İsrail’in planının ‘üçüncü aşaması’ mı? Direniş’in zaferinin ‘birinci aşaması’ mı?

19 Ocak 2024 / Alptekin DURSUNOĞLU

Gazze halkının sabır ve metaneti, Gazze direnişinin kahramanlığı ve Direniş Ekseni’nin ‘yıpratma savaşı stratejisi’ İsrail rejimine yenilgiyi, direnişe ise zaferin ilk aşamasını armağan etti.

İsrail rejimi, Aksa Tufanı’ndan yaklaşık iki hafta sonra üç aşamalı bir savaş planı açıkladı. Ekim ayı ortalarında açıklanan bu plan öncesinde İsrail, Gazze’ye zaten havadan bomba yağdırıyordu. 

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, planının aşamalarını şöyle açıklamıştı:

İlk aşamada Hamas, yenilgiye uğratılacak. Direnişin aktivistlerini ve altyapısını yok etmek amacıyla önce ateşle, sonra da ani bir manevrayla askeri bir harekât gerçekleştirilecek. 

İkinci aşamada, gelecekte çatışmaların azalmasına ve Gazze Şeridi’nde kalacak direniş unsurlarının ortadan kaldırılmasına odaklanılacak.[1]

Üçüncü aşamada ise Gazze Şeridi'nde yeni bir güvenlik sistemi oluşturulacak ve Gazze Şeridi’nin çevresinde yaşayan İsrailliler için yeni bir güvenlik gerçekliği yaratılacak.[2]

İsrail, bu planı açıkladığı 20 Ekim’den, 3’üncü aşamaya geçtiğini açıkladığı 4 Ocak’a kadar hastaneleri dahi istisna etmeden önce Gazze’nin her yerini havadan ve denizden bombaladı ardından da kara harekatı başlattı.

Dolayısıyla Gallant’ın açıkladığı üç aşamalı plan ve sahadaki askeri harekat dikkate alındığında 4 Ocak’a kadar planın aşamaları dışarıdan şöyle gözüküyordu:

Birinci aşamada hastaneler dahil hiçbir ahlaki kırmızıçizgi dikkate alınmadan hava bombardımanı yapıldı ve halkın Gazze’den tehciri hedeflendi.

İkinci aşamada kuzeydeki halk güneye tehcir edildi, dolayısıyla direniş grupları yalnızlaşacak ve kara saldırısı ile direnişin askeri altyapısı kolayca yok edilecek.

Üçüncü aşamada ise direnişten arındırılan Gazze’de İsrail’i tehdit etmeyecek yeni bir düzen kurulacak. 

4 Ocak’a kadar açıklanan plan ve yaklaşık 3 aylık takvim, savaşın tüm kontrolünün İsrail’in elinde olduğu izlenimi yaratıyordu.

İsrail askeri açıdan orantısız bir silah ve asker üstünlüğüne sahipti. 

Hastane ve ibadethane dahi ayırt etmeksizin yaptığı saldırılara rağmen Batı’dan da Arap ve İslam dünyasından da herhangi bir baskı görmüyordu.

Dünyada Gazze’deki direnişi destekleyen tek taraf olan Direniş Ekseni bileşenleri ise Amerika ve İngiltere tarafından uçak gemileri ve nükleer denizaltılarıyla tehdit ediliyordu. 

Batı dünyasının doğrudan desteğinin yanı sıra Arap ve İslam ülkeleri de elçilerini dahi çekmeyerek ve İsrail’le ticareti sürdürerek dolaylı bir biçimde İsrail’e destek veriyordu.

Dolayısıyla İsrail’in ekim ayında açıkladığı 3 aşamalı savaş planını uygulayabileceği tüm şartlar mevcuttu. 

Ancak İsrail ordusunun 4 Ocak’ta açıkladığı 3’üncü aşama, Yoav Gallant’ın savaş planının 3’üncü aşaması, yani zafer aşaması olmadı.

Zira İsrail ordusu 4 Ocak’ta 3’üncü aşamaya geçtiğini açıklarken Gazze’de yeni bir güvenlik sistemi kurduğunu ilan etmiyor; verdiği ağır kayıplardan dolayı açıkça Gazze’den kaçıyordu.    

Haaretz gazetesinin askeri analisti Amos Harel, ordunun Gazze savaşında geçeceği üçüncü aşamanın ayrıntılarını şöyle açıklamıştı:

1- Ordu güçleri Gazze'den aşamalı olarak geri çekilecek, yerine yedek güçler konuşlanacak ve saldırıların şiddeti azaltılacak.

2- Gelecek dönemde çatışmalar savaşın başındakinden daha sınırlı olacak; bununla beraber yine de Gazze sınırında ve Lübnan sınırı boyunca konuşlanması için çok sayıda güç bulundurulacak.

3- Bunların yanı sıra Filistinlilerin girişinin yasak olacağı yeni bir ‘güvenlik koridoru’ inşa edilecek.[3]

Bu açıklamadan bir gün sonra da İsrail televizyonu, İsrail ordusunun Gazze’de üçüncü aşamaya geçtiğini ve rejim güçlerinin çekilmeye başladığını bildirdi. 

Resmi açıklamaya göre 4 Ocak’ta başlayan üçüncü aşamada ‘yoğun bombardımandan sınırlı bombardımana geçiliyordu’ ve bu aşamada savaş Gazze içinde daha küçük gruplarla sürdürülecekti.[4]

Yoav Gallan’ın planındaki 3’üncü aşama bir zafer aşamasıydı. Çünkü Gazze’de yeni bir güvenlik sistemi yaratılmasını öngören bu aşamaya geçilmesi, Gazze’deki direnişin askeri altyapısının tamamen yok edilmiş olması anlamına geliyordu. 

Halbuki İsrail tüm uluslararası desteğe rağmen aradan geçen üç ayda değil direnişin askeri altyapısını yok etmek, tek bir komutanını dahi öldüremedi, tek bir esirini dahi kurtaramadı. 

30 bine yakın Gazzeli sivili öldürmesi ise İsrail’e askeri bir zafer değil, Güney Afrika’nın girişimiyle Lahey’de soykırım davası armağan etti.

O halde İsrail ordusunun 4 Ocak’tan itibaren Gazze’den çekilmesi ile geçtiği bu yeni aşama, İsrail rejiminin savaş planının ‘üçüncü aşaması’ değil, Filistin direnişinin zaferinin ‘birinci aşaması’ anlamına geliyor. 

İsrail illüzyonunun sınırları

İsrail rejimini, 3’üncü aşama adı altında Gazze’den kaçış aşamasına geçmeye zorlayan şartlar son derece açık. 

İsrail rejimi askeri sahada, tüm sansür mekanizmasına rağmen verdiği kayıpların büyüklüğünü gizleyemiyor. 

Direnişin askeri altyapısına karşı kendi kamuoyunu memnun edebilecek herhangi bir zafer hikayesi anlatamıyor. 

Açıkladığı 3 aşamalı savaş planının ilk iki aşaması, İsrail rejiminin Lahey’de soykırımla suçlanmasına sebep olduğunu görüyor. Halbuki bu rejim II. Dünya savaşından bu yana ‘soykırım endüstrisi’nin ekmeğini yiyor.    

Uğradığı ekonomik ve ticari kayıpları ile Gazze ve Lübnan sınırındaki yüz binlerce kişinin mülteci durumuna düşmüş olmasından kaynaklanan toplumsal sorunları ise apayrı bir dosya konusu. 

Siyasi sahada Gazze’deki tutukluların savaş yoluyla kurtarılabileceğinden umudunu kesen halkın ve savaşta yenildiklerini kabul eden uzmanların[5] yoğun baskısı nedeniyle hükümet ağır bir kriz yaşıyor. Hatta yaşanan iç kavgalar sebebiyle savaş kabinesinin çökebileceği bildiriliyor.[6]

Diplomatik sahada ise İsrail’in en büyük destekçisi Amerika’nın rejime karşı sabrı taşıyor ve Washington, kendi alternatif planını oluşturmak zorunda kalıyor.[7]

 

 

Direniş Ekseni’nin savaş stratejisi

Aksa Tufanı’nın mimarı olan Hamas, Direniş Ekseni’nin bir bileşeni olmakla birlikte Aksa Tufanı, Direniş Ekseni’nin ortak bir kararı değildi. 

Bununla birlikte Direniş Ekseni’nin diğer bileşenleri Aksa Tufanı’nın kendileriyle koordine edilmemiş olmasını sorun etmedi ve Gazze’deki Hamas liderliğine ve operasyona destek verdi.

Peki Direniş Ekseni’nin Gazze’deki müttefiklerine desteği nasıl ve hangi çerçevede olabilirdi? 

7 Ekim’de İsrail’e “radikal İslamcıların tecavüz ve katliamına” uğramış mazlum bir devlet imajı kazanan İsrail’e savaş açılabilir miydi? Daha da önemlisi İsrail’le savaş, sadece İsrail’le savaş olarak kalır mıydı?

7 Ekim’den hemen sonra Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kanada’nın olağanüstü askeri ve siyasi desteği, İsrail’e karşı savaşın İsrail’le sınırlı kalmayacağını göstermişti. 

Aksa Tufanı, İsrail’le savaşmanın bütün bir küresel Batı sistemiyle savaşmak anlamına geldiğini ispat etmişti. Dolayısıyla küresel Batı sistemiyle savaşanların Arap ve İslam dünyasından destek alabilmesi de imkansızdı. 

Nitekim Arap Birliği ile İslam İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerin “kınama ve itidal” çağrılarıyla yetinip, İsrail’le diplomatik ve ticari ilişkilerine devam etmesi, Direniş Ekseni’nin İsrail’e topyekûn savaş açması halinde bölgede de yalnız kalacağını ispat etmişti.

Direniş Ekseni, bu uluslararası ve bölgesel şartları dikkate alarak İsrail’e karşı açık bir savaş başlatmak yerine zamana yayılan bir ‘yıpratma savaşı’ stratejisi izledi. 

Direniş Ekseni’nin yıpratma savaşı stratejisi, şu şartları yaratarak İsrail’i 4 Ocak’ta 3’üncü aşamaya geçmeye yani aslında direnişin zaferinin 1’inci aşamasına boyun eğmeye mecbur etti.

Filistin, Irak, Lübnan ve Yemen direnişinin yıpratma savaşı 

Filistin, Lübnan, Irak ve Yemen direnişinin başlattığı operasyonlar, İsrail ve müttefiklerine savaş bahanesi vermeden onları savaşın etkilerine maruz bıraktı.

Filistin direnişi, daha önceki dönemlerdekinin aksine Gazze’ye yönelik saldırıları televizyondan izlemedi, savaşın bir parçası oldu. Batı Şeria, zayıf askeri imkanlarına rağmen eylemleriyle Gazze’ye gönderilebilecek İsrail birliklerini meşgul etti. 

Gazze direnişi, muazzam planlaması, hazırlığı ve direnişi ile İsrail’e tarihinin en ağır kayıplarını yaşattı. Yaklaşık olarak İstanbul’un Beykoz ilçesi büyüklüğündeki Gazze Şeridi’ne kara saldırısı yapan İsrail ordusu, direnişin civardaki yerleşimleri ve Tel Aviv’i vuran füzelerini engelleyemedi. 

Her şeyden daha önemlisi, ağır bombardıman ve abluka ile Gazze halkı ile direnişin arasına nifak sokmayı başaramadı. Gazze’de tek bir kişi bile uğradıkları soykırım sebebiyle Hamas’ı veya direnişi suçlamadı. 

İsrail’in soykırımı ve Mısır’ın ablukası Gazze halkı ile direnişin birliğini bozamadı. 

Irak İslami Direnişi’nin Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerine yönelik operasyonları Amerikan rejiminin Suriye’deki petrol kaçakçılığına ağır darbe vurdu. 

Golan ve Hayfa’ya yönelik operasyonları ise İsrail rejimini kuzeyde sadece Hizbullah’la değil başka bir cepheyle daha meşgul olmak zorunda bıraktı.

Irak direnişi, İsrail’e verdiği destekten dolayı Amerika’ya ‘desteğe karşı hedef’ denklemi dayattı. 

Hizbullah’ın Lübnan sınırı boyunca yaptığı operasyonlar İsrail rejimine askeri ve toplumsal açıdan telafisi imkansız darbeler vurdu. İsrail’i iki yönlü olarak kıskaca aldı.

Hizbullah’ın operasyonları, İsrail’e askeri açıdan şu darbeleri vurdu: 

1- Hizbullah’ın 8 Ekim’den itibaren kuzeyde cephe açması, İsrail’i Gazze’ye sevk edeceği ordu, silah ve teçhizatı Lübnan sınırında tutmak zorunda bıraktı. Bu ise Gazze direnişinin yükünü hafifletti. 

2- İsrail, Hizbullah’ın operasyonları sebebiyle Lübnan sınırı boyunca elektronik casusluk altyapısını ve sahip olduğu iki hava kontrol üssünden biri olan Meron hava üssünü kaybetti.[8]

3- Her gün verdiği asker kayıpları ise tüm sansür mekanizmasına rağmen İsrail toplumunun öfkesini tırmandıracak kadar büyük oldu.

Hizbullah’ın askeri operasyonlarının İsrail’in toplumsal yapısı üzerindeki etkisi ise çok daha ağır ve sarsıcı oldu. Zira Hizbullah’ın operasyonları sebebiyle Lübnan sınır hattına 5 kilometre mesafedeki yerleşimler tahliye edildi. Böylece on binlerce (yaklaşık 280 bin) İsrailli mülteci durumuna düştü.

İsrail toplumu, Hizbullah’ın başlattığı yıpratma savaşı sebebiyle Filistinlilerin 1948’den beri yaşadığı acıları tecrübe etti. Bu durum onların İsrail’in varlık gerekçesini sorgulamasına neden oldu. 

Zira dünyadaki tüm Yahudiler için en güvenli yer olarak tanımlanan İsrail, en güvenliksiz yer haline gelmişti ve “dünyanın dördüncü güçlü ordusuna” sahip olduğunu iddia eden İsrail rejimi de onları koruyamıyordu.

On binlerce İsrailli, Hizbullah güçlerinin Litani Nehri’nin kuzeyine yani sınırdan 30 kilometre uzağa sürülmeden eski yerleşimlerine geri dönmeyeceğini söylüyor. 

Ancak İsrail rejimi, Hizbullah’ı savaş yoluyla Litani Nehri’nin kuzeyine sürmesinin imkansız olduğunu biliyor. Başta Amerika olmak üzere İsrail’in müttefikleri de kapsamlı bir bölgesel savaş yerine Hizbullah’ın yıpratma savaşını kabul etmeyi tercih ediyor.

Lübnan sınırından tahliye edilen on binlerce İsrailli üretim ve ekonomik hayattan kopmakla kalmadı ayrıca onları otellerde barındıran rejime de ağır bir ekonomik yük haline geldi. 

Hizbullah, yıpratma savaşı ile İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı tehcir politikasına cevaben ‘tehcire karşı tehcir’ denklemi kurdu.  

Sanaa merkezli Ulusal Kurtuluş Hükümetine bağlı Yemen ordusunun Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki operasyonları ise sadece İsrail rejimine değil, müttefiklerine de telafisi mümkün olmayan ağır ekonomik darbeler vurdu.

Yemen ordusunun İsrail’e yük götüren ticari gemilerin Kızıldeniz’den geçmesine izin vermemesi sebebiyle uluslararası denizcilik firmaları rota değiştirdi. Kızıldeniz’den İsrail’e hiçbir gemi gidemediği için Eylat Limanı kapandı. 

Gemilerin Ümit Burnu’nu dolaşmak zorunda kalması sebebiyle İsrail’le ticaret hem çok pahalı hem de uzun zaman alan bir faaliyet haline geldi.   

Yemen ordusu da böylece Gazze’ye uygulanan ablukaya cevaben ‘ablukaya karşı abluka’ denklemi kurdu.   

 İsrail rejiminin üç aşamalı savaş planının 3’üncü aşamasını direnişin zaferinin 1’inci aşaması haline gelmesini sağlayan işte bu yıpratma savaşı stratejisi oldu.

Askeri yenilgiden siyasi zafer çıkarma çabası

Direniş Ekseni’nin yıpratma savaşı stratejisi başarılı olduysa ve İsrail ordusunun 4 Ocak’ta ‘3’üncü aşamaya’ geçmesi açık bir yenilgi ise peki İsrail neden savaşa devam ediyor ve rejim liderleri neden savaşın 2025’e kadar devam edeceğini söylüyor?[9]

Savaşın sürdürülmesi, İsrail’de ortak bir devlet kararı değil; kamuoyu desteğini kaybetmiş[10] ve savaş bittiğinde de sanık sandalyesine oturtulması beklenen hükümet liderlerinin kararı. 

İsraillilerin yüzde 63’ü “yeni bir başlangıç” için erken seçim istiyor.[11] Gazze’deki İsrailli tutukluların yakınları savaştan umudunu kesmiş hükümete “Hangi zaferden bahsediyorsunuz?” diye tepki gösteriyor.[12]

İktidar yandaşlarının dışında İsrail kamuoyunun görüşünü yansıtan medya, emekli generaller ve siyasiler de yenilginin farkında. 

Eski Mossad Başkanı Efraim Halevi, Gazze Şeridi'nde elde edilenlerle Hamas'ın ortadan kaldırılması arasında büyük bir fark olduğunu belirtiyor ve Hamas'la hesaplaşmanın ertelenmesi ve esirlerin iadesi için savaşın durdurulması çağrısında bulunuyor.[13]

İç istihbarat örgütü Şin Bet’in eski başkanı Ami Ayalon, ordunun herhangi bir sonuç elde edilemeyeceğini vurgulayarak rejimin müebbet hapse mahkum ettiği el-Fetih lideri Mervan Bargusi ile müzakere öneriyor.[14]

Emekli General Itzhak Brik, yenilgiyi kabullenmiş; yeni bir aşamaya geçilmesi gerektiğini belirtiyor ve “Özellikle beklediğiniz zaferi alamayacağınızı biliyorsanız, bir sonraki adıma geçersiniz” diyor.[15]

İsrail’in ana akım medya organlarından Yediot Ahronot gazetesi, hükümetin savaştaki ısrarını “Düştüğümüz çukurdan nasıl çıkacağız?” diye sorguluyor.[16]

İsrail’in baş müttefiki Amerika’nın tavrı da İsrail kamuoyuna hakim olan tavırdan farklı değil. 

Amerika’dan yayın yapan İsraillilere ait Axios haber sitesi, Biden yönetiminden yetkililere dayandırdığı haberinde, ABD Başkanı'nın çözüme sıcak bakmayan Binyamin Netanyahu'ya karşı 'sabrının tükenmekte olduğunu' bildirdi.[17]

İsrail hükümetindeki liderlerin siyasi kariyerleri hatta belki de cezaevine girmemeleri savaşın uzamasına bağlı. Amerikalı liderlerin de bunu bildiği Washington Post gazetesinin üst düzey ABD'li yetkililere dayandırdığı haberinden anlaşılıyor. 

Habere göre Amerikan rejimi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kendi siyasi bekası için Lübnan’a savaş açmasından endişe ediyor.[18]

Sonuç

Gazze halkının sabır ve metaneti, Gazze direnişinin kahramanlığı ve Direniş Ekseni’nin ‘yıpratma savaşı stratejisi’ İsrail rejimine yenilgiyi, direnişe ise zaferin ilk aşamasını armağan etti.

Direnişin zaferinin ilk aşaması, İsrail rejiminin kendi kamuoyunu hazırlayarak askeri sahayı aşamalı olarak terk etmeye başlamasını ifade ediyor. 

Yani bu aşama zafer yönünde atılmış ilk adım; ancak direnişin kesin zaferinin önünde çok daha karmaşık bir süreç var.

‘İki devletli çözüm’ karşılığında Arap rejimleriyle İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi direnişin önündeki en önemli handikap. 

Zira İsrail rejimi mevcut hükümetten kurtulursa askeri saldırıları durdurma karşılığında Amerika tarafından hazırlanan bu planı Filistin tarafına önerebilir. 

Filistin Özerk Yönetimi’nin mevcut hali ve Hamas’ın Katar’daki siyasi bürosunun Arap nüfuzuna açık yapısı düşünüldüğünde savaşı bitirmeye karşılık iki devletli çözüm, direnişi yalnızlaştırmak ve İsrail’in güvenliğini de garanti altına almak için bir formül olarak gündeme alınabilir.

Kağıt üzerinde iyi gözükmekle birlikte pratikte hiçbir şekilde geçerliliği olmayan iki devletli çözüm, İsrail rejimini düştüğü çukurdan kurtaracak tek halat gibi gözüküyor.       

 


[1] Şarku’l avsat, 21 Ekim 2023, İsrail'in ‘Hamas sonrası’ için üç aşamalı planı

[2] Artı Gerçek, 20 Ekim 2023 İsrail Savunma Bakanı Gallant: Savaş üç aşamalı olacak, Gazze'de yeni bir rejim kurulacak

[3] AA, 3 Ocak 2024, İsrailli uzmana göre, İsrail ordusu Gazze'de savaşın üçüncü aşamasına geçecek

[4] NTV, 4 Ocak 2024, İsrail ordusu Gazze'de 3. aşamaya geçti: Askerler çekiliyor

[5] YDH, 17 Ocak 2024, İsrailli uzmanlar yenilgiyi kabul ediyor

[6] YDH, 17 Ocak 2024, İsrail savaş kabinesi çöküşün eşiğinde  

[7] YDH, 17 Ocak 2024, Amerika savaş sonrası Gazze planını açıkladı

[8] Times of Israel, 7 Ocak 2024, IDF admits Mount Meron air traffic control base damaged in Hezbollah attack

[9] YDH, 17 Ocak 2024, Netanyahu: Gazze'deki savaş 2025'e kadar sürecek

[10] AA, 2 Ocak 2024, İsrail'de yapılan bir ankete göre halkın sadece yüzde 15'i Netanyahu'yu istiyor

[11] YDH, 15 Ocak 2024, İsrail'de erken seçimlere yoğun talep

[12] YDH, 15 Ocak 2024, Rehine yakınlarından hükümete: Hangi zaferden bahsediyorsunuz?

[13] YDH, 10 Ocak 2024, Eski Mossad Şefi: İsrail'in kayıpları acı verici

[14] YDH, 15 Ocak 2024, Eski Şin Bet şefi: İsrail hapisteki intifada lideriyle görüşmeli

[15] YDH, 3 Ocak 2014, İsrailli general: Yıllar boyu sürecek bir savaşın içindeyiz

[16] YDH, 10 Ocak 2024, Yedioth Ahronot: Düştüğümüz çukurdan nasıl çıkacağız?

[17] YDH, 15 Ocak 2024, Biden'ın Netanyahu'ya karşı sabrı tükeniyor

[18] YDH, 9 Ocak 2024, Washington Post: ABD, Netanyahu'nun iktidarını korumak için Hizbullah ile savaşa girmesinden endişeli