YDH : TIME dergisinden Rania Abouzeid Kuzey Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de yapmış olduğu gizli bir toplantıya katıldı ve onların bir sonraki adımlarını ayrıntılarıyla dinleyip yayınladı.
YDH : TIME dergisinden Rania Abouzeid Kuzey Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de yapmış olduğu gizli bir toplantıya katıldı ve onların bir sonraki adımlarını ayrıntılarıyla dinleyip yayınladı.
Önce, kaptan sırılsıklam olmuş siyah ceketini çabucak çıkardı. Ayakkabılarını çıkarıp kuruması için kapının birkaç adım ilerisinde duran sobaya koydu. Yardımcısı, astsubay, ıslanmış çoraplarını çıkarıp alelacele sobanın kenarında giyinmeden önce askeri üniforma olarak hala giydiği tek elbise olan asker ceketini astı.
İki mülteci, başlamak üzere olan bu toplantıya ta Suriye’den Türkiye’ye dağları aşarak henüz gelmişlerdi. “ Yapmış olduğun alet çalışmaz” dedi Kaptan Ebu Hikmet’e. O Odadaki çoğu erkek gibi sakallı, siyah sarıklı ve taranmamış saçları vardı. Yerdeki mindere oturdu. “ Ne ? Gerçekten mi ? Sonra konuşalım “ dedi Ebu Hikmet.
Türkiye sınırının Suriye’ye çok uzak olmadığı köydeki bu güvenli evde perşembe akşamı için konuşulan çok daha fazla konu vardı. İlerleyen 3 saat içerisinde 11 adam bu küçük dumana boğulmuş odada Kuzey Suriye’de bir bölge olan İdlib’i özgürleştirmek için taktikler ve stratejiler üzerine tartıştılar.
TIME çoğunluğu, kötü durumdaki Kuzey Suriye’nin Jisr el Shugur kentinden olan katılımcıları korumak için adlarını saklıyor. Burada Suriye ordusundan kaçan 4 mülteci var. Suriyeli mültecilerden de üç temsilci Yayladağı Kampından ( Türkiye’deki birçok kamptan en büyüğü ) ; kampta kalmayan ama sınırın diğer tarafında olan ve ordudan kaçan kişilere yiyecek, telefon, el feneri gibi ihtiyaçları temin etmesi gereken birkaç tane daha mülteci var. Bir de kendini Suriyeli askeri stratejist olarak tanımlayan ve sürgünde yaşayan birisi var. Biz ondan doktor diye bahsediyoruz; çünkü odadaki diğer adamlar ona bu şekilde sesleniyor.
Ebu Hikmet, kendisini tartışmaya açık bir şekilde “ üzerinden geçilmesini sağlayan bir köprü “ olarak tanımlayan sivil bir “ devrim komutanı ”. “ Cephanemiz yok,” dedi. “ Temin etmek için paraya ihtiyacımız var. “
“ Paraya sahip olan karşıtlarımız İhvan-ı Müslimin, Şeyh Adnan Arour ve özgür Suriye Ordusu. Onları unut. Bize yardım etmeyecekler “ dedi doktor. “
Türkiye’de Özgür Suriye Ordusu bir oyun, dünyaya burada her şey kontrol altında demek için yanıltıcı bir dış görünüş. Dışarıdaki hiç kimsenin size milis demeyeceğini demek için buradayım. Herkes Riad el Esad’ın Türkler tarafından kontrol edildiğini biliyor. Suriye Ulusal Konseyi bunu kendisi temsil ediyor. İçerdeki devrim birleşerek olmalı ve her bir bölge harekat komuta merkezi kurmalı. Bu konuda size yardımcı olmak için buradayım.”
Adam dikkatle dinledi aynı doktor gibi. Beyaz gür sakalları, seyrek gri saçları ve soğan gibi burnu olan adam planını ana hatlarıyla belirtmeye başladı. Sobanın üzerindeki metal çaydanlık kaynadı. 12 tane kum saati şeklindeki küçük çay bardakları dolduruldu ve elden ele gezdi. Doktor piposunu yaktı. “ İdlib’i özgürleştirmeliyiz; çünkü bu daha kolay. İdlib’deki güvenlik güçlerinin sayısı diğer bölgelerden daha az “ dedi.
“ Yanlış söylüyorsun, doktor,” dedi düşük rütbesine rağmen açık bir şekilde lider olduğu anlaşılan yakışıklı ağırbaşlı kaptan. “Sadece Kirbet el Jouz’da 1.500 tane asker var.” dedi. Demiş olduğu bu köy sınırın karşısındaydı ve bir Türk köyü olan şu anda da içerisinde olduğumuz Güveççi ile karşı karşıyaydı.
“ Demek istediğim şey şudur“ diyerek doktor devam etti. “ İdlib’i bir bütün olarak özgürleştirmek, sadece Khirbet el Jouz gibi bir köyünü özgürleştirmekten daha iyidir. Bizim büyük stratejik kazanımlara ihtiyacımız var. Avrupalılar çocuklarını buraya bizim için ölsünler diye göndermeyecek. Bölgeyi özgürleştirmeliyiz. Eğer gruba cephane gerekirse, ne yapabiliriz? “ diye sordu cevap verilmesini beklemeksizin. “ 10 tane silahımız varsa, iki tanesini satacağız. Cephane alacağız ve kontrol noktalarını aşacağız. Londra ya da Paris için beklemeyin. Biz erkeğiz, cesuruz, sadece organize olamıyoruz. İdlib’te en az 1.000 tane devrimci var.“
“ Onların hepsi bizimle mi ? “ diye Yayladağı’nda kalan ve bıyıklı bir mülteci olan Cihad sordu.
“ Çoğu “ diyerek cevapladı Kaptan.
“ Kaç tane adam toplayabilirsiniz “ dedi doktor odadakilere dönerek. “ Biz savaşçılar istiyoruz.”
Diğerlerine göre Şeyh denilebilecek, güçlü, 40 yaşında olan Ömer konuştu.
“ En az 100 kişi ama silaha ihtiyacımız var. Silah alabilen her kişi savaşmak isteyecektir.”
“ Kardeşim “ dedi doktor, “ Ben Bingazi’ye gittim. Bana nasıl başladığını söylediler. Ortaya çıktığı zaman hiç kimsenin silahı yokmuş. Onlar silah olarak demir çubukları kullanmışlar ve ilk saldırılarında da sadece 7 kişiyi kaybetmişler.”
“ Ben sadece silah için bekliyorum “ dedi Ömer. “ Bugün silahları Ariel Şaron’dan kabul edeceğiz, tabi öncesinde komadan çıkmalı ve bize bunu teklif etmeli. Sonra da çocukların öldürüldüğünü gördüğün zaman, bu senin tam olarak ne yaptığını gösterir işte.”
“ Biz canlı bomba olmak için hazırlandık” dedi Cihad “ Daha önce Suriye’de intihar bombacısı olma fikrimiz yoktu biliyorsun” Kaptana döndü. “ Hazırım. Sadece ne yapılacağını söyle.”
Kaptan, Cihad’ın dizine hafifçe vurdu. “ Sakin ol, kardeşim. Neden bu kadar telaşlanıyorsun ki ? “ dedi. “ Hepimiz hazırız.”
“ Ben sadece geriye gitmek istemiyorum, bundan sonra ileriye gitmek zorundayız,” dedi Cihad.
Birileri camı hafifçe araladı ve buz gibi hava içeriye girdi. Dışarıda yağmur yağıyor, ama içerisi boğucu bir şekilde sıcak. Küllükler çabucak doldu, ama hiç kimse onları boşaltmak için tenezzül etmedi. Çaylar tekrar tazelendi. Köşede, küçük televizyon Al-Cezire Arapça kanalına ayarlıydı. Sesi kısıktı; ama Suriye’deki olaylarla ilgili amatör bir video ışık saçıyordu. Arada bir odadakilerin bazıları izliyor ekrana fırlayan son dakika haberlerini okuyor ve tartışmaya dönüyorlardı.
“ Tek problem olan şey yeterli tecrübemizin olmaması ve de organize olamamamız.” Dedi doktor. “Stratejik planlarımız olmalı“
Kalaşnikovlar, dedi, çok pahalıydı (Türkiye’de karaborsada 1.200 $ ‘dan gidiyor.) ve hedefi başarıyla vurmak için belli bir seviye gerekiyor. Türklerin otomatik silahları daha ucuzdu, daha hızlı bir şekilde doldurulabiliyor ve kullanması daha kolay. Planımızda silahların türleri ve numaraları ile ilgili karar verildi. Her özerk silahlı grup bunlara sahip olmalı. (TIME numaraları sordu ama açıklamak için değil )
“Kardeşlerim, bizim 14 tane valiliğimiz ve o valiliklerin her birisinde yalnız bir şekilde hareket eden yüzlerce grup var.”
“ Neden? “ diye sordu Kaptan “ Neden her cuma günü olan protestolar için bir ad bulmuyorlar ve biz de diğer şeyler üstünde anlaşamıyoruz?“
Adamlar, tüm dindar Sünni müslümanlar, ihvan-ı Müslimin’i suçluyor. Onun devrimdeki rolüyle ilgili çok ciddi şüpheleri var. Bazıları İhvan’ın, destekçilerini silahlandırdığını; ama Esad destekçisi askerlere saldırırken yalnız bıraktığını söylüyor. Daha doğrusu, en çok şüphelenilen şey, İhvan’ın Esad devrildikten sonra harekete geçireceği şu an harekete geçmek için haber bekleyen örgüt hücreleri oluşturduğu yönünde.
“ 80’lerde buralardaydım. O zaman bizi satmışlardı ve tekrar satacaklar” dedi doktor. “ İhvan ve (onun sürgündeki lideri Ali Sadreddin) Bayanouni bizi sattı.”
( Röportaj arasında, doktor bu olayın detaylarından bahsetti. Kendisi sinirli bir şekilde 80’lerin politik kanadı olan Müslimin, Tanzim el İhvan, Suriye rejiminin askeri kanadındaki üyelerine ihanet ettiğini söyledi. Diğerleri ise bu olayı tam olarak kabul etmiyor. Ömer, şeyh, – İhvan’dan olmadığını söyleyen kişi – İhvan’ın seksenlerde yanlış yaptığına katılıyor; ama şu an uyuyan sonrasında harekete geçecek olan örgüt hücreleri oluşturduğuna inanmıyor.
“Evet, onlar sadece destekçilerine cephaneleri dağıtıyor, dedi . “ Ne fark eder ki ? silahın varsa, halkına vereceksin, bazılarına verip bazılarına vermemezlik yapmayacaksın. Mantıklı olan budur.)
“ Bir soru sormak istiyorum” dedi Cihad. “ Biz demokratik bir devlet istiyoruz ve bunun için oy kullanacağız. Peki kim beni İhvan için oy kullanmaya zorlayacak ki? Hem onlar nasıl başa geçecek?
“ Onlar devrimin zayıflaması için gün sayıyor sonrasında da meydanlara yabancı tanklarını sürecekler, işte ihvan’ın planı bu.” dedi doktor. “ Devrim ya bu şehrin çocuklarının eliyle ya da dışarıdan müdahale ile başarıya ulaşacak. Kazandığınızda…”
“İnşallah “ dedi herkes hep bir ağızdan onun sözünü keserek.
“ Kazandığınızda“ diyerek devam etti doktor “her bölgede silahları toplayabileceğiniz askeri konseyler oluşturun. O zaman bu devrim konseyleri geçici yöneticilerin en büyük desteğini oluşturacaktır. Onların devriminizi çalmayacağı konusunda emin olmak zorundasınız yani İhvan ve TV’deki diğerlerinden. Onların herhangi bir plan sunduklarını duydunuz mu ?
“ Hayır “ dedi hemen hemen hepsi bir ağızdan.
“ Devrim sona erince desteklenmeye ihtiyaç duyarken ve bir sistem oluşturmaya çalışırken, burada bulunanlardan birisini ulusal konseyde görürsem, yemin ederim onu öldüreceğim.” dedi Cihad.
Ebu Hikmet’in telefonu çaldı. O, kardeşi şehrin dışındaki bir kontrol noktasında öldürülüp devrimci olmadan evvel Jisr el-Shughour da tüccarmış. “Kaç tane telefon ?” diye sordu telefondakine. “ 15 mi? Ben 50 tane istiyorum. Bana 50 tane al. Normalde bize 150 tane telefon getirmesi gerekiyordu. Eğer yapamayacaksa, onunla çalışmak istemiyoruz.”
Odadaki tartışma Ebu Hikmet’in telefonunun ilerleyen yarım saat içerisinde en az 4 defa çalmasına rağmen devam etti. O, 9 voltluk batarya ve telefonları tedarik etmek konusunda organizasyon yapmakla meşguldü.
“ Benim, içi tamamen Libyalıların silahları ile dolu 3 tane gemim var, ama size Kalaşnikov bile getiremem.” Dedi doktor., “ çünkü Recep Tayyip Erdoğan buna izin vermeyecek. Biz diğer Arap liderleri ile konuştuk ama zor.”
Ömer sessizce gruptan ayrıldı. Abdestini aldı odanın köşesine gitti. Yüzünü Mekke’ye döndü sırtını odadakilere vererek.
“ Kardeşim, dışarıdan hiç kimse seni desteklemeyecek.” dedi doktor.
“ Geriye dönmeyeceğimizi söyledik. O devrilene kadar durmayacağız! “ dedi Ebu Hikmet heyecanlanarak. “Peki ne yapabiliriz? Hem şu uçuşa yasak bölge ne olacak?
“ Bu olmayacak, kafanızdan çıkarın bunu,” dedi doktor.
“ Doktor, biz Allahuekber ! dedik ve topraklarımızı Esad kuvvetlerinden kurtarıp özgür kılmaya kararlıyız! “ dedi Ebu Hikmet, hisleriyle birlikte sesi de yükseliyordu.
Doktor soğuk kanlılığını korudu. Piposundan bir fırt aldı. “ Nasıl? Plan istiyorum“
Tartışma bu sabah denenip patlayarak başarısız olan amatör patlayıcılara döndü. “ Onların tamir etmeleri 1.5 aylarını alacak bir şeyleri patlatmamız lazım” dedi Cihad.
Ömer, gruba yeniden katılan kişi, bunun için herhangi olası bir şey hedef alınmalı dedi Ebu Hikmet’e sorgulayan bir bakış atarak “ tamir etmesi 2 saatten daha fazla alan “
“ Araçlarım dahilinde çalışıyorum” dedi Ebu Hikmet kendisini savunurcasına. Hedefleri ve patlayıcıların nerelere yerleştirileceğini tartıştılar ve karar verdiler. Gemilerle getirilen malzemeleri askerlere götüren askeri araçları ele geçirecek ve kargoya el koyup yolu yanmış araçlarla kapatacaklar. Böylece destek gelmesini ve kontrol noktalarının aşılmasını engelleyecekler.
“İnşallah, yakında iyi haberler duyacaksın” dedi kaptan doktora.
“Görevli kişilerin ne çalıştığını biliyorum ve kesinlikle saygı duyuyorum” dedi doktor mültecilere dönerek “ Bizim yönetime sadık askerlerimizden çok bir şey beklemeyin. Görevli kişiler ordu-ordu çarpışmasına hazırlanıyor, bu değil işte. Yüksek rütbeli görevliler olmaları sizden daha fazla bir şeyler biliyorlar anlamına gelmiyor. Sizin patlayıcı konusunda uzman birisine ihtiyacınız var.”
Kaptan yardımcısı, patlayıcı mühendisi olan yardımcısı Astsubay Çavuş Ahmed’i işaret etti.
“Bizi yönlendirmesi için kaptanı seçtik çünkü o bizden biri” dedi Cihad. “ O bizi anlıyor”
“Kes şunu, beni utandırıyorsun” dedi kaptan odadaki herkes gülerken.
“ Kaptan başarılı ve saygı duyulan birisi çünkü üniformasını çıkardı ve artık sizinle birlikte “ dedi doktor.
Kaptanın telefonu çaldı ama tartışma devam etti “ Ne? Çivi bombası mı? Kaç tane ölü var? (Kaptan daha sonra bunu açıkladı. Rejim yerleşim yerlerinde çivi bombaları kullanıyor. Daha önce, Suriye’deki birçok savaşta da olduğunu iddia etti. Ancak bunu kanıtlamak zor.) Bir kişinin adı geçti, ama odadaki herkesin bildiği bir kişiydi. Birkaç kişi Allah rahmet eylesin dedi.
“ Doktor, eğer bu durum 3 ay daha devam ederse, el-Kaide’den daha kötü şeylerle baş etmek zorunda kalacağız. Sarhoşlar, Zamparalar şimdilik sadece dindar değiller; ama her geçen gün daha da aşırı uçlara gidiyorlar” dedi kaptan “ Bu durum batılıları bize yardım etmeleri konusunda korkutmaz mı?”
“ Avrupa menfaatlerine bakar, bu kadar.” dedi doktor “ Onlar ( Libyalı devrimci Abdülhakim ) Belhac ile çalıştı. Onu tanıyorum ve kendisi gerçekte el-Kaide’den, onların umurunda değil. Onlar sadece üstesinden gelebilecekleri bir kişi isterler.”
Konuşma Afganistan’a döndü ve Batı’nın Rusya’ya karşı “Mücahid” savaşçılarını nasıl silahlandırıp desteklediği konuşuldu. “ Şimdi, operasyon odaları kurmanın bize faydası ne olacak bunun üzerine çalışalım” dedi.
“ Doktor, kelimeleriniz birer altın gibi.” dedi Ebu Hikmet ve sakinleşti. “Birleşmeli ve operasyon odaları kurmalıyız. Biz, Jisr el-Shughour’un devrimcileri, birleştik“ dedi odadakileri işaret ederek. “İdlib’de de birleştik. Sen bizim moralimizi düzelttin ve bilgilerini bizimle paylaştın.”
Doktor ayrılmak için kalktı. Herkese teker teker sarılıp öptü. “ Umarım seni yakın zamanda tekrar görürüm” dedi Ebu Hikmet’e “ Umarım “ diye cevapladı Ebu Hikmet’de. “ Ama bugünlerde, kim bilir ? Ölüm daha yakın bir zamanda gelebilir.”
Çeviren : Mücahid YILMAZ