YDH- Suriyeli muhalif gruplardan Ulusal Koordinasyon Kurulu liderlerinden Heysem Menna, İstanbul’da kurulan Ulusal Konsey adlı örgütün başkanı Burhan Galyon’un direnişle ilgili sözlerini utanç verici olarak niteledi.
YDH- Suriyeli muhalif gruplardan Ulusal Koordinasyon Kurulu liderlerinden Heysem Menna, İstanbul’da kurulan Ulusal Konsey adlı örgütün yabancı ülkelerin çabasıyla Libya modeline benzetilerek kurulduğunu açıkladı.
Suriye’de Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Başkanı Heysem Menna, ABD, Katar, Türkiye ve Fransa’nın girişimleriyle İstanbul’da kurulan ve Suriye muhalefetinin temsilcisiymiş gibi sunulan İstanbul’daki Ulusal Konsey’den farklı olarak tamamen yerel dinamiklere dayalı bir muhalefet sürdürdüğü için çok fazla gündeme gelemiyor.
Halbuki iç dinamiklere dayalı yıllar süren muhalefeti ve gerçekçi çözüm önerileri sebebiyle Suriye muhalefeti içerisinde saygın bir yere sahip olan Heysem Menna’nın Fars haber ajansına verdiği röportajın çevirisini sunuyoruz.
- Heysem Menna, kamuoyunda Uluslar arası Arap İnsan Hakları Örgütü başkan yardımcısı ve sözcüsü ve Suriye’de Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Başkanı olarak tanınıyor, lütfen kendinizi siyasi açıdan biraz daha ayrıntılı olarak tanıtır mısınız?
- Ben, 1951 yılında Suriye’nin güneyinde dünyaya geldim. Siyasi işlere çabuk başladım ve takibata uğradım. İki yıl saklandım, o dönemde üniversitedeydim. O dönemler benim siyasi ve hukuki alanlarda pratik olarak faaliyetlere başladığım dönemlerdi. O sıralarda bu işlerle uğraşan yaşı en küçük kişiydim. 8 Yaşındayken arkadaşım Abdulaziz el-Hayr’la bir dergi çıkardık ve 1967 yılında fedai eylemlerini ve mücadelesini desteklediğimiz Cezayir devrimi için yardım topladık. Bizim pratik siyasi faaliyetlerimiz üniversitedeydi. Bizim kurduğumuz ilk grup, Suriye’deki solcu ve milliyetçi siyasi partiler arasında Zerae partisi üzerinde etkiliydi ve Suriye’deki siyasetin zenginleşmesine sebep olmuştu. 2000’li yıların başında laiklerden ve İslamcılardan oluşan Ulusal Faaliyet komitesinde etkin oldum, aynı şekilde Suriye’yi terk etmeden önce de Şam Deklarasyonu’nda da yer almıştım. 2011 yılının mart ayından bu zamana kadar da Suriye’de sivil, demokratik bir kutup oluşturmaya çalıştım.
- Siz, İstanbul’da kurulan Suriye Ulusal Konseyi’ne katılmadınız. Burhan Galyon’la ihtilafınız nedir? Bir başka deyişle Suriyeli muhaliflerin birbirleriyle olan asli ihtilafı nedir?
- Onlara katılmayı kabul etmedim; çünkü Ulusal Konseyin Suriye içindeki ve dışındaki gerçekleri anlatan bir grup olmadığını gördüm. Ayrıca bu konsey, rayiç olan sivil ve siyasi temsilcilerden uzak bir şekilde kuruldu. Yabancılar, tıpkı Libya’da olduğu gibi bir Ulusal Geçiş Konseyi peşine düştüler. Benimle Galyon arasında şahsi bir ihtilaf yok. O, 20 yıldır akademik ortamlarda bulunuyor, ben ise Arap ve uluslar arası hukuk alanlarında faaliyet gösteriyorum. Ulusal demokrasinin geleceği için ne zaman ihtiyaç olsa biz işbirliği içerisinde olduk. O, içinde yer aldığı Koordinasyon Kurulu’ndan Suriye ulusal ittifakıyla görüş birliğine vararak ayrıldı ve bir ulusal konsey kurma düşüncesine kapıldı. Belki de bu konsey, ona Ulusal Koordinasyon’un ya da Ulusal İttifak’ın vermediği kişisel bir rol ve konum vermişti. Konseyin başkanlığı ona teklif edilince de bunu kabul edip gitti.
Bizim sözümüz şu: Amaçları belli olan Suriyeli çeşitli muhalif kesimler, aralarındaki görüş farklılıklarını bir yana bırakarak yapıda ve ilkede bir araya gelmeli ve ülkedeki geçişin başarılı bir şekilde sağlanması için tek parça halinde bir muhalefet oluşturmalıyız.
Ama Suriye halkının çıkarlarından tamamen uzak programlara sahip olan kimseler de var. Yoksa niçin bazılarının kendilerinin Suriye halkının tek ve yasal temsilcisi olduklarına dair iddialarına tanık oluyoruz. Bunlar, daha bir sene bile geçmeden birbirleriyle siyasi mücadelelere başladılar.
- Stratejik açıdan Suriye’nin bu bunalımdan çıkması için hangi seçeneklere inanıyorsunuz? Güvenliğe dayalı seçeneğe mi demokratik seçeneğe mi? Suriye’ye askeri müdahalede bulunulması gerektiğine inanıyor musunuz?
- Stratejik açıdan tek çözüm seçeneği, barışçı demokratik seçenektir ve Suriye’nin mevcut bunalımdan çıkmasının en uygun yolu, iktidarın barışçı bir şekilde değişmesidir. Geçen 11 ay güvenliğe dayalı seçeneğin başarılı olmadığını ve binlerce şehit vermiş devrimcileri susturmaya yetmediğini ispat etti. Dış müdahaleye gelince…
Biz en başında da söyledik. Devletler hayır kurumu değildir ve hiçbiri Suriye halkının çıkarlarını düşünmemekte, yalnızca kendi çıkarlarını düşünmektedir. Bu yüzden biz sürekli olarak diyoruz ki dış müdahale, Suriye’nin yok olmasına, Suriye halkının ulusal dokusunun parça parça olmasına sebep olur. Milletin istediği demokratik geçişte ülkenin ve ordunun korunması gerekir.
- Suriye’de yaşanan bunalımda yabancıların rolünün ne ölçüde etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
- Suriye devrimi ülkenin içinde başladı ve halkın ulaşmak istediği meşru talepleri de var. Vatandaşlık hakkı ve onuru, demokratik özgürlükler, Suriye toplumunu oluşturan insanların hakları ve özgürlükleri, fırsat eşitliği, yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık bu talepler arasındadır. Suriye halkı bu hedefler için binlerce şehit verdi. Yabancı etkenler bundan sonra girdi. Maalesef, önceliği buna veren kimseler var. Birincisi, devletler kendi çıkarları için çalışıyor. İkincisi, kesinlikle bunalım gerek mali desteklerle, gerek medya desteğiyle gerekse bazı bölgelerde silah desteğiyle gerçekleştirilen dış müdahaleler sebebiyle şiddetlendi.
Biz, muhaliflerin silahlanmasına karşı çıkan ilk kişiler olduk. Suriye devrimine silahların karışmasının tehlikeleri konusunda uyarılarda bulunduk. Çünkü bu muhatabımız olan rejime devrimi sindirmek için silah kullanma bahanesi vermektedir. Halbuki başlangıçtaki süreç barışçı bir halk devrimiydi.
- Katar’ın, Türkiye’nin Arabistan’ın, Fransa’nın ve İsrail’in Suriye’deki rolü nedir?
- Katar küçük bir ülkedir ve Katar yetkililerinin sorunu Suriye’nin onların büyük kardeşleri olduğunu unutmalarından kaynaklanmaktadır. Sanırım Arap dünyasının en temel sorunu, büyük devletlerin ortalıkta gözükmemesi sebebiyle küçüklere ağızlarından büyük lokmalar almalarına izin vermeleridir. Gerek para yoluyla gerek medya yoluyla gerekse de her ikisiyle birlikte… Bence Katar’ın bu rolü geçici bir roldür ve uzun sürmeyecektir.
Mısır’daki değişim süreci, en büyük Arap ülkesinin rol oynamasının önünü açtı. Suudi Arabistan’ın ne istediğini tam olarak bilmiyorum. Özellikle bu ülke tüm aşırılıkçı dini akımları gizli de olsa destekliyor. Fransa’ya gelince kendi görüşünü muhalefet yapısına dayatmaya çalışan ve bunu da Ulusal Konsey çerçevesinde yapan Fransa Dışişleri bakanlığı ile bizim ihtilaflarımız var. Bu tutum, diğer Avrupa ülkelerinin tutumundan farklıdır. Biz, bunu Fransa hükümetine bildirdik. Suriye halkının diktatörlüğü, yabancıların sömürgeciliğine ve mandacılığına değişmesi mümkün değildir. Bu durum birçok açıdan Türkiye için de geçerlidir. İsrail’den söz etmeye gerek görmüyorum. Suriye’deki en önemli siyasi muhalifler, Golan’ı işgal altında tuttuğu, Yahudi yerleşkeleri yapmayı sürdürdüğü ve Filistinlilerin gasp edilmiş haklarını vermediği sürece İsrail’le ilişki kurmayı reddetmektedir.
Suriye’de hiçbir önemi olmayan, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından İsrail’e giden az sayıda fırsatçı bulunmaktadır. Bu fırsatçılar halkın geneli tarafından dışlanmaktadır ve hiç kimseyi de temsil etmemektedirler.
- Lübnan’daki 14 Martçıların Suriye’deki rolünü nasıl görüyorsunuz?
- Lübnan’daki 14 Martçılardan çok daha büyük güçler Suriye meselesine girdiler. Şu an Suriye üzerinde büyük devletler ve güçler arasında çekişmeler bulunmaktadır. Lübnan’da eski iç ihtilaflar tavırları etkilemektedir. Bazıları, Suriye’deki durumun değişmesinin, bazıları da mevcut şekilde deva etmesinin Lübnan’ın çıkarına olacağını düşünüyor. Ama genel anlamda bakıldığında büyük güçler tüm güçleriyle sahneye girmişse bu daha önemlidir ve artık küçük güçlerin rolü görünmez olur.
- Arap Birliği’nin Suriye gelişmelerindeki rolünü nasıl görüyorsunuz? Acaba Arap Birliği gerçekten sorunun çözülmesini mi istiyor yoksa dış müdahaleye ve Suriye’ye yönelik savaşa zemin mi hazırlıyor?
- Ben her zaman şunu vurguluyorum: Libya macerası Suriye’de tekrar edilmemelidir, hatta Arap Birliği ile bile… Arap Birliği’nin Suriye konusunda daha hassas davranması gerekir. Libya konusunda Batı müdahaleden yanaydı ve Arap Birliği iradesi olmaksızın bunu yaptı. Ben, Libya’ya yapılan müdahalenin bu şekilde olduğunu düşünüyorum. Arap Birliği genel sekreterliğinin aklına bile gelmedi, hatta Ruslar bile bunu düşünmemişti; ama Libya’da olanlardan ibret aldılar. Ruslar, Libya’da kandırıldıklarını düşünüyorlar ve bu meselenin Suriye’de tekrar edilmesini istemiyorlar.
Bana göre Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi, Suriye sorununun, uluslar arası müdahale olmadan Arap Birliği aracılığıyla çözümlenmesini istiyor. Burada Rusya ile Arap Birliği arasında bir uzlaşma sağlanması gerekiyor. Çünkü Ruslar, Suriye konusunda inisiyatif almak yerine, tepki göstermekle yetiniyorlar.
- Ulusal Konseyin Başkanı Burhan Galyon Batılı güçler tarafından destekleniyor. O, Suriye’de hükümet kurdukları zaman Suriye’nin Direniş’le ilişkisini keseceğini açıkladı. Halbuki Direniş, Suriye halkının kalbinde ve vicdanında yer etmiş bulunuyor. Acaba Suriye halkı böylesi bir şeyi kabul eder mi?
- Burhan Galyon kendisini başkan olarak adlandırmadı. O, gıyabında atandı, daha sonra da güç merkezleri tarafından Konsey’de bu makama tayin edildi. Onun Wall Street Jorunal ve el-Mustakbel gazetelerindeki sözlerinden dolayı şaşkınlığa uğradım. Eğer bu sözleri çarpıtılmamışsa, o, bu sözleriyle uluslar arası ilişkiler konusundaki cehaletini ortaya koymuştur ve bu da onun akademik kariyerine yakışmaz. Onun bu sözleri nasıl söyleyebildiğini bilemiyorum. El- Mustakbel gazetesinde söyledikleri tekzip edilmedi. Direniş, Suriye halkının gönlünde kök salmıştır. İsrail’le ilişkilerin diyalog yoluyla düzenleneceğinin söylenmesi utanç vericidir. Bu sözleri, söyleyen bir kişi ne söylediğini bilmiyor demektir.
- Mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye, bu bunalımı aşabilecek yeterlilikte midir?
- Biz, korkunç bir siyasi boşluk içerisinde bulunuyoruz. Siyasi güzergah felç olduğu müddetçe siyasi çözüm treninin yola çıkabilmesi uzak bir ihtimaldir. Hedefe ancak şiddetle ulaşılabileceğine dair eğilim gün geçtikçe daha da güçleniyor. Şiddetin düşünülmesi bile doğru orantılı olarak askeri güvenliğe dayalı seçeneği güçlendiriyor ve bizi karanlığın içine sokuyor. İç savaş olarak adlandırılan silahlı çatışmaların kapısını açıyor.
- Cender Elektrik Santralinde çalışan İranlı mühendisler kaçırıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz bununla hedeflenen nedir?
- Biz, nerede ve kime yönelik olursa olsun adam kaçırma eylemlerine karşıyız. Adam kaçırmanın halka dayalı bir siyasi hareketin mücadele aracı olarak ortaya konmasını kabul edemeyiz. Bu tür eylemler, Suriye devriminin ruhuna aykırıdır. Bu, Suriye’nin çıkarlarını düşünmemektir. Biz, kaçırılan İranlıların serbest bırakılması için çaba gösterdik.
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu