YDH- Saha muhabirliği yapan araştırmacı gazetecilerin Avustralya merkezli ABC News'da yer bulan yazıları, 7 Ekim kaosunda ''Hannibal Direktifi'' uyarınca kendi vatandaşlarını öldüren İsrail ordusundaki ahlaki yoksunluk ve operasyonel açmazların altını çiziyor.
7 Ekim'de şu emir geldi: ''Hannibal Erez'de, bir Zik [saldırı insansız hava aracı] gönderin''
Temmuz ayında İsrail gazetesi Haaretz tarafından haberleştirilen bu sözler, Aksa Tufanı'ndan bu yana pek çok İsraillinin korktuğu şeyi doğruluyor: İsrail güçleri kendi vatandaşlarını öldürdü.
İsrailli yetkililer 7 Ekim'de 800'den fazla ''sivilin'' ve yaklaşık 300 askerin öldürüldüğünü iddia ediyor. O zamandan bu yana Gazze'de çok sayıda İsrailli tutuklu hayatını kaybetti.
İsrailliler, İsrail tarihinin en kanlı tek günü olan Hamas liderliğindeki terör saldırısının dehşetini ve acısını hala yaşıyor.
Bugün İsrail ordusu, Hamas'ın İsrail'in güneyindeki yerleşim yerlerine yönelik saldırısı sırasında yaşanan karmaşada İsrail askerleri, pilotları ve polisi tarafından kaç vatandaşının öldürüldüğünü açıklaması için giderek artan bir baskı altında.
Hayatta kalanlar ve yakınları sadece “neyin yanlış gittiğini” değil, aynı zamanda ordunun tartışmalı ve sözde iptal edilmiş “Hannibal Direktifi”ni uygulayıp uygulamadığını da soruyor.
İsrail ordusu direktifin bir bilgisayar programı tarafından rastgele adlandırıldığını iddia etse de Hannibal'ın Romalılar tarafından yakalanmaktansa zehri yutmayı tercih eden ünlü Kartacalı generale atıfta bulunduğu bariz.
1986'da Lübnan'da İsrailli askerlerin kaçırılmasına tepki olarak yazılan doktrin, rehineler için riskli olsa bile, İsrail güçlerine mevkidaşlarını rehin tutan düşmanlara ateş açma hakkı veriyordu.
Direktifi hazırlayanlar bunun esirlerin öldürülmesine izin vermediğini iddia etseler de, uzmanlar, zamanla ordu içinde, esir alınma riskine girmektense mevkidaşların ortadan kaldırılmasının tercih edilebileceği yönünde bir yorumun hakim olduğunu gözlemlemiş.
Uzmanlar şunu söylüyor:
''Bu yasal olarak, ahlaki olarak, etik olarak...yanlış. Her açıdan yanlış.''
2011 yılında Hamas, İsrailli bir rehineyi kullanarak önemli bir esir takası gerçekleştirmiş ve aralarında Hamas'ın mevcut lideri Yahya Sinvar'ın da bulunduğu 1,000'den fazla esir karşılığında bir İsrail askerinin, tank nişancısı Gilad Şalit'in serbest bırakılmasını sağlamıştır.
7 Ekim'den sonra İsrailli ''siviller'' ve askeri personelden Hamas saldırısına karşılık veren İsrail güçlerinin kendi vatandaşlarını öldürdüğüne dair bazı ifadeler geldi.
Ardından, birçok İsrailli ve İsrail destekçisi, daha fazla tanıklık ve İsrail medyasında çıkan haberler bunun doğru olduğunu teyit ettikçe, İsrail'in kendi vatandaşlarını öldürdüğü gerçekliğini öne süren herkesi kınadı.
İsrail ordusu, Hannibal direktifinin bir versiyonunun 7 Ekim'de uygulandığını doğrulamadı ya da reddetmedi sadece bunun o güne ait soruşturma altındaki pek çok olaydan biri olduğunu söyledi.
ABC'nin sorularına cevaben İsrail ordusu bir açıklama yaptı:
''İsrail ordusu şu anda terör örgütü Hamas'tan kaynaklanan tehdidi ortadan kaldırmaya odaklanmıştır. Bu tür sorular daha sonraki bir aşamada ele alınacaktır.''
Temmuz ayında İsrail gazetesi Haaretz, İsrail ordusundaki komutanların üç ayrı yerde Hamas tarafından esir alınan askerlere ateş açılması emrini verdiğini ve açıkça Hannibal Direktifi'ne atıfta bulunduklarını ortaya çıkardı. Eski bir İsrailli subay, Hava Kuvvetleri Albay Nof Erez, Haaretz podcast'ine verdiği demeçte, direktifin özel olarak emredilmediğini ancak yanıt veren hava mürettebatı tarafından “görünüşe göre uygulandığını” söyledi.
Paniğe kapılan, normal komuta yapıları olmadan hareket eden ve kara kuvvetleriyle koordine olamayan uçaklar, muhtemelen rehine taşıdıklarını bildikleri Gazze'ye dönen araçlara ateş açtılar.
Albay Erez şöyle diyor:
''Bu kitlesel bir Hannibal'dı. Tel örgülerde tonlarca açıklık vardı ve her tür araçta binlerce insan vardı, bazıları rehineli bazıları rehinesizdi.''
Hava kuvvetleri pilotları Yedioth Ahronot gazetesine 7 Ekim günü Gazze ile İsrail arasındaki sınırı geçmeye çalışan insanlara “muazzam” miktarda mühimmat attıklarını itiraf etti.
Muhabir Yoav Zeitoun şöyle diyor:
''Yirmi sekiz savaş helikopteri gün boyunca, yeniden silahlanmak için tekrarlanan koşularda, bagajlarındaki tüm mühimmatı ateşledi. Yüzlerce 30 milimetrelik havan topu ve Hellfire füzesinden bahsediyorum. Binlerce teröristin üzerine açılan ateşin sıklığı başlangıçta muazzamdı ve ancak belli bir noktadan sonra pilotlar saldırılarını yavaşlatmaya ve hedefleri dikkatle seçmeye başladılar.''
Tank subayları da Gazze'ye dönen ve potansiyel olarak içinde İsraillilerin bulunduğu araçlara ateş açarken yönergeyi kendi yorumlarına göre uyguladıklarını doğruladı.
Tank yüzbaşısı Bar Zonshein İsrail'in Kanal 13 televizyonuna verdiği demeçte ''İçgüdülerim bana aracın üstündekilerin askerlerimiz olabileceğini söyledi. '' dedi.
Yüzbaşı Zonshein'e şöyle soruldu:
“Yani bu hareketi yaparak onları öldürecektin? Yani onları vuracaktın öyle mi? Kendi askerlerini mi vuracaktın?”
İsrailli gazeteci Ronen Bergman Yedioth Ahronot gazetesi için ordunun 7 Ekim gece yarısı Hannibal Direktifini yürürlüğe koyduğunu yazdı.
Bergman şöyle diyor:
''İsrail ordusu, adını açıkça belirtmese de uygulamada tüm savaş birimlerine 'Hannibal Direktifi'ne uymaları talimatını verdi. Talimat, Hamas teröristlerinin Gazze'ye geri dönme girişimlerinin 'ne pahasına olursa olsun' durdurulmasını içeriyor ve güvenlik kurumlarının prosedürün iptal edildiğine dair defalarca güvence vermesine rağmen orijinal 'Hannibal Direktifi'ne çok benzer bir dil kullanıyor.''
Bergman'ın araştırması 70 aracın İsrail uçakları ve tankları tarafından Gazze'ye girmelerini engellemek için imha edildiğini ve içindeki herkesin öldüğünü ortaya çıkardı:
''Bu noktada kaçırılanlardan kaçının 7 Ekim'de bu Hannibal emrinin etkinleştirilmesi nedeniyle öldürüldüğü net değil” diye yazdı.
Orijinal Hannibal Direktifi gizli olmakla birlikte, rehineleri tutan düşmanlara karşı küçük silahlar ve keskin nişancı ateşi kullanılmasını, bomba, füze ya da tank mermisi kullanılmamasını tavsiye ettiği bildiriliyor.
İsrail başsavcısı 2015 yılında rehine öldürmenin özellikle yasak olduğunu söylemişti.
Bugün baktığımızda ise şunu görüyoruz: 7 Ekim'de ateş altında olanlar sadece askerler değildi.
İki olayda, İsrailli siviller İsrail güçlerinin üzerlerine ateş açmasından ve diğer rehinelerin öldürülmesinden kurtuldu.
Gazze sınırındaki Kibbutz Nir Oz'da hayatta kalan bir kişi, Hamas üyeleri kendisini ve diğer rehineleri pikapla sınırdan geçirmeye çalışırken İsrail ordusu tarafından ateş açıldığını anlattı.
Neomit Dekel-Chen İsrail haber sitesi ynet'e şöyle konuştu:
''Bir İsrail ordusu helikopteri üzerimizde belirdi. Bir noktada helikopter teröristlere, şoföre ve diğerlerine ateş etti. Pikabın kasasında çığlıklar vardı''
Dekel-Chen bir kadının, arkadaşı Efrat Katz'ın vurularak öldürüldüğünü söyledi.
Altı ay sonra, İsrail Hava Kuvvetleri tarafından yürütülen bir soruşturmada Efrat Katz'ın, pikabı hedef alan bir saldırı helikopteri tarafından öldürülmüş olabileceği kabul edildi. Soruşturma sonucunda rehinelerin teröristlerden ayırt edilemediği anlaşıldı. Bununla birlikte Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Tomer Bar “karmaşık bir savaş gerçekliği içinde emirlere uygun hareket eden helikopter mürettebatının operasyonunda bir kusur bulmadığını” söyledi. Ordu ayrıca askerlere, içinde rehin tutulan siviller olduğunu bilmelerine rağmen bir eve ateş açma emri verildiğini de doğruladı.
İsrailli 101 sivilin öldüğü Kibbutz Be'eri'de, içeride ve dışarıda 15 kişiyi rehin tutan yaklaşık 40 Hamas silahlı adamıyla uzun süren bir çatışmanın ardından bir tanka en az bir eve ateş etme emri verildi.
“Pessi'nin evi” olayı İsrail'de çok kötü anılır oldu ve adını orada tutulan diğer rehinelerle birlikte öldürülen ev sakini Pessi Cohen'den aldı. Hayatta kalan iki kişi İsrail ordusunun eve ateş açtığını ortaya çıkarmıştı. Shifroni'nin üç akrabası, kendisi eşi ve çocuklarıyla birlikte kibutzun diğer tarafında saklanırken Pessi'nin evinde öldürüldü.
Shifroni, ''hala bilmedikleri birkaç kişi daha olduğunu ve onları tam olarak neyin öldürdüğünü asla bilemeyebileceklerini söyledi ve teyzesi Ayala'nın, torunu Liel'in ve yeğeni Yanai'nin, Pessi'nin evinde teröristler tarafından öldürüldüğüne inandığını vurguladı.
Yine de, Shifron, İsrail ordusunun Be'eri'deki evlere ağır mühimmat kullanma kararından dolayı üzgün olduğunu ekledi ve şöyle söyledi:
''Bence asıl soru...ahlaki soru, şudur: Bunu yapmak doğru bir şey mi? Rehinelerin bulunduğu bir eve tank mermisi atmak...seçici bir atış olsa bile.. Bence bu doğru bir karar değildi, iyi bir karar değildi ve ahlaki bir karar değildi. Ancak Be'eri'de büyük bir kaos olduğunu ve olayı orada sonlandırmak için çok fazla baskı olduğunu da anlayabiliyorum. Bence İsrail ordusunun ateş edip rehineleri öldürmek gibi bir niyetleri yoktu ama bir eve tank mermisi atarsanız içinde insanlar olabileceğini hesaba katmanız gerekir.''
İsrailli filozof Asa Kasher ABC'ye verdiği demeçte direktifin sivil rehineler için geçerli olmadığını iddia etti ve şöyle söyledi:
''Bu yeni bir durum ve tüm hususlar farklı. Kaçırma girişimini engellemek için bir sivili öldürmek gerçekten yanlış...herkes bunun bir demokraside izin verilenin çok ötesinde olduğunu anlıyor.''
Profesör Kasher, askerlerin 7 Ekim'de Hannibal Direktifini uyguladığına dair haberlerden dehşete düştüğünü söyledi:
''Çok düşük profesyonel standartlara göre hareket ettiler. Bu delilik, demokrasinin doğasına aykırı, İsrail ordusunun doğasına aykırı, komutanlığın doğasına aykırı.''
Be'eri'den sağ kurtulanların ve orada öldürülenlerin yakınlarının tekrarlanan taleplerine yanıt olarak İsrail ordusu, kibbutzdaki eylemlerine ilişkin bir soruşturma başlattı.
Temmuz ayında operasyonel incelemesini yayınladı ancak Be'eri'deki pek çok kişi tatmin olmadı.
Ordu, bir tankın sadece rehinelerin serbest bırakılması için yapılan müzakereler başarısızlıkla sonuçlandığında evin “yakınına” ateş açtığını tespit ederek İsrail güçlerini herhangi bir suç işlemiş olmaktan akladı.
Raporda, “Ekip, incelenen bilgilere dayanarak ve anladıkları kadarıyla, bina dışında iki sivilin şarapnel parçalarından zarar gördüğü münferit bir olay dışında, bina içindeki hiçbir sivilin tank mermisi ateşinden zarar görmediğini tespit etti” denildi.
Raporun devamında “Ekip, rehinelerin çoğunun muhtemelen teröristler tarafından öldürüldüğünü ve ilave bulguların araştırılması ve incelenmesinin gerekli olduğunu tespit etmiştir.” ifadeleri yer aldı.
Pessi Cohen'in gelini Sharon Cohen İsrail radyosuna yaptığı açıklamada soruşturmanın sonuçlarını kabul etmediğini söyledi.
Cohen, İsrail Radyo Bet'e 14 Temmuz'da verdiği demeçte “Bu gerçekten doğru değil rehinelerin tank mermilerinden zarar görmediği yalan. Kişisel gizlilik meseleleri nedeniyle ayrıntılara giremem. Bunlar bize tekrar araştırılacağı söylenen ayrıntılar. Buna ek olarak, kibbutzdaki olaylar çok istisnai, garip ve zor olduğu için cesetlerin çıkarılması, otopsiler ve tüm bu şeylerin temelden yapılmasının tercih edilmediğini söyleyebilirim.''
İsrail ordusu incelemesi ayrıca Pessi'nin evinden sağ kurtulan iki kişiden biri olan Yasmin Porat'ın 15 Ekim'de İsrail'in Kan radyosuna verdiği, Hamas'ın silahlı adamlarının rehineleri tehdit etmediği ve Gazze'ye güvenli bir şekilde dönmeleri için polisle müzakere etme niyetinde olduğu yönündeki ifadeleriyle de çelişiyor.
Porat, İsrail polisine bağlı özel bir birimin eve ateş açarak çatışmayı başlattığını ve “beş ya da altı” kibbutz sakininin dışarıda “çok çok ağır bir çapraz ateş” altında kaldığını söyledi.
Röportajda kendisine şu soru soruldu:
“Yani bizim kuvvetlerimiz onları vurmuş olabilir mi?”
Porat şöyle yanıtladı:
''Kuşkusuz''
Çeviri: YDH