İran, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerin, Irak Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığını güçlendirecek bir ilişki içinde olmaması kendi çıkarınadır.
2005 tarihli Irak Anayasası'nın 7. Maddesinde, Irak devletinin terör örgütlerinin Irak'ı kendi faaliyetleri için karargah veya koridor haline getirmelerine izin vermeme taahhüdü vurgulanıyor.
Anayasanın 8. maddesinde de Irak'ın içişlerine karışmama, iyi komşuluk ve uluslararası yükümlülüklere saygı gösterme taahhüdü yer alıyor.
Terörizm teriminin birçok yorumu olmakla birlikte ortak nokta, "siyasi bir amaca ulaşmak amacıyla masum insanların hayatlarını tehlikeye sokan örgüt veya kişiler tarafından uygulanan şiddet" olmasıdır.
Bu anayasa maddeleri ‘Halkın Mücahitleri Örgütü’ gibi silahlı grupların İran'a karşı kullanılmasını durdurmayı ve Saddam rejimine bağlı Filistinli örgütlerin de aralarında Suriye’nin de olduğu birçok Arap ülkesine karşı Irak’ı sıçrama tahtası olarak kullanmasına son vermeyi amaçlıyordu.
Bu maddelerin felsefesi, yeni Irak'ın önceki rejim zamanında onlarca yıldır tanık olduğu bozgunculuk, çatışma ve bölgesel çekişmelerin ardından ve düşmanca eksenlerden uzak yaşamak istemesidir.
Peki Irak bunu başarabildi mi?
Irak, özellikle de Türkiye ve İran gibi komşu ülkelere karşı olan örgütlerin yuvası haline geldi.
Önceki rejimin devrilmesinden yirmi yılı aşkın bir süre sonra, Irak'ın eskisinden çok daha fazla diğer ülkelere, özellikle de Türkiye ve İran gibi komşu ülkelere karşı olan örgütlerin yuvası haline geldiği söylenebilir.
Bu ülkelerdeki muhalif örgütlerin yuvası olmakla da yetinmedi. Başka başka ülkelerin istihbarat örgütleri de sıraya girdi ve bu komşulara karşı faaliyet sürdürüyor.
Bu duruma, ülkedeki siyasi bölünme ve devletin etnik yapılar ve mezhepler arasında bölünmesi; bunlardan bazılarının himaye edinmek amacıyla yabancı ülkelerle ilişkiler kurması gibi şartlar da yol açtı.
Ancak bana göre Irak'ı diğer ülkelere yönelik bu terör eylemlerinin kaynağı haline getiren en önemli faktör, Irak Kürdistan Bölgesi ile federal hükümet arasındaki ilişkilerdeki kafa karışıklığıdır.
Bu karışıklık; merkezi hükümet yetkililerinin bir federal bölge olan Kürdistan Bölgesi’nin yetkilerinin genişletilmesine sebep oldu. Bu federal bölgenin coğrafi olarak genişlemesine sessiz kalınması da merkezi hükümet aleyhine sonuç doğurdu. Bir federal bölge olan Kürdistan Bölgesi’nin, anayasal sistemin dışına çıkmasını pekiştirdi.
Federal bölge artık bağımsız bir devlet gibi davranıyor, dış ilişkilerini kendi başına kuruyor ve Bağdat'ta yürürlükte olan federal kontrollere aykırı olarak yabancıların girişine izin veriyor.
En tehlikelisi terör örgütlerinin ve istihbarat servislerinin faaliyetlerine ve en başta Mossad’a izin verilmesidir.
Federal bölge topraklarından, başta İran olmak üzere Irak ve komşularına karşı faaliyet yürütülüyor.
İranlılar, Kürdistan Bölgesi’nin İran sınırına yakın yerlerinde başka ülkelerle birlikte Mossad üslerinin yanı sıra İsrail izleme ve gözetleme üslerinin de bulunduğunu söyledi.
Bunun yanı sıra İran'daki muhalif Kürt grupların, İran içinde operasyonlar yürütmek üzere eğitildiği kamplar yer alıyor.
Diğer yandan Türkiye'ye muhalif olan PKK’nın üsleri bulunuyor ve oradan da Türkiye topraklarına saldırılar yapıyor. Bu faaliyet onlarca yıldır sürüyor fakat buralar Irak güçlerinin ulaşmasının zor olduğu uzak bölgelerde bulunuyordu.
PKK’nin varlığı şehirlere yakın bölgelerde, yerel siyasi güçlerin denetiminde bulunuyor ve onların desteğini de alıyor.
Şimdi artık PKK’nin bu varlığı şehirlere yakın bölgelerde, yerel siyasi güçlerin denetiminde bulunuyor ve onların desteğini de alıyor.
Bu durumun yayılmasında Kürt partileri ve ilişkide oldukları bölgesel güçler arasındaki rekabet ve vizyon farklılıkları büyük rol oynuyor.
Bu şartlar altında, İran ve Türkiye gibi ülkeler, silahlı örgütlerin veya yabancı istihbarat servislerinin Irak Kürdistan bölgesi topraklarındaki varlığını engellemek için Bağdat hükümetinde muhatap bulamıyor.
Irak Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızmış gibi hareket etmesi de merkezi hükümetin istihbarat ve güvenlik güçlerinin bu örgüt karargahlarına ulaşmasını engelliyor. Bu durum da Irak Kürdistan Bölgesi’nin bu örgütlerin üreme alanı haline gelmesine neden oluyor.
İran ve Türkiye gibi ülkeler de Irak'ın egemenliğinin ihlali anlamına gelecek şekilde bu örgütlere karşılık veriyor. Bağdat hükümetinin bu aşırılıkçı örgütler karşısında gevşek davranması Kürdistan Bölgesi’nin güçlenmesini sağlıyor.
Kürdistan Bölgesi’nin Irak hükümetinden bağımsız, kontrol dışı davranışları, bölge ülkelerine bir baskı ve tehdit oluşturuyor.
Dolayısıyla İran, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerin, Irak Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığını güçlendirecek bir ilişki içinde olmaması kendi çıkarınadır.
Makalelerdeki düşünceler yazarına aittir ve YDH’nın politikasını yansıtmayabilir.