İsrail rejimi, Suriye’de zayıf bir merkezi hükümete sahip, yarı bağımsız devletlerden oluşan bir federasyon istiyor.
SDG’nin Komutanı Mazlum Abdi, 29 Ocak’ta kendini Suriye cumhurbaşkanı ilan eden HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani’yle bir ‘ön anlaşma’ imzaladı.[1]
İmzalanan metinde sekiz madde yer alıyor; ama bunlardan sadece iki tanesinin pratik değeri var.
Ateşkesten söz eden 1’inci madde ile HTŞ rejimine isyan eden güçlere karşı SDG’nin HTŞ’ye destek vermesini öngören 7’inci madde iki tarafın da çıkarına olduğu için hemen uygulanabilir.
Diğer maddeler ise hem HTŞ’nin hem de SDG’nin doğası gereği kağıt üstünde kalacak iyi dilek ve temennilerden ibaret.
IŞİD’çilerin kaldığı cezaevlerinin HTŞ rejimine teslimi dışında entegrasyona dair tek madde olan 5’inci maddenin üniter bir devlette uygulanması mümkün değil.
Zira SDG bölgesindeki “tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapılarının, havalimanlarının, petrol ve doğalgaz sahalarının Suriye yönetimine entegre edilmesini" öngören 5’inci madde, ancak taraflar federal devlette uzlaşırsa uygulanabilir.
Tabi eğer eğer SDG, kendini feshetmek istemiyorsa.
Zamanlama ve psikolojik etkiler
Zamanlaması, bu anlaşmanın pratik değerinden çok psikolojik etkileri bakımından önem taşıdığını ortaya koyuyor.
Zira anlaşma, 10 Mart’ta imzalandı; yani HTŞ rejiminin 4 Mart’ta başlattığı Alevi katliamının Amerikan rejimi tarafından bile kınanmasından sonra.[2]
Alevilerin 8 Aralık’tan sonra silahlarını HTŞ rejimine teslim ettiğini hatırlatıp, Alevi katliamının kendilerini haklı çıkardığını söyleyen SDG, bir gün sonra anlaşma imzaladı.
Peki Kürtler de dahil herkes bu sürprizi kime borçluydu?
SDG komutanı Mazlum Abdi, el-Mecelle’ye yaptığı açıklamada SDG’yi Colani ile diyaloga “Amerika’nın teşvik ettiğini ve arabuluculuk yaptığını” söyledi.[3]
SDG’nin Colani ile anlaşma imzalamasının pratik gerçekliği bakımından değil, psikolojik etkileri bakımından önemli olduğunu gösteren bir diğer şey de şu gelişmeler:
1- Türkiye dahil hala dünyanın her ülkesinde terör listesinde bulunan HTŞ örgütü, Suriye’nin merkezi hükümeti olarak tanınıyor.
2- HTŞ’yi terör listesine alıp örgütün lideri Colani’nin başına ödül koyan Amerika, SDG’yi Colani’nin otoritesini tanımaya ve anlaşma yapmaya ‘teşvik ediyor’.
3- Alevi katliamı önemsizleşiyor, anlaşmanın mimarı olan Amerika’nın Suriye’de üniter devleti desteklediği algısı yaratılıyor.
İsrail nasıl bir Suriye istiyor?
Amerika’nın bölge politikasının merkezinde İsrail’in stratejik çıkarları olduğu biliniyor. Peki İsrail nasıl bir Suriye istiyor ki Amerika SDG’nin HTŞ ile anlaşmasını sağlıyor.
İsrail liderliğinde bir bölge düzeni için sadece Suriye’nin değil tüm bölge ülkelerinin birbiriyle çatışan onlarca parçaya bölünmesi en ideal formül.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin gündeme geldiği 2005’ten bu yana 6 ülke ya parçalandı veya kendi kendini yönetemez hale geldi ve çökmüş devlete dönüştü.
Irak, Yemen, Libya, Sudan ya resmi olarak veya fiili olarak bölündü, Lübnan yönetilemez hale getirildi, Suriye ise bölünmenin eşiğinde.
‘Aksa Tufanı’ tecrübesi ortadayken Şam’a kim hakim olursa olsun Suriye’nin parçalanması ve iç savaşa sürüklenmesi halinde İsrail için bir güvenlik tehdidi oluşturacağı açık.
Bu yüzden İsrail, en azından kısa vadede Suriye’nin bölünmesini değil, merkezi hükümeti zayıf, gevşek bir federasyona dönüşmesini istiyor.
Aynı şekilde iç savaş değil, merkezi hükümet ile diğer yarı bağımsız bölgeler arasında gerilimolmasını tercih ediyor.
Böylesi bir gerilimin yarı bağımsız bölgeleri, merkezi hükümete karşı İsrail’e bağımlı hale getireceğini düşünüyor.
Irak Kürdistan Bölgesi’nin Irak merkezi hükümetine karşı İsrail’le kurduğu ilişki, bu modelin 20 yıllık pratiği.
Merkezi hükümeti zayıf gevşek federasyon kimlerin çıkarına?
Amerikan Wall Street Journal gazetesine göre İsrail rejimi, “Suriye’yi zayıf bir merkezi hükümete sahip, yarı bağımsız devletlerden oluşan bir federasyona dönüştürmek için uluslararası güçlere baskı yapıyor.”[4]
Bu uluslararası güçlerden birinin SDG’yi Colani ile anlaşma yapmaya zorlayan Amerika olduğundan kuşku yok.
Rusya’nın Suriye ordusunun savaşmadan ülkeyi teslim etmesinde çok esaslı bir rol oynadığı bugün artık yorum değil; Beşşar Esed’in yakın çevresinin tanıklıklarıyla artık nesnel bir gerçeklik.
Dolayısıyla kısa bir süre sonra Dera’daki Güney Cephesi güçlerinin lideri Ahmed el-Avde’nin de Colani ile anlaşma yapması sürpriz olmayabilir.
Peki İsrail rejimi bu hedefi için Suriye’de kendisi neler yapıyor?
Geçmişte Colani liderliğindeki Nusra militanları ve IŞİD’çiler için sahra hastaneleri açan[5] İsrail rejimi, şimdi güya Dürzileri Colani’den korumak için 1 milyar dolarlık bütçe ayırıyor.[6] Etnik, dini ve mezhebi azınlıkların hamiliğini üstleniyor.
Bunun karşı adımlarını da gecikmiyor. SDG Komutanı Mazlum Abdi, İsrail’den gelecek desteğe açık olduklarını söylüyor.[7]
Dürzi liderlerden Hikmet Hicri, İsrail’le işbirliğine açık olduklarını söylüyor.[8] Hatay’daki bir Alevi şeyhi, İsrail’den himaye talep ediyor.[9]
Suriye’de gevşek federasyon kimin çıkarına?
Suriye’de merkezi hükümeti zayıf gevşek federasyon, İsrail’in, Amerika’nın ve Rusya’nın Suriye’deki kalmaya devam etmesini kolaylaştıracağı için de Moskova’nın çıkarına.
İsrail’in güvenlik kaygıları giderildiğinde Suriye’nin bölünmesine yol açabileceği için ise Türkiye’nin, Ürdün’ün, Irak’ın ve Lübnan’ın zararına gözüküyor.
Davut Koridoru ve tuvalet fırçası
Suriye’de merkezi hükümeti zayıf gevşek federasyon senaryosu İsrail’in nüfuz kurmaya çalıştığı Dera, Kuneytra ve Suveyda ile Amerika’nın nüfuzu altındaki SDG bölgesini merkezi hükümete karşı birleştirdiğinde İsrail’e ‘Davut Koridoru’nu armağan ediyor.
Davud Koridoru, İsrail’i kara yoluyla Suriye üzerinden Ürdün ve Irak’a bağlayan toprak parçasına deniyor.
Bu senaryonun gerçekleşmesi için iki şey gerekiyor: ABD ve İsrail nüfuzu altında bölgeler ve zayıfkalmaya mahkum bir merkezi hükümet.
Suriye merkezi hükümeti HTŞ’den dolayı zayıf kalmaya mahkum; zira Colani geçmişini reddetse de terör sabıkasını beraberinde taşıyor.
ABD ve İsrail ise HTŞ’yi bir tuvalet fırçası gibi görüyor: Pis ama gerekli.
Colani başındaki sarığı çıkarıp kravat takınca sicili temizlenmedi. O kravat, Colani’yi değil, onu boynuna takanların elini temiz göstermek için takıldı.
HTŞ, sabıkasının iktidarını kırılgan kıldığının farkında; Colani o yüzden İsrail işgaline karşı sözlü açıklama bile yapmıyor; hatta işbirliğine açık olduğunun mesajlarını veriyor.
Geçen on yıl boyunca IŞİD’den tuvalet fırçası olarak yararlanan Amerika hem Irak ve Suriye’yi parçaladı hem de IŞİD’den kurtarıcı olarak Irak’a ve Suriye’ye yerleşti.
Eski Suriye’de Amerika ve İsrail işgalci ve menfurdu; ‘yeni Suriye’de ‘kurtarıcı’ haline geliyor.
Başına ödül konmuş ‘bir teröristin’ merkezi hükümeti, Suriye’nin ulusal bütünleşmesini engelleyeceğinden dolayı ‘Davud Koridoru’ için gerekli.
Türkiye ve SDG-HTŞ anlaşması
Amerika’nın teşviki ve arabuluculuğu ile yapılan anlaşmaya Türkiye’nin nasıl bir tepki göstereceği merak konusuydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dün varılan mutabakatın eksiksiz uygulanması Suriye'nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecek. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı olacaktır” dedi.[10]
Bu açıklamadan anlaşıldığına göre Ankara, SDG’den kendini feshedip HTŞ rejimine katılmasını bekliyor.
Ancak anlaşma metni ve tarafların daha önceki yaklaşımları bu beklentinin gerçekçi olmadığını gösteriyor. Zira 10 Mart’ta yapılan anlaşmada yer alan ifadeler, SDG ile HTŞ arasında daha önce yapılan görüşmelerde ortaya konan yaklaşımlarda bir değişiklik olduğunu göstermiyor.
Örneğin SDG zaten geçmişten beri Suriye’nin coğrafi ve siyasi birliğinden yana olduğunu belirtiyordu ve sadece "idari ademi merkeziyet” talep ediyordu. [11] Anlaşma metninde de bu yaklaşımın değiştiğini gösteren herhangi bir ifade yer almıyor.
Neden Suriye devleti değil, HTŞ rejimi
Son 12 yıldır Suriye devlet kurumlarından ‘rejim’, diye bahsedenler, 8 Aralık’tan sonra HTŞ adlı örgütün organlarından ‘Suriye’ diye söz etmeye başladı.
Onlara göre eski Suriye yönetimi diktatördü, dolayısıyla tüm kurum ve kuruluşlarıyla gayrimeşruydu.
Silahlı grupların desteklenmesindeki amaç da Suriye’yi çoğulculuğa ve demokrasiye kavuşturmaktı.
Eski Suriye rejiminin bir demokrasi olmadığı doğruydu; ama onu devirmek için silahlı grupları kullanan bölge rejimlerinden çok daha çoğulcuydu ve cumhuriyetti.
Elbette bölgedeki krallıklar ile tek adam rejimlerinin Suriye’deki tek adam rejimini beğenmemek gibi bir hakkı olabilir; ancak onun alternatifi olarak el-Kaide türevi bir örgütü benimsemeleri açık bir çelişki oluşturuyor.
Eski Suriye yönetimi demokrasi ve özgürlük alanındaki tüm sorunlarına rağmen çoğulcu bir ulusal bir yönetimdi.
Ülkedeki tüm etnik ve dini kesimler meclisten kabineye ve güvenlik bürokrasisine kadar her alanda temsil ediliyordu.
Silahlı grupların 18 Temmuz 2012’de yaptığı bombalı saldırıda ölen Suriyeli yetkililerin kimlikleri bunun açık bir ispatıydı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hasan Türkmani, Türkmen’di. İçişleri Bakanı Muhammed Şaar, Sünni’ydi, Savunma Bakanı Davud Raciha Hıristiyan’dı, Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Asıf Şevket ise Alevi’ydi.
Son 12 yıldır dayatılan vekalet savaşının Suriye’nin rejiminden değil, oynadığı jeopolitik rolden kaynaklandığı bu günlerde bizatihi bu vekalet savaşının patronları tarafından herkesin gözüne sokuluyor.
Suriye’de devrim mi oldu?
Neden 8 Aralık’a kadar ‘rejim’ olan ülke, 8 Aralık’tan sonra ‘Suriye’ oluverdi?
Elbette gayrimeşru bir rejim, halk tarafından devrilmiş ve ulusal iradeyi yansıtan bir geçiş hükümeti kurulmuşsa bir ülkenin bir gün içinde meşru bir yönetime kavuştuğu varsayılabilir.
Peki Suriye’de olan bu muydu?
27 Kasım: HTŞ militanları Halep kırsalına saldırı başlattı. Müstakil bir kitapla anlatılabilecek sebeplerden dolayı Suriye ordusu savaşmadı. HTŞ Hama ve Humus’a doğru ilerleyişini sürdürdü.
7 Aralık: Rusya destekli Ahmed el-Avde güçleri, savaş ve direnme iradesi göstermeyen Şam’a girdi. Ancak Şam’a doğru ilerlemekte olan HTŞ ile gerilim yaşanmaması için geri çekildi.
8 Aralık: HTŞ militanları Şam’a girdi ve Suriye’de rejimin devrildiği ilan edildi.
Suriye’de 27 Kasım’dan 8 Aralık’a kadar yaşananlar bir devrim değildi; çünkü rejim devrilmedi 10 binlerce askeri olan Suriye ordusu komutanları savaşmama kararı alarak ülkeyi HTŞ’ye teslim etti.
Öte yandan eski Suriye ordusunun teslim ettiği ülkede ulusal bir iradeyle geçiş hükümeti kurulmadı.
HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani 29 Ocak’ta kendini cumhurbaşkanı ilan etti.[12]
Fırat’ın doğusunun, güneyin ve sahil kesiminin tavrı, HTŞ rejiminin 8 Aralık öncesindeki yönetimle kıyaslanmayacak ölçüde halk desteğinden yoksun olduğunu gösteriyor.
Göstermelik dahi olsa herhangi bir seçimle değil, Colani’nin atamasıyla oluşmuş bir ‘hükümeti’ Suriye halkı değil, HTŞ örgütünü destekleyen ülkeler ‘Suriye hükümeti’ diye tanıyor.
Bu ise Suriye’de kimin nasıl bir ‘devrim’ yaptığını gösteriyor. Şu an Şam’a Suriye hükümetinin değil, HTŞ rejiminin hakim olduğunu ispat ediyor.
[1] YDH, 10 Mart 2025 HTŞ ile SDG arasında 'ateşkes ve entegrasyon' anlaşması
[2] YDH, 9 Mart 2025, ABD, Suriye'deki katliamları kınadı
[3] El Mecelle, 10 Mart 2025, مظلوم عبدي لـ"المجلة": الشرع هو الرئيس... ولن يكون في سوريا جيشان haberin Türkçesi için bkz. YDH, 10 Mart, 2025 Mazlum Abdi: Suriye'de tek ordu olacak, Colani geçiş dönemi lideri
[4] YDH, 5 Mart 2025, WSJ: İsrail'in Suriye planı ülkeyi federasyona dönüştürmek
[5] Jerusalem Post, 18 Şubat 2014 Netanyahu visits IDF field hospital for Syrians
[6] Wall Street Journal, 4 Mar 2025, Israel Sees Growing Threat in Islamists Trying to Unify Syria haberin Türkçesi için bkz. YDH, İsrail’den Dürziler için 1 milyarlık bütçe
[7] YDH, 7 Mart, 2025, SDG komutanı Abdi: İsrail'den gelecek desteğe açığız
[8] YDH, 4 Mart 2025, Dürzi lider Hicri'den İsrail'e: İşbirliğine açığız
[9] Ekovitrin, 10 Mart 2025, Hatay'da Provokatif Miting: Nusayri Lideri Olduğunu İddia Eden Kişi İsrail'den Himaye Talep Etti
[10] NTV, 11 Mart 2025, Suriye ve SDG arasındaki anlaşma | Cumhurbaşkanı Erdoğan: Mutabakat eksiksiz uygulanmalı
[11] YDH, 7 Mart 2025, İsrail faktörü denklemi bozuyor: HTŞ-SDG anlaşması ertelendi
[12] El Cezire, 29 Ocak 2025, Suriye'de Ahmed el-Şara geçiş dönemi cumhurbaşkanı olarak atandı