YDH- New York Times gazetesinde, Janmes Risen ve Mark Mazzetti imzasıyla yayımlanan haber analizde ABD istihbaratının İran’ın nükleer silah yapmadığını bildiği belirtiliyor.
YDH- New York Times gazetesinde, Janmes Risen ve Mark Mazzetti imzasıyla yayımlanan haber analizde ABD istihbaratının İran’ın nükleer silah yapmadığını bildiği belirtiliyor.
Birleşmiş Milletler nükleer gözlemcilerinin cuma günü açıklanan yeni raporunda İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına hız verdiğini söylemiş olmasına rağmen, Amerikan istihbaratına bağlı analizciler İran’ın nükleer bomba yaptığına dair sağlam delillerin olmadığına inanmaya devam ediyor.
Amerikan gizli servisinin eski ve mevcut yetkilileri tarafından yapılan son açıklamalar ve değerlendirmeler 2007 yılında elde edilen istihbarat verilerinde ortaya konulan; İran nükleer silah programına yıllar önce son verdi, bilgisi ile ciddi anlamda örtüşüyor.
Tartışmaların odağında ise Tahran’daki aşırı hırslı liderlerin ortaya koyduğu belirsiz soru işaretleri yer alıyor. İran’ın nükleer güç haline gelmek için uranyum zenginleştirdiğine ve gereken alt yapıyı kurduğuna dair Amerikan, İsrail ve Avrupa istihbarat yetkilileri arasında herhangi bir tartışma mevcut değil.
Ama CIA ve diğer gizli servisler İran’ın nükleer savaş başlığı üretmeye yönelik paralel bir programa başlamaya henüz karar vermediğine inanıyorlar. Onlara göre İran’ın nükleer silah üretmesi için gerekli olan programlar aslında 2003 yılında durduruldu. Zaten İranlı yetkililerde sürekli olarak bu programın sivil ve barışçıl amaçlar ile olduğunu savunuyorlar.
31 Ocak’ta Senatoda vermiş olduğu beyanda James R. Clapper Jr. (Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı) Amerikalı yetkililerin ve siyasilerin İran’ın nükleer silah elde etmek için fırsat kolladığına inandığını; ancak İran’ın nükleer silah yapmaya çalıştığını gösteren herhangi bir karar ya da çabaya yönelik ellerinde bir delil bulunmadığını açık bir şekilde ifade etti.
Aynı oturumda yer alan CIA Başkanı David H. Petraeus yapılan bu açıklamalara katıldığını bildirdi. İçlerinde Savunma Bakanı Leon E. Panetta ve ABD Genelkurmay Başkanı General Martin E. Dempsey’nin de yer aldığı diğer üst düzey Amerikalı yetkililer de televizyonlara yansıyan konuşmalarında benzer açıklamalarda bulundular.
Senato’nun istihbarat komisyonu adına konuşan Clapper: “ Bu yolda ilerliyorlar ancak nükleer silah yapmaya yönelik bir karar aldıklarına inanmıyoruz.” dedi.
Amerika’dan gelen bu yorumları eleştiren İsrail ve bazı Avrupa başkentleri İran’ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah yapmaya yönelik çok büyük bir adım attığına ve en zor kısmını atlattığına dikkat çekti. Bu sonucun Atom Enerjisi Kurumu Müfettişleri tarafından yayınlanan birçok raporda da yer aldığını ve Cuma günü yayınlanan raporda İranlıların bir yer altı tesisinde uranyum zenginleştirdiğine yönelik yeni delilleri bulunduğunu söylediler.
İranlılar aslında silahların temel yakıtı olan uranyumu zenginleştirme yolunda her gün bir adım daha atmaktadırlar. Amerikalıların İran’ın henüz ulaşmadığına inandığı başarı, İranlı mühendislerin tasarlayacağı savaş başlıkları ve daha sonrasında yapacakları bombalar ile kısa sürede kolay şekilde elde edilecektir.
CIA’yi de eleştiren yetkililer İran ile ilgili aşırı dikkatli söylemlerin büyük ihtimalle 2002 yılında Irak savaşında silah başlıklarına ilişkin ortaya konulan yanlış istihbaratı telafi etmek için olduğunu söylüyorlar. Tüm bunlara ek olarak İsrailli yetkililer 2007 yılında açıklanan rapora inanmadıklarını ve İran’ın asla tam olarak nükleer silah programını durdurmadığını söylüyorlar.
Bazı istihbarat yetkilileri ve analizciler İran’ın zenginleştirme faaliyetlerinin arkasında, mümkün olan en hızlı şekilde nükleer bomba inşa etme yarışının ötesinde sebepler olabileceğine inanıyorlar. İran’ın “stratejik belirsizlik” yaratarak bölgedeki nüfuz alanını genişletmek istediğini söylüyorlar. Şu an bir bomba yapmak yerine, İran’ın nükleer hırsı konusunda şüphe tohumlarını diğer ülkelerin içlerine serperek gücünü ve nüfuzunu arttırmak istiyor olabilir. Pakistan ve Hindistan örneği incelendiği zaman bu ülkelerin bomba yapmaya karar vermeden çeyrek asır önce gizli bir şekilde nükleer faaliyetlerine başladığı ve devam ettiği, silahlarını ise 1998 yılında test ettiği görülecektir.
Uluslararası Atom Enerjisi kurumunda Amerika’yı temsil eden ve Ulusal Silahlanma Karşıtı Merkez’in de 2005 ve 2009 yılları arasında başkanlığını yürüten Kenneth C. Brill “ İranlıların sadece nükleer kapasiteye ulaşmak istediklerini düşünüyorum, çok miktarda nükleer yakıt depolamak istediklerini düşünmüyorum” dedi. Eski bir istihbarat yetkilisi ise bunlara ek olarak “ Hindistan nükleer bomba sahibi olmaya yıllarca sadece bir tornavida turu kadar uzakta idi, İranlılar bu kadar yakın değiller” dedi.
Şüphesiz ki Amerikalı analistler İranlı liderlerin niyetlerini anlamanın oldukça zor olduğunun ve yaptıkları değerlendirmelerin sınırlı bilgilere dayandıklarının farkındalar. Irak’ın işgalinden sonra silah araştırmaları için kurulan CIA ekibinin başı olan David A. Kay, Amerikan tarafından yapılan açıklamalara ve değerlendirmelere kaynak olan istihbarat bilgilerinin güvenirliliğinden kuşkulu olduğunu açıkladı.
Kay “İran’ın bomba yapmaya karar verdiğine dair ellerinde bir kanıt yok, bu ise istihbarattaki büyük bir boşluğun işaretidir.” dedi. 2007 yılında yayınlanan raporu kastederek “ Verilerin değişmediği bir gerçek” dedi ve ekledi “ Ama bu sadece verilere ulaşmada ve istihbaratta yetersizliğin göstergesidir.”
Kapalı toplumların niyetlerinin ortaya çıkarılması Amerikalı istihbarat yetkililerinin ve analistlerin en zorlu görevlerinden biridir. CIA, İran ve Kuzey Kore gibi rejimlerin liderlerinin karar alma süreçlerini algılamada ve bu rejimlere nüfuz etmede yıllardır sadece küçük başarılar elde edebilmiştir.
Irak ile ilgili yapılan yanlış istihbarat değerlendirmelerin ortaya çıkardığı kötü akıbetten sonra, 2006 yılında Amerikan istihbarat teşkilatınca yürürlüğe konulan yeni analiz prosedürleri ile aynı başarısızlıkların önüne geçilmek istendi.
Analistler artık kendilerine ulaştırılan istihbarat bilgilerinin arkasındaki kaynağa ulaşım imkânına sahipler. Bu sayede kaynağın güvenirliliğini daha iyi belirleyebilecekler ve CIA’ in daha sonra yalan çıkacak olan, Irak’ta yer alan biyolojik silahlar hakkında ulaştığı sonuçlar gibi yanlış sonuçlardan kaçınabilecekler.
Ayrıca analistlerin yazdıkları raporlarda kendilerini ulaştıkları sonuca götüren mantık silsilesini belirtmeleri ve bu yargılarını örtülü dipnotlar yerine açık ve onaylanmış raporlara dayandırmaları gerekecek.
2007 yılında İran’ın nükleer programı hakkında henüz sınıflandırılmamış olan ve bomba yapımına ilişkin programın çok önceden sona erdirildiğini açıklayan rapor kamuoyuna açıklandığında, tüm dünyada ve Bush yönetiminde soğuk duş etkisi yaratmıştı.
Bu rapor 2005’ten itibaren istihbarat teşkilatında yaşanan keskin bir dönüşün temsiliydi ve İsrail, Avrupa ve muhafazakâr çevrelerin eleştirilerini CIA’nin üstüne çekti. Eleştirenlere göre aslında CIA’nin bu çabaları Amerika’nın İran’a olası bir müdahalesini engellemeye yönelik daha büyük bir uğraşın parçasıydı.
Rapor o kadar tartışmalıydı ki birçok analist İran’ın nükleer programına ilişkin ortaya çıkan yeni delillerden ve özellikle Birleşmiş Milletler müfettişlerinin ortaya koyduklarından sonra Amerikan istihbarat çevresinin söz konusu bulguları yeniden gözden geçirerek inkâr edeceğini umut etti.
Ama analistler İran’ın zenginleştirmeye yönelik faaliyetlerine ilişkin kurmaca deliller mevcutken, silah programına ilişkin çok daha az gerçekçi delilin mevcut olabileceğini söylüyorlar.
Yine de İran’ın zenginleştirme faaliyetleri kuşkucuların şüphelerini daha da arttırdı.
Eski bir istihbarat yetkilisi “ Bugüne kadar tartışmaların gidişatını belirleyen uranyum zenginleştirme faaliyetleriydi” “ Bu herkesin sinirlerinin gerilmesine neden oldu. İranlılar da yapmaya çalıştıkları ile bu şüphelerin giderek artmasına katkıda bulunmaya devam ediyorlar” dedi.
İran’ın nükleer faaliyetlerini gizlemeye yönelik çalışmaları ve batıyı bu konuda yanıltan eylemleri şüphelerin güçlenmesine neden oldu. Ancak yine de bazı Amerikalı analistler bu hareketlerin İran’ın nükleer silah peşinde olduğunu kanıtlamayacağını söylüyorlar.
Onlara göre CIA’nin daha önce Irak savaşında yaptığı hata, silah denetçilerinin ülkesine girişine izin vermeyen Saddam’ın bir şey sakladığını ve gizli bir silah programı yürüttüğünü düşünmesi olmuştu.
Kay’in de açıkladığı gibi “ Bugün kendisi ile hareket etmek istediğiniz delillerin değerleri ile 2002 senesinde kendisi ile hareket ettiğiniz delillerin değerleri bir değil.”
Çeviren: Musab Yiğit