Nasrullah: Kudüs, dinimizin, namazımızın, orucumuzun bir parçasıdır

img
Nasrullah: Kudüs, dinimizin, namazımızın, orucumuzun bir parçasıdır YDH

YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.




 

YDH- Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Lübnan’dan yayın yapan el-Menar televizyonun haberine göre Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada Filistin’de ve bölgede yaşanan son gelişmeler konusunda önemli mesajlar verdi.

İsrail’in genel anlamda Filistin özelde de Kudüs konusundaki tehlikeli girişimlerine dikkat çeken Seyyid Nasrullah, “Kudüs ve Filistin, bizim dinimizin, namazımızın, orucumuzun, cihadımızın bir parçasıdır. Kudus’ün Yahudileştirilmesi, Filistinlilerin Kudüs’ten sürülmesi ve Yahudi yerleşkelerinin çoğaltılması gibi Kudüs’ü tehdit eden tehlikeler konusunda uyanık olmalıyız” dedi.

 Basın ve yayın düzeyinde, siyasi ve mali düzeyde herkesin Kudüs konusundaki sorumluluğunu yerine getirmesi ve Kudüs’ün Yahudileştirilmesi komplosu konusunda yüksek sesli uyarılar yapılması gerektiğini vurgulayan Nasrullah, Arap Birliği’nin ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da bu konuda görev ve sorumluluklarına göre hareket etmesi gerektiğini söyledi.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah şunları söyledi: “Kudüs gününde şunu özellikle vurguluyorum. Nehirden denize kadar Filistin, burada yaşayan halka aittir, hiç kimsenin buranın bir karış toprağının, bir damla suyunun dahi İsrail tarafından yağmalanmasına göz yummaya hakkı yoktur. 1967 topraklarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, Filistinlilere ilişkin bir sorundur. Fakat hepimizin arzusu, tüm Filistin topraklarında başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Kudüs gününde İsrail’deki esir Filistinli ve Arapları, hala saldırılara uğrayan abluka altındaki Gazze’yi ve her gün gasp edilen toprakları üzerinde Yahudi yerleşkeleri kurulan Batı Şeria’yı anmamız gerekiyor.

  Bölgenin yaşadığı sıkıntıların kaynağı, Filistin’in işgal altında tutulması ve İsrail’in gayri meşru varlığıdır. Bu sorunu çözdüğümüzde tüm sorunlar çözülecektir. İmam Humeyni’nin buyurduğu gibi, sorunun gerçek sebebini incelediğimizde bunun, Filistin’in işgali olduğunu görürüz. Bizim asıl sebebin üzerinde durmamız gerekmektedir, işgalden doğan sonuçların değil. Filistin’in bugünkü sorunları, işgalin sonuçladır.”

Mısır ve Libya’daki gelişmeler

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Hüsnü Mübarek ve Zeynelabidin bin Ali rejimleri gibi İsrail’in müttefiki olan rejimlerin devrilmesinin Filistin’in lehine olan gelişmeler olduğunu belirterek bölgede yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunarak şunları söyledi:

“Bugün Mısır’da yaşanan gelişmeler, bölgede stratejik bir değişim anlamına gelmektedir. Bu günlerde Mısır’da Filistin meselesine verilen resmi desteğin ve halk desteği, hacmi bir tarafa bırakıldığında bile Mısır’daki yeni bir aşamaya geçildiğini göstermektedir. Hüsnü Mübarek rejimi hakim olsaydı, bu gösterilere çeşitli düzeylerde tepki verirdi; fakat Eylat operasyonunun sorumluluğunu Filistinlilerin üzerine atar ve kendi halkına da mermilerle cevap verirdi.

Bugün ise Mısır halkının Siyonist elçinin ihraç edilmesi ve İsrail’le ilişkilerin kesilmesi talebine tanık oluyoruz. Mısırlılar bugün İsrail bayraklarını ayaklarının altına alıyorlar, böylesi bir şeye geçmişte hiç tanık olmamıştık. Geçtiğimiz günlerde yaşananlar, İsrail’i sarsmıştır.”

Libya’da yaşana gelişmelere de değinen Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, şunları söyledi:

“Libya rejimi, kendi halkına ve Filistinlilere yönelik büyük cinayetler işlemişti. Bu rejimin işlediği en büyük cinayet, İmam Musa Sadr ile iki arkadaşının İsrail’e hizmet olarak kaçırılmasıydı. Bugün biz Libyalı kardeşlerimizden, Libyalı devrimcilerde bu cinayeti aydınlatmasını, İmam Musa Sadr’ın durumunu aydınlatmak ve onu sağ salim bir şekilde Lübnan’a ulaştırmak için çaba göstermesini bekliyoruz. İmam Musa Sadr, sahnede olsaydı, bölgenin ve Filistin’in lehine köklü değişimler olurdu.

Libyalı kardeşlerimizden, Libya’yı Arap dünyasına ve Filistin’e kazandırmalarını, ülkelerinin bağımsızlığını, egemenliğini ve servetlerini Batılıların ve Amerikalıların tasallutundan korumalarını istiyoruz. Kaddafi’nin işlediği en büyük cinayetlerden biri de Libya’yı Filistin’den uzak tutmasıydı.”

Suriye’deki gelişmeler  

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Suriye’de yaşanan gelişmelere de değinerek şunları söyledi:

“Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak iki noktaya işaret etmemiz gerekiyor. Birinci mesele, Suriye liderlerinin, aziz halkının ve kahraman ordusunun ABD’nin, Batı’nın ve uluslar arası çevrelerin baskıları karşısında Arap haklarına olan bağlılığıdır. Geçtiğimiz on yıllar içerisinde Sovyetlerin çöküşü ve Amerika’nın bölgeye saldırısı gibi birtakım gelişmelere tanık oluk. Suriye liderleri sarsılmadılar ve Arap haklarına ve ilkelerine bağlı kaldılar, direndiler ve taviz vermediler.

Suriye eğer taviz verseydi, İsrail’le sorununu hallederdi. O zaman da Filistin’in başına nasıl bir belanın geleceği belli olmazdı. Dolayısıyla Suriyeli liderler, Filsitin meselesi hattında büyük bir rol oynadılar. Suriyeli liderler, direniş konusundaki tutumlarından geri adım atsalardı, Filistin davası ortadan kalkardı.

İkinci mesele Suriyeli liderlerin direnişin, özellikle de Lübnan ve Filistin direnişinin yanında yer almasıdır. Suriyeli liderler, Filistin davasının korunması ve onun yok edilmesinin önlenmesi konusunda önemli bir rol oynamaktadır.

Şu an sizler marun er-Ras’ta oturuyorsunuz. Eğer Suriye olmasaydı, İran’ın desteklerinin Lübnan’a ulaşmasının da imkanı olmazdı, Marun er-Ras, Suriye’nin destekleriyle savaştı. Gazze’deki direniş örgütleri direnişin yanında yer almayı sürdürmek için Suriye’nin desteğini istemektedir. Hepimiz, Suriye’nin milli tutumunu, güçlü ve kahraman Suriye’yi istiyoruz. Son dönemde Lübnan’ın bütünlüğünü Suriye korudu.

Bazıları Suriye’de taifecilik fitnesini alevlendirmeye çalışıyor. Kim bu yönde adım atar ve buna çalışırsa, Suriye’yi yok etmeye çalışıyor demektir.

Cumhurbaşkanı Esed’in geçtiğimiz gün dediği gibi ABD ve Batı, reform yaptırmaya değil, Suriye’den taviz koparmaya çalışıyor. Bazı ülkelerde halkına zulmeden diktatörler bulunmasına ve buralarda demokrasiden ve reformdan eser olmamasına rağmen bu ülkeler ABD ve Batı tarafından destekleniyor.

Suriye’deki olumlu veya olumsuz her gelişme tüm bölge ülkelerini etkileyecektir. Biz, Suriyeli liderlerin gerçek reformlar yapmaya çalıştıklarını biliyoruz.”

Lübnan’da yaşanan gelişmeler

 Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Dünya Kudüs Günü münasebetiyle video konferans yoluyla yaptığı konuşmasında başta uluslar arası Refik hariri mahkemesinin iddianamesi olmak üzere ülkesinde yaşanan gelişmelere de değinerek şunları söyledi:

 “Biz, uluslar arası mahkemenin iddianamesiyle ilgili tutumumuzu açıkladık. Şunu açıkça söyleyeyim ki gün geçtikçe uluslar arası mahkemenin siyasi olduğu ve uluslar arası siyasete göre çalıştığı daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu mahkeme niçin kuruldu, bunun oluşumu ve kuralları nasıl oluştu. Bu mahkeme önce Suriye’yi daha sonra da Hizbullah’ı hedef aldı.

Yalancı tanıkları nasıl korudu ve korumaya devam ediyor. İsrail’in bundaki parmağına ilişkin delilleri ve şahitleri nasıl görmezden geliyor. Bütün bunlar, direnişe yönelik saldırının hacmini ve mahiyetini ortaya koyuyor.

Ordu, halk ve Direniş dengesi, ne kadar işlevsel olduğunu ispat etti. Dünya Kudüs Günü, Lübnanlıların bu dengeyi (ordu, halk ve Direniş dengesi) korumadaki sorumluluğu, Lübnan, Filistin ve Kudüs içindir. Bu denge, kan ve fedakarlıklarla ispat edilmiş bir gerçekliktir.

Direniş, Lübnan halkının, bölge halklarının ve her zaman Direniş’i destekleyen kamuoyunun bilinci sayesinde bu yeni tehlike ve komployu da geride bıraktı. Daha önce de söylediğim gibi bu mahkeme ne karar verirse versin, bizim açımızdan bunun hiçbir değeri yoktur. Bugün bu uluslar arası mahkemeden bahsetmemin sebebi, başkalarını ikna etmek için değildir, ben kamuoyunu muhatap alıyorum çünkü onlar mantığı kabul ediyorlar.”

İsrail

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, konuşmasında İsrail’in Lübnan ordusunun silahlanmasını engellemeye çalışmasına da değinerek şunları söyledi:

“Güney Lübnan’ın servetleri ve doğal kaynakları her zaman İsrail’in iştahını kabartmıştır. Fakat Lübnan İsrail’in içine düştüğü bir tuzak olmuştur. İsrail’in başka ülkelerle olan bunalımlarını Lübnan’da çözdüğü dönemler artık geride kaldı.

Son olarak 2006’daki savaşta askeri planlarının daha sonra da Direniş’in daha da güçlenmesine sebep olan İmad Muğniye terörüyle güvenlik planının çökmesi sebebiyle Direniş’e yönelik suçlama tufanı başlatıldı. Şimdi de sıra Direniş’i hedef alan uluslar arası mahkeme iddianamesine geldi.”

Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını ortadan kaldırmak için onların bulundukları bölgelerde iskan edilmesini öngören ve İsrail’le ılımlı Arap rejimleri tarafından söz konusu edilen plana da değinen Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, “Filistinli mültecilerin iskan edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Birileri bu yönde komplolar kursa da bu iş asla Lübnan’ın zararına olmayacaktır. İşgalcilere karşı direnen ve yüz binlerce şehit veren bir halk; ancak Filistin’e görü dönüşle uluslar arası siyaset sahnesinde güçlü ve etkili olabilir.

Lübnanlılar, ordu, halk ve Direniş dengesinde kenetlendikçe mültecilerin iskanı asla söz konusu olmayacaktır.

Bazıları Suriye’yi Yeni Ortadoğu planı doğrultusunda parçalanmaya sürüklemek istemektedir. Biz 2006’da Lübnan’da, 2008’de de Gazze’de bu planı paramparça ettik. Lübnan sürekli olarak bir iç savaş uçurumunun kıyısında yaşıyor. Bu komplo da içeriden bazılarının yardımıyla dışarıda tezgahlanıyor.

Lübnanlılar, dostlarının verdiği destekle direniş yoluyla topraklarını özgürlüğe kavuşturdukları gibi Filistinliler de direnişle yurtlarını özgürleştireceklerdir.    

Filistinliler, başkalrı dayatmadan önce izleyecekleri yolu kendileri seçtiler, İslam ümmetinin de bu halkın yanında yer alma sorumluluğu bulunmaktadır. Filistinliler gün geçtikçe önlerindeki tek seçeneğin direniş olduğunu daha fazla vurguluyorlar.

Beytu’l Mukaddes’in havasını soluyacağımız, Kudüs’te namaz kılacağımız günler gelecek ve bu temiz yurt gerçek sahiplerine geri dönecektir. İmam Musa Sadr, 1970’li yıllarda Yaser Arafat’a ‘Ey Ebu Ammar, Kudüs’ün onuru, müminlerden başkasının eliyle kurtarılmayı kabul etmez’ demişti. Bugün bu müminler Filistin’de, Suriye’de Irak’ta, İran’da Libya’da Tunus’ta ve tüm İslam ülkelerinde varlar. Bu müminler bugün Kudüs’ü ve Filistin’i geri almaya hazırlar. Burasının asıl sahiplerine geri döneceği gün mutlaka gelecek.”