• 01/01/70 - 02:00
  • Yazar: Yoram Ettinger/ Yediot Ahronot
  • Bu sayfayı yazdır img
    YDH

    YDH- İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesi yazarı Yoram Ettinger, “Amerikalı Dostlarımız” başlıklı yazısında son gelişmelere göre, ABD kongresinde İsrail için desteğin arttığını ifade ediyor.




    YDH- İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesi yazarı Yoram Ettinger, “Amerikalı Dostlarımız” başlıklı yazısında son gelişmelere göre, ABD kongresinde İsrail için desteğin arttığını ifade ediyor.

     

    Şu an Amerika’nın içinde bulunduğu politik kutuplaşmaya rağmen, ABD Kongresi’nde iki partinin benzerine az rastlanacak türden bir fikir birliğiyle, geniş kapsamlı bir Yahudi devletine desteği oluştu.

     

    Demokrat liderlerin İsrail’e aktif destek sağlaması, Cumhurbaşkanı Obama ile Kongrenin İsrail’e yaklaşımları arasındaki derin farkı ortaya koyuyor. Yasamadan, Yürütmenin gücüyle aynı güçte, sesli ve net bir mesaj geliyor ve Yahudi devletinin desteğinin kalesi oluyor.

     

    Mesela, çoğunluk ve azınlık liderleri olan Senatör Harry Reid ve Mitch Connell; dün Başkana, İsrail’in BM tarafından kınanmasını ve ‘Gazze filosu’nu araştırması için uluslararası bir soruşturma kurulunun oluşturulmasını eleştiren bir mektup yazdılar.

     

    Hamas’I, Türk terörist grubu İHH’yı, BM İnsan Hakları Konseyi’ni ve BM Nükleer Silahsızlanma Konseyi’nin ‘İsrail’i dışlama çabalarını’ eleştiren liderler, İsrail’in gemilere el koymasını ve Gazze’ye denizden abluka uygulanmasını haklı buluyorlar.

     

    Senatörlerin büyük çoğunluğu tarafından desteklenen mektup, İsrail’i ‘bizim Ortadoğu’daki en önemli müttefikimiz ve bir demokrasi ülkesi’, ayrıca ‘İstihbarat ve askeri anlamda Amerika’nın yardımcısı’ olarak tanımlıyor. Çoğunluk Partisi lideri Steny Hoyer ve John Boehner’in, her iki kamaradaki güçlü komite ve alt komite oturum başkanlarıyla paylaştıkları görüşleri de aynı yönde.

     

    Amerikan yasama üyeleri; Filistin Yönetimi’ni en az sevilen üç kuruluş arasına koyarken İsrail’i en çok sevilen beş favori millet arasına koyan parti tabanlarının görüşlerini bu şekilde yansıtmış oluyor.

     

    4 Haziran 2010’da yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, Amerikalılar terörizmi, işsizliğin, sağlık hizmeti masraflarının, Irak ve Afganistan savaşlarının üstünde bir tehdit olarak görüyor ve en büyük tehdit konumuna yerleştiriyorlar. Terörizm Müslüman kuruluş ve rejimlerle eşdeğer olarak algılanıyor ve dolayısıyla hem İsrail’e hem de Amerika’ya karşı bir tehdit oluşturduğu düşünülüyor.

     

    Amerikan askerlerinin Irak ve Afganistan’da Müslüman teröristleri öldürdüğüne dair günlük raporlar, ayrıca Sen Antonyo’da 13 askerin Müslüman bir terörist tarafından öldürülmesi ve Times Meydanı’nda yapılmaya çalışılan; ama engellenen terör eylemi, İsrail’in içinde bulunduğu bela ile özdeşleştiriliyor.

     

    7 Haziran 2010 gününe ait Rasmussen Raporu anketi de, Amerikalıların yüzde 19’u ‘Gazze Filosu’ndaki ölümler için İsrail’i suçlarken, yüzde 49’unun gemideki teröristleri sorumlu tuttuklarını söylüyor.

     

    Ek olarak, yüzde 49’luk bir kesim dünyanın İsrail’in fazla üstüne gittiğini düşünürken, yüzde 21’lik bir kesim de yeterince üstüne gidemediklerini düşünüyor. Amerikalıların askeri olarak savunmaya gönüllü oldukları yalnızca beş ülke arasında, Kanada, İngiltere, Meksika ve Almanya’ya ek olarak; İsrail de yer alıyor.

     

    Çoğu Amerikalının BM’ye güveni yok; fakat Yahudi devletini; vatanseverlik, gelenek, din, üstün değerlerin savunulması ve Batı demokrasileri ile İslami terörizmin arasındaki medeniyetler çatışmasında bir karakol görevi görme şeklinde açıklanabilecek bir Amerikan değerler sisteminin yansıması olarak görüyorlar.

     

    Yahudi devleti bir dış politika meselesi olarak görülmüyor. Bu, Amerikan Öyküsü’nün ahlaki temelleri Yahudi-Hıristiyan değerleriyle açıklanabileceği için, değerlerle ilgili bir iç politika olayı olarak görülüyor.

     

    Başkanın gücü sınırsız değil

     

    Amerikan halkının en hakiki temsilcisi, 435 Temsilci Meclisi’nden her birinin iki yıl boyunca görev yaptığı Kongre’dir.  Parlamenter sistemdekinin aksine (Knesset de bu şekilde söylüyor), Kongre tam bir güçler ayrılığından ve gelişmiş bir kontrol etme ve dengeleme sisteminden faydalanır ve tamamen bağımsızdır.

     

    Başkanın gücü sınırsız değildir ve o ‘Hükümet’ değildir, ‘Hükümet’in sadece üçte biridir. Yargı ve Yasama, Yürütme ile eşit güce sahiptir.

     

    ABD anayasası özünde temsiliyetçidir ve diktatörlüğü önlemek üzere tasarlanmıştır. Bu yüzden,  ‘Halk’ın temsilcilerine daha fazla güç vererek ve Cumhurbaşkanı’nın mutlak gücünü reddederek –buna ulusal güvenlik meseleleri de dahil- Halk kavramını politik sistemin en önemli faktörüne dönüştürmüştür. Başkan baskı uygulayabilir ve orduyu savaşa gönderebilir; fakat cüzdanın gücüne sahip olan Kongre’dir ve Başkanın iç politika ve küresel politika alanlarında elini bağlayacak kapasiteleri mevcuttur.

     

    Anayasanın 1 maddesi, 8. fıkrasına göre ‘Kongre açık denizlerde işlenen korsanlığı ve açık denizlerde işlenen diğer suçları tanımlama ve cezalandırma…, savaş ilan etme… yetkisine sahiptir’. 2. maddeye göre ise, ‘Cumhurbaşkanı, uygulama kısmında, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu ve Donanmasının Başkumandanıdır.’ Yani, Kongre kabul eder, başkan ise görevi yürütür.

     

    1993’te Kongre Amerikan kuvvetlerinin Somali’den çekilmesi için son tarihleri belirledi ve 31 Mart 1994’ü takiben askeri operasyona finans sağlamayacağını belirtti.

     

    1991’de, mahkemeler Başkan Bush’a Irak Savaşı için Kongre’den onay alması konusunda baskı yaptı. 1984, 1976 ve 1973’te; sırasıyla, Kongre Amerikan ordusunun Nikaragua’daki (Boland değişikliği ile), Angola’daki (Clark değişikliği ile) ve Vietnam’daki (Eagleton değişikliği ile) görevine son verdi.

     

    1991’de İsrail Körfez Savaşını takiben acil destek talebinde bulundu. Başkan Bush ve Genel Sekreter Baker karşı çıktı; fakat İsrail, Kongre’nin kararıyla; 650 milyon dolar nakit para ve 700 milyon dolarlık da askeri teçhizat aldı.

     

    1990’da, Bush ve Baker İsrail’e dış yardımı yüzde 5 oranında azaltma çabalarında, Kongre’den gelen itirazlar nedeniyle başarısız oldular.

     

    Yahudi devletinin Amerika ve İsrail’in düşmanlarıyla uğraşmaktayken bir de Obama’nın baskılarının oluşturduğu sahneyle, karşı karşıya kaldığı ölümcül tehditler göz önüne alınarak ve Kongre’nin Yahudi devletine içsel bir prensipten gelen desteğinin ışığında, Kudüs’ün Amerikan halkının en bağlı ve çok güçlü temsilcileriyle; yani Capitol Hill yasama üyeleriyle diyalogunu artırması şarttır.

     

    Çeviren: Gözde Nur Donat

     

    http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3908093,00.html