Kürt ulusalcılığı ve Talabani’nin cumhurbaşkanlığı

Öte yandan Talabani, kendi cumhurbaşkanlığının dış güç olarak ABD’nin, iç güç olarak da Birleşik Irak İttifakı’nın oluşturduğu şartlara dayalı olduğunun farkında olmalıdır. Binaenaleyh, onun Kürt ulusalcılığı idealinin, iç ve bölgesel gerçeklerle kayıtlı olduğu ortadadır.

Bir ideoloji ve siyasal yöntem olarak ulusalcılık, İslam dünyasına Batı’dan geldi. İslam dünyası içerisindeki tüm ulusalcı hareketler, kendilerine İslam öncesi bir tarih ve kültür inşa etmeye ve bunu da modern bir ideolojiyle siyasal hayata sokmaya çalıştı.

 

Müslümanların sosyolojik “biz” algısı, İslam tarafından “ümmet” olarak tanımlanmıştı ve bu “biz” algısının son dönemdeki siyasal adresi de “Halife-yi Müslimîn” şahsında Osmanlı İmparatorluğu idi.

 

Ümmetin siyasal örgütlülüğü olan Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yer alan ulusalcı hareketler, geçtiğimiz yüzyılda kendileri açısından farklı bir “biz” tanımlamasına gidiyordu. Binaenaleyh yeni tanımdaki “biz” algısı, din yerine kan ve soy bağına dayandırılıyordu.

 

Ulusalcılık ideolojisini İslam dünyasında söz konusu edenler, Batı’da eğitim görmüş aydın ve bürokrat kesimlere mensuptu ve onların yeni “biz” tanımı geniş halk kitlelerinin tarihsel ve kültürel dokusuna yabancıydı.

 

Osmanlı sonrasında ulus eksenli “biz” tanımına dayalı devlet kurmayı başaran hareketler, bu “biz” algısını tahkim edecek bir İslam öncesi tarih, kültür, medeniyet ve hatta dil inşasına giriştiler. Ellerindeki siyasal gücün imkânları ile kurdukları tarih ve dil kurumları sayesinde halkları, kendi inşa ettikleri ulusal tarihe, ulusal kültüre, ulusal medeniyete ve ulusal dile taşımaya çalıştılar.

 

Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı ile parçalanmış ve bu savaşın galipleri yerlerini, bu coğrafyada ulusalcı ideolojilere sahip iktidarlara bırakmıştı. Osmanlı coğrafyası üzerinde kurulan onlarca ulus devletin ve ulusal liderin kendi ideolojisine göre farklı bir tarih ve medeniyet inşası söz konusu olduysa da bunların tümü, aynı siyasal hedefte buluştu. Ulusalcı devletlerin ortak siyasî hedefi, Batı ile uyumlu bir siyaset izlemek ve halkı modernleştirmek, diğer bir deyişle Batılılaştırmaktı.

 

Kürt ulusalcılığı, İslam dünyası içerisinde çok geç bir dönemde başladı. Kürtler arasında bu süreç henüz oluşum aşamasında iken de 1. Dünya Savaşı’nın galipleri sınırları çizip, İslam dünyasındaki yeni sömürgecilik oyununu çoktan başlatmıştı. Şu andaki Kürt ulusalcılığının Ortadoğu’da yarattığı bunalımın, aslında geç kalan yeni bir oyuncunun oyuna dâhil olma isteğinden kaynaklandığı söylenebilir.

 

Bölgedeki mevcut oyuncular, yeni birini istemiyor; ama eskileri bu oyuna sokanlar da bu yeni oyuncu kozunu onlar üzerinde daimî bir baskı aracı olarak ellerinde tutmak istiyor.

 

Ali Rıza Şeyh Attar’ın ifadesiyle[1] Kürt ulusal hareketleri, içerideki sorunları aşmak için sürekli olarak dış desteğe başvurdular. Onların bu geleneksel siyaset tarzları, bölge dışı güçleri onlardan yararlanma konusunda cesaretlendirdi. İran’da Mehabat Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve yıkılmasında Rusların; Türkiye’deki PKK hareketinde Avrupa’nın; Kuzey Irak’taki Barzani ve Talabani hareketlerinde ise son dönemde ABD’nin rolü herkesçe biliniyor.

 

Kürt ulusalcılığının 1. Dünya Savaşı’ndan bugüne ertelenen büyük ideali kuşkusuz bağımsız Kürdistan’ın kurulmasıdır. Fakat bu büyük hedef, uluslar arası ve bölgesel gerçekler karşısında Kuzey Irak’ta bir federasyon şeklinde küçültülmek zorunda kalmış gözüküyor. ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde federasyonun bile imkânsız olduğu düşünüldüğünde, geleneksel Kürt ulusalcılığı siyasetinin Irak Savaşı’ndan şimdilik kazançlı çıktığı söylenebilir.

 

İçerideki sorunu, dış güçlere dayanarak aşma siyaseti, Irak Savaşı sonrasında Kürtlere hem federasyonu hem de Irak’ın cumhurbaşkanlığı makamını kazandırdı.

 

Irak merkezî yönetimine karşı ulusal bağımsızlık veya federasyon mücadelesi vermiş biri olan Celal Talabani’nin Irak’a cumhurbaşkanı olması kuşkusuz salt bir kader cilvesi değildir.

 

Celal Talabani, 1934’te Süleymaniye’de doğdu. Henüz 13 yaşındayken Molla Mustafa Barzani’nin liderliğini yaptığı KDP’ye üye oldu. Bağdat Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 19 yaşında bir öğrenci iken KDP’nin merkez komitesinde yer aldı. KDP’nin geleneksel aşiret ilişkilerine dayalı örgütsel yapısı içerisinde sosyalist ideolojiye mensup bir aydın olarak dikkat çekti. 1955’te üniversiteden ihraç edilince gittiği Polonya, Sovyetler Birliği ve Çin gibi sosyalist ülkelerde ideolojik bilincini arttırma imkânı buldu.

 

1964 yılında Molla Mustafa Barzani’nin Abdusselam Arif ile yaptığı ateşkesten dolayı onu eleştirerek KDP’den ayrıldığı döneme kadar, KDP’nin Irak hükümetiyle veya dış ülkelerle yaptığı müzakerelerin başkanlığını yürüttü. Talabani şimdiki birçok dünya liderinin sadece tarih kitaplarından tanıdığı birçok liderle görüşmelerde bulundu. Cezayir’in kurucusu Bumedyen, Mısır lideri Cemal Abdunnasır, İran Şahı Rıza Pehlevi, Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esat, Talabani’nin doğrudan veya dolaylı temas kurduğu liderlerdi.

 

Irak’ta Abdülkerim Kasım, Abdusselam Arif, Abdurrahman Arif, Hasan el-Bekir ve Saddam Hüseyin, Talabani’nin bazen müzakere ettiği, bazen de savaştığı liderler olarak devirlerini kapatıp gittiler ve Celal Talabani bugün Irak’ın cumhurbaşkanı oldu.

 

Abdusselam Arif’le 1964’te ateşkes yaptığı için Molla Mustafa Barzani’yi ihanetle ve gericilikle suçlayarak KDP’den ayrılmak, 1966’da Abdusselam Arif’in ordusuna katılarak Barzani’ye karşı savaşmak, 1970’te tekrar KDP’ye katılıp merkez komiteye girmek, 1972’de Barzani’yi Şah’la işbirliği yapmakla suçlayarak tekrar ayrılmak, 1975’te Şah’la Saddam rejiminin Cezayir anlaşmasını imzalaması yüzünden Irak’la savaşta büyük bir yenilgi yaşayıp çökme noktasına gelen KDP’nin zayıflığından yararlanarak KYB’yi kurmak, İran Irak savaşında KDP’ye karşı bazen İran’dan, bazen de Saddam’dan yana olmak vs. vs. Talabani’ye özgü fırsatçılıklara dair birer örnekti.

 

Irak Savaşı’na kadar defalarca çatışıp barışan iki Kürt Partisinin halen devam eden birlikteliği, 1998’de dönemin ABD dışişleri bakanı tarafından sağlandı. Talabani’ye özgü faydacılık ve fırsatçılık ortadayken onun Irak cumhurbaşkanı olarak daima güçten yana bir siyaset izleyeceğini beklemek mümkün.

 

Talabani’yi Irak’ın geleceğinde söz sahibi kılan süreç, kuşkusuz onun ABD ile yaptığı işbirliği ile başlamıştı. Bununla birlikte 30 Ocak seçimlerinden birinci çıkan Birleşik Irak İttifakı’nın Irak’ı birlik ve bütünlük içerisinde tutma çabası, Talabani’nin cumhurbaşkanlığına taşınmasında asli etken oldu.

 

Irak cumhurbaşkanlığının sembolik niteliği göz önünde bulundurulduğunda aslında Irak’ın başında bir Kürt ulusalcısının bulunuyor oluşunun seremonik olmaktan öte bir değerinin olmayacağı söylenebilir.

 

Öte yandan Talabani, kendi cumhurbaşkanlığının dış güç olarak ABD’nin, iç güç olarak da Birleşik Irak İttifakı’nın oluşturduğu şartlara dayalı olduğunun farkında olmalıdır. Binaenaleyh, onun Kürt ulusalcılığı idealinin, iç ve bölgesel gerçeklerle kayıtlı olduğu ortadadır.

 

Nitekim seçildikten sonra verdiği demeçte, Türkiye ve İran’a teşekkür etmesi, Irak’ın Arap ve İslam kimliğine vurgu yapması ve Filistin’in meselesini sahiplenmesi, iç ve bölgesel gerçekliği iyi okuduğunun bir göstergesi sayılabilir.     

 

ABD ve Kürt ilişkileri bağlamında Irak’la ilgili “kırmızı çizgileri” moraran Türkiye’nin, Talabani’nin Irak cumhurbaşkanlığına seçilmesi karşısında sergilediği zoraki memnuniyet tavrı, Ankara’nın da Talabani benzeri bir sıkışmışlık hali yaşadığını gösteriyor.



[1] Ali Rıza Şeyh Attar, “Kürtler, Bölgesel ve Bölge Dışı Güçler”, Anka yayınları



Makaleler

Güncel