İsrail ordusunun operasyon fiyaskosu ve imaj yaratma harikası

İsrail ordusu, bu operasyonu Türkiye’ye yakıt tankları atmak için düzenlemediyse başkaca bir yerde fiziksel sonuçlarına rastlamadığımız bu operasyonun askeri boyutunda sadece iddiaları; siyasi boyutunda ise İsrail hükümetinin kendini aptal konumuna düşüren bilmezden gelme tutumu ve sessizliği kalıyor.

İsrail ordusunun operasyon fiyaskosu ve imaj yaratma harikası

 

İsrail savaş uçaklarının geçtiğimiz hafta Suriye hava sahasını ihlal etmesi, kuşkusuz içinde bulunduğumuz ayın en önemli bölgesel gelişmesiydi.

 

Basında yer alan bazı haberlere göre 6, bazılarına göre ise 9 İsrail savaş uçağı, Suriye hava sahasını ihlal etmiş; Suriye Enformasyon Bakanı Muhsin Bilal’in açıklamasına göre de Suriye radarlarına yakalandığını fark eden uçaklar, taşıdıkları mühimmatı boş bir alana bırakarak kaçmışlardı.

 

Bu olaydan sonra yaşanan ilk ve en önemli gelişmeyi, İran’ın resmi haber ajansı İrna duyurdu. Habere göre İran’ın Şam Büyükelçisi Muhammed Hüseyin Ahteri, Suriye yetkilileriyle temas kurarak yaşanan bu gelişme karşısında ülkesinin tüm imkanlarını Suriye’ye sunmaya hazır olduğunu belirtti.

 

Geçtiğimiz yıl yaşanan Hizbullah savaşından sonra nerdeyse her gün Lübnan hava sahasını ihlal eden İsrail savaş uçaklarının aynı şeyi Suriye’ye yapması; öncelikle İsrail’in, Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Lübnan’daki Suriye yanlısı gruplara ve Şam yönetimine gözdağı verme girişimi olarak okundu.

 

Nitekim Temmuz Savaşı sırasında da benzer bir girişimde bulunulmuş, İsrail savaş uçakları, Suriye cumhurbaşkanlığı sarayı üzerinde ses duvarını aşmış; İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad da Şam yönetimiyle aralarındaki stratejik ilişkiye atıfta bulunarak Suriye’ye yapılacak herhangi bir saldırıyı kendilerine yapılmış sayacaklarını belirtmişti.

 

İsrail’in bu gelişmeden sonra 33 günlük savaş boyunca Suriye’ye yönelik hiçbir düşmanca adım atmamış olması Tahran’dan gelen bu mesajı iyi anladığını ortaya koydu.

 

İsrail’in Suriye hava sahası ihlali, eğer Şam karşıtlığı ve Şam yanlılığı ikileminde bir yıldır siyasi bunalım yaşayan Lübnan’ı, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde baskı altına alma hedefiyle gerçekleştirildiyse, İran’ın Şam büyükelçisi de Ahmedinejad’ın geçen yılki mesajını İsrail’e daha güçlü bir şekilde hatırlatmış oldu.

 

İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in Suriye hava sahası ihlalinden haberdar olmadığını söylemesi ve İsrail’den konuyla ilgili olarak hiçbir resmi açıklama yapılmamış olması, atılan adımın hedefinin Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu ve Suriye ve İran’dan gelen mesajı aldığını düşündürmüyor değil.

 

Atılan adımı ne sahiplenen, ne reddeden, ne de izah edebilen İsrail hükümetinin içinde düştüğü bu aciz durumun, olayın içine Türkiye’nin de girmiş olmasından kaynaklandığı da söylenebilir.

 

Şimdiye dek Lübnan hava sahası ihlalini adeta bir görev; Suriye hava sahası ihlalini de adeta bir şov olarak izah etmekte zorlanmayan İsrail’in, bölgedeki en yakın dostu olan Türkiye’nin hava sahasına yönelik ihlalini, kolayca açıklayabilmesi mümkün gözükmüyor.

 

Çünkü yakıt tanklarını Türkiye’de bırakan İsrail ordusu, bir operasyon harikasına imza atmış ve inkarı ya da gizlenmesi mümkün olmayan suç delillerini ortada bırakarak hükümetini olağanüstü bir şekilde zora sokmuş oldu.

 

Sadece Suriye’ye yönelik olması durumunda (menzilin kısa olmasından dolayı) uçakların yedek yakıt tanklarına ihtiyaç duymadığının belirtilmesi ve İsrail savaş uçaklarına ait yakıt tanklarının Gaziantep ve Hatay sınırları içinde bulunması, operasyonun sadece Suriye üzerinden Lübnan’a yönelik olmayabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

 

Uluslar arası basında İsrail savaş uçaklarının Irak hava sahasına da girdiğine ilişkin haberlerin yer alması, nükleer programı nedeniyle açıkça İsrail ve ABD’nin tehdidi altında olan İran’ın da hedef listesinde yer aldığı değerlendirmesinin yapılmasına sebep oluyor.

 

Şu an İsrail resmi yetkililerinden başka hiç kimse İsrail savaş uçaklarının İran’daki nükleer tesisleri hedef aldığını ve operasyonun teknik yeterliliğinin bu hedefe göre planlandığını ne doğrulayabilecek ne de yalanlayabilecek durumda değil.

 

Bununla birlikte Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı ile Tahran’ın, İran’ın nükleer programının Güvenlik Konseyi’ne sevkine sebep olan “cevaplanmamış sorular” başlıklı bölümlerini görüşme konusunda anlaşmaya varmasının, İsrail’i BM’ye “İran’ın nükleer tesislerini hedef alabilirim” mesajını vermeye yöneltmiş olması pekala mümkün gözüküyor.

 

Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed el-Baradei’nin İran’ın nükleer programı konusunda son yayımladığı raporun, programda herhangi bir sapmanın olmadığını ortaya koyan ve Tahran’ı memnun eden niteliği ve ayrıca Tahran’ın “cevaplanmamış sorular” konusunda Ajans’la görüşmelere başlayacak olması, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik ağır yaptırımlar içeren bir kararın çıkarılabilmesini oldukça zorlaştıracak bir zemin yaratıyor.

 

Dolayısıyla İsrail’in başta ABD, olmak üzere BM Güvenlik Konseyi’ne “İran’a yaptırım kararı alamayacağınız bir konjonktüre sürükleniyoruz, eğer siz bir adım atmazsanız ben dünyayı büyük bir krize sürükleme pahasına adım atarım” mesajı vermek istemesi mümkün gözüküyor.

 

İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırısı, İran’ı bölgede yalnızlaştırmaya çalışan ABD planını bozacağından ve İran’a açık bir misilleme adresi vereceğinden Washington’un gerçekleşmesini istediği en son şey olarak gözüküyor.  

 

Körfez Savaşı sırasında Saddam Hüseyin’in Scud füzeleriyle İsrail kentlerini hedef almasına rağmen ABD’nin İsrail’e Irak savaşına müdahil olma izni vermediğini hatırlayarak halen 170 binden fazla askeriyle Irak’ta çözümsüzlük içinde olan ABD açısından aynı konjonktürün geçerli olduğunu ve İsrail’i İran’la yaşanacak muhtemel bir çatışmaya müdahil kılmak istemeyeceği söylenebilir.

 

Bu bakımdan İsrail, son operasyonla İran’ı hedef almışsa bile bunu gerçekleştirmek için değil, ABD’ye ve BM Güvenlik Konseyi’ne tehdit mesajı vermek için blöf amaçlı olarak hayata geçirdiği ihtimali bulunmaktadır.

 

Hedef ister İran, isterse Suriye dolayımıyla Lübnan olsun, ortaya çıkan siyasi sonuçları itibariyle gözüken o ki İsrail ordusu bir kez her şeyi eline yüzüne bulaştırmış ve kaş yapayım derken göz çıkarmış oldu.

 

Zira öncelikle İsrail ordusu Türkiye’de bıraktığı suç delilleri yüzünden başbakanının “olanlardan haberim yok” diyerek aptal rolü oynamasına sebep oldu.

 

İkinci olarak bölgedeki en yakın müttefiki olan Türkiye’nin hava sahasını ihlal ederek Türkiye ile olan ilişkilerini Suriye ve Lübnan ile olan ilişkileri düzeyinde gördüğü mesajını verdi.

 

Üçüncü olarak Suriye ve Lübnan’a yönelik ihlalleri konusunda Türkiye’yi başka türlü davranması mümkün olmayacak şekilde karşısına aldı.

 

Binaenaleyh İsrail, Türkiye’nin “kabul edilemez” diye niteleyip cevap beklediği bu ihlal karşısında ya kabul edilemez izahlar yaparak özür dilemek ve aşağılanmak veya hiçbir şey olmamış gibi davranarak Ankara’yla zedelenen ilişkilerinin bedelini ödemek durumunda kalmış oluyor.

 

23 Şubat 1996 tarihli anlaşma çerçevesinde İsrail savaş uçaklarının Türkiye’de eğitim uçuş yapmasını İsrail hava sahasının darlığıyla izah edebilen iki taraf genelkurmaylarının, Hatay ve Gaziantep’te bulunan İsrail savaş uçaklarına ait yakıt tanklarını İsrail topraklarının darlığıyla izah edemeyecekleri de ortadadır.

 

İsrail’in açıklanması mümkün olmayan bu hava sahası ihlalinden dolayı Türkiye’den özür dilemesi, niteliksel olarak aynı olayın tarafları olan Suriye ve Lübnan’dan da özür dilemesi anlamına gelecek, özür dilememesi ve hiçbir şey olmamış gibi davranması ise sahip olduğu “haydut devlet” imajının bölgedeki en yakın dostu nezdinde de pekişmesine sebep olacak.

 

Yani İsrail ordusu, yarattığı bu operasyon harikasıyla kendi devletini işlediği suçu itiraf edip özür dileyen dolayısıyla da aşağılanan veya hiçbir açıklama yapmayarak haydutluğunu zımnen itiraf eden bir konuma düşürmüş oldu.

 

Türkiye’nin açıklama talebine cevap vermesi veya vermemesi İsrail’i ya aşağılanmaya veya haydutluk itirafına zorlayan bir durum yaratırken, elbette Tel-Aviv’in cevap verme veya vermeme konusunda yapacağı tercih de Türkiye’yi ne kadar ciddiye aldığını dolayısıyla da Türkiye’nin gücünü ortaya koyan bir test sonucu olacak.

 

Hizbullah’la yaptığı savaştan sonra itibarını büyük ölçüde yitiren İsrail ordusunun Gazze’den atılan roketleri bile önlemekten aciz kalması, İsrail kamuoyundaki saygınlığını da aşındırıyor. Bu durum, 1970’li yıllardan itibaren Münih’ten Uganda’ya, Avrupa içlerinden Irak’ın nükleer tesislerine kadar tüm dünyada önleyici operasyonel gücüyle “kadir-i mutlak” imajı oluşturan İsrail ordusu açısından son derece sıkıntı verici görünüyor.    

 

Fakat İsrail ordusunun dünya ölçeğinde sahip olduğu propaganda desteği ve tarihsel imajı sayesinde siyasi sonuçları bakımından son derce başarısız bir operasyonu bile nasıl kendi lehine bir propaganda olarak kullanabildiğine de tanık oluyoruz.

 

Her şeyden önce İsrail hava kuvvetlerine ait uçakların Suriye ve Türkiye hava sahasını ihlal etmesinin uluslar arası hukuk açısından niteliğine ve doğurduğu siyasi sonuçlara ilişkin analizler yerine İsrail ordusunun operasyonel gücüne ilişkin efsaneler dinliyoruz.

 

İsrail ordusunun son operasyonla ne harikalar yarattığına ilişkin haber, yorum ve değerlendirmeleri hatırlayalım.

 

1-İsrail savaş uçakları Suriye’deki askeri bir tesisi vurdu. (CNN International)

2-İsrail savaş uçakları, Suriye’de Hizbullah’a silah sevkıyatı yapılan bir silah deposunu vurdu. (CNN International)

3-İsrail savaş uçakları, Kuzey Kore’nin Suriye’de inşa ettiği bir nükleer tesisi vurdu. (New York Times)

4-İsrail savaş uçakları aslında bir yeri vurmadı; ama Suriye ve İran’ın elindeki Rus yapımı hava savunma sistemini test etti. Ve bu sistemlerin ne kadar ilkel ve yetersiz olduğunu ortaya çıkardı. (Debka File)

5-İsrail savaş uçakları, Suriye’deki muhtemel nükleer tesislerin fotoğraflarını çekti. (New York Times)

 

Her biri Amerikalı veya İsrailli bir askeri yetkiliye dayandırılarak yapılan bu haberlerde Suriye’nin neden bu saldırıyı gizlediğine, bunu neden BM’ye taşımadığına ve İsrail’i uluslar arası hukuku çiğnemekten dolayı neden mahkum ettirmeye çaba göstermediğine ilişkin hiçbir izah yok.

 

Elbette olayın içine katılan Kuzey Kore ve nükleer tesis iddialarının, Suriye’nin sessizliğini izah etmek için uydurulduğu izlenimi de doğmuyor değil. Ama hiç değilse “Suriye gizli saklı yürüttüğü nükleer programının ortaya çıkmaması için İsrail’i bu tesisleri vurmasından dolayı BM’ye şikayet etmiyor” gibi bir gerekçe üretilmiş oluyor.

 

İsrail savaş uçaklarının Suriye ve İran’da bulunan Rus yapımı uçaksavar sistemlerini test etmek için bu operasyonu yaptığı yönündeki Debka File iddiasını inandırıcı bulanlar ise İsrail’in böylesi bir test için neden 6 veya 9 savaş uçağı pilotunu kurbanlık koyun gibi kullanmak istemiş olabileceğine değinmiyorlar. Zekasına ilişkin kimi tartışmaların yapıldığı bir gerçekse de kimse İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in elektriği kontrol etmek için parmağını prize soktuğunu iddia etmiyor.

 

İsrail’in Suriye’nin nükleer tesislerinin fotoğraflarını çekmek için neden insansız casus uçakları yerine 6 veya 9 savaş uçağı kullandığı, Suriye hava savunma sisteminin testi için neden insansız uçakların tercih edilmediği, askeri bir tesisi İsrail tarafından vurulan Suriye’nin neden meseleyi BM’ye taşımadığı veya vurulan nükleer tesisten yayılan radyasyonu Suriye’nin daha ne kadar gizleyebileceği hepsinden önemlisi de bu operasyon harikasında yakıt tanklarının Türkiye’de ne aradığı konuşulmuyor.

 

Lübnan ve Suriye’den başlamak üzere Irak’ı ve Türkiye’yi de içine alıp İran’ı ihtimal dairesi içine sokan bu operasyon harikasından sonra beklendiğinin aksine Suriye’de, Irak’ta veya İran’da değil, atılan yakıt tanklarından dolayı Türkiye’de dumanların tüttüğüne tanık olduk.

 

İsrail ordusu, bu operasyonu Türkiye’ye yakıt tankları atmak için düzenlemediyse başkaca bir yerde fiziksel sonuçlarına rastlamadığımız bu operasyonun askeri boyutunda sadece iddiaları; siyasi boyutunda ise İsrail hükümetinin kendini aptal konumuna düşüren bilmezden gelme tutumu ve sessizliği kalıyor.

 

Adına “image maker”lık (imaj yapıcılık) denen bir mesleğin bulunduğu bir dönemde yaşıyoruz. İmaj yapıcıların oluşturduğu efsaneler, hiç kuşkusuz imajı yaratılanları değil, onların karşıtlarını etkilemeye dönük olarak uyduruluyor.

 

  



Makaleler

Güncel