Entebbe'den Nuseyrat’a İsrail'in eşsiz operasyonları

Dört kişiyi kurtarmak için yaklaşık 300 kişinin öldürüldüğü bir kurtarma operasyonunun dünya tarihinde de İsrail’in terör tarihinde de eşi benzeri yok.

Dokuz ay boyunca hiçbir askeri hedefine ulaşamamakla eleştirilen İsrail rejimi, nihayet 8 Haziran’da bir ilki başardı.

Rejimin en seçkin güçleri, Gazze’nin orta kesimlerindeki Nuseyrat mülteci kampından 4 İsrailli tutukluyu sağ kurtardı. 

Gerçi İsrail rejimi daha önce de iki defa böyle bir başarı hikayesi anlatmaya çalışmış; ancak kendi kamuoyunu dahi ikna etmekte zorlanmıştı.

İlk başarı hikayesi Gazze’ye kara saldırısının başladığı günlerdeydi. Rejimin ordusu ve iç istihbarat servisi Şin-Bet, sözde direnişçiler tarafından 7 Ekim’de tutuklanan Ori Megidiş’i  kurtarmıştı.[1]   

Kadın askerin görüntülerinin yayımlanmasından sonra “İsrail ordusu ve Şin-Bet tarafından karmaşık bir operasyonla” Hamas’ın elinden kurtarılma hikayesi alay konusu oldu.

Çünkü kadının adı direnişin tutuklular listesinde yoktu ve 7 Ekim’de kadınlara tecavüz etmekle suçlanan Hamas’ın elinde 24 gün kaldığı halde kadın askerin manikürü dahi zarar görmemişti.[2]

12 Şubat’ta anlatılan ikinci başarı hikayesine göre bu kez İsrail polisi ve Şin Bet, yine her zamanki gibi ‘karmaşık ve kahramanca’ bir operasyonla iki İsrailli tutukluyu Refah kentinden kurtarmıştı.

Öncekinin aksine şubat ayında gerçekten de bir kurtarılma olayı vardı; ancak başarı anlatısı baştan sonra yalan ve düzmeceydi. Çünkü söz konusu iki kişi direniş güçleri tarafından değil, Refah’taki tanınmış bir ailenin üyeleri tarafından ele geçirilmişti. 

Dolayısıyla da kurtarma sayılacaksa bile bu iki İsrailli tutuklu, direnişin elinden değil sıradan bir ailenin elinden kurtarılmıştı.

Öte yandan ortada ‘karmaşık ve kahramanca’ bir operasyon da yoktu; zira onları ele geçiren ailenin reisi bombardımanlarda ölünce diğer aile üyeleri İsrailli tutukluları fidye karşılığı serbest bırakmak için pazarlık yapmaya çalışmıştı. 

Rejimin istihbarat örgütü ise herhangi bir devletin polis gücünün adam kaçırma vakalarında yaptığı işleri yapmıştı. 

Gazze’deki Filistinli aile ile İsrailli tutuklunun ailesi arasındaki telefon görüşmelerini izlemiş ve Filistinli aile üyelerini tuzağa düşürmüştü.[3]

Elbette ikincisi birinciyle kıyaslanmayacak kadar açık bir kurtarma operasyonuydu; ancak İsrailli 2 tutuklu, direnişin elinden değil onları zaten satışa çıkarmış olan bir ailenin elinden kurtarmıştı. 

Dolayısıyla rejim güçleri aslında tutukluların serbest kalmasını değil, onlar için para ödenmemesini sağlamıştı. Bu sebeplerle rejim güçlerinin ‘karmaşık ve kahramanca operasyon’ klişesi, rejimin muhtaç olduğu zafer anlatısı için yeterli olmadı.

Nuseyrat operasyonu, İsrail tarihinde de bir ilk

8 Haziran’da Nuseyrat katliamıyla 4 İsrailli tutuklunun kurtarılması ise gerçekten hem bir ‘kurtarma operasyonuydu’ hem de eşsizdi. Eşsizdi çünkü 4 kişiyi kurtarmak için yaklaşık 300 kişinin öldürüldüğü bir kurtarma operasyonunun dünya tarihinde de İsrail’in terör tarihinde de eşi benzeri yoktu. 

Nuseyrat operasyonu, 7 İsrailli tutukluyu kurtarmak için planlanan bir operasyondu. 

Birincisi, bu operasyon haftalar öncesi başlatılan bir istihbarat çalışmasının sonucuydu.[4] 12 Mayıs’ta tutukluların bulundukları yerle ilgili istihbarat alınmış son ana kadar da çok taraflı ve çok kapsamlı hazırlıklar yapılmıştı.  

İkincisi, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın da itiraf ettiği üzere Amerikan rejimi zaten “yoğun bir personel, yetenek ve uzmanlık desteği” sağlıyordu. 

Bu operasyonda ise “Amerikan ordusunun Ortak Özel Operasyonlar Komutanlığı (JSOC) personeli, İsrail'deki CIA görevlileri” ve “Savunma İstihbarat Teşkilatı personeli” de rol almıştı.[5]

Üçüncüsü, operasyona 28. Komando Birliği, 98. Tümen, Yamam terörle mücadele birimi, Şin-Bet, Şayetet-13, 7. Zırhlı Tugay, Paraşütçüler Tugayı, Kfir Tugayı, Givati Tugayı[6] gibi rejimin en seçkin birlikleri katılmıştı.[7]

Ancak 8 Haziran’daki Nuseyrat operasyonunu eşsiz ve benzersiz kılan bunlar değil. Zira İsrail, her dönemde ve yaşadığı her sorunda Amerikan rejiminin kayıtsız şartsız ve sınırsız desteğine mazhar olmuştu. 

Ayrıca İsrail, 1973 savaşından sonra devletlerle savaş yapmamıştı, Camp David Anlaşmasından sonra da klasik ordulardan çok gerilla savaşı yapan direniş gruplarını tehdit olarak görmüştü. 

Bu sebeple de tüm güvenlik sisteminde ‘özel savaş’ algısı güçlü olduğu için İsrail rejimi normal bir devletin ihtiyaç duymayacağı kadar ‘özel kuvvetlere’ sahipti. 

Dolayısıyla da rejimin her türlü güvenlik sorununda sahip olduğu özel kuvvetleri kullanması yeni ve farklı bir durum değil.

 Nuseyrat operasyonunu İsrail tarihi açısından bile eşsiz ve benzersiz kılan vahşi sonuçlarını ve ne ölçüde başarılı olduğunu rejimin 1973’teki Beyrut ve 1976’daki Entebbe operasyonlarıyla karşılaştırarak üç başlık altında değerlendirelim.

1- İstihbarat düzeyinde saha şartları:

Gazze Şeridi, 365 kilometre kare büyüklüğünde ve İsrail işgali altındaki toprakların hemen yanı başında bir yer. Nuseyrat mülteci kampı ise Gazze Şeridi’nin orta kesimlerinde küçük bir mahalle. 

İsrail rejimi, Ekim ayından başlamak üzere Gazze Şeridi’nin önce kuzeyine, sonra orta kesimlerine ardından da güneyine karadan girdi. 9 aydır Gazze Şeridi’nin her yerine hem karadan hem havadan hem de denizden hakim durumda. 

Amerika’nın hem uydu hem de uçaklar aracılığıyla istihbarat desteği var. Rejimin insansız uçakları zaten Gazze Şeridi’nin tamamını her an izliyor. 

Bütün bu saha şartları ve sahip olduğu istihbarat imkanlarına rağmen rejim, İsrailli tutukluların Nuseyrat mülteci kampında sıradan bir apartman dairesinde tutulduğu istihbaratına ancak 9 ay sonra ulaşabildi.

Elbette eğer Filistinli bir şahsın, 3 milyon dolar ve ailesiyle birlikte Gazze Şeridi’nden çıkarılma karşılığında İsrailli tutukluların yerini ihbar ettiğine dair haberler doğruysa aslında rejimin herhangi bir istihbarat başarısı da söz konusu değil.

Halbuki İsrail rejimi, 1973 yılında el-Fetih’in Beyrut’ta karargah olarak kullandığı bir binaya gündüz vakti operasyon yapmış ve el-Fetih’in Kemal Advan, Kemal Nasr ve Yusuf Neccar gibi üst düzey üç liderini öldürmüştü. 

Beyrut, istihbarat çalışması açsından Gazze’yle kıyaslanmayacak kadar uzak ve zorlu bir yerdi. 

İnsansız uçakların ve şimdiki gibi işlevsel uyduların olmadığı 1973 yılında el-Fetih karargahını tespit edip üç önemli liderini öldürmek önemli bir istihbarat başarısıydı.

Gerçi rejimin asıl hedefi Yaser Arafat’tı. Operasyonu Arafat’ın binada olmadığı bir günde yaptıran istihbarat güçleri açıkça çuvallamıştı; ancak üç önemli lideri öldürmek yine de rejim açısından bir başarı hikayesiydi.    

Aynı şekilde 1988’de el-Fetih’in askeri kanat sorumlusu ve Arafat’tan sonraki iki numaralı adamı olan Halil el-Vezir, Mossad tarafından çok uzak bir ülke olan Tunus’ta eşinin ve çocuklarının gözleri önünde yüzlerce mermiyle öldürmüştü. 

Dolayısıyla rejimin tarihinde onlarca Hollywood filmine konu olan çok sayıda terör operasyonundaki istihbarat başarısıyla kıyaslandığında Nuseyrat operasyonu istihbarat düzeyinde tam bir fiyaskoydu.

2- Askeri düzeyde saha şartları:

İsrail rejimi, Nuseyrat operasyonunda yukarıda isimleri geçen tüm özel kuvvetlerini kullandı. Washington resmi olarak reddetse de basına sızdırılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Delta Güçlerinin katılımıyla Amerikan rejiminin Nuseyrat operasyonuna desteği sadece istihbarat düzeyinde kalmadı. 

İsrail basınında yer alan ayrıntılardan Nuseyrat operasyonunda isimleri geçen 9 özel kuvvet birliğine mensup en az 3 bin kişi katıldı. 

Peki Amerikalılarla birlikte 10 özel kuvvet birliğinden en az 3 bin kişi nereye operasyon yaptı? Bir kaleye mi? Müstahkem bir askeri üsse mi? Hamas’ın tünellerine mi? 

Hayır operasyonlar birbirinden birkaç yüz metre uzaklıktaki iki apartman dairesine yapıldı. İsrailli tutuklular, apartmanın bodrum katında zincire vurulmuş veya hapsedilmiş değildi. 

İsrail basınında yer alan haberlere göre kadın askerin kurtarıldığı apartman dairesi, el-Cezire televizyonu kameramanın eviydi. Hatta onun Arap kıyafetleriyle belirli bir alanda dışarı çıkmasına dahi izin veriliyordu.  

Yine İsrail basınındaki haberlere göre bu evde sadece 3 silahlı koruma görevlisi vardı. 

Diğer üç tutuklunun kurtarıldığı evde de yine aynı şekilde birkaç silahlı koruma görevlisi bulunuyordu. 

Yani 10 özel kuvvetler birliğine mensup 3 bin kişi, iki apartman dairesindeki en fazla 10 kişiyle savaşmıştı. 

Rejim, insansız uçakların ve helikopterlerin hava desteği verdiği en az 3 bin kişilik özel kuvvetlerinin en fazla 10 kişiyi öldürüp 4 İsrailli tutukluyu Gazze dışına çıkarmasını zafer hikayesi olarak anlatıyor.       

3- Hedefler ve sonuç:

Gazze Şeridi’ndeki İsrailli tutukluların kurtarılması, rejimin savaşın başında koyduğu 3 hedeften biriydi. 

Bu yönüyle Nuseyrat operasyonu hükümete ve savaşı yönetme tarzına yönelik sert eleştirileriyle bilinen Haaretz gazetesi tarafından dahi “kahramanca” bir başarı olarak alkışlandı.

Nuseyrat operasyonunu alkışlayan sayede İsrail basını değildi; Amerikan, İngiliz, Fransız ve Arjantin basını da kurtarmak için gittikleri 7 tutukludan 3’ünü öldüren bu ‘kahramanlara’ övgüler dizmişti.[8]

Operasyonda 4 kişinin kurtarılması rejimin öngördüğü savaş hedeflerinden biri olması bakımından başarı sayılabilirdi.

Peki ama Nuseyrat operasyonunda hedeflenen neydi ve sonuç ne olmuştu? 

Rejim, eğer bir Filistinli ailenin 3 milyon dolar karşılığı satışı sayesinde değil de “haftalar önce başlattığı istihbarat çalışmasıyla” bu tutukluların yerini tespit ettiyse o iki evde mutlaka 7 kişinin bulunduğunu biliyor olmalıydı.     

Ancak 7 tutukluyu kurtarmak için operasyon başlatan rejim güçleri onlardan 3’ünü öldürdü. 

İkinci evden kurtarılan üç kişi direnişçiler tarafından öldürülmediğine göre onlarla aynı evde kalan biri Amerikan vatandaşı diğer 3 tutuklu, bizzat rejim güçlerinin ateşiyle öldürülmüş olmalıydı.

Toplamda 7 İsrailli tutuklunun kurtarılması hedefiyle yapılan Nuseyrat operasyonunun sonucunda 4 tutuklu kurtarıldı. 

İsrail rejimine göre operasyonun komutanlığını yapan Arnon Zamora ile biri Amerikan vatandaşı 3 İsrailli tutuklu öldü.

Filistin tarafında ise çoğu kadın ve çocuk 275 Filistinli hayatını kaybetti, 700’den fazla Filistinli de yaralandı. Gazze’deki hastane şartları içerisinde yaralananlardan ne kadarının hayatta kaldığı ise meçhul.

Entebbe ve Nuseyrat farkı

Hedefler ve sonuçlar bakımından Nuseyrat operasyonunu bir terör operasyonu olan 1973’teki Beyrut operasyonu ile değil, 1976’daki Entebbe operasyonu ile kıyaslamak doğru olur. 

Entebbe operasyonu, Vedii Haddad komutasındaki FHKC gerillaları ile Alman ‘Revolutionare Zellen’ (Devrimci Hücreler) örgütü militanlarının kaçırıp Uganda’nın Entebbe havaalanına indirdiği uçaktaki rehineleri kurtarmak için yapılmıştı.

Entebbe operasyonunu daha sonra başbakanlık yapacak olan Ehud Barak yönetmiş, operasyonun komutanlığını ise şimdiki başbakanın kardeşi olan ve operasyon sırasında gerillalar tarafından öldürülen Yonatan Netanyahu üstlenmişti.

Operasyonun yapıldığı Entebbe, işgal altındaki Filistin topraklarından 2 bin kilometre uzaktaydı. Rejim güçleri 8 saatlik bir uçuşla Entebbe’ye ulaşmıştı; orada da sadece gerillalarla değil Uganda güçleriyle de çatışmıştı. 

Operasyonun hedefi uçaktaki 106 rehineyi kurtarmaktı. 58 dakika süren operasyon şöyle sonuçlandı:

- 102 rehine sağ kurtarıldı,

- 2’si Alman 7 gerilla öldürüldü,

- 45 Uganda askeri öldürüldü, Uganda savaş uçaklarının dörtte biri yok edildi.

- Operasyondaki kayıplar ise birliğe komuta eden Yonatan Netanyahu ile 4 rehinenin ölümüyle sınırlı kaldı.

Entebbe ve Nuseyrat operasyonları; yukarıdaki üç başlık çerçevesinde kıyaslandığında şu sonuca varmak mümkün: 

1976’daki Entebbe operasyonu İsrail rejiminin güvenlik operasyonlarındaki gücünün ve üstünlüğünün sembolüydü. 

Nuseyrat operasyonu ise beceriksizliğinin, hatta rezilliğinin sembolü oldu.

Rejimin medyası, İsrail’in istihbaratı ve güvenlik örgütlerine övgüler dizmek için hazırolda bekleyen Batı medyası ile Hollywood elbette Entebbe gibi Nuseyrat için de muhteşem zafer hikayeleri anlatacak.

Ancak askeri yetkililer ile rejimin propaganda aygıtlarından bağımsız düşünebilenler, Nuseyrat operasyonunun savaşta öngörülen hedefler açsından bir başarı olmadığının farkında.

Eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz’ın bir gün sonra savaş kabinesinden istifa etmesi, zafer hikayesi olarak sunulan Nuseyrat operasyonunun askeri gerçekliği bilen rejim liderlerinde herhangi bir heyecan uyandırmadığının kanıtı oldu.

Nuseyrat operasyonundan bir gün sonra da Tel Aviv’de tutukluların kurtarılmasının tek yolunun ateşkes anlaşması olduğunu dile getiren kitlesel protestolar yapıldı. 

Sonuç

İsrail, askeri ve siyasi açıdan 1970’lerdekinden çok daha güçlü. 1970’lerde Amerika ve birkaç Batılı ülkeyle sınırlı olan bir uluslararası desteğe sahipti, İran’ın füze saldırısı sırasında açıkça görüldüğü üzere şimdi bölge ülkelerinden de askeri destek görüyor. Yani İsrail rejimi tarihinin en güçlü dönemlerini yaşıyor.

Filistin direnişi ise her zamankinden çok daha fazla yalnız. Askeri açıdan Direniş Ekseni’nden başka destekçileri yok.

Aksa Tufanı sonrası destek cephesi rolüyle savaşa dolaylı olarak dahil olan İran ve Suriye ile doğrudan savaşın bir parçası olan Irak, Lübnan ve Yemen direnişleri yerelde onlarca sorunla baş etmek zorunda ve uluslararası alanda en az Filistin direnişi kadar yalnız.

Direnişe siyasi destek veren bölge ülkelerinin diplomatik girişimleri, Amerika’nın izni ve onayı ile sınırlı. 

Uluslararası destek bakımından İsrail, tarihinin en güçlü; direniş ise tarihinin en yalnız dönemini yaşıyor olmasına rağmen direniş kazanıyor İsrail yeniliyor.

1970’lerde Filistin direnişini temsil eden el-Fetih; Irak, Suriye, Libya, Cezayir gibi bölge güçlerinin Sovyetler Birliği ve Çin gibi de uluslararası aktörlerin desteğine sahipti.  

Ancak İsrail 1982’de Lübnan’ı işgal edince Yaser Arafat liderliğindeki Filistin direnişi birkaç hafta içinde dayatılan şartlara teslim oldu ve Tunus’a sürgün edilmeyi kabul etti.

Yahya Sinvar liderliğindeki bugünkü Filistin direnişi, 365 kilometre karelik Gazze Şeridi’nin her karışını bombalayan İsrail rejiminin “Gazze’den güvenli çıkış” teklifini reddediyor ve ateşkes için kendi şartlarını dayatıyor.

Sadece Direniş Ekseni ile sınırlı olan askeri ve ekonomik destekle bu gücü ve dirayeti gösteren Filistin direnişinin İsrail rejimini yok etme hedefi artık bir ütopya değil. 

Aksa Tufanı sonrası Filistin lehine şekillenen uluslararası kamuoyu bu hedefin artık sanıldığından da yakın olduğunu gösteriyor.

 

[1] Israel Hayom, 30 Ekim 2023, Female soldier rescued from Hamas captivity during Gaza ground offensive

[2] Roya News, 30 Ekim 2023, Posts challenge Netanyahu's claims on Ori Megidish's rescue

[3] YDH, 17 Şubat 2024, İsrail yalanları: İki esir gerçekte nasıl ‘kurtarıldı’?

[4] Israel Hayom, 13 Haziran 2024, How Israel pulled it off: Hijab-wearing elite forces immersed with Gazans before daring rescue mission

[5] YDH, 14 Haziran 2024, Nusrayrat katliamında Amerikan rolü

[6] Ynet News, 8 haziran 2024, 'The diamonds are in our hands': Gaza hostage rescue mission minute-by-minute

[7] Ynet News, 8 Haziran 2024, Hostages held alongside families in adjacent buildings | new details and first footage

[8] Israel Hayom, 9 Haziran 2024, Heroic rescue of 4 hostages leads news worldwide



Makaleler

Güncel