Uluslararası sistemin Siyonist rejimin suçlarını ve soykırımını önlemedeki başarısızlığının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, benzeri görülmemiş bir gelişmeyle, 2728 sayılı kararı kabul etti. İsrail'in Filistin halkına karşı savaşı devam ederken bu karar Gazze Şeridi'nde acil ateşkes yapılmasını öngörüyor.
Ramazan ayına denk gelen zamanlamasıyla dikkat çeken bu karar, bu savaşa yönelik uluslararası tepkinin ciddi bir şekilde değiştiğini ve Amerika ile İsrail'in uluslararası toplumda benzeri görülmemiş şekilde yalnızlaştığını gösteriyor.
İsrail'in yakın tarihi müttefiki olan Amerika, çekimser oy verdi. Bu, Gazze'de ateşkes çağrısı yapan daha önceki tüm Güvenlik Konseyi karar taslaklarının kabul edilmesini engelleyen önceki tutumundan farklı bir adımdı.
Bu tavır, İsrail-Washington ilişkilerinde stratejik bir değişiklik olarak değerlendirilemez; Washington’un Netanyahu'ya karşı sabrının tükendiğine dair gönderdiği bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Amerika, İsrail'in Gazze'deki suçlarını desteklemeye devam ediyor; ancak İsrail'in tedbirsizliğine özellikle de Refah’a yönelik saldırısına onay vermiyor.
İsrail'i korumak için taktik geri adım
Güvenlik Konseyi'nin daimi olmayan üyeleri tarafından önerilen bu karar, Gazze'deki çatışmaların acilen durdurulması ihtiyacını vurguluyor.
Kararda ayrıca sürdürülebilir barışın önemi vurgulanıyor ve insani yardımın ulaştırılmasının önündeki engellerin kaldırılması çağrısı yapılıyor.
Bu kararın kabul edilmesinin ardından ABD'nin Birleşmiş Milletlerdeki temsilcisi Linda Thomas Greenfield, Güvenlik Konseyi kararının bağlayıcı olmadığını ifade etti.
Amerikan temsilcisi de toplantıda bulunan herkes gibi, Güvenlik Konseyi'nin tüm kararlarının bağlayıcı nitelikte olduğunu çok iyi biliyor.
Bağlayıcılığın kabul edilmemesi, bu kararın BM Sözleşmesinin yedinci maddesi kapsamında tartışılarak uygulanmasının gerekli olmasından kaynaklanıyor; çünkü İsrail'in Gazze'de yaptığı şey uluslararası barış ve güvenliğin ihlalidir ve bu da Güvenlik Konseyi'nin daha geniş ve daha etkili katılımını gerektirir.
Amerikan temsilcisi, kararın içini boşaltmaya ve özellikle tutuklularla ilgili gelecekteki müzakerelerde nüfuzunu korumaya çalıştı; ancak bunda başarısız oldu.
Amerika'nın amacı uyduruk Siyonist rejimi pervasızlıktan, inatçılıktan ve karşı karşıya olduğu uluslararası izolasyondan korumaktır.
Bu konu, Amerikalıların Siyonist rejim yetkilileriyle yaptıkları müzakerelerde de gözüküyor. Bu müzakerelerde Amerikalılar Siyonist rejimi Gazze savaşında başarısız olduğu, hiçbir hedefine ulaşamayacağı ve başka çözümler araması gerektiği konusunda ikna etmeyi başaramadı.
Amerika, çekimser oy kullandı; çünkü Biden yönetimi Netanyahu'yu, Refah'a yapılan saldırının ve yerinden edilmiş bir buçuk milyondan fazla kişinin hayatını tehlikeye atacağından dolayı tam bir uluslararası izolasyon anlamına geldiği ve insanlığa karşı işlediği suçları Siyonist rejimin lehine sansür edip örtemeyeceği konusunda ikna edemedi.
Öte yandan oylamada çekimser kalma İsrail'e bir uyarı mesajı niteliği taşıyor ve İsrail'in pervasızlığı karşısında Amerika'nın sabrının giderek azaldığını gösteriyor.
Bu bir his değil, İsrail’le uyumsuzluk siyasi çevrelerindeki toplantılarda da yansıyor.
Bunlardan biri de eski Amerikan Başkanı Donald Trump. O, Gazze'de devam eden askeri operasyonlar nedeniyle İsrail'e verilen uluslararası desteğin azalması konusunda uyarıda bulundu ve İsrail'e Gazze'deki savaşı durdurma çağrısı yaptı.
İsrail'in sistematik suçlarını önlemek için uluslararası sistemin yeniden yapılandırılması ihtiyacı
Küresel diplomasinin ve insan haklarının savunulmasının her zamankinden daha önemli olduğu bir çağda, Birleşmiş Milletler liderliğindeki uluslararası sistem, kendisini işlevsizlik ve siyasallaşma bataklığında buluyor.
Bu başarısızlık, Amerika'nın İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçlara sarsılmaz desteğinde açıkça görülüyor. Bu da, BM'nin tarafsız ve etkili bir şekilde hareket etme becerisine uzun bir gölge düşürüyor.
ABD'nin sağladığı kayıtsız şartsız destek yalnızca İsrail'i cesaretlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda özellikle Gazze'deki insani krizin çözümüne yönelik somut ilerlemeyi de engelliyor.
Bu dinamikler arasındaki etkileşim, sistemin acilen yeniden değerlendirilmesini ve reforma gidilmesini gerektiriyor.
Amerika ve İsrail arasında rol paylaşımı
Amerika ile İsrailliler arasında roller paylaşılmıştır. İsrail, Filistinlilere karşı suçlar, savaşlar ve soykırımlar gerçekleştiriyor ve ABD, askeri destek ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi önemli uluslararası platformlarda gerekli siyasi korumayı sağlıyor.
Bu rol dağılımı, işgalci rejimin organize suçlarına karşı uluslararası ölçekte her türlü caydırıcıyı etkisiz hale getirmek için etkili ve ortak çalışma konusunda aralarındaki korkunç suç ortaklığı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu acı gerçek, ABD'nin Birleşmiş Milletlere ev sahipliği yapmasının uygun olmadığının eleştirel bir biçimde incelenmesine neden olmakta ve bu hayati önem taşıyan uluslararası kurumun Çin ve Rusya gibi daha dengeli bir yapıya sahip olabilecek ve jeopolitik ve küresel sorunların ele alınması için daha uygun bir platform sunacak diğer ülkelere taşınması gerektiği ileri sürülmektedir.
İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği sistematik suçlara ve etnik temizliğe karşı zorunlu ve gerekli bir karşı önlem olarak küresel direniş cephesinin (siyasi, diplomatik ve halk hareketi düzeyinde) oluşturulması gerekli görünüyor.
Bu teorik bir fikir değil, uluslararası hukuku ve insan hakları standartlarını acilen koruma ihtiyacından kaynaklanıyor.
Böyle bir ittifak, küresel barış ve güvenliği tehdit eden tek taraflı eylemlere karşı küresel dayanışmanın katalizörü olabilir.
Siyonist rejimin suçları, bu rejimi dünya barışına, insan ırkının geleceğine ve çocukların doğal yaşamına büyük tehdit oluşturan büyük ve organize terör örgütleri arasına yerleştirmektedir.
Siyonizm ve İsrail'in kötü huylu bir kanser benzetilmesi, bu ideolojinin sadece bölgesel düzeyde değil, küresel ölçekte de varoluşsal bir tehdit olmasından kaynaklanıyor.
Dünya halklarının kanser tümörü gibi olan "işgalci ve uyduruk İsrail rejimine" yanıt verme çağrısı, uluslararası dayanışma çağrısıdır ve kötü huylu bir tümöre veya salgın ve pandemik viral bir hastalığa karşı tıbbi müdahaleye benzer bir eylemdir.
BM'nin Filistin Topraklarındaki İnsan Hakları Özel Raportörü Francesca Albanese, Soykırımın Anatomisi başlıklı çalışmasıyla Gazze'deki mevcut duruma ve uluslararası toplumun bunu durdurma konusundaki yetersizliğine ilişkin eleştirel ve kanıta dayalı bir değerlendirme sunuyor.
Albanese'nin bulguları İsrail'in Gazze'de işlediği suçların soykırım olarak yorumlanabileceğini gösteriyor. Bu rapor soykırımın üç boyutlu mahiyetini analiz ediyor. Bu boyutlar bir insan topluluğunu öldürmek, onların fiziksel veya zihinsel bütünlüklerine ciddi şekilde zarar vermek ve bir grubun fiziksel ve zihinsel olarak yok edilmesine yönelik şartların kasıtlı olarak dayatılmasını içeriyor.
Gazze'de devam etmekte olan benzeri görülmemiş ve büyük kayıplara neden olan savaş, sorunun çözümü ve insani yardım konusunda reforme edilmiş bir uluslararası yaklaşıma duyulan acil ihtiyacın açık bir kanıtıdır.
Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 32 binden fazla kişinin hayatına mal olan ve yaklaşık 75 bin kişinin yaralanmasına neden olan İsrail'in zulmü, uluslararası toplumun acil insani ve ahlaki zorunluluklarını vurgulamaktadır.
Bu değerlendirmelerin ışığında mevcut jeopolitik ve kurumsal önlemlerin derinlemesine ve acil bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
İleriye bakış, kilit küresel aktörlerin rol ve sorumluluklarının eleştirel bir şekilde incelemesini, uluslararası yasal ve ahlaki standartların yeniden canlandırılmasını; barışa, güvenliğe ve insan onuruna küresel düzeyde bağlılığı içermelidir.