülüğünü görüyoruz: Örneğin, dört beş kişi, hatta bunların dünyanın tüm iyiliklerini kendilerinde toplamış kişiler olduğunu dahi farz edelim. Bunlar, toplanıp bazılarını seçtikten sonra 75 milyonluk bir millete gelin bizim seçtiğimiz bu kişiler içinden birini seçin diyorsa bu bir millete yapılan en kötü muameledir. Bu işin kötülüğünü anlamıyoruz, çünkü onun içinde yaşıyoruz. Evet hain biri çıkarsa ona şiddetle muamele edilmeli ve o dışlanmalıdır. Bu tür durumlar için geçmişte de yollarımız vardı; ama şimdi bütün seçimleri seçmece yapıyoruz. Bütün ağızları kapatıyoruz, bizim istediğimiz oy alabilsin diye bütün basın organlarını susturuyoruz. Daha sonra sandıklarla bin bir şekilde oynuyoruz. Tuhaf hileler yapıyoruz. Ülke bu şekilde idare edilemez.

     

    Meçhul tutuklular kolayca muharip olarak yaftalanıyor

    Şu an zindanlarda tanınmış olmayan tutuklulara seçimlerden sonraki sessiz yürüyüşlere katıldıkları için 5-6 yıl hapis cezaları veriliyor. Biz diyoruz ki, bunu din kabul etmez, İslam kabul etmez, bunun bizim tanıdığımız dinde hiçbir yeri yoktur. Gelin İslam dininin böyle olduğunu ispat edin. En küçük bir harekette bulunanı hemen muharip diye damgalıyorlar. Şu an zindanlarda adı sanı bilinmeyenler var. Bazılarının dosyası ise tamamen kayıp. Aylar geçmesine rağmen bazılarının yanına sorgu için bile uğrayan yok. Sadece  tanınmış olan insanların yargı süreci devam ettiriliyor. Biz, İslam’ın bu işlerle gerçekten hiçbir ilgisinin olmadığın söylüyoruz.