"Dört aşamalı stratejik" hezimet

İslahiye ve Kilis’e çadır kentler kurarak mülteci duasına çıkan Ankara, 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak “Suriye’nin Dostları” toplantısından, Annan planı çerçevesindeki bir çözümü gündemden düşürebilecek bir sürpriz peşinde.

 

Suriye’de yaşanan bunalım birinci yılını doldururken, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın gündeme getirdiği öneri ile ilk kez sorunun çözümüne ilişkin gerçekçi ve uygulanabilir bir uluslar arası girişime tanık olduk.

Kofi Annan’ın girişimi son derece basit, rasyonel ve uygulanabilir iki öneriye dayanıyor ve “Suriye’de çatışan taraflardan şiddete son vermesini ve Şam yönetimi ile muhaliflerin sorunun siyasi yollarla çözümü için diyalog başlatmasını” öngörüyor.

Annan’ın önerisi, “çatışan taraflar”dan söz ederek Suriye’deki şiddetin tek taraflı olmadığını ortaya koyması bakımından gerçekçi, “Şam yönetimi ile muhalifleri” diyaloga çağırması bakımından barışçı ve BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin oyuyla yayımlanan başkanlık bildirisiyle desteklenmesi bakımından da uygulanabilir bir girişim olma özelliği taşıyor.

Peki bu kadar basit, gerçekçi, barışçı ve uygulanabilir bir öneri ile çözülmeye müsait olan Suriye sorunu neden bu kadar kanlı bir iç bunalıma ve adeta yeni Soğuk Savaş şartları yaratan karmaşık bir uluslar arası soruna dönüştü?

Bu sorunun cevabı, Kofi Annan planına kadar yürütülen uluslar arası girişimlerin, bir iç meselenin gerçekçi ve barışçı bir şekilde çözülmesi anlayışına değil, Suriye’de rejim değişikliğini temel alan çok aşamalı bir stratejik plana dayanmasında gizli.

Mart 2011’den günümüze kadar “Suriye’deki sorunun çözümü” adına atılan adımları ve başlatılan girişimleri hatırlayalım.

1- Ankara’nın “Şam bizi dinlemedi” yakınmasına gerekçe teşkil eden “reform telkinleri”

2- ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye’ye yönelik tek taraflı yaptırımları ve Güvenlik Konseyi’nde karar çıkarma çabaları,

3- Arap Birliği girişimi,

4- Rusya’nın çözüm önerisi,

Suriye’deki sorunun çözümü için Rusya tarafından söz konusu edilen ve aslında Kofi Annan’ın girişiminin bire bir aynısı olan plan istisna edildiğinde ilk üç girişimin aslında Suriye’de rejim değişikliğini temel alan müşterek bir stratejik planın farklı aşamalarından ibaret olduğunu söylemek mümkün.

Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 23 Mart’ta yaptığı açıklamada söyledikleri bu tespiti teyit ediyor.

Viyana ziyareti öncesinde bir gazeteye yaptığı açıklamada Suriye’ye ilişkin öngörülen stratejik planın “dördüncü aşamasında” bulunduklarını belirten Davutoğlu şunları söylüyor:

“Türkiye tüm araçları kullanarak Suriye'de acıların önüne geçmeye çalıştı. 9 ay büyük çabalar sarf ettik. Bunu yaparken, 4 aşamalı stratejik planla hareket ettik. Birinci aşama, 'ikili angajman'. 'Suriye ile ne yapabiliriz' diye çalıştık. Esad'la birlikte değişim ve dönüşüm için tavsiyelerde bulunduk. İkinci aşama, dış müdahaleye gerek kalmadan, bölge içinden Arap Ligi ile hareket ettik. Yine sonuç alınmayınca bu sefer BM'ye gittik. BM, üçüncü aşamaydı. Orada Çin ve Rusya vetosuyla karşılaşınca da dördüncü aşamada "Suriye'nin Dostları Grubu"nu oluşturduk. Şimdi bu aşamadayız.”[1]   

Binaenaleyh Davutoğlu’nun bahsettiği bu –şimdilik 4- aşamalı stratejik plan, şimdilerde “Suriye’nin Dostları” adını kullanan güçlerin Suriye’de devrim için “Gözlem ve planlama aşaması, materyal toplama ve araçları oluşturma aşaması ve operasyonel aşama”[2] şeklinde ortaya konan süreçlerle de örtüşüyor.

Zira Davutoğlu’nun “Birinci aşama: İkili angajman” olarak söz ettiği aşama, benim “gözlem ve planlama aşaması” diye isimlendirdiğim aşamada gerçekleşmişti ve o süreçte Ankara Esed’e “iktidarını bizim adamlarımızla paylaş” temalı “reform telkinleri”nde bulunmuştu.

Suriye’deki gelişmelerin Tunus veya Mısır modeline uygun bir şekilde gelişip gelişmeyeceğinin izlendiği bu süreçte Körfez ülkeleri de Şam’dan Suudi Arabistan’ın Bahreyn müdahalesine destek vermesini ve İran’la arasına mesafe koymasını isteyerek tıpkı Türkiye gibi “reform telkininde” bulunmuş böylece Şam’ın dış etkilere ne ölçüde açık olduğu test edilmişti.

Davutoğlu’nun “dış müdahaleye gerek kalmadan Arap Ligi ile hareket ettik” diye belirttiği ikinci aşama, Ankara’nın buyurgan tutumu sebebiyle devre dışı kaldığı sürece, Arap Birliği üzerinden dahil olma aşamasıydı ve bu aynı zamanda Suriye’de Libya modelinin araçlarını kurma aşamasına tekabül ediyordu.

Nitekim bu aşamada “Suriye Ulusal Konseyi” ve “Özgür Suriye Ordusu” adlı iki araç üretilmişti.

Davutoğlu’nun üçüncü aşama olarak zikrettiği BM aşaması, aslında Suriye’de Libya modelinin araçlarını yaratma aşamasının son adımıydı.

Binaenaleyh Rusya ve Çin vetosu sebebiyle uluslar arası müdahale imkanı kalmadığı için zorunlu olarak Davutoğlu’nun dördüncü olarak nitelediği “Suriye’nin Dostları” grubunun oluşturulmasıyla başlayan “operasyonel aşma”ya geçilmişti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, vicdanlar üzerindeki etkisini hesap ederek Bosna vurgusu yapsa da “Suriye’nin Dostları” grubu, Rusya ve Çin vetosu sebebiyle Suriye’ye müdahale onayı alınamayan BM Güvenlik Konseyi’ni bypass etmek amacıyla kurulması bakımından 2003’te Irak’ı işgale BM’den onay alamayan Bush yönetiminin yaklaşık 40 ülkeyle kurduğu koalisyona benziyor.

Öte yandan Davutoğlu’nun “4 Aşamalı stratejik planı”nın iç çelişkileri de son derece dikkate değer gözükmektedir.

Çünkü birinci aşamadaki “ikili angajmandan”, “Arap Ligi ile birlikte hareket etmek” şeklindeki ikinci aşamaya geçişi “uluslar arası müdahaleyi” önleme amacıyla gerekçelendiren Davutoğlu, 3. Aşamada hangi gerekçe ile BM’ye gittiklerini ve 4. Aşamada hangi gerekçeyle “Suriye’nin Dostları” grubunu oluşturduklarını açığa vurmamaya çalışıyor.

Halbuki Güvenlik Konseyi’ne sunulan Arap-Avrupa karar taslağının Rusya ve Çin vetosu sebebiyle çıkarılamaması üzerine “Suriye’nin Dostları” grubunun kurulması için temaslarda bulunmak üzere Washington’a giden Davutoğlu, 8 Şubat’taki basın toplantısında Suriye’ye BM dışında bir platform aracılığıyla müdahale amacını açık bir şekilde ortaya koymuş ve şöyle demişti:

“Biz, Birleşmiş Milletler süreci tıkandı diye yerimizde oturup bu akan kanı seyredemezdik... İstiyoruz ki, artık insani bir trajedi haline dönüşen bu sorun çerçevesinde ortak bir mutabakat zemini oluşturalım, bu mutabakat zemininde bu konuya Birleşmiş Milletler dışında kapsayıcı bir platform içinde çözüm arayalım”[3]

“Suriye’nin Dostları” grubunun oluşturulmasıyla başlayan aşama, “4 aşamalı stratejik planın” son aşamasıydı. Çünkü Türkiye ve Körfez ülkelerinin “ikili angajmanlarla” yaptıkları baskılar Şam yönetimine geri adım attırmamış, Batılı ülkelerin tek taraflı ekonomik ve siyasi yaptırımları etkili olmamış, Arap Birliği’nin yaptırımları Irak, Lübnan ve Ürdün’ün yer almaması sebebiyle işlevsiz kalmış ve Rusya ve Çin vetosu sebebiyle Güvenlik Konseyi’nden karar çıkarılamamıştı.

Bu son aşama, Suriye’de rejim değişikliği temelinde bir çözüm için Suriye içerisinde “kurtarılmış bölge” yaratılarak ülkenin iç savaşa gittiği görüntüsünün verilmesi ve Güvenlik Konseyi aracılığıyla çıkarılamayan müdahale kararının “insani yardım koridoru oluşturma” adı altında “Suriye’nin Dostları” platformu üzerinden çıkarılmasını öngörüyordu.

Ancak “Suriye’nin Dostları” grubunun Tunus’taki toplantısında, Suudi Arabistan ve Katar gibi küçük dostların muhaliflerin silahlandırılması talebi karşılık bulmadı.

Muhalifler tek çatı altında birleştirilemediği gibi, bölünmelerin de önüne geçilemedi. Suriye yönetimi de kurtarılmış bölge yaratmaya çalışan silahlı grupların Humus ve İdlib kentlerindeki hakimiyetine son vermekte hiç zorlanmadı.

Suriye’nin Dostları’nın Tunus fiyaskosundan sonra “4 aşamalı stratejik planın” başarısızlığını önce “Büyük dostlar” kabullendi.

Nitekim Suriyeli muhaliflerin kurtarılmış bölge yaratmayı başaramamasına bağlayan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton[4], ardından da “Uluslar arası toplum Esed’in gücünü hafife aldı”[5] diyen Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe bu stratejik planın çöktüğünü itiraf etmiş oldu.

Ardından da Suriye’nin ABD ve Fransa’dan oluşan “büyük dostları” saplanılan çıkmazdan “onurlu bir geri adım” atarak çıkmak adına BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın çözüm önerisine tutunmak zorunda kaldı.

Fransa, 22 Mart’ta Kofi Annan’ın çözüm planının desteklenmesini öngören bir BM başkanlık bildirisi metni hazırladı. Rusya, metne son şeklini verdi ve bildiri Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin tamamının oyunu alarak yayımlandı.  

Rusya’nın başından beri dile getirdiği çözüm planının ta kendisi olan Annan planını destekleyen BM başkanlık bildirisinin bağlayıcılığı bulunmuyor.

Suriye’de uluslar arası destekli devrim için öngörülen “4 aşamalı stratejik plan”ın her alanda çöktüğü ve Annan planının da bu çöküşün bir neticesi olarak ortaya çıktığı göz önünde bulundurulduğunda BM başkanlık bildirisinin sorunun Annan planı temelinde çözümü için karar çıkarılması yönünde ciddi bir irade beyanı olduğu söylenebilir.

Davutoğlu’nun Viyana’ya gitmeden önce yine “Suriye’de acı ve akan kan” ve “Bosna” vurgusu yaparak dile getirdiği açıklamalara[6] bakılacak olursa “Suriye’nin küçük dostları”nın Annan planı ve BM başkanlık bildirisi çerçevesindeki gelişmeleri görmezden gelme ve 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak “Dostlar” toplantısından Annan planını baltalayacak bir sonuç çıkarma azminde olduğu anlaşılıyor.

İslahiye ve Kilis’e çadır kentler kurarak adeta mülteci duasına çıkan Ankara, 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak “Suriye’nin Dostları” toplantısından Annan planı çerçevesindeki bir çözüm eğilimini gündemden düşürebilecek nasıl bir sürpriz yapabilir?

Büyük dostların eğilimine bakıldığında İstanbul’daki “Suriye’nin Dostları” toplantısından sadece 1 Nisan’ın ruhuna uygun bir sonuç çıkabileceğini kestirmek zor değil.

29 Mart’ta Bağdat’ta yapılacak Arap Birliği toplantısı ve 1 Nisan’daki “Suriye’nin Dostları” toplantısı ile Annan planını baltalayabilecek bir gelişme yaşanmazsa ve Annan planı temelinde bir BM kararı çıkarsa Suriye sorununun siyasi yollarla çözümü yönünde ciddi bir başlangıç yapılmış dolayısıyla da “4 aşamalı stratejik planın” fatihası resmen okunmuş olur.

Siyasi çözüm için müzakere süreci ise yönetmesini bilene benzersiz fırsatlar sunar. İsrail’in Ortadoğu Barış sürecini yönetme biçimi Şam yönetimi için ironik bir model oluşturuyor.

 

[email protected]

 

 



[1] http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=23.03.2012&c=2&i=374082&k=f4

[2] http://www.yakindoguhaber.com/YD324_suriye-planinda-operasyonel-asama.html

[3] http://www.mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-esenboga-havalimaninda-duzenledigi-basin-toplantisi_-8-subat-2012_-ankara.tr.mfa

[4] http://www.hurriyet.com.tr/planet/20010750.asp

[5] http://www.yakindoguhaber.com/HD9983_bessar-esedin-gucunu-hafife-almisiz.html

[6] http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=23.03.2012&c=2&i=374082&k=f4