YDH- Amerika’nın eski Mısır Büyükelçisi Daniel C. Kurtzer, kısa adı CFR olan Council on Foreign Relations (Dış ilişkiler Konseyi) için hazırladığı raporda üçüncü Lübnan İsrail savaşının çok yakında çıkabileceğini belirterek ABD hükümetine tavsiyelerde bulunuyor. Kurtzer’in hazırladığı raporun çevirisini Gözde Nur Donat’ın çevirisiyle sunuyoruz.
YDH- Amerika’nın eski Mısır Büyükelçisi Daniel C. Kurtzer, kısa adı CFR olan Council on Foreign Relations (Dış ilişkiler Konseyi) için hazırladığı raporda üçüncü Lübnan İsrail savaşının çok yakında çıkabileceğini belirterek ABD hükümetine tavsiyelerde bulunuyor. Kurtzer’in hazırladığı raporun çevirisini Gözde Nur Donat’ın çevirisiyle sunuyoruz.
Üçüncü Lübnan Savaşı
Dış İlişkiler Konseyi bağımsız ve tarafsız bir üyelik organizasyonu ve think-tank olmakla birlikte, kendisini; üyeleri, hükümet yetkilileri, gazeteciler, eğitimciler ve öğrenciler, şehirli ve dini liderler ve ilgi duyan diğer vatandaşlar için bir kaynak olmaya adamış bir yayımcıdır.
1921’de kurulduğundan beri görevini farklı üyelik yapısını; bir sonraki neslin dış politika liderlerinin ilgisini canlı tutacak ve uzmanlıklarını geliştirecek özel programlarla, merkezlerinin bulunduğu New York ve Washington DC’nin yanı sıra, tecrübeli hükümet yetkililerinin, Meclis üyelerinin, dünya çapında liderlerin, önde gelen düşünürlerin Konsey üyeleriyle önemli uluslararası konuları konuşmak için bir araya geldikleri diğer şehirlerde düzenledikleri toplantılarla, bağımsız bir araştırma çizgisi izleyen bir Çalışma Programı’nın sponsorluğunu yaparak, Konsey araştırmacılarına makale, rapor, kitap yazacak ve dış politika olaylarını analiz edip ve somut çözümler ürettikleri yuvarlak masa toplantıları düzenleyebilecekleri bir ortam sağlayarak, uluslararası ilişkiler ve ABD dış politikası konularında önde gelen bir dergi olan Foreign Affairs’i yayımlayarak, en önemli dış politika başlıkları hakkında hem buluşlar hem de çözüm politikaları sunan raporlar hazırlayan Bağımsız Görev Güçleri’ne sponsor olarak ve kendi web sitesi CFR.org’da dünyada olan olaylar ve Amerikan dış politikası üzerine güncel bilgi ve analizleri paylaşarak sürdürmektedir.
Konseyin politik meselelere karşı takındığı kurumsal bir pozisyon olmadığı gibi, Amerikan hükümetiyle de bir bağı yoktur. Yayımladıklarında yer alan tüm iddialar ve ortaya atılan düşüncelerin sorumluluğu, bu materyallerin yazarlarına aittir.
Bu rapor yayımlandığı tarih olan 16 Temmuz 2010’dan sonra düzeltilmiştir. Orijinali, Suriye’nin kuvvetlerini Lübnan’dan çekerek cevap verdiği BM Güvenlik Konseyi kararını yanlış ifade etmiş ve yanlış bir şekilde Muhammed Hüseyin Fadlallah’tan ‘Hizbullah’ın ruhani akil hocası’; yine yanlış bir şekilde Hasan Nasrallah’ın görevinden ise ‘şeyh’ olarak bahsetmiştir.
CFR
GİRİŞ
Lübnan 1970’lerin ortalarından beri Arap-İsrail şiddetinin ve askeri karşılaşmalarının alev alma noktası olagelmiştir. Politik sistemi güçlü değildir ve dış aktörler daha büyük bir bölgesel çatışmanın içine girmesini sağlayarak politik çıkar elde etmek için yarışmayı sürdürmektedir.
Özellikle Suriye ve İran, İsrail’de baskı oluşturmak üzere stratejik bir silah olarak, militan İslami grup Hizbullah’ı desteklemektedir. Şu an Hizbullah Güney Lübnan’ın büyük bir kısmının kontrolüne sahiptir ve politik kanadı da Lübnan Parlamentosu’nda güçlü bir varlık elde etmiştir.
2006 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında, İsrail ve Hizbullah ‘İkinci Lübnan Savaşı’ adı verilen ve binlerce insanı yerlerinden ve canından ederken Lübnan’ın altyapısını da yok eden çatışmayı yapmıştır.
O zamandan beri Hizbullah BM Güvenlik Konseyi’nin ‘Lübnan’daki tüm silahlı güçlerin silahsızlandırılması ve 27 Temmuz 2006 tarihli Lübnan kabine kararını takiben Lübnan’da Lübnan Devleti’ne ait olanlar haricinde hiçbir silah ya da otorite bulunmaması’ ve ‘her türlü silah ya da benzeri materyalin, hükümet onayında olmadığı sürece, alım ve satışlarının yasaklanması’ seklindeki 1701 sayılı kararının tersine hızlı bir şekilde silahlanmaya devam etti.
İsrail ve Lübnan sınırı geçtiğimiz 10 yılda hiçbir zaman olmadığı kadar sakin olsa da, gelecek 12 ya da 18 ay içinde üçüncü Lübnan Savaşı’nın çıkacağı söylentileri hızla yayılıyor. İsrail Hizbullah’ın teşkil ettiği güvenlik tehdidinin hoş görülemeyecek boyutlara eriştiğine ve buna karşılık önleyici bir askeri harekat düzenlemeye karar verebilir.
Şu sıralar Hizbullah İsrail’le karşı karşıya gelmek istediğini gösterecek hiçbir hamle yapmasa da, birçok sebepten dolayı yeni askeri güçlerini kullanmayı seçebilir ya da İran tarafından bunun için zorlanabilir. Tetikleyici sebepleri ne olursa olsun, Lübnan’da çıkacak yeni bir karmaşa Amerika’nın bölge çıkar ve politikalarını önemli şekilde etkileyecektir.
İHTİMALLER
Lübnan’daki savaş için iki çeşit senaryo mümkün görünüyor. İlk ihtimal, kavgayı Hizbullah’ın başlatması. Hem içte hem dışta birçok düşmanı olan Lübnanlı Şii din adamı Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın bu yakınlardaki ölümü, Hizbullah’ın destekçilerini birleştirerek İsrail’e bir saldırı düzenlemeyi kararlaştırmasını doğuracak bir kıvılcım olabilir.
Başka bir ihtimal ise, kendi nükleer programı üzerindeki uluslararası baskıyı hafifletmek için, saldırıyı yapmaya Hizbullah’ı İran zorlayabilir.
Her iki durumda da, Hizbullah kendini İsrail’in sınır ötesi uçuşlarına ya da sınırda Lübnanlıların ölümüne yol açan bir kazaya cevap verdiğini söyleyerek savunabilir.
Hizbullah şimdiye kadar böyle bir şey yapmaya eğilim göstermedi; sınırda bir kaza sırasında İsrail’in aydınlatma fişeklerini patlatmasına aldırış etmedi ve ayrıca İsrail’in sürekli tekrarladığı sınır ötesi uçuşlarına da tepki göstermedi.
2006 yılında Hizbullah’ın gösterdiği şiddet, Arap dünyasından aldığı desteğe mal olmuştu ve uluslararası toplumu İsrail’e misilleme için destek vermesi konusunda birleştirmişti. Fakat Hizbullah’ın devam eden sessizliği ya da hesaplarını yanlış yapıyor olması, beraberinde İsrail’in oldukça sert bir misillemesine sebep olacak kısıtlı bir saldırı yapması ihtimalini ortadan kaldırmaz.
İkincisi, İsrail Hizbullah’a direkt saldırabilir ya da Hizbullah’ın İsrail güvenliğini tehdit eden altyapılarını yok edebilmek için onu savaşa kışkırtabilir. Ayrıca İsrail; İran’ın nükleer tesislerine olası bir saldırısından sonra İran’ın ikinci bir saldırı ihtimalini yok etmek adına, Hizbullah’ın altyapılarına da zarar verebilir.
Tüm bu şartlardan herhangi biri İsrail’i, Hizbullah’a önleyici bir saldırı yapmasının kendisinin çıkarına olacağı konusunda ikna edebilir.
Bu iki senaryodan ikincisi daha mümkün görünüyor. Hizbullah büyük bir ihtimalle İsrail’in kabul edilebilir davranış ölçülerini çoktan aşmış bulunuyor. Hizbullah’ın daha uzak menzilli ve daha keskin isabetli karadan karaya füzeler elde etmek için söz konusu gayreti olduğu kadar, son yıllarda elde ettiği füzelerin kalitesi ve sayısı da İsrailli savunma ve iç güvenlik planlamacılarının korku duymasına yol açıyor.
2006 çatışması sırasında, bir milyon kadar İsrailli, Hizbullah’ın roket saldırıları nedeniyle evlerini boşaltmaya zorlanmıştı ve gelecek bir savaşta bu sayı Hizbullah’ın yeni silahlarının daha uzun menzilli ve daha keskin olması sebebiyle kesinlikle artacaktır.
İsrail, Hizbullah’ın Scud füzeleri (bunların bazı çeşitleri Kuzey Lübnan’dan bile İsrail’deki hedefleri vurabilecek durumdadır) ya da Suriye’den gelen M-600’lere (bunlar da geliştirilmiş bir yönlendirme sistemi sayesinde 155 mil öteden 500 pound ağırlığında savaş başlıkları fırlatabilecek kapasitededir) sahip olmasını stratejik bir tehdit olarak görmekte.
Diğer bir İsrail kırmızıçizgisi de, Hizbullah’ın S-300 gibi gelişmiş karadan havaya silahlarını ele geçirmiş olmasıdır; çünkü bu silahlarla İsrail’in Lübnan’a hava saldırıları konusundaki üstünlüğü sona erebilir. İsrail Lübnan’daki keşif harekatlarının da, uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler, Lübnan Güvenlik Kuvvetlerinin BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararını uygulamadaki başarısızlıkları nedeniyle çok önemli olduğuna inanmaktadır. Ayrıca olası bir savaş çıkması durumunda hava sahasındaki üstünlüğünü koruma kabiliyetinin de çok gerekli olduğunu düşünmektedir.
Bu üç faktörün; yani Hizbullah füze cephanesinin büyüklüğü ve kalitesi, uzun menzilli ve daha keskin isabetli silahların elde edilebilir olması ve karadan havaya füze altyapısının geliştirilebilecek olması ihtimalinin bir araya gelmiş olması dengeyi İsrail’in tehdit edici bulduğu bir noktaya doğru getirmektedir.
Hizbullah üzerine bir askeri saldırı değişik şekillerde ortaya çıkabilir. En büyük ihtimalle, İsrail kendi askeri planlamacılarının ‘operasyonel fırsat’ adını verdikleri saldırıyı yapabilir; yani uzun menzilli silahlar taşıyan bir konvoya ya da Lübnan’daki bir depolama ünitesine saldırabilir. Başka bir ihtimalle de, Hizbullah’ın kullanmakta olduğunu iddia edeceği Suriye’deki üniteler ve silah depolama sitelerine bir saldırı yapmayı seçebilir.
Eylül 2007’de Suriye’deki bir nükleer reaktör bölgesine yapılan saldırı İsrail’in bu tarz bir faaliyette bulunabilecek kapasitede ve bunun için istekli olduğunu göstermektedir. Eğer İsrail Suriye’deki Hizbullah yerleşimlerine saldırırsa, Hizbullah da İsrail-Lübnan sınırında saldırıya geçerek karşılık verebilir ve bu durumda savaş daha da büyür. Veya İsrail 2006’da yaptığı gibi, Lübnan boyunca hedeflerini vurarak Hizbullah’a karşı daha büyük bir hava saldırısı başlatabilir. Bu saldırının amaçlarına ne kadar ulaşabildiği göz önüne alınarak da, çatışmayı daha da alevlendirecek daha büyük çaplı bir işgal başlatabilir.
İsrail’in geçtiğimiz günlerde Gazze filosuna yaptığı saldırı ve karşılığında gördüğü uluslararası baskı Lübnan üzerinde olası İsrail faaliyetlerini kısıtlayıcı bir şey olabilir. İsrail şu anda uluslararası tepkiyi ölçmek için doğru zaman olmadığını düşünüyor olabilir. Fakat bu faktörün Lübnan bağlamında düşünüldüğüne dair ortada hiçbir kanıt yok, yani bu senaryo Hizbullah ve bu bağlamdaki tehditleri tek bir açıdan bakarak algılıyor.
İsrail’in bir Hizbullah krizi sürerken İran’a saldırması da pek olası değil; İran’a karşı olası bir saldırı İsrail’in tüm kaynaklarını en iyi şekilde bu işe ayırmasını gerektirir; fakat İsrailli planlamacılar İran’a karşı riskli ve zor bir görevi yürütürken gizliden gizliye Lübnan’la uğraşmaya pek gönüllü olmayacaklardır.
BELİRTİLER VE UYARI
Olması an meselesi bir savaşın belirtileri ve uyarı işaretleri zaten görünür durumda; fakat niteliksel ve niceliksel bazı değişimler olabileceğinden dolayı gözlem altında olmak durumunda. Bu belirtileri su şekilde sıralayabiliriz:
Hizbullah’ın İsrail karşıtı retoriğinde artış
Hizbullah’ın Genel Sekreteri ve Lideri Hasan Nasrallah, 4 Haziran’da filo olayı üzerine ateşli bir konuşma yaptı. Nasrallah, konuşmasında İsrail’e iyi argümanlar atarak saldırdı; fakat olayı misillemeye getirmeden ustaca bitirdi.
Fakat toplum önünde İsrail’i Lübnan’a karşı saldırıların İsrail’e karşı saldırılar olarak cevaplanacağının uyarısını yaptı ve Lübnan’ın bu şekilde stratejik hedefleri vurmak için yeterli kapasitede olduğunu belirtti. Nasrallah, 2006’da da İsrail’in bu şekilde cevap vereceğini tahmin edebilselerdi, o savaşı başlatmayacaklarını da itiraf etmişti; fakat retoriğini de ateşli boyutlara getirmekten de geri durmadı.
İsrail’in Hizbullah ve İran’a dair resmi ve kamu beyanlarının artması
Nisan 2010’da İsrail Suriye’yi Hizbullah’a Scud füzeleri göndermekle suçlamıştı. Daha sonra İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Hizbullah savaşçılarının Suriye’de Scud’larla eğitim gördükleri gizli bir bölgeden operasyon düzenlediklerini iddia etti (İsrail görünüşe bakılırsa Scud’ların gerçekten Lübnan’a gönderilip gönderilmediğine dair bir bilgiye sahip değil.) Suriyeli yetkililer Hizbullah’a dair tüm suçlamaları reddettiler.
İsrail’in açıklamasından beri, İsrail medyası Lübnan’a gemi transferlerine müdahil olup olunmaması üzerine tartışıyor; buna benzer bir müdahale 2009 Kasım’ında Francop isimli Antiguan bayrağı taşıyan bir gemiye yapılmıştı.
Lübnan kıyılarından yüz mil kadar uzakta yakalanan geminin Hizbullah’a yüzlerce tonluk silah taşıdığı bildirilmişti. İsrail’de savunma problemleri üzerine medyada geçenler çoğunlukla savunma muhabirlerinin, bu tarz konuların savunma kuruluşlarında tartışılması gerektiğini öne süren İsrail ordusundan aldıkları gizli bilgilerine dayanır. İran hakkında buna benzer tartışmalar Hizbullah’a karşı olası bir önleyici saldırı için uyarı işareti olabilir.
İsrail ordusu ve sivil savunmasının artan düzeydeki hazırlıkları
2006’dan ve Tuğgeneral Gabi Aşkenazi’nin İsrail Genelkurmay Başkanlığına getirilmesinden beri, İsrail ordusu Hizbullah ve Suriye’den kaynaklanan tehdidi savuşturmak için eğitim ve pratiklerini önemli bir şekilde arttırdı. Aşkenazi İsrail ordusunun Hizbullah’a şok edici bir saldırı düzenlemek için hazırlıklarının yetip de artacağını savunuyor.
Şubat 2010’da İsrail ordusu Lübnan’ın İsrail güvenliğini tehdit eden, uzun menzilli ve gelişmiş hava savunması gibi yeni silah sistemlerine karşılık ‘Firestone 12’nin bir denemesini yaptı. Dahası, İsrail ordusunun İç Güvenlik Kolu Mayıs 2010’da büyük çapta bir sivil savunma tatbikatı yaptı. Bu her yıl yapılan bir şey olmasına rağmen, olay İsrail medyasında İsrail’in Hizbullah için hazır olduğunu bildiren bir şey gibi yansıtıldı.
ABD Hizbullah’a karşı bir saldırı ihtimali hakkında küçük bir uyarı yapabilir. ABD savaşın başlamasından sonraya dek İsrail kaynaklarının harekete geçmesinden ve önemli bir askeri trafiğin varlığını görmeyecektir. Bu da Amerika’nın son anda İsrail’i savaş karşıtı bir yola ikna edecek ‘önleyici diplomasi’ görevi için vakti olmayacağını gösterir. Aslında şu anki durum Hizbullah’a karşı bir İsrail saldırısının zamanlaması ve kararının yalnızca İsrail’in etki alanı altında gerçekleşeceğini gösteriyor.
ABD İÇİN BELİRTİLER
Hizbullah, Amerika’nın en tehlikeli terörist örgütler listesinde en üst sıraya yakın bir yerde duruyor. Eğer gelecek İsrail-Hizbullah karşılaşması Hizbullah’ın askeri kapasitelerinde gerçek bir düşüşe yol açıp da beraberinde önemli boyutta sivil ölümü ve Lübnan’ın sivil altyapısının yok olmasını getirmezse, bu sonuç ABD çıkarları için faydalı demektir. Fakat böyle bir ihtimal tabii ki düşük.
İsrail-Hizbullah savaşının en büyük ihtimalle gerçekleşecek biçimi, ABD için neredeyse hiçbir olumlu sonuç taşımayacaktır; ama üç Ortadoğu önceliğine yarayacaktır:
İran’ın nükleer programını yavaşlatmaya ya da durdurmaya çalışmak, Irak’tan muharip birliklerini çekebilmek ve Ortadoğu barış görüşmelerinin başarıya ulaşmasına yardım etmek.
ABD her ne kadar İsrail’in Hizbullah’a yapılan Scud transferleri hakkında iddialarını desteklese de, bir İsrail saldırısı, etkili olsun olmasın, Arap ‘mahallesini’ uyandıracak ve ılımlı Arap hükümetlerinin Amerika çıkarlarını desteklemek için verdikleri çabalarını daha da zorlaştıracaktır.
Suriye’nin İsrail’in Hizbullah’a saldırısına askeri bir karşılık vermesi beklenen bir durum değil, fakat bu durum karşısında Irak’taki isyancılara Irak’taki Amerikan kuvvetlerine saldırmaları için desteğini yineleyebilir. Suriye ABD’nin Irak isyancılarına verdiği destek için misilleme yapmayacağını hesaplayacaktır ve Amerikan kuvvetlerine karşı artan tehdit için İsrail’i suçlamayı tercih edecektir.
Ortadoğu barış görüşmeleri büyük bir ihtimalle durma noktasına gelecektir. Lübnan’daki geçmiş askeri karşılaşmalarda da olduğu gibi, Filistin Lübnan’da Araplar İsraillilerle savaşırken görüşmelere devam edemeyecektir.
ABD’NİN BEKLENMEDİK İHTİMALLERİ EN AZA İNDİRECEK SEÇENEKLERİ
Hizbullah ve İsrail arasında yeniden ortaya çıkacak çatışmayı savuşturmak adına, ABD aşağıdaki seçeneklerden birini ya da birkaçını deneyebilir; fakat hiçbirisi kolay değildir ve başarıya ulaşacakları kesin değildir:
-İsrail’in gözünü korkutarak caydırmak/ İsrail’e güvence vermek
ABD İsrail’e kapalı kapılar ardında İsrail’in başlatacağı bir savaşı desteklemeyeceğini ve eğer Hizbullah’a saldırmayı seçerse tüm diplomatik ve askeri desteğini çekeceğini söyleyebilir.
Daha spesifik olarak, eğer İsrail bir savaş başlatırsa, ABD BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e karşı bir kararı çıkaracağı ya da böylesi bir kararı destekleyeceğiyle tehdit edebilir. İsrail büyük ihtimalle ABD’deki destekçilerini yönetime karşı pozisyon almak için harekete geçirecektir ve Obama yönetimi Kongre ve İsrail yanlısı lobi örgütlerinden gelen bir baskıyla ateş altında kalacaktır.
Obama yönetiminin bu baskıya karşılık İsrail’i sınırlayacak bir tavır almak ya da savaş durumunda karşı bir diplomatik hareket içine girmek durumunu güçlü argümanlarla savunabileceği kesin değildir. Aynı zamanda, yönetim İsrail’e savaşa girmemesi için yeni bir donanım ya da benzer bir stratejik avantaj sağlayıcı önerebilir.
Önleyici diplomatik yöntemler, 1990’ların sonunda üç yıl boyunca taraflar arasındaki gerilimi ve sivillere zarar verecek bir çatışma riskini azaltacak bir büro gibi çalışan İsrail-Lübnan izleme grubu tarzında bir organizasyonun yeniden canlandırılmasını düşünebilir.
Uluslararası bir izleme organizasyonunun varlığı, BM’nin 1701 sayılı kararını uygulamak için çabaları kolaylaştıracak bir durum ortaya koyabilir. ABD ayrıca sınırdaki yerel çatışmalara diplomatik karşılıklarını, tırmanan gerilimi engellemek için güçlendirebilir.
Örneğin, 2000’lerin başında olduğu gibi, Tel Aviv, Beyrut ve Şam’daki Amerikan diplomatlarına acilen ve en yüksek düzeyde ev sahibi hükümetleriyle, sınırdaki bir çatışmadan sonra gerilimi daha da tırmandırmayı engellemek adına ilişki kurmaları konusunda talimatlar verilebilir.
-Suriye’ye baskı yapmak
Obama yönetimi; BM Güvenlik Konseyi, AB ve Arap dünyasındaki partnerleriyle birlikte Suriye’ye, Hizbullah’a gelişmiş silah yardımı yapmasını engellemek ve arz zincirini kapatması için uluslararası bir baskı yapmayı deneyebilir. Suriye bu tarz bir baskı geçmişte sonuç vermişti (mesela, BM 1559 kararı geçerli olduktan sonra kuvvetlerini Lübnan’dan çekmişti.)
Yine de, Suriye’nin Lübnan’a silah yardımı yapmayı bırakması için baskı yapmak bir zorlamayı gerektirecektir ve bu anlamda güçlü bir uluslararası birliktelik pek olası değildir. Suriye’nin Hizbullah’tan desteğini çekmesi için önerilebilecek güçlü bir sebep yoktur.
-Hizbullah ve Lübnan otoriteleriyle görüşmeler yapmak
Obama yönetimi, Lübnan’da yenilenebilecek şiddeti, üçüncü bir taraf yardımıyla ya da doğrudan olmak üzere, Hizbullah’la ilişki kurmak için bir sebep olarak kullanabilir ve Hizbullah’ın tavrını ılımlı bir noktaya getirmeyi deneyebilir. Yönetim Hizbullah’ın artık Lübnan hükümetinin bir parçası olduğu argümanını savunabilir ve bu sayede kurulan diyalog Hizbullah’ın terörist eylemlerini kısıtlamak için bir yol olabilir.
Bu, ABD yönetimi için hiç de kolay olmayacak bir seçenektir. Yönetim içerde, Demokratlar da dahil olmak üzere büyük çaplı bir gruptan Hizbullah’la ilişki kurmaması yönünde baskı görecektir. Daha da önemlisi, ABD’nin Hizbullah’a terörist eylemlerini kısıtlaması için önerebileceği ya da tehdit olarak ortaya koyabileceği pek fazla bir şey yoktur.
- Küçük çaplı bir İsrail askeri saldırısını desteklemek
İsrail tarafından gerçekleştirilecek büyük bir askeri hareketin önüne geçebilmek için, ABD iki şekilde engelleyici ve öncelikli askeri seçenek önerebilir:
Hizbullah’ın arz zincirine [silah temini zinciri/YDH] karşı bir İsrail saldırısı (Scudlar transfer ediliyor olsa da olmasa da) ve/ya da Suriye’de uzun menzilli füzelerin bulunduğu Hizbullah eğitim bölgelerine bir saldırı.
İki seçenek de Suriye’yi çatışmalardan etkilenecek olmakla karşı karşıya getirecektir, özellikle de çatışmalar Suriye topraklarında olacaksa. Fakat iki seçenek de askeri hedeflerle sınırlı bulunmaktadır, yani sivil ölümlerini en aza indirecektir ve ikisi de İsrail’i ilgilendiren kesin tehditlerle sınırlıdır. Öncelikli bir saldırı ayrıca daha geniş bir İsrail askeri operasyonu için sebepleri ortadan kaldıracaktır. Fakat yine de, çatışmanın Lübnan’a sıçrama ihtimali, yukarda da bahsedildiği gibi, yok denilemez.
Eğer yönetim bu seçeneklerden biri ya da birkaçını uygulamak için karar verirse, ABD’nin İsrail’e net bir mesaj göndermesi gerekir. Tarihin de doğrulayacağı gibi, İsrail ABD muğlaklığını her zaman fikirlerine bir destek olarak görecektir.
İHTİMALİN GERÇEKLEŞMESİ DURUMUNDA OLUŞACAK SONUCLARI HAFİFLETMEK
Obama yönetiminin ABD çıkarları için en kötü olabilecek sonuçları yumuşatmak için birkaç seçeneği olacaktır:
-İsrail hareketini kınamak ve durdurmaya çalışmak
İsrail’in çatışmayı başlatan taraf olması durumunda, ABD İsrail’i kınayan ve acil bir ateşkese zorlayan bir BM Güvenlik Konseyi kararı veya beyanına katılabilir ya da bunu destekleyebilir. Böyle bir durumda, ABD İsrail’in müdafaa hakkının, Hizbullah’a bölge güvenliği tehlikeye atacak öncelikli saldırılar yapabileceği anlamına gelmediğini savunabilir.
ABD, ayrıca İsrail politikasına olan karşıtlığını; İsrail’in çatışmaya devam etmek için kullanmak zorunda olduğu askeri materyalleri göndermeyi keserek gösterebilir. Fakat bu seçeneği haklı çıkarmak yönetim için hem maddi açıdan hem de politik açıdan zor olur.
ABD’nin halihazırda Hizbullah’ın yeniden silahlanmasını eleştiren kayıtları var ve içeride İsrail’in kınanmasına karşı tepkiler ciddi boyutlara varabilir.
İsrail’in davranışını desteklerken aynı zamanda kısıtlamaya çalışmak
Obama yönetimi, İsrail’in kendini savunma hakkının, Hizbullah’ın yeniden silahlanmasından dolayı öncelikli bir saldırı yapmasını haklılaştırdığını savunabilir, yani Hizbullah’ın silah gelen hatlara ve/veya Hizbullah’ın Suriye’deki eğitim alanlarına bir takım saldırılar yapmasını onaylayabilir.
Bir yandan da, İsrail’e özel olarak ya da kamuoyu önünde, askeri hırslarını sadece acil sorunları çözmekte kullanması için mesajlar gönderebilir. Yönetimin en temel argümanları İsrail’in (ve ayrıca ABD’nin) sivil ölümlerindeki kötü ünü ve İsrail’in gitgide daha başarısızlaşan askeri harekatları olabilir.
-İsrail’i her koşulda savunurken, Hizbullah, Suriye ve/veya İran’ı kınamak
ABD; Hizbullah, Suriye ve İran davranışlarına diplomatik bir kınama yapmayı haklılaştırmak için Lübnan’da askeri bir çatışmayı kullanabilir. ABD 1701 sayılı kararın söz konusu taraflarca sürekli olarak ihlal edildiği ve Lübnan’a durumu daha da kötüleştirecek silah sistemlerinin girişi olduğu noktalarına dikkat çekebilir. Bu durumda, ABD’nin, İsrail en önemli askeri ihtiyaçlarına ulaşana kadar, BM Güvenlik Konseyi’nin bir ateşkes kararı vermesini geciktirmenin yollarını araması gerekir.
-Krizi daha büyük bir diplomatik girişime dönüştürmek
Tüm bu seçenekler altında ABD, krizi; İsrail-Filistin için bahsedilmemiş bir planı harekete geçirmek ya da İsrail-Suriye görüşmelerini başlatmaya çalışmak gibi, daha geniş bir diplomatik olaya dönüştürmeyi düşünebilir.
Ortadoğu krizlerinin bu tarz diplomatik olaylara dönüşmesinin (1973 savaşından sonra Mısır-İsrail diplomasisi ve 1991’deki Körfez Savaşı ve birinci Filistin intifadasının ardından Madrid Barış Konferansı’nın gelmesi gibi) ve bunların da Amerika tarafından bahşedilmiş olmalarının örnekleri var.
Hizbullah’ın askeri kapasitelerinin azalmasından ve bu sayede İran’ın (ve Suriye’nin) da Hizbullah’ı vekil olarak kullanma olanaklarının zayıflamasından hoşnut olacak ülkeler olan Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün bu tarz yeni bir girişime destek verecektir. Yine de bu seçeneğe dikkatlice eğilmek gerekir; çünkü bu ülkelerden hiçbiri Arap ülkesinde bir İsrail askeri operasyonuyla bağlantılı bir şey yapmak istemeyecektir. Önemli Arap ülkelerine –ve Lübnan’daki olaylarla geleneksel olarak ilgilenen Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine de- kriz boyunca ABD’nin danışması gerekir.
Tüm bu seçenekler üzerinde ABD’nin çıkacak bir savaşın ilk günleri ve saatlerinde kararlarını vermesi gerekir. Bu, ABD için İsrail askeri davranışlarının şiddeti ve süresini kısıtlayabilmek adına en mükemmel zaman olacaktır.
Öncelikle, İsrail hedeflerine ulaşmak için ABD’nin diplomatik bir ‘alan’ yaratmasını ve zaman yaratmasını isteyecektir. İkincisi, İsrail özellikle de hava operasyonları uzun sürerse, yeniden bir silah ikmaline ihtiyaç duyacaktır ki bu da ABD’nin eline iyi bir koz verir.
Bu süreç içerisinde en önemli karar, İsrail’in savaş kararlarını nasıl tanımlıyor olduğudur. Özellikle su sorular üzerinde durulabilir; Asıl amaç Hizbullah’ı yok etmek mi, kapasitelerini azaltmak mı, ya da Lübnan halkına Hizbullah’ın faaliyetlerine devam etmesi tehlikesini sunmanın bir aracı olarak Lübnan altyapısına ciddi bir zarar vermek mi?
ABD Lübnan halkını cezalandırmayı hesaplayan bir İsrail politikasına karşı çıkacaktır ve aynı zamanda ABD’nin İsrail’in Hizbullah’ı yok etme hedeflerine kendini katması da olası bir şey değil: İsrail 2006’da kaybetti ve yeni bir savaşta başarılı olabilmek için yeterli zaman ve enerjisi var denilemez.
Bu ABD’nin İsrail’in savaş hırslarını kısıtlamak adına gösterdiği çabaları açıklıyor; çünkü Lübnan’da periyodik savaşların olması gelecek dönemde devam eden Hizbullah tehdidini engellemek için yararlı bir şey olmayacaktır.
Birinci ve ikinci Lübnan Savaşları tecrübeleri gösteriyor ki, İsrail askeri operasyonları ne kadar uzun sürerse, sivil ölümlerinin gerçekleşmesi ve sivil altyapılarının yok olması ihtimali o kadar artıyor.
ABD bu ihtimali yok edemez; çünkü Hizbullah sivil bölgelerde faaliyet gösteriyor. Aslen, gelecek bir savaşta, sivil savaş alanı daha da genişleyecek; çünkü Hizbullah Litani Nehri’nin kuzey bölgelerine doğru kaymaya başladı.
İsrail’in sivil alanlardaki hedeflere saldırıları, ne kadar kısıtlı ve yeri belirli olsa da, ABD’nin İsrail’e askeri görevini tamamlaması için yeterli zaman verebilmesini zorlaştırıyor. Sivil ölümlerin sayısının artması durumunda sadece Araplar sokağa dökülmez, Avrupa kamuoyu da Amerika müttefiklerini İsrail faaliyetlerine karşı tavır almak zorunda bırakır.
Bu senaryonun olabilirliği İsrail’in Mayıs 2010’da Gazze filosuna saldırısının ardından uluslararası ateş altında kalmasıyla daha da arttı. Amerika’nın en erken zamanda uygulayacağı politikada karar kılması, aynı zamanda Amerikan politikası İsrail’in iç politika kararlarını etkileyebildiği için gerekiyor.
İsrail kabine üyeleri, 1982’de de 2006’da da, hükümet içinde kendilerinin savundukları ılımlı pozisyonların onaylayıcı bir ABD politikasının olmayışından ya da ABD desteğinin daha aşırı politikalar için geleceği algısından dolayı yankı bulamıyor olduğundan söz etmişti. İsrailli politikacılar Hizbullah’ı karşılarına alırken ABD’den daha güçsüzler denilemez. ABD politikası tek başına İsrail politikalarını belirleyemeyecek olsa da, önemli bir etki taşıdıkları gerçektir.
Son olarak, tarih de bunu doğrular ki İsrail ateşkesi ilk teklif eden taraf olmayacaksa da, kabul etmek zorunda kalan taraf olacak. Eğer ABD erken bir ateşkes talep ederse, eski bir İsrail paradoksu içine düşmüş olacak. Bir yandan; savaş alanında erken bir başarı İsrail’in düşmana daha büyük bir darbe vurmaktaki menfaatini artıracak ve İsrail savaş hedefleri –ilk basta kısıtlı olsa da- düşmana karşı daha belirgin bir zafer elde etmek konusunda genişleyecektir.
Diğer yandan; savaşta erken gelen bir başarısızlık İsrail’in düşmanlığını savaştaki dengeyi değiştirecek şekilde artıracaktır. Yani, hem başarı hem de başarısızlık, İsrail operasyonunun savaş hedeflerini ve mücadeleyi genişletmesiyle sonuçlanacaktır. O halde ABD’nin en önemli görevlerinden biri, ateşkes için en doğru zamanı beklemek ve İsraillileri buna ikna etmektir.
ÖNERİLER
ABD Lübnan’da yeni bir savaşı engellemeye çalışmalıdır; fakat bunu yapmak için elinde fazla güç yoktur. İsrail güvenliği Hizbullah’ın yeni silahlarıyla giderek artan şekilde tehdit altına girmektedir ve ABD bu meşru müdafaa hakkına saygı duymak durumundadır.
Önleyici diplomasi imkanı, ABD ile İran ve Hizbullah arasında diplomatik ilişki olmamasından ve Suriye’yle de olan ilişkilerin zayıf olmasından dolayı yok gibidir.
Lübnan hükümeti ve silahlı kuvvetleri gerçekleşecek olan olaylarda tamamen etkisiz elemandır. Bu şartlar altında, ABD şunları yapmalıdır:
ABD istihbarat toplama ve analizini ve ABD-İsrail istihbarat bilgi paylaşımını geliştirmek. ABD istihbarat kaynakları ABD politikacılarının kriz zamanlarında en iyi bilgiyi elde etmelerini sağlayacak şekilde kullanılmalıdır. Ayrıca, Suriye, Lübnan ve Hizbullah üzerine ABD-İsrail istihbarat paylaşımı, olası görüş farklılıklarını uzlaştırmak ve eksikleri tamamlamak için yoğunlaştırılmalıdır.
ABD’nin kamuoyu önünde İsrail’in meşru müdafaa hakkını desteklemesi ve Hizbullah’ın yeni silahları hakkında ABD düşüncelerinin belirtilmesi. İsrail Lübnan’daki Hizbullah ve Suriye/İran faaliyetlerine dair meşru güvenlik endişelerine sahip. ABD İsrail’in tavrını anladığını net bir şekilde belirtmelidir. Uluslararası toplumun 1701 sayılı kararı uygulamada devam eden başarısızlığının altı çizilmelidir. Bu mesajlar Hizbullah için caydırıcı olurken, İsrail’in de güvenlik ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte olmalıdır.
-Uluslararası bir izleme mekanizmasını canlandırmak ve ABD diplomatik karşılığını güçlendirmek
Uluslararası bir izleme mekanizmasını canlandırmak büyük ihtimalle çok aza mal olacak ve getirileri de büyük olacaktır. Böyle bir mekanizma 1701 sayılı kararı uygulamak için gecikmiş uğraşıların da önünü açacaktır ve yerel olaylar ciddileşmeden üzerlerinde çalışabilmek için bir forum sağlayacaktır. Aynı zamanda, sınırda gerçeklesen olayların ciddileşmesini erkenden önlemek ve acilen müdahale edebilmek için ABD; İsrail, Lübnan ve Suriye’deki büyükelçiliklerini güçlendirmelidir.
-Suriye’ye diplomatik baskıyı artırma
ABD, Suriye’yi Hizbullah’a söz konusu silahları sağlamaktan vazgeçirmek için diplomatik bir baskı uygulamalıdır. Özelikle Arap ülkeleri ve Fransa, eğer ABD neyi başarmak istediğini gerçekten bilirse ve diğerlerini de kendi diplomatik planına dahil etmek için istek gösterirse, ABD çıkarları için gerçekten faydalı olacaklardır.
Bu tarz bir diplomatik baskı başarısız olursa, ABD uygun istihbarat bilgisini açık etmeli ve Suriye’ye karşı önleyici harekat isteyen bir Güvenlik Konseyi kararının mümkün olup olmadığını New York’a danışmalıdır. Bu tarz bir kararın geçmesi çok zor olsa da, New York görüşmelerinin çevresindeki diplomasi sayesinde gereken mesaj Sam’a ulaşacaktır.
- Savaşın olması ihtimalini düşünerek hazırlanma
Eğer savaş çıkarsa, ABD çatışmaların sonucunda Hizbullah’ın zayıflamasına ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanması için uluslararası bir birlikteliğe kapı açmaya çalışmalıdır.
Savaş sonrası olası diplomatik girişimler için hazırlanma
Obama yönetimi şu an Lübnan’daki düşmanlığı nasıl daha büyük bir barış süreci için diplomatik bir girişime çevirebileceğini, tüm olasılıkları ele alarak düşünmelidir. Düşmanlıkların süresi ve şiddetini düşürecek bir liderlik barış görüşmelerine ev sahipliği eden bir ABD diplomatik başkentine dönüşecektir.
Çeviren: Gözde Nur Donat