İran’ın en büyük şansı Suudiler

Ali Abdullah Salih’in öldürülmesiyle Suudiler sadece Yemen’de itibar kaybetmedi, kullanabileceği en büyük kozunu kaybetti. Kongre Partisinin Ensarullah’a gerçek anlamda bir müttefik olmasını sağladı.

Yemen’in eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ve yakın çevresinin 72 saat içinde sorunsuz bir şekilde tasfiye edilmesi, yıllardır gündemde tutulan bir iddianın geçersizliğini ispat etti.

İddia şuydu: “Eylül 2014’ten beri başkent Sana’ya hakim olan ve 2015’ten beri Suudi koalisyonuna karşı direnen Ensarullah Hareketi, İran’ın Yemen’deki piyonudur ve aslında kendi başına bir güce de sahip değildir. Arka plandaki asıl güç, eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’tir. Salih’le Ensarullah Hareketinin ittifakı bozulursa Yemenliler yaklaşık 10 ülkeden oluşan Suudi koalisyonuna karşı direnemez.”

Bu iddia esas alınarak hazırlanan planın iki buçuk gün içinde çökmesi, Suudi koalisyonunun sadece askeri alanda değil, psikolojik savaşta da başarısız olduğunu kanıtladı. Çünkü;

2 Aralık’ta Ali Abdullah Salih, Suudilerle ‘’yeni bir sayfa’’ açmaya hazır olduğunu belirterek ve ordudan Husilerin verdiği emirlere uymamasını isteyerek saf değiştirdi.

3 Aralık’ta Salih’in yeğeni Tarık el-Affaş liderliğindeki milisler başkent Sana’daki bazı hassas noktaları ele geçirdi. Böylece Ali Abdullah Salih, ittifakı bozmakla kalmayıp Husilere karşı savaş da başlatmış oldu.

4 Aralık’ta ise Sana’yı ele geçirmekten umudu kesen Ali Abdullah Salih ve kurmaylarının 9 araçlık bir konvoyla Suudi koalisyonunun kontrolündeki Marib kentine kaçma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

Salih ve ‘Genel Ulusal Kongre Partisi’nin Genel Sekreteri Arif Zavka, -bir rivayete göre teslim olmayı reddederek girdikleri çatışmada, bir başka rivayete göre ise yakalandıktan sonra- öldürüldü.

Ali Abdullah Salih’in Ensarullah Hareketi ile savaştırılması, Yemen’deki tüm dengeleri tersine çevirebilecek bir planın ilk adımıydı eğer plan başarılı olsaydı Suudi koalisyonu Yemen’de parlak bir zafer kazanmış olacak ve yukarıdaki iddia da doğrulanmış olacaktı.

Ancak Yemen’deki dengeleri sadece orta düzeyde bir güvenlik sorunu kadar etkileyebilen bu plan, 72 saat içinde çöktü. Ensarullah Hareketi’nin konumu daha da güçlenirken, Yemen’deki en büyük kozunu kaybeden Suudi koalisyonu ise bir kez daha hezimet yaşadı.     

Suudilerin Yemen sorunu

Suudiler, tarihsel olarak Yemen’le ilişkisini efendinin hizmetçisiyle ilişkisi gibi kurmaya çalıştı. Yemen’le ilgili her şeye müdahale etti; ama Yemen’i Körfez İşbirliği Örgütüne almaya layık görmedi.

Husilerin bu ilişki biçimini değiştirmek, Suudilerin ise sürdürmek istemesi, iki taraf arasındaki sorunun özünü oluşturuyor. Ancak sorun bu bölgeye özgü cehaletler ve hassasiyetler kışkırtılarak karmaşıklaştırılıyor.

Böylece yerel bir siyasi sorun, mezhebi ve jeopolitik kışkırtmalarla bölgesel, hatta uluslararası bir krize dönüşebiliyor. Yemen, bu tasvirin somut bir örneği.       

Sorun mezhep çelişkisi mi?

2011’de başlayan Arap isyanları sırasında Ali Abdullah Salih’i cumhurbaşkanlığından çekilmeye zorlayan Suudiler, Salih’in 2007’de Husilere karşı yürüttüğü savaşa ordusuyla destek vermişti.

Husileri İran’ın desteği ile Yemen’i ele geçirip ‘İmamlar Devleti’ kurmaya çalışmakla suçlayan ve Husilere karşı yürüttüğü savaşı bu gerekçeyle izah eden Ali Abdullah Salih’in kendisi de Zeydi mezhebine mensuptu. Yani Salih’le Husiler arasındaki çatışma, mezhep çelişkisinden kaynaklanmıyordu. 

Cemal Abdunnasır’ın desteğiyle 1962’de son verilen Zeydi İmamlar yönetimine destek veren Suudiler, elbette Husilerin Zeydi Şiiliğini sonradan öğrenmiş değildi. Yani Suudilerin Husilerle olan çelişkisinin de mezheple bir ilgisi yoktu.

Zeydi mezhebinin Sünnilikle benzerliği İran’daki 12 İmam Şiiliğiyle olan benzerliğinden çok daha fazlaydı; ama Yemen sorununu ‘Şiilik-Sünnilik’ çelişkisiyle açıklayanların yazdıkları[1] yayımlanmaya değer bulunabiliyor.   

Kimin ‘vekalet savaşı’?

2015’e gelindiğinde Al Abdullah Salih, kendisini cumhurbaşkanlığından indiren Suudilere karşı Husilerle ittifak yaparken, Suudiler ise Salih’in argümanları ile Husilere karşı savaş başlattı.    

Suudilere göre Yemen sorununun temelinde Husiler aracılığıyla Yemen’i ele geçirmek isteyen İran vardı. Yaklaşık 10 ülkeden oluşan Suudi koalisyonu, aslında ‘İran saldırısına’ karşı Yemen’i savunuyordu.

Suudilerin bu argümanı İran’la ya da Şiilikle sorunu veya Suudilerle ‘duygusal’ ilişkileri olan tüm taraflarca benimsendi.

Suudi tezlerinin daimi müşterileri: Türkiye ve İsrail

İsrail, Suudilerle Babu’l Mendeb boğazı bağlamında[2] Suudilerle gizli askeri anlaşma yaparken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da "İran'ın Yemen'den çekilmesi lazım"[3] diyor ve Yemen savaşı için Suudilere ‘lojistik ve istihbarat desteği’ vaat ediyordu.

Halbuki Ali Abdullah Salih’in cumhurbaşkanlığı döneminde İran ile Yemen arasında uçak seferi bile yoktu. 25 yıl sonra[4] 1 Mart 2015’te Yemen’e inen ilk İran uçağı insani yardım getirmişti ve 24 Mart’ta başlayan Suudi hava saldırıları sebebiyle bu uçak seferleri de sadece 20 gün sürebilmişti.

Suudi koalisyonunun Yemen saldırılarının başladığı 24 Mart 2015’den bu yana sadece Suudi müttefiki resmi yetkililer değil, basının ve akademi dünyasının büyük bölümü de[5] Yemen sorununu İran ile Suudi Arabistan’ın vekalet savaşı olarak gördü.[6]

İran’ınki Yemen’e müdahale ise Suudilerinki ne?

Halbuki Kasım 2011’de Ali Abdullah Salih’i çekilmeye zorlayan ve Salih’in yerine Mansur Hadi’yi getiren Suudilerdi.

2014’e kadar tüm siyasi süreçler Suudi liderliğindeki Körfez İşbirliği Örgütü tarafından yönetildi. Yıllar süren ulusal diyalog konferanslarına BM ile Körfez İşbirliği Örgütü öncülük etti.

Ulusal diyalog konferansları sonrasında tüm siyasi grupların imzaladığı ‘Ulusal Barış ve Katılım anlaşması’ yapıldı.

Suudi Arabistan destekli Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’nin ülkeyi 6 bölgeli federasyona dönüştürme planı bugün yaşanan krizin fitilini ateşledi.[7] Çünkü Husiler ülkeyi bölünmeye götüreceği gerekçesiyle bu plana karşı çıktı ve ‘Suudi dayatması’ diye nitelediği bu planın ‘Ulusal Barış ve Katılım Anlaşmasına’ da aykırı olduğunu vurguladı.

6 bölgeli federasyon planı çerçevesinde yaşanan tartışmalar, sokak gösterilerine ve ardından da çatışmalara dönüştü. Suudiler, yakın dönemde Lübnan Başbakanı Hariri’ye yaptıklarının benzerini Ocak 2015’te Mansur Hadi’ye yaptı ve onu cumhurbaşkanlığından istifa ettirdi.

Husilerin diğer siyasi partilerle birlikte cumhurbaşkanlığı konseyi oluşturma görüşmeleri sonuç vermek üzereyken Mansur Hadi Şubat 2015’te yine Suudilerin kararıyla istifasını geri aldı; mart ayında da Husileri darbe yapmakla suçlayarak Suudileri askeri müdahaleye çağırdı.

2011’den beri her aşamasında Suudilerin doğrudan müdahalesinin olduğu Yemen’de İran’ın rolüne dair ispat edilebilir tek veri ise Tahran’ın Husilere verdiği siyasi destek oldu.

Suudi planı ile birlikte çökenler

Suudilerin koalisyon ortağı olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin Ali Abdullah Salih’i oğlu Ahmed’i cumhurbaşkanı yapma vaadiyle saf değiştirmeye ikna etmesi aylar öncesinde tasarlanmış büyük bir plandı.

Plan başarılı olsaydı Suudi koalisyonunun 2015’ten beri yapamadığı şeyi Kongre Partisi başarmış olacaktı. Suudi koalisyonu ile savaşan güçler birbirlerine karşı savaşacağı için biri diğerini yok etmese bile en kötü ihtimalle her ikisi de zayıflayacaktı.

Ensarullah tasfiye edilmiş olacak, başkent Sana’yı ele geçiren Salih’in Kongre Partisi içeride tamamen yalnız kalacağı için Suudilerin dayattığı her şartın altına imza atmak zorunda kalacak ve Suudiler de savaştan kurtulmanın zaferini kutlayacaktı.

Aylarca emek verilerek hazırlanan bu büyük planı 72 saatte fiyaskoya dönüştüren ne İran ne de tek başına Husiler oldu.

Husilerin konumunu güçlendiren İran’ın ise zahmetsiz bir şekilde prestijini arttıran 72 saatlik bu macera; Suudilerin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Ali Abdullah Salih’in ortak eseri.

Çünkü Ali Abdullah Salih, sadece parayla satın aldığı küçük bir grubu iç savaşa ikna edebildi.

Ali Abdullah Salih’in 35 yıldır liderlik ettiği Kongre Partisinin, ordunun hatta mensubu olduğu kabilenin ana gövdesi, Şii oldukları için ya da İran’ın nüfuzuna teslim oldukları için değil Suudilere teslim olmamak için Salih’in yanında yer almadı.

Riyad’da istifaya zorlanan Saad Hariri’nin Lübnan’a döndükten sonra istifasını geri alması kendisini tutuklayarak terbiye etmeye yeltenen Suudiler için çok ağır bir itibar kaybı oldu.

Ancak Ali Abdullah Salih’in öldürülmesiyle Suudiler sadece Yemen’de itibar kaybetmedi, kullanabileceği en büyük kozunu kaybetti. Kongre Partisinin Ensarullah’a gerçek anlamda bir müttefik olmasını sağladı.

Suudiler gibi bir düşmana sahip olduğu için İran çok şanslı.



[1] Yeni Şafak. Cemile Bayraktar, 12 Mayıs 2016. “Şii dünya birleşiyor, Sünni dünya ayrışıyor” http://www.yenisafak.com/yazarlar/cemilebayraktar/ii-dunya-birleiyor-sunni-dunya-ayriiyor-2028980

[2] YDH. 29 Nisan 2016. Suudi-İsrail anlaşması karanlık dağların ardında değil http://www.ydh.com.tr/HD14607_suudi-israil-anlasmasi-karanlik-daglarin-ardinda-degil-.html

[3] Vatan, 26 Mart 2015. "İran'ın Yemen'den kuvveti, gücü neyi varsa çekmesi lazım" http://www.gazetevatan.com/-iran-in-yemen-den-kuvveti-gucu-neyi-varsa-cekmesi-lazim--754346-gundem/

[4] El Cezire Türkçe. 1 Mart 2015. 25 yıl sonra İran'dan Yemen'e ilk uçuş http://www.aljazeera.com.tr/haber/25-yil-sonra-irandan-yemene-ilk-ucus

[5] Haber7; 10 Nisan 2015. Yemen'deki Husiler kimdir? http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1342179-yemendeki-husiler-kimdir  

[6] BBC Türkçe. 20 Mart 2015. 6 soruda Yemen krizi http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/02/150226_yemen_analiz

[7] Hürriyet. 7 Şubat 2015. Yemen'de Şii Husiler yönetimi devraldı http://www.hurriyet.com.tr/yemende-sii-husiler-yonetimi-devraldi-28139651



Makaleler

Güncel