Milli İstihbarat Akademisi’nin raporu savaşan tarafların askeri performanslarını kıyasladıktan sonra bağımsız bir anlatı sunmadığı için profesyonellikten uzak.
Millî İstihbarat Akademisi, “12 Gün Savaşı ve Türkiye İçin Dersler” başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor, İran ile İsrail arasında yaşanan savaşı analiz ederek Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çıkarılabilecek dersleri sunma iddiasını taşıyor.
47 sayfadan oluşan raporda üç sayfalık bir giriş ve özet ile üç ana bölüm bulunuyor. Raporun 2. Bölümünde ‘değerlendirmeler ve çıkarılacak dersler’, 3. Bölümünde ise ‘muhtemel senaryolar’ yer alıyor.
Milli İstihbarat Akademisi’nin gözüyle 12 günlük savaşın anlatısının yer alması gereken 1. Bölüm“Konvansiyonel ve Hibrit Savaş Teknolojileri” başlığını taşıyor. Dolayısıyla da olması gerekenin aksine bu bölümde İran ile İsrail arasında yaşanan savaşın hikayesi anlatılmıyor.
Peki ne anlatılıyor? İsrail’in teknolojik üstünlüğü ve başarıları ile İran’ın yetersizliği anlatılıyor.
Elbette üçüncü bir taraf olarak Milli İstihbarat Akademisi, gözlemlerine dayanarak savaşta İsrail’in galip, İran’ın ise mağlup olduğu sonucuna varabilir. Ancak bu sonuca ulaşabilmek için dahi bir kıyaslama yapılması gerekmez mi?
Raporda eğer tarafların askeri güçleri ve savaş sırasında yaptıkları operasyonlar ve birbirlerine verdikleri zararlar anlatılsa ve bu sonuç çıkarılsaydı, bu rapor belki yine eleştirilebilir; ancak profesyonelliği sorgulanmazdı.
Bu raporun sorunu dayandığı verilerin nesnel olup olmaması veya yanlı verilere dayandığı için gerçekçi sonuçlara varamamış olması değil. Bu raporun sorunu profesyonel olmaması.
MİT akademisi raporu neden profesyonellikten uzak
Zira Milli İstihbarat Akademisi kendi gözüyle bu savaşın hikayesini anlatmıyor. Anlatmadığı hikayeden sonuçlar çıkarıyor ve bunu da Türkiye’nin çıkarması gereken dersler olarak sunuyor.
Bu raporda İsrail-İran savaşının sebebi yok, hikayesi yok, tarafların öngördüğü hedefler yok ve tarafların kendi iddialarından bağımsız olarak sonucu yok. Hatta savaşın tarafları bile yok.
Bütün bunların olabilmesi savaşan taraflar arasında kıyaslamalar yapmakla mümkün; ancak MİT Akademisi’nin raporuna göre bu savaşta adeta İsrail’den başka taraf yok! Çünkü raporda İsrail’in askeri gücüne dair veriler var ama İran’ınkine dair yok; İsrail’in askeri operasyonlarına dair veriler var ama İran’ınkine dair veriler yok. İsrail’in istihbarat operasyonlarına dair veriler var ama İran’ınkine dair veriler yok vs.
Raporun ara başlıkları bile bu metnin savaşa dair kendi anlatısı olmadığını ve savaşan taraflara dair bir kıyaslama yapmadığını açıkça ortaya koyuyor: Zira 27 sayfalık 1. Bölümde yer alan ara başlıklar ve tablolar şunlar:
Birinci ara başlık: “İsrail’in hava gücü”. Kıyaslama için “İran’ın hava gücü” şeklinde bir ara başlık yok. Halbuki böylesi bir ara başlık raporun tamamında verilmek istenen “İsrail’in hava gücü üstündü” mesajının anlaşılmasını kolaylaştırırdı.
Tablo 1: “İsrail Hava Kuvvetleri Envanterindeki Muharip ve Yardımcı Sınıf Uçaklar”
Tablo 2: “İsrail Hava Kuvvetleri Envanterindeki Havadan Yere Güdümlü Mühimmat Sistemleri”
Yukarıdaki ara başlıktaki tek taraflılık hava kuvvetleri envanterine dair tablolar için de geçerli. Burada da okuyucu sadece İsrail hava kuvvetlerinin silahlarını görebiliyor; dolayısıyla tablonun karşı tarafı olmadığı için İran’ın etkili bir hava savunması yapamamasının sebepleri anlaşılmıyor.
İkinci ara başlık, “Kinetik Taarruz” : Bu ara başlıkta tarafların birbirine askeri taarruzları değil, sadece İsrail’in İran’a yönelik askeri operasyonlarının detayları yer alıyor. İran’ın füze ve İHA saldırılarına dair tek bir cümleye dahi yer verilmiyor. Raporda İran taarruz kategorisinde sıfır olarak gösteriliyor.
Üçüncü ara başlık, “İsrail’in Elektronik Harp İmkân ve Kabiliyetleri” : Bu ara başlık altında yine sadece İsrail’in elektronik kabiliyetleri anlatılıyor ve “Birim 8200” ve “Hava Konuşlu Elektronik Harp Sistemleri” alt başlıklarında İsrail’in elektronik harp kurumları ve donanımları anlatılıyor. Rapor, bu kategoride de de İran’ı sıfır olarak kodluyor.
Sonraki ara başlık ve onun alt başlıkları da şöyle: “İsrail’in Siber-Elektromanyetik Harekâtı”, “İran Hava Savunmasının Etkisiz Hâle Getirilmesi”, “İran Komuta-Kontrol ve Muhabere Ağının Bozulması”, “Siber Harp ve Bilgi Harbi”.
Raporda bu bölümlerden sadece “Siber Harp ve Bilgi Harbi” başlıklı bölüm diğerlerinden farklılık gösteriyor. Zira baştan beri hiçbir kıyaslama yapmadan sadece İsrail verileri üzerinden İsrail’e üstünlük anlatısı oluşturan rapor, ilk kez bu bölümde kıyaslama yapıyor.
Elbette raporun bu bölümünde de İsrail’e galibiyet, İran’a mağlubiyet anlatısı var ve veriler de bu anlatıyı desteklemek üzere seçilmiş; ancak en azından bu bölümde ilk defa iki tarafa da ait veriler sunuluyor.
Fakat verilerin seçimi oldukça dikkat çekici. İsrail’in bu konudaki etkinliği şu ifadeyle sunuluyor: “Özellikle İsrail, sahip olduğu gelişmiş taarruzi siber yeteneklerini, İran’ı istikrarsızlaştırmak için etkin biçimde kullanmıştır.” Ardından şu veriler sıralanıyor:
1- İran’ın bir devlet bankasının tüm verilerinin imha edilmesi,
2- İran merkezli büyük bir kripto para borsasından 81,7 milyon doların çalınması,
İran’ın bu alandaki etkinliği ise raporda şu cümleyle ifade ediliyor: “İran tarafı da siber uzayda daha çok enformasyon ve psikolojik operasyonlara ağırlık vermiştir.” İran konusunda da şu veriler sıralanıyor:
1- Birçok İsraillinin cep telefonuna, İsrail toplumunu kaosa sürüklemeye yönelik sahte “Acil Durum” SMS’leri gönderilmesi,
2- Genellikle sıradan vatandaş veya İsrail hükûmetini eleştiren muhalif gibi görünen kimliklerle hedef kitlelerin yönlendirilmeye çalışılması.
Banka ve finans kurumlarına siber saldırılarla İran’ın ekonomisine darbe vuran İsrail’e karşı yalan haberlerle uğraşan İran anlatısı, İsrail imajı parlatmaya yetmemiş olacak ki, rapor bu çabasını seçtiği örnekle taçlandırıyor! Milli İstihbarat Akademisi’nin raporuna göre:
“İran devlet medyası, savaş sırasında Filistinli sivillerin İsrail saldırılarıyla katledildiğini gösterdiğini iddia ettiği bir video yayımlamış ancak bunun ilgisiz sahnelerin montajı olduğu ortaya çıkmıştır.”
En titiz medya kuruluşları bile yapay zeka teknolojisiyle çarpıtılmış görselleri yayımlama hatasına düşebiliyor. Peki o halde İran devlet medyasının yapay zeka teknolojisiyle çarpıtılmış bir videoyu hatayla değil de “siber harp ve bilgi harbi” taktiği olarak yayımladığının kanıtı nedir?
“Filistinli sivillerin İsrail saldırılarında katledilmesi” gerçek dünyada hiç olmayan ve sadece yapay zeka teknolojisi ile üretilen sahte videolarda görülebilecek bir şey midir?
Öte yandan İran devlet medyası kendi vatandaşına sahte videolarla “Filistinli sivillerin İsrail saldırılarında öldürülmesi” gibi (MİT Akademisinin imasına göre) “gerçek dışı bir şeye” ikna edince İsrail’e karşı “bilgi harbi” mi yapmış oluyor?!
Birinci bölümde askeri kapasite, ‘kinetik taarruz’ ve ‘siber harp ve bilgi harbi’ kategorilerinde sadece İsrail’e ilişkin veriler yansıtan rapor, 29 ve 30’uncu sayfadaki değerlendirme kısmında kendisiyle çelişen şu yargıda bulunuyor:
“Bununla birlikte İran’ın, kendi kapasite sınırlılıklarına rağmen psikolojik harekât, bilgi operasyonları ve düşük maliyetli siber müdahalelerle caydırıcılığını sürdürmeye çalıştığı gözlemlenmiştir.”
Bu ifadenin raporun geneline hakim olan İsrail anlatısıyla büyülenmiş havayı biraz dağıtmak amacıyla yazılmış olması muhtemel. İyi ama bu raporda İran’la ilgili olarak bu yargıya ulaştıracak hangi veriler var? Raporda İsrail’in kapasitesine dair bolca veri olduğu halde İran’ın kapasitesine dair bir bilgi yok.
Dolayısıyla İran’ın “kapasite sınırlılıkları” ifadesinin dayanağı ne? “caydırıcılığını sürdürdüğü”nün kanıtı ne?
Zira raporda İran’ın “psikolojik harekat ve bilgi operasyonları” konusunda iki etkinliğinden söz ediliyor:
1. “İsrail toplumunu kaosa sürüklemeye yönelik “sahte acil durum SMS’leri göndermek” 2. “Filistinli sivillerin İsrail tarafından katledildiğine” dair yapay zeka teknolojisiyle çarpıtılmış yalan haberler üretmek!
Peki İran, bunları yaparak “harekât, bilgi operasyonları ve düşük maliyetli siber müdahalelerle caydırıcılığını sürdürmüş” mü oluyor!?
MİT Akademisine dersler
MİT Akademisi’nin raporunun 1. Bölümü şu değerlendirme yargısıyla sona eriyor:
“Modern harp yalnızca savaş alanında değil; aynı zamanda kabloların, sinyallerin, yazılımların ve veri akışının yönetildiği görünmez cephelerde de kazanılmaktadır.”
Savaşta İsrail’den başka bir şeyi gözü görmeyen bir rapordan zaten bundan başka bir değerlendirme beklenemezdi.
Halbuki MİT Akademisi, savaşa ilişkin bağımsız gözleme ve nesnel verilere dayalı bir savaş anlatısı ortaya koyabilseydi. Şu objektif sonuçlara ulaşabilirdi:
Bu 12 günlük savaşta taraflar “askeri operasyonlar” ile “istihbarat operasyonlarını” birlikte icra etti.
İsrail’in savaş yöntemleri ve hedefleri
İsrail, istihbarat operasyonları kapsamında içerideki casus ve sabotajcı ordusuyla İranlı üst düzey liderleri ve bilim adamlarına suikastlar yaparak şu hedeflere ulaşmayı öngördü:
a) Devletin çöktüğü algısıyla toplumu kaosa sürüklemek ve muhaliflerin ayaklanmasını sağlamak.
b) Başta Kürdistan olmak üzere sınır illerinde kurtarılmış bölgeler yaratmak. Buralara 2012’de Libya’ya ve Suriye’ye yapıldığı gibi “sivilleri koruma sorumluluğu” adı altında uluslararası müdahale yapmak.
c) Rejimi devirip İran’ı şu anki Suriye ve Irak gibi çökmüş bir devlet haline getirmek.
2- İsrail, Suriye ve Irak’ın çökmüş devletler haline gelmesinden yararlanarak askeri operasyonlarla İran’ın nükleer tesislerini, enerji ve ekonomik altyapısını çökertmeyi ve askeri kapasitesini yok etmeyi hedefledi.
Sonuç: İsrail bu hedeflerinin hiçbirini gerçekleştiremedi.
İran’ın savaş yöntemleri ve hedefleri
a) Yılların ihmali sebebiyle Mossad ve CIA tarafından İran içinde kurulan ajan ordusunu tasfiye etmek,
b) Elektronik karıştırma yöntemleriyle İsrail’in çok katmanlı hava savunmasını bozmak, İsrail hava savunma füzelerinin kendilerini vurmasını sağlamak,
c) İsrail içerisinden ajan devşirmek.
d) Ulusal bütünlüğü ve dayanışmayı güçlendirmek.
4- İran, İHA ve füze saldırılarına dayalı askeri operasyonlarıyla da şunları hedefledi:
a) Her noktayı vurarak çok katmanlı hava savunmasının İsrail’e güvenlik getirmeyeceğini göstermek; İsrail rejiminin hava kuvvetleri alanındaki üstünlüğünü dengelemek,
b) Askeri hedeflerin yanı sıra bilimsel merkezleri ve ekonomik tesisleri de imha etmek, böylece hem kendi bilim adamlarına yönelik suikastlara karşı bir karşı denklem oluşturmak hem de rejimin pes etmesini sağlamak,
c) ABD’nin Katar’daki Udeyd hava üssünü Amerika’nın İran’a attığı bomba sayısı kadar füze ile -ölçülü şekilde- vurarak uzun ve kapsamlı bir yıpratma savaşına hazır olduğunu İsrail’e, ABD’ye ve savaşta doğrudan veya dolaylı olarak İsrail’e destek veren tüm ülkelere mesaj vermek.
Sonuç: Savaş, ABD’nin de dahil olmasına rağmen, ateşkesi talep eden taraf İsrail oldu ve savaş, İran’ın belirlediği şekilde sona erdi.
Savaş nasıl sona erdi?
İsrail devlet televizyonu Kann’ın haberine göre İsrail 23 Haziran’da İran'a "Savaşı bitirmek istiyoruz." mesajını gönderdi. Tahran buna cevap olarak, ''Savaşı bitirmenin zamanı henüz gelmedi.'' dedi.[1]
Tahran’ın bu cevabı üzerine ateşkes için ABD devreye girdi. Rejimin başkanı Donald Trump, şu açıklamayı yaptı:
"İsrail ve İran arasında tam ve eksiksiz bir ateşkes için tamamen anlaşmaya varıldı. (Şu andan itibaren 6 saat içinde, İsrail ve İran son görevlerini tamamladığında!) Resmi olarak İran ateşkesi başlatacak ve 12 saat sonra İsrail ateşkes yapacak. 24. saatte 12 günlük savaş resmen sona erecek. Her bir ateşkes boyunca diğer taraf da barışçıl ve saygılı olarak kalacak."[2]
Trump’ın yalanları İsrail’e zafer hikayesi yazamadı
Trump’ın iddiasına göre İran ve İsrail ateşkes için kendisine müracaat etmişti. Halbuki bu bir yalandı kendisine ateşkes için müracaat eden sadece İsrail rejimiydi.
İran, bir gün önce İsrail rejiminin ateşkes talebini reddetmişti; çünkü savaşın asli tarafı olan Amerika’nın tavrını bekliyordu. Bir gün sonra ABD başkanı yalan bir hikaye ile bile olsa ateşkes talebini iletince de İran da bu talebi kabul etmişti.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Trump’ın bu yalanlarından sonra yaptığı açıklaması ve İran ordusunun sabah saat 7’de Bi’ir Seba’daki İsrail mevzilerine yaptığı ağır saldırı, yukarıda söylenenlerin ispatı oldu.
Abbas Arakçi, Trump’ın açıklamasından sonra X hesabından şöyle dedi:
"Şu an ateşkes veya saldırıları durdurma konusunda bir anlaşma söz konusu değil. Bununla birlikte Siyonist rejimin İran halkına yönelik yasadışı saldırılarını bugün sabah saat 4’e kadar durdurması şartıyla biz de saldırılara karşılık vermeyi sürdürme amacında değiliz. Askeri operasyonları durdurma konusundaki nihai karar bizim tarafımızdan daha sonra alınacaktır." [3]
Trump, ateşkesle ilgili üç yalan söyleyerek İsrail’e zafer anlatısı oluşturmak istemişti:
1. Yalan, her iki tarafın da ateşkes için kendisine müracaat etmiş olduğuydu. Halbuki kendisine sadece İsrail müracaat etmişti.
2. Yalan, taraflar arasında bir ateşkes anlaşması yapıldığıydı. Halbuki böyle bir anlaşma yoktu. İsrail’in bir gün önceki ateşkes talebi İran tarafından reddedilmişti, bir gün sonra savaşın asli tarafı olan ABD başkanı da bu talebi iletince İran da “siz durursanız ben de dururum” diyordu. Arakçi’nin yukarıdaki açıklaması Trump’ın bu iki yalanını ifşa etti.
3. Yalan, anlaşma gereği “Resmi olarak İran ateşkesi başlatacak ve 12 saat sonra İsrail ateşkes yapacak” yalanıydı.
Öncelikle ortada tarafların talebi üzerine yapılmış bir ateşkes anlaşması olmadığı için böyle bir madde de yoktu. Nitekim, İsrail rejimi saldırılarını saat sabah 4’te durdurduğu halde İran, sabah 7 civarında Bi’ir Seba’ya ağır bir saldırı yaptı.
İsrail rejiminin buna karşılık verme girişimi de bizzat Trump tarafından engellendi. Trump, "İsrail İran'a saldırmayacak. Tüm uçaklar İran'ı dostça selamladıktan sonra geri dönecek"[4] diyerek kendi yalanını ifşa etmiş oldu.
Halbuki eğer ateşkesi İran’ın başlatmasını ve İsrail’in ona 12 saat sonra uymasını yani 12 saat boyunca İran’ı vurmaya devam etmesini öngören bir anlaşma olsaydı, Trump’ın İsrail saldırısını engellememesi gerekiyordu.
Zira İsrail saat 4’te saldırılarını durdurmuş, İran ise 3 saat sonra İsrail’i ağır şekilde bombalamıştı.
Sonuç
MİT Akademisi’nin raporunun 1’inci bölümünün profesyonellikten uzak olması, Türkiye’ye çıkarılması gereken dersler önerdiği 2’inci ve muhtemel senaryoları tartıştığı 3’üncü bölümü okumayı bile anlamsız kılıyor.
Bununla birlikte raporun “Değerlendirmeler ve çıkarılacak dersler” bölümünden birkaç ibretlik satırbaşı aktarmakta da yarar var:
MİT akademisine göre çıkarılması gereken birinci ders ABD ve İsrail’in ikisini birden karşıya almamak gerekir. Bu, raporda şu cümleyle ifade ediliyor:
“İran’ın, nüanslara dikkat etmeyerek nükleer programının yarattığı tehdit konusunda İsrail ve ABD yönetimlerini aynı noktada birleştirmesinin kendisi açısından son derece acı sonuçları olmuştur.”
İkinci ders: Bağımsızlık zararlıdır!
Elbette MİT Akademisi bu ifadeyi kullanmıyor; hatta “bağımsız” yerine “tarafsız” kelimesini kullanıyor. Ancak rapordaki şu cümle tam olarak bunu ima ediyor:
“İran örneği, tarafsız kalmaya çalışan ülkelerin bir anlamıyla “sahipsiz” kaldığını ve daha kolay hedef alındığını göstermektedir.”
MİT Akademisi, bağımsızlığın zararlarını! “İsrail, ABD ve Batı ittifakının silah, istihbarat ve lojistik desteğine sahipken İran’ın yalnız kalmıştır. BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü yahut Rusya ve Çin’le ikili ilişkiler İran’ı korumaya yetmemiştir” gibi argümanlarla delillendirmeye çalışıyor.
MİT Akademisinin çıkardığı üçüncü ibretlik ders ve önerdiği çözüm ise şunlar:
“İsrail sahip olduğu erken uyarı sistemleri, yaygın sığınaklar ve kamu farkındalığı sayesinde; İran’ın füze saldırıları karşısında fazla bir can kaybı yaşamamıştır.”
“…yaygın bir erken ihbar hattı kurulmalı, büyük şehirler başta olmak üzere muhtemel hava saldırılarına karşı uyarı ve alarm sistemleri tesis edilmelidir.”
İsrail’in erken uyarı sistemlerine sahip olduğu doğru da can kaybının azlığı ve MİT Akademisinin çözüm önerisi tartışmalı. Zira tüm dünya sadece rejimin sansür kurumunun açıklanmasına izin verdiği kayıp rakamlarını öğrenebiliyor.
Öte yandan İsrail’e erken uyarı sağlayan sitemin en önemli parçasının Malatya Kürecik’teki radar üssü olduğunu en iyi bilecek kurumların başında MİT geliyor.
Elbette raporda hiçbir gerçekçi ve faydalı öneri ve çıkarılması gereken ders bulunmadığı anlamına gelmiyor. Toplumsal birlik ve dayanışmanın güçlendirilmesi, İsrailli yazılım şirketlerinden uzak durulması, ulusal ekonominin güçlendirilmesi, savunmanın millileştirilmesi ve tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesi bunlar arasında yer alıyor.
Ancak bu tür tedbirler, İsrail’e hayal bile edemeyeceği stratejik kazanımlar armağan eden bölge politikalarından uzak durulması halinde işe yarayabilir.
İran, 2000 öncesinde füze teknolojisi ve hava savunması konusunda şimdikinden çok daha zayıftı. İran’ın nükleer programına yönelik tehditler 2002’de başladı; ancak bu tehditler ancak 2025 yılında gerçekleşebildi. Neden?
Çünkü 2003’ten bu yana en az altı bölge ülkesi çökmüş devlet haline geldi. Lübnan, Suriye ve Irak hava sahası Gazze hava sahası kadar risksiz olduğu için İsrail’in Nevatim havaalanından kalkan uçakları Tahran’ı bombalayabildi.
İsrail uçaklarını Tahran’a ulaştıran bölgesel hava sahası şartları, 2011’den itibaren yaratılıyor. Bağdat’ı bypass edip Erbil’le petrol anlaşmaları yapan Türkiye Irak’ın ulusal egemenliğini aşındırdı. Suriye’nin İsrail ve ABD’nin her istediğini yapan el-Kaide türevi bir örgütün eline geçmesinde önemli bir rol oynadı.
Bölgesindeki bir savaşa dair kendi ülkesine dersler önerme iddiasındaki Milli İstihbarat Akademisi’nin kendi anlatısı yok. Rapor, iki tarafın anlatısından da yararlanmakla birlikte onlardan etkilenmeden kendi gözlemlerine dayalı bir savaş anlatısı sunmuyor.
Savaşın İsrail merkezli anlatımını yeniden üretiyor. Dolayısıyla İsrail üstünlüğünü esas alan dersler çıkarıyor.
İsrail’in bu savaştaki üstün yanlarını gerçekçi bir şekilde tespit edip bunlara göre öneriler sunmak elbette çok önemli ve bu, savaştan sonra İran resmi medyasının en çok yaptığı şey.
Bu konuda sadece üç örnek nakletmek yeterli:
Diplomasi-yi İrani (Dışişleri bakanlığına ait) “Güvenlik ve istihbarat sürprizlerine galip gelebilmek için ülke ihtiyaçlarına cevap vermek”
Nur News: “İstihbarat savaşını yeniden gözden geçirmek; 12 günlük savaşta nüfuz ve casusluk”
Haber Online: “Mossad casusları İran’da nerelere kadar sızdı? Hayati ve gizli bilgilere ulaşabilen ajanların özellikleri nelerdir?”
Iswnews: (Devrim Muhafızları ordusuna yakın) “Modern bir hava kuvvetleri kurma ve İran hava kuvvetleri doktrinini değiştirme gerekleri”
Milli İstihbarat Akademisi’nin raporu bunu yapmadığı, savaşan tarafların askeri performanslarını kıyasladıktan sonra bağımsız bir anlatı sunmadığı için profesyonellikten uzak.
[1] YDH, 23 Haziran 2025, İsrail'in ''Savaşı bitirmek istiyoruz'' mesajına İran ne dedi?
[2] BBC Türkçe, 24 Haziran 2025, Trump: 'Ateşkes yürürlükte, lütfen ihlal etmeyin'
[3] YDH, 24 Haziran 2025, Arakçi'den ateşkes iddialarına yanıt
[4] BBC, 24 Haziran Trump, ateşkesi ihlalle suçladığı İsrail ve İran'a küfürlü tepki verdi